10 Haziran 2017 Cumartesi

KURAN -70- (18) KEHF SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\

KEHF = Mağara
110 Ayet - /Mağaraya gizlenmek zorunda kalan genç müminler/

------ Mekke döneminin son yıllarında, muhtemelen Taif dönüşünden sonra vahyedilmiştir. Kendisinden önce vahyedilen Mekki surelerden farklı bir uslup ve muhtevaya sahiptir. Ashab-ı Kehf, Musa-Hızır ve Zülkarneyn kıssalarına yer verir. -----
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, İndirildiği dönemin ışığında Kur'an tefsiri)

VAHYİN AMACI

1-İnsanlara dosdoğru tevhidi anlatan ve daha önce gönderilmiş ilahi kitapları tasdik eden (bkz.Firuzabadi) şu Kur'an'ı, kulu ve elçisi Muhammed'e vahyeden Allah, övgüye ve kulluk edilmeye layık yegane kudrettir.

2-Allah, kulu Muhammed'i peygamber olarak görevlendirip ona sapsağlam bu kitabı, Allah katından gelecek sert cezalara karşı uyarıda bulunsun, iyi işler yapan müminler için de güzel bir ödül olduğunu müjdelesin diye vahyetmektedir. 
3- ---Müminler cennete, kafirler cehennemde sonsuza dek ve ölümsüz olarak kalacaklardır.---
4-Bunun bir sebebi de kitabın, "Allah çocuk edindi" diyerek, melekleri "Allah'ın kızları" olarak kabul eden müşrikleri uyarmak istemesidir. 

ALLAH'A ÇOCUK İSNADI 

5-Bu çirkin iddiayı ortaya atan müşriklerin kendileri de, ataları da bu konuda ilahi bilgi sahibi değildir. Ağızlarından çıkan bu vahim iddialar asılsız olduğu kadar çirkindir de!

EY ELÇİMİZ! ONLARI TEVHİDE İNANDIRMAK SENİN SORUMLULUĞUNDA DEĞİL!

6-Ey Muhammed! Onlar senin peygamberliğine ve Kur'an'ın ilahi vahiy olduğuna inanmıyorlar diye neredeyse üzüntüden kendini parçalayacaksın!
7-Hayır, kendini böylesine üzmene gerek yok, çünkü biz seni sadece uyarıcı bir elçi olarak gönderiyoruz. Diğer taraftan biz bu dünyayı, içindeki bütün nimetleriyle donatıp bir imtihan alanı haline getirdik ve insanların, bu nimetleri veren Allah'a ne kadar şükredeceklerini denemek istedik! 
8-Gün gelecek bu imtihan bitecek ve müşriklerin nimetlerle dolu yeryüzünden faydalanmaları sona erecek, bütün yeryüzünü çorak bir toprak parçasına çevirdikten sonra hepsi hesap vermek üzere rabbin huzurunda toplanacaklar. 

MÜŞRİKLERİN BASKISINDAN KURTULMAK İÇİN MAĞARAYA SAKLANAN GENÇLER 

9-İşte bütün bu varlığın yaratılması ve yok edilecek olması, müşriklerin yahudilerden öğrenip sana sordukları mağaraya saklanan gençler hikayesinden daha muazzam bir ayettir. (bkz.İbn Kesir
10-Bir grup genç mağaraya saklanıp, "Rabbimiz! Bize yardım et, bir çıkış yolu göster!" diye yakarmışlardı.
11-Biz de onları gözden ırak bir şekilde uzun bir uykuya daldırıp
12-Çok uzun bir süre sonra uyanmalarını sağlamıştık. Uyandıklarında ne kadar uyuduklarını aralarında tartışıp, kıyametten sonra dirilmenin yaşanacağından emin olsunlar diye.  
13-Şimdi sana onların hikayesini maksada uygun olarak anlatıyoruz! (bkz.bil hakk) (bkz.Ragıb el-İsfahani, "el-Müfredat") Tevhid inancına mensup bir grup gençtiler. Yaşadıkları ülkedeki müşriklerin inançlarına boyun eğmeyip tevhidi benimsemişlerdi. Biz de onların cesur ve kararlı tavırlarına destek olup 
14-Kalplerini pekiştirmiş, kendilerine ziyadesiyle cesaret ve kararlılık vermiştik. Böylece onlar müşrik toplumun baskısına aldırmamış ve "Bizler yeri göğü yaratan Allah'a kulluk eder, O'ndan başka bir varlığa asla ibadet etmeyiz" demişlerdi. 
15-Toplumların şirk inancını eleştirmiş ve "Şu medet umduğunuz varlıkların şefaat yetkisine sahip olduklarına dair elinizde bir delil var mı? Böyle bir delil olmadan nasıl şirk koşarsınız. Allah'tan başka varlıklardan medet umarak O'na şirk koşan ve bunu Allah'a isnat ederek O'na iftira atan müşriklerden daha zalim kim olabilir?" demişlerdi. 
16-Müşrik toplumun baskısı iyice dayanılmaz bir hal alınca gençler kendi aralarında konuşup, "Bu müşrikleri ve tapındıkları şeyleri terkettiğimize göre, tekrar bizi kendi dinlerine döndürmemeleri için kaçıp bir mağaraya gizlenelim! Umarız ki Allah orada bize yardım eder, bir yol gösterir" diye kararlaştırmışlardı.

17-Onlar mağaranın içinde uyurlarken güneş sabah sağ taraftan, akşama doğru ise sol taraftan mağaraya vuruyor, güneşin yakıcı ve kavurucu etkisine maruz kalmıyorlardı. (bkz.Zemahşeri) İşte böylece Allah'ın onları himaye etmesi ve müşriklerden koruması, O'nun sınırsız kudretini gösteren delillerdendir. Bu durum Mekkeli müşrikler için de bir derstir. Doğrusu bu derslerden nasibini alıp tevhide iman edenler hak yola ulaşmış olurlar. Israrla bu dersleri görmezden gelenlere ise yapılabilecek bir şey yoktur!

18-Mağarada uyuyan gençleri görecek olsaydın uyanık zannederdin, çünkü o kadar süre uyumuş olmalarına rağmen bedenlerinde hiçbir bozulma olmamıştı! Zira biz, onları zaman zaman sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde onları koruyordu. Gerçekten onları bu halleriyle görecek olsan içini korku kaplardı ve dönüp kaçardın!

19-Uyandıklarında ne kadar uyuduklarını tartışmaya başladılar. (bkz.İbn Atıyye) Bir gün uyuduk diyen de oldu, daha az uyuduk diyen de! İçlerinden biri "Ne kadar uyuduğumuzu rabbimiz bilir" deyince bu tartışmayı bırakıp açlıklarını gidermenin yollarını aramaya koyuldular ve arkadaşlarından birini bir miktar parayla şehre gönderip yiyecek aldırmaya karar verdiler.
20-Gönderdikleri kişiye de, "Güzel yiyecekler seç, ayrıca çok dikkatli ol! Çünkü bizi yakalarlarsa ya öldürürler ya da tevhitten dönmemiz için baskı yaparlar. Tevhitten döndüğümüz takdirde de ilahi azaptan asla kurtulamayız" diye tembihlediler. 

21-Yiyecek almaya giden kişi ne kadar dikkat ettiyse de, elindeki paranın eski döneme ait oluşundan dolayı tanınınca insanlar, onların bulunduğu mağaranın önüne toplandı ve bu olayı müşahede ettiler. Burada onlara, Allah'ın müminlere zafer müjdesinin gerçekliğinden ve kıyametten sonra yeniden dirilmenin yaşanacağından iyice emin olmaları yönünde bir ders söz konusuydu.
Bu gençlerin ölümünden sonra toplumun ileri gelenleri, mağarayı ne yapacaklarını tartışmaya başladılar. Kimileri onlara saygının bir ifadesi olarak üzerine bir anıt dikilmesini teklif ederken kimileri onların yanı başında bir mabet inşa etmeyi önerdi. Sonuçta sözü geçenler bu ikinci görüşü desteklediler. 

22-Bu olay hakkında herkes konuşur: İlahi bir bilgiye sahip olmadan, tahmine dayalı olarak onların sayılarının, köpekleri hariç üç olduğunu söyleyenler de olacaktır, beş olduğunu söyleyecek olanlar da, yedi olduğunu söyleyecek olanlar da! Ey Muhammed! Onlara, "Sayılarını Allah bilir, sizin bilginiz sınırlıdır" de ve konunun özünü anlattıktan sonra artık onlarla gereksiz tartışmalara girme! Kendilerinden bilgi isteme, söylediklerine de itibar etme!

23-Sana bu konuda olduğu gibi konunun özünü saptırmaya yönelik sorularla geldikleri zaman "yarın cevaplarım" deme
24-"Allah diler ve izin verirse" ile başlayan cümleler kur. Bu tür hatalar yaptığında derhal rabbini an ve "İnşallah rabbim beni hep hayırla karşılaştırır" diye dua et. (bkz.İbn Atıyye)

25-Kimileri o gençlerin mağarada üç yüz dokuz yıl kaldığını söyler.
26-De ki: "Hayır, ne kadar kaldıklarını en iyi rabbim bilir. Yerde ve gökte olan gizli ve açık her şey O'nun bilgisi dahilindedir. Onun görmeyeceği, işitmeyeceği hiçbir şey yoktur. Bütün kainatın yegane maliki O'dur, egemenliğinde asla ortağı yoktur."

Hz.PEYGAMBER'E TESELLİ ve UYARI 

27-Ey Muhammed! Biz sana dosdoğru tevhit yolunu ortaya koyan ilahi kitabı vahyediyoruz, dolayısıyla sana verdiğimiz görevi yerine getir ve müşriklerin söylentilerine kulak asma! Rabbinin sana ve müminlere verdiği müjde de, inanmayanlara uyarısını yaptığı azap da muhakkak gerçekleşecektir. Aksi takdirde, uyarısını yaptığımız cezalara maruz kalırsın ve seni Allah'ın vereceği cezadan hiç kimse kurtaramaz. 
28-Şu halde sakın müşriklere meyledip de çevrendeki yoksul müminleri dışlama! Çünkü onlar sabah-akşam rablerinin rızasını kazanmaya çalışan kimselerdir. Sakın kalpleri kararmış, gözleri dönmüş ve kendini beğenmiş müşriklerin istek ve ısrarlarına boyun eğip de müminlerden şefkatini esirgeme!

29-İnanmak için çevrendeki zayıf müminleri uzaklaştırmanı şart koşan kibirli müşriklere şöyle de: "Allah tevhidi bütün açıklığı ile ortaya koymuştur ve ben de onu tebliğ ediyorum. Dileyen inanır, dileyen inanmaz. Boşuna pazarlık yapmayın."
Allah peygamberleri inkar eden zalimlere öyle bir ateş hazırlamıştır ki alevleri onları katman katman saracaktır. O ateşin içerisinde kıvranırken bir damla su için feryat edip yalvardıklarında onlara erimiş maden gibi kavurucu bir içecekten başka bir şey verilmeyecektir. Ne acı bir son, ne kötü bir içecek!

30-Diğer taraftan Allah, peygamberlere iman eden, emir ve yasaklarına göre yaşayanların bu davranışlarını ödülsüz bırakmayacak
31-Onları muhteşem cennetlerde ağırlayacaktır. Kalıcı cennet bahçeleri onlar içindir. Önlerinden ırmaklar akacak, altın bilekliklerle süslenecekler, ince ipekten ve atlastan yeşil elbiseler giyecekler ve koltuklara kurulacaklardır. Ne güzel ödül, ne güzel bir ortam. 

YOKSUL MÜMİNLERİ KÜÇÜMSEYEN KİBİRLİ MÜŞRİKLERE UYARI 

32-Ey Muhammed! Sahip oldukları servet ve konuma bakıp yoksul müminleri küçümseyen kibirli müşriklere, (bkz.Taberi) nimetlerin Allah'tan geldiğini dikkate almayanların sonunu gösteren şu iki kişinin ibretli hikayesini anlat: Bunlardan birine hurmalıklarla çevrili çok güzel iki üzüm bağı nasip etmiştik. Bahçelerinin ortasında da bir ekinlik vardı.
33-Aralarında ekinler ve araziler bulunan bu iki bağ, mükemmel bir şekilde ürün veriyordu. İkisinin arasından akıttığımız bir de ırmak vardı. 
34-Bu kişi gayet mesuttu, zira  bol bol ürün alıyordu, fakat bu durum onu şımarıklığa sevketmişti. Hatta kendisi gibi varlıklı olmayan komşusuna, tıpkı Mekkeli müşriklerin yoksul müminlere dedikleri gibi, (bkz.Taberi) "Ben senden daha zengin ve nüfuzluyum, sen de kimsin?" demişti.

35-Bu kibirli tutumu o kadar ileri dereceye varmıştı ki kendisine, bunları Allah'ın verdiği ve bir gün hepsinin elinden gidebileceği söylendiğinde hiç aldırmıyor, "Bu servet hiç yok olur mu? Kıyametin kopup buraların harap olabileceğini de hiç sanmıyorum!
36-Kıyamete inanmıyorum  ama, eminim ahirette ben senden daha güzel nimetlere sahip olurum!" diye kibirleniyordu.

37-Komşusu onun bu nankör ve kibirli tutumunu eleştirmiş, "Seni topraktan, sonra bir damla berrak sıvıdan yaratıp mükemmel bir adam haline getiren Allah'a karşı nankörlük mü ediyorsun?
38-Ben senin gibi Allah'a karşı nankör değilim! O'na ortak koşmam. 
39-Beni mal ve evlat yönünden senden aşağı görüyorsan gör ama keşke sen de, Allah'ın sana lütfettiği bağ ve bahçelerin birer nimet olduğunu kabul etseydin de bahçene girdiğinde, keşke: "Aman! Allah bozmasın / Allah'ın tercih edip yarattıklarıdır bütün bunlar ve bütün kudret ve kuvvet Allah'a aittir" diyerek O'na ortak koşmasaydın. 
40-Bakarsın rabbim bana senin soyundan, servetinden ve bahçenden kat be kat iyisini verir; seninkine de gökten hesabını görecek bir kasırga felaketi gönderir de çıplak kaygan ve balçık bir toprak parçasına çevirir.
41-Ve o bahçen suyun içinde kaybolur bir daha arasan da bulamazsın onu.

42-Nitekim o zengin ve kibirli kişi, tıpkı Mekkeli müşriklerin yaptıkları gibi Allah'a karşı nankörlük etmeye ve yoksulları küçümsemeye devam ettiği için Allah onun servetini elinden aldı. Bağ ve bahçesini yerle bir etti. İşte o zaman, o güne kadar kibrinden vazgeçmeyen o kişi, çabasının boşa gittiğini görünce dizlerini dövmeye başladı, "Keşke rabbime ortak koşmasaydım, uyarılara kulak verseydim!" diye hayıflandı. 

43-Üstelik kendilerinden medet umduğu varlıklar da ona fayda vermedi.
44-İşte bu noktada, tek medet kapısının Allah olduğunu, O'ndan başka hiçbir varlığın korumaya ve yardıma muktedir olmadığını anlamış oldu. Gerçekten de yegane mabut olan Allah, cezayı da ödülü de verecek olan kudrettir. 

DÜNYA HAYATININ GEÇİCİLİĞİ 

45-Ey Muhammed! Sana, "Çevrendeki yoksul müminleri uzaklaştır" diyen kibirli müşriklere, (bkz.Taberi) dünya hayatının geçiciliğine dair şu misali ver: "Dünyanın fani hayatı, gökten yağdırdığımız yağmurlarla yemyeşil olan bitkilerin bir süre sonra rüzgarla savrulup çöp haline dönmesine benzer.
46-Sahip olduğunuz servet de, evlat ve nüfuz da fanidir. Kalıcı olan, rabbinin ahirette müminlere vereceği nimetlerdir. Allah her şeye muktedirdir, bütün nimetlerin sahibi O'dur.

47-Bugün kendilerini büyük gören müşrikler, ahirette bütün servet ve nüfuzlarını kaybetmiş bir şekilde Allah'ın huzuruna çıkıp hesap vereceklerini unutmasınlar! O gün biz dağları yerle bir edeceğiz, her tarafın dümdüz olduğunu göreceksiniz.
48-İşte o gün bütün insanları diriltip huzurumuza çıkaracağız ve dünyada elçimizin uyarılarını dikkate almayan müşriklere, "İşte huzurumuza geldiniz! Sizi yarattığımız gibi yeniden dirilttik! Oysa size bu uyarıyı yapan elçimizi inkar etmiştiniz! Hesaba çekilmeyeceğinizi söylemiştiniz!" diyeceğiz.

49-O gün herkesin yapıp ettikleri bir bir önüne konulacak, müşrikler korku içinde şöyle diyecekler: "Vay halimize! Küçük büyük bütün yaptıklarımız kaydedilmiş!" Doğrusu rabbin insanlara zulmetmez, onları kendi yaptıklarının karşılığı olarak cezalandırır.

KİBİR KONUSUNDA MÜŞRİKLERİN ŞEYTANLA BENZERLİKLERİ 

50-Ey Muhammed! Yoksul müminleri küçük gören kibirli müşriklere ibret olmak üzere, tıpkı kendileri gibi kibirlenip cezaya maruz kalan İblis'in kıssasını anlat! Vaktiyle biz meleklere, Adem'e saygı göstermelerini emretmiştik! İblis hariç hepsi emrimize uyup ona saygı göstermişti. Halbuki o da ruhani varlıklardan idi ama rabbinin emrinden çıktı ve rabbinin emrine karşı geldiği için cezalandırılmıştı. Ey müşrikler! Sizler Allah'ın mesajlarını bırakıp da düşmanınız olan şeytanın ve yandaşlarının yolunu mu izlemek niyetindesiniz? Bu ne kadar kötü bir seçimdir! 

ALLAH'TAN BAŞKA VARLIKLARI MAHŞER GÜNÜ İÇİN YARDIMCI GÖRMENİN HAZİN SONU 

51-Ey müşrikler! Sizlere, Allah katında yardımcı olacağını iddia ettiğiniz şu varlıklar sanki yerin ve göğün yaratılışına tanık mı olmuşlar, sanki yaratıcılık güçleri mi var? Hayır, ne göğün ve yerin yaratılışına, hatta ne de kendi yaratılışlarına tanık olmuşlardır! Onların herhangi bir yaratıcı özellikleri olmadığı gibi ilahlık nitelikleri de yoktur. Allah onları kendisine yardımcı da edinmiş değildir. Onlar şu halleriyle insanları yoldan çıkaran, tevhitten uzaklaştıran varlıklardır. 
52-Hesap gününde size, "Haydi, katımızda size yardımcı olacaklarını iddia ettiğiniz varlıklara dua edin de size yardım etsinler" diyeceğiz, o zaman dualarınızın işe yaramadığını, medet umduğunuz varlıkların size yardım edemeyeceklerini anlayacaksınız. Hatta bu davranışınız sizin helakınız olacaktır. (bkz.Taberi)
53-O gün cehennem ateşini görecek ve oraya gireceğinizi anlayacak, kurtulma şansı da bulamayacaksınız. (bkz.Arapça'da "iltifat uslubu")

MEKKE MÜŞRİKLERİNİN İNKARDA İNAT ETMELERİ 

54-İşte biz elçimiz Muhammed'e vahyettiğimiz bu Kur'an'da, Mekke müşriklerini (bkz.İbn Abbas, Firuzabadi) şirkten (bkz.Taberi) ve cehennem azabından muhafaza edecek her şeyi açıkça ortaya koymaktayız.
55-Fakat Mekke'nin ileri gelen müşrikleri (bkz.İbn Abbas, Firuzabadi) çok inatçı oldukları için elçimize inanmamakta ısrar etmektedirler. (bkz.İbn Zeyd, Taberi) Bu müşrikler, (bkz.İbnü'l-Cevzi) kendilerine ilahi mesajları açık bir şekilde getiren bir peygamberle karşı karşıya oldukları halde, sırf önceki milletlerin inkarcıları gibi helak edilmedikçe yahut ahiret azabıyla karşılaşmadıkça iman edecek gibi değillerdir.
56-Ne var ki biz peygamberleri, iman eden kullarımıza cennet müjdesi iletmek ve inkarcıları cehennem azabı konusunda uyarmak üzere göndeririz, insanları helak etmek için değil!
57-Buna karşılık müşrikler bu ilahi rahmeti anlamamazlıktan gelmekte, bu rahmetten istifade etmek, dünya ve ahiret huzuruna nail olmak yerine, çeşitli bahaneler ve iddialarla onlara karşı koymakta, kendilerince onları alaya almaktadırlar. (bkz.İbnü'l-Cevzi) Yaptığı kötülükleri görmezden gelen ve kendisine verilen öğütleri dikkate almayan müşrikler daha zalim kim olabilir? (bkz.Maturidi) Ey Muhammed! Onların iman etmemelerine üzülme! Çünkü onların kalpleri iyice kararmış, basiretleri körelmiş durumdadır. (bkz.Maturidi) Sen onları ne kadar doğru yola çağırırsan çağır, bu haldeyken asla yola gelmezler. 

58-Bununla beraber Allah sonsuz merhamet sahibidir, eğer tövbe edip sana iman edecek olsalar onları affedecektir. Nitekim bu yaptıklarına karşılık onları cezalandıracak olsaydı hepsini derhal helak ederdi, fakat onlara süre vermekte, inanmaları için fırsat tanımaktadır. Bu süre dolduğunda artık müşriklerin (bkz.Taberi) ilahi azaptan kurtulma şansları olmayacaktır.
59-Daha önce yaşamış ve helak edilmiş toplumların durumu da böyle olmuştur. Kendilerine verilen süre dolduğunda onları ilahi azaptan koruyan kimse olmamıştır. Müşrikler onların halinden ders almalıdır.

MUSA ve ARKADAŞININ MANEVİ YOLCULUKLARI 

Ey Muhammed! Mal ve sayı çokluğuna güvenerek müminleri küçük gören müşriklere ibret olmak üzere, (bkz.Razi) vaktiyle elçimiz Musa'nın yaşadığı şu olayı anlat: 
60-Musa, namını duyduğu bilge ve salih kulu arayıp bulmak ve kendisinden istifade etmek üzere yanındaki genç arkadaşına, "Uzun yıllar yürümeyi gerektirse bile, iki denizin birleştiği yere kadar gideceğim" demişti. 

61-Böylece iki arkadaş yola koyuldular. Nihayet oraya vardıklarında mola verdiler ve yanlarına azık olarak aldıkları balığı orada unuttular. Balık denize daldı ve gözden kaybolup gitti.  

62-Biraz daha ilerlediklerinde Musa arkadaşına, "Epeyce yorulduk, getir öğlen yemeğimizi yiyelim!" dedi.

63-Arkadaşı heybeyi açınca balığın kaybolduğunu gördü ve "Demek mola verdiğimiz o kayalık yerde balığı unutmuşuz. şeytan, nasıl da unutturdu bana! Denize karışıp gitmiştir çoktan!" dedi

64-Bunun üzerine Musa, "Tamam işte, aradığımız yer tam da orasıymış demek!" dedi ve geldikleri yoldan geriye doğru yürümeye başladılar.

65-Vardıklarında orada, kendisine bilgi ve rahmet bahşettiğimiz bir kulumuzla karşılaştılar.
66-Musa ona, "Bildiklerini bana öğretmene karşılık sana tabi olup hizmet etmemi kabul eder misin? dedi.
67-O ise, "Benimle olmaya dayanamazsın;
68-Bilmediğin ve mahiyetini anlayamadığın şeylere nasıl sabırla tahammül edeceksin?" dedi.

69-Musa, "Göreceksin, inşallah yeterince sabırlı davranacağım ve sana hiçbir konuda karşı gelmeyeceğim!" diye söz verdi.

70-Bunun üzerine o, "Madem bana tabi olmak istiyorsun, o halde şartım şu: Ben anlatıncaya kadar hiçbir şeyi sormayacaksın!" dedi.

71-Musa bunu kabul edince birlikte yola koyuldular. Bir süre sonra bir tekneye bindiler. Adam tekneyi delmeye başlayınca Musa dayanamadı ve "Ne yapıyorsun? Tekneyi delip de içindekileri boğmak mı istiyorsun? diye çıkıştı.

72-O ise, "Ben sana dememiş miydim dayanamazsın diye?" dedi.

73-Musa, "Verdiğim sözü unuttum! Bu seferlik beni affet! Lütfen bana bir kolaylık sağla!" dedi.

74-Adam, Musa'yı bağışlayınca tekrar yola koyuldular. Bir süre sonra bir çocukla karşılaştılar. Adam, o çocuğu öldürdü. Musa dayanamadı ve "Masum bir çocuğu niye öldürdün? Ne kadar kötü bir şey yaptın böyle?" dedi.

75-Adam, tekrar, "Ben sana dememiş miydim dayanamazsın diye?" dedi.

76-Musa ise, "Tamam, bana son bir şans daha ver! Bir daha soru sorarsam arkadaşlığımızı kesebilirsin!" dedi.

77-Bu anlaşma üzerine yollarına devam ettiler. Bir süre sonra bir köye vardılar ve insanlardan yiyecek bir şeyler istediler, fakat köyde kimse onları konuk etmek istemedi. O sırada adam, yıkılmak üzere olan bir duvar gördü ve onu sağlamlaştırdı. Musa, "Onlardan bu yaptığın işin ücretini isteyebilirsin!" dedi.

78-Adam, "Artık yol arkadaşlığımız bitmiştir! Şimdi sana merak ettiğin şeylerin sırlarını anlatayım" dedi
79-Ve ona şöyle anlattı: "Deldiğim o tekne, denizden geçimlerini sağlayan yoksullara aitti, fakat hükümdar bütün sağlam teknelere el koyuyordu. Bu yüzden onu birazcık delip kusurlu hale getirdim ki hükümdar el koymasın!
80-Öldürdüğüm çocuk ileride, mümin olan anne ve babasını yoldan çıkaracak birisiydi.
81-Onu öldürerek rabbinin ileride onlara daha hayırlı bir evlat bahşetmesini niyaz ettim.
82-Tamir ettiğim duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa, çok iyi birer insan olan anne ve babasından miras kalmış bir arazide idi, altında bir hazine vardı. Eğer yıkılsaydı insanlar hazineyi fark eder ve çocuklardan gasp ederlerdi. Bu yüzden, rabbin, çocuklar büyüyüp kendi mallarına sahip çıkıncaya kadar duvarın sağlam kalmasını istedi. Bütün bunları ben kendi kafama göre yapmıyordum. Hepsi Allah tarafından verilen bilgilerle yapılmış işlerdi. İşte merak ettiğin soruların cevapları bunlardır." dedi.

83-Ey Muhammed! Sana Zülkarneyn'in kıssasını soruyorlar, "Şimdi size ondan bahsedeceğim" de onlara! 

84-Zülkarneyn, kendisine büyük güç ve hükümranlık bahşettiğimiz bir kuldu.
85-Ülkesinin en batı ucuna kadar uzanan bir sefere çıkmıştı.
86-Batı bölgesinde güneşin deniz ufkuna battığı bölgede bir halk yaşıyordu. Ona, "İster onlarla savaş, ister merhamet et, güzel davran!" dedik. 
87-O da, "Zulmedenlere elbette cezasını veririz, zaten böyleleri Allah'ın huzuruna çıktıklarında azap göreceklerdir.
88-İman eden ve Allah'ın emirlerine göre yaşayanlar ise bu güzel davranışlarının ödüllerini alacaklardır, biz de böylelerine ikram ve ihsandan başka bir şey yapacak değiliz" demişti. 


89-Bir başka seferinde ise doğu yönüne gitti
90-Ve ülkenin doğusunda kendilerini güneşten muhafaza edecek çadır ve yapılara sahip olmayan bir halk ile karşılaştı.

91-İşte Zülkarneyn böylesine güçlü bir hükümranlığa sahipti. 

92-Bir başka seferinde
93-Dağların arasında yaşayan ve dilleri yabancı olan, bu yüzden zor anlaşılan bir halkla karşılaştılar.
94-Ona şöyle dediler; "Ey Zülkarneyn! Burada Ye'cüc ve Me'cüc kılıklı kabileler var ve sürekli kargaşa çıkartıyorlar. Sana vergi verelim de bizimle onlar arasında bir set inşa et!"

95-Zülkarneyn, "Vergiye gerek yok! Rabbimin bana bağışladığı güç varken sizin verginize ihtiyacım yok! Bana işçi ve malzeme verin, sizinle onların arasına bir set yapayım. 
96-Demir kütleleri getirin!" dedi. İşçiler iki dağın arasını demir kütlelerle doldurunca bir ocak kurdurdu ve ateşi körüklettirdi. Demir iyice kor haline gelince bakır eritip üzerine döktürdü,
97-Artık, Ye'cüc ve Mec'üc'ün aşamayacağı bir set inşa edilmiş oldu.

98-Set tamamlanınca Zülkarneyn şöyle dedi: "Allah'ın rahmetinin eseridir bu! Artık güvendesiniz ama unutmayınız ki rabbim, vakti geldiğinde onu yerle bir eder. Rabbimin kıyamet vaadinin hak olduğunu sakın unutmayınız."

99-Nitekim kıyamet günü sura herkes hesap vermek üzere mahşere toplanır. O gün biz onları bırakırız, dalga dalga birbirlerine karışırlar. 
100-Dünya hayatında ilahi emirlerden yüz çevirmiş, peygamberleri yalanlamış olanlar, elçilerimizi dinlemeye dahi tahammül edemeyenler cehenneme arzedileceklerdir.
101-O gün cehennemi, Allah'a karşı gözlerinde perde olanlar ve Allah'ın ayetlerini duymaya bile dayanamayanların karşısına bütün dehşetiyle dikeriz!

102-Yoksa o müşrikler, Allah'ın nezdinde bazı varlıkları şefaatçi kabul edip onları Allah'a ortak koştukları halde cezasız kalacaklarını mı sanıyorlar? Bilsinler ki biz cehennemi öyleleri için ceza yeri olarak hazırlamış bulunuyoruz.

AHİRET ve HESAP UYARISI 

103-Ey Muhammed! Senin peygamberliğine inanmayan ve çeşitli bahanelerle sana karşı çıkan müşriklere de ki: "Ahirette kimlerin eyvah edeceğini söyleyeyim mi size?
104-Dünya hayatında atalarının dini olan şirk inancını devam ettirerek güzel bir iş yaptığını sananlar 
105-Onlar Allah'ın mesajlarını ve peygamberlerini inkar eden, hesap gününü umursamayan sizin gibi kimselerdir. Onların iyilik zannederek yaptıkları atalarının şirk inancını devam ettirmek gibi şeyler, hesap gününde kendilerini hayal kırıklığına uğratacaktır.
106-Elçileri yalanlayıp alaya almak dahil bütün yaptıklarının cezası olarak cehenneme gideceklerdir. 

107-Peygamberlere iman eden ve Allah'ın emirlerine uygun yaşayanlar ise firdevs cennetlerinde ağırlanacaklar
108-Sonsuza kadar orada bıkmadan kalacaklardır.

109-Ey Muhammed! Sana çeşitli bahanelerle itiraz eden ve seni zor durumda bırakmak için yahudilerden öğrenip soru soran müşriklere şöyle de: "Rabbimin ilmini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar deniz ilave edilse, denizler tükenir ama rabbimin ilmi tükenmez.
110-Ben de sizler gibi bir insanım. Peygamber olmasaydım bütün bu sorduklarınızı nasıl bilebilirdim. Gerçek şu ki Allah bana vahyediyor ve şirk inancını terketmenizi emrediyor. Hesap gününde kazançlı çıkmayı, cennete gitmeyi arzu eden herkes dünyada Allah'ın elçilerine inanmalı, O'nun emirlerine göre yaşamalı, O'ndan başkasından medet ummamalı, kulluğu yalnızca Allah'a yapmalıdır.

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;
TÜRKÇE ÖZLÜ KURAN ve DİĞER YAZILAR