7 Haziran 2017 Çarşamba

KURAN -65- (46) AHKAF SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\

AHKAF = Ad kavminin yaşadığı Yemen'de bir bölgenin adı olup, uzun ve kıvrımlı kum tepeleri demektir. 
35 Ayet - /Allah'ın elçisine eziyet ettikleri için helak edilen Ad kavminin, kum tepeleri civarındaki memleketi/

----- Mekke döneminin son yıllarında vahyolmuştur. İçeriği, diğer Havamim sureleri ile büyük benzerlik arz eder. Tevhidin gerekçeleri, nimet-şükür ilişkisi içerisinde ve anneye-babaya itaat örneği çerçevesinde anlatılır. Ad kavminin Mekke müşriklerine benzeyen tutumları ve başlarına gelen cezadan söz edilir. Müşriklerin "cin" konusundaki inançları ve Hz.Muhammed'i mecnun olmakla suçlamaları tenkit edilir ve ve Hz.Peygamber'e sabır ve kararlılık tavsiyesiyle sona erer. -----
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, İndirildiği dönemin ışığında Kur'an tefsiri)

KUR'AN'IN İLAHİLİĞİ 

1-Ha mim! (Huruf-ı mukattaa)

2-Ey müşrikler! Elçimiz Muhammed'e gönderdiğimiz bu kitap, onun kendi sözleri değil, ilahi vahiydir. Biliniz ki Allah bu şekilde sizlere mesajlarını iletmekte sizin çıkarlarınızı gözetmektedir. Bu mesaja iman edip gereğini yapmanızın Allah'a değil size faydası olacaktır. Bu hikmetli emirleri inkar ettiğiniz ve gereğini yapmadığınız takdirde, zararı da size olacaktır. 

3-Ey müşrikler! İçinde yaşadığınız evrene baktığınızda, Allah'ın onu ne kadar düzenli ve muazzam bir şekilde yarattığını görürsünüz. İşte böylesine bir evreni yaratmış ve sizlerin hizmetine sunmuş olmamız boşuna değildir. Biliniz ki size verilen bu yaşam sınırlıdır. Öldükten sonra huzurumuza çıkıp hesap verecek ve eğer size gönderdiğimiz elçilerimizi yalanlamış, mesajlarımıza uygun yaşamamışsanız gerekli cezayı göreceksiniz. İşte elçimiz Muhammed sizlere bu uyarıları yaptığı halde O'na inanmamakta ısrar etmektesiniz.

"ŞİRK"İN TUTARSIZLIĞI ve FAYDASIZLIĞI 

4-Ey elçimiz Muhammed! Allah'ın nezdinde bazı varlıkları şefaatçi telakki edip onları Allah'a ortak koşan müşriklere şöyle seslen: "Ey müşrikler! Ortak koştuğunuz varlıkların yarattıkları yahut yaratılmasına katkıda bulundukları herhangi bir şey var mıdır ki onlara tazimde bulunuyorsunuz? Aslında onların hiçbir şey yaratamayan sıradan varlıklar olduğunu siz de biliyorsunuz. Ben, yegane yaratıcı kudret olan ve bütün kainatı yaratan Allah'a, işte bu özelliğinden dolayı ibadet ediyorum. (bkz.Taberi) Peki, siz O'na şirk koşup başka varlıklardan medet umarken neye dayanıyorsunuz? Elinizde Allah tarafından gönderilmiş bir bilgi ya da başka kanıt varsa gösterin bilelim!

5-Bu tuttuğunuz yol yanlıştır, çünkü yardım ve şefaatlerini umduğunuz bu varlıklar sizin bu davranışınızdan haberdar bile değiller.
6-Mahşer günü size herhangi bir yararları olmayacaktır, aksine sizin bu davranışınızı onlar da tasvip etmeyecektir." 

Hz.PEYGAMBER'E SİHİRBAZ DİYEN MÜŞRİKLERE CEVAP 

7-Ey Muhammed! Müşriklerin senin peygamberliğine inanmadıklarını, hatta senin sihirbaz ve iftiracı olduğunu iddia ettiklerini biliyoruz. Doğrusu onların bu iddiaları asılsız ve çok vahimdir. 
8-Sen bu yakıştırmalar karşısında yılma ve onlara şöyle de: "Eğer ben Allah adına bu sözleri kendim uydurmuş olsam, Allah bunu cezasız bırakmazdı ve bu durumda hiçbiriniz beni Allah'ın azabından koruyamazdı. Şu halde ben böyle bir şeye nasıl cüret etmiş olabilirim? (bkz.Zemahşeri) Allah bu söylediklerinize de, bana karşı takındığınız tavırlara da şahittir. Hangimizin doğru sözlü hangimizin iftiracı olduğunu bilmektedir ve iftiracı olana gerekli cezayı verecektir. Yine de O, çok merhametlidir. Eğer tövbe edip bana iman ederseniz sizleri affeder. Hem sanki ilk defa peygamber olduğunu söyleyen kişi benmişim gibi, niçin yadırgıyorsunuz? 
9-Benden önce de birçok peygamber gelmiştir. Kimileri Allah'ın yardımıyla zafere ulaşmış, kimileri ise toplumları tarafından eziyet ve hakarete maruz kalmıştır. Aramızdaki bu mücadelenin sonunda hangi taraf galip gelir bilemem (bkz.Taberi) ama ben her halükarda bana vahyedilene uyarım!"

10-Ey müşrikler! Daha önce İsrailoğulları'na gönderilen peygamberleri ve onlara inananları biliyorsunuz. Benim tebliğ ettiğim mesaj ile onlarınkinin aynı olduğunu da görmektesiniz. O peygamberler de Allah tarafından vahiy almışlar ve toplumlarına iletmişlerdi. Onların toplumları inandığı halde siz niçin böylesine kibirli davranıyorsunuz?
11-Bana inananları küçümsüyor ve "Eğer bu doğru bir şey olsaydı bizden önce bu zavallılar buna sahip olamazlardı, biz onlardan daha hayırlı kimseleriz." diyerek yüz çeviriyor ve sırf bu sebeple bana "iftiracı" muamelesi yapıyorsunuz.
12-Oysa bu Kur'an, tıpkı Musa'ya vahyedilen Tevrat gibi, Allah tarafından sizlere rahmet olarak, inananlara cennet müjdesi, inkarcılara ise cehennem uyarısı yapmak üzere, sizin dilinizde Arapça inzal edilmektedir."

13-Gerçek şu ki elçimize iman eden ve bizim emirlerimize uygun yaşayanlar ahirette hiçbir korku ve hüzün yaşamayacaklardır.
14-Yaptıkları bu güzel amellere karşılık sonsuza kadar cennet nimetleri içerisinde yaşamakla ödüllendirileceklerdir.

ALLAH'A KULLUĞUN ve ANNE-BABAYA İTAATİN GEREKÇESİ ve İSYANIN CEZASI 

15-Doğrusu insana yakışan şey, sahip olduğu nimetlere şükretmek, bu nimetleri veren kudrete karşı nankörlük etmemektir. Dünyaya gelmesine vesile olan anne ve babasına güzel davranmakla mükellef olduğu gibi yaratıcısı olan Allah'a kulluk etmek ve O'na ortak koşmamakla da mükelleftir. (bkz.Bikai) Nitekim annesi onu binbir zorlukla karnında taşımış, doğurduktan sonra da yıllarca onu emzirip bakıp büyütmüştür. 
(Ayette lafzan, "hamilelik ve sütten kesilmesi otuz ay sürer" diyor. Burada tema, hamilelik ve süt emzirme konusunda biyolojik / jinekolojik veya hukuki bir bilgi vermek değil, annenin çocuğu için katlandığı zorluğu vurgulamaktır.)
Hayırlı evlat büyüyüp olgunluk çağına geldiğinde, yaratıcısının kendisine bahşettiği nimetlere karşı kulluk görevini unutmadığı gibi anne ve babasının fedakarlıklarını da unutmaz. "Rabbim! Bana, anne ve babama sağladığın bütün bu nimetlerin şükrünü hakkıyla eda edebilmeyi, sana gereği gibi kulluk edebilmeyi ve rızana uygun işler yapabilmeyi nasip et! Verdiğin bu nimetlerin kıymetini biliyor ve senden başka kulluk edecek kudret olmadığını ikrar ediyorum. Bütün benliğimle sana yöneliyor, yalnızca sana kulluk ediyorum" diye dua eder.
16-Cennet ehline kesin vaadimiz gereği biz de onların iyiliklerini en güzel şekilde mükafatlandırır, günahlarını bağışlarız. (bkz.Taberi)

17-Allah'ın nimetlerinin, anne ve babasının fedakarlıklarının değerini bilmeyen hayırsız evlat ise Allah'ın elçisine inanmadığı gibi kendisini imana çağıran ebeveynine karşı da hoyratça davranır, "Bana ahiret azabını hatırlatıp durmayın, sanki bu kadar insan yaşayıp öldü de içlerinden dirilen mi oldu?" diye söylenir. Anne ve babası ona, "Evladım! Ahireti umursamazlık yapma! Gel iman et!" dediklerinde de, "Bırakın bu eski masalları!" diye alay eder.  
18-İşte böyle kimseler, daha önce benzer davranışlar sergilemiş niceleri gibi azaba müstehak olmuşlardır. Hesap günü geldiğinde çok pişman olacaklardır.

19-Rabbine, anne ve babasına gerektiği gibi davrananlarla aksi şekilde davrananların ahiretteki karşılıkları da farklı olacak, kimseye haksızlık yapılmayacaktır.
20-Allah'ın nimetlerine nankörlük eden, sadece O'na kulluk etmek yerine başka varlıklardan medet uman ve onları Allah'a ortak koşan, elçimizin ahiret uyarılarını dikkate almayanlar cehennem ateşinin karşısına getirilecek ve onlara "Dünya hayatında sahip olduğunuz nimetleri tükettiniz, ahiret uyarılarını alaya aldınız, peygamberlere karşı kibirli davrandınız, bu sebeple bugün alçaltıcı azaba maruz kalacaksınız" denilecektir.

AD KAVMİ KISSASINDAN MÜŞRİKLERE DERS  

21-Ey elçimiz Muhammed! Kendilerini büyük gören ve sana inanmayan müşriklere, kum tepeleriyle dolu bir bölgede yaşamış Ad kavmini ve onlara içlerinden seçip gönderdiğimiz Hud peygamberi hatırlat! Vaktiyle Hud, kendisinden önceki peygamberler gibi halkını Allah'tan başka varlıklardan medet umdukları için uyarmış, böyle yapmaya ısrarla devam ettikleri takdirde başlarına büyük bir azabın geleceğinden endişe ettiğini belirtmişti.
22-Ne var ki Ad halkı tıpkı Mekkeli müşrikler gibi, ona inanmamış ve "Sen bizim dinimizi bozmaya, bizleri değerli ilahlarımızdan uzaklaştırmaya mı çalışıyorsun? Üstelik sana inanmadığımız takdirde azaba uğrayacağımızı söyleyerek bizi tehdit ediyorsun! O halde getir şu tehdit ettiğin azabı da görelim!" demişlerdi. 

23-Bunun üzerine elçimiz Hud onlara, "Ben sizlere Allah tarafından vahyedilen mesajı iletiyorum. Başınıza hangi azabın ne zaman geleceğini Allah bilir. Fakat görüyorum ki sizler ısrarla inkar ediyor ve küstahça bir cüret sergiliyorsunuz" diye cevap vermişti.

24-Ad kavmi ısrarlı inkarlarını sürdürüp azaba müstehak olmuşlardı. Başlarına azap geldiğinde, onu vadi tarafından üzerlerine yağmur yağdıracak bir bulut sanmışlardı. Oysa gelen şey, küstahça istedikleri azap idi. İçinde acıklı bir azabı barındıran fırtınaydı.
25-Rabbin emriyle önüne çıkan her şeyi kasıp kavuran bir rüzgar ile helak olmuşlardı, geriye sadece ıssız yerleri yurtları kaldı. İşte elçilerimize karşı bu şekilde davrananların sonu budur. Biz suçlular topluluğunu böyle cezalandırırız.
26-Bu durum Mekkeli müşrikler için ibrettir. Çünkü onlar da bir zamanlar, nimetimiz sayesinde Mekkeliler'in sahip olduğundan çok daha büyük imkanlara sahip olmuşlardı. Tevhit hakikatini kavramak için yeterli olacak akıl ve basirete de sahiptiler. Üstelik onlara elçiler göndermiş ve tevhidi duyurmuştuk. Ne var ki bütün bunlar onları inkar ve inatlarından vazgeçirmedi. Kendilerine Allah'ın mesajlarını getiren peygamberleri yalanladılar ve azap uyarılarını alaya aldılar. Fakat sonuçta alaya aldıkları azap başlarına geldi.

27-Ey Mekkeli müşrikler! Bu durum sizler için bir derstir. Çevre bölgelerde yaşamış ve elçilerimizi inkar ettikleri için helak edilmiş toplumların durumunu düşünün. Halbuki yanlışlarından dönsünler diye onlara da ayetlerimizi değişik biçimlerde açıklamıştık. 
28-Aklınızı kullanın ve elçimiz Muhammed'e iman edin. Unutmayın ki helak edilen o toplumlar da tıpkı sizler gibi bazı varlıkların kendilerini Allah'a yaklaştıracaklarını, koruyacaklarını düşünmüşlerdi. Ancak azabımız gelince işlerine yaramadı. Çünkü bütün bunlar, kendilerinin uydurdukları asılsız şeylerden ibaretti.

KUR'AN'A İMAN EDEN YABANCILAR 

29-Ey elçimiz Muhammed! Mekke müşriklerinin uzun süredir seni inkar etmelerine üzülme! Zira bizim lutfumuz sayesinde Mekke dışından bir grup yabancı (bkz.Akabe biatları) (bkz.Cin suresi) Kur'an'ı dinlemek üzere sana gelmiş, büyük bir saygı ile onu dinlemiş ve kendi toplumlarına gidip şöyle söylemişlerdir:
30-"Biz tıpkı Musa'ya vahyedilen kitap gibi dosdoğru yola ileten bir ilahi söz dinledik ve ona iman ettik. 
31-Gelin, siz de bu peygamberin çağrısına kulak verin ki Allah günahlarınızı bağışlasın ve böylece cehennem azabından kurtulun. 
32-Şunu bilin ki Allah'ın peygamberine uymayanların bu davranışları, Allah'a zarar verecek değildir. Aksine bu durum kendileri için zararlıdır. Apaçık bir sapkınlık içerisinde olan böyle kimseler, Allah'a ortak koşup medet umdukları varlıkların yardımını da göremezler!"

MÜŞRİKLERİN AHİRET KONUSUNDAKİ UMURSAMAZ TAVIRLARININ ELEŞTİRİSİ 

33-Ey ahiret uyarılarını dikkate almayan müşrikler! Nasıl olur da Allah'ın sizleri tekrar diriltip hesaba çekeceği gerçeğini görmezden gelirsiniz! Kainattan ibret almaz mısınız? Bütün kainatı kusursuz bir şekilde yaratan ilahi kudretin sizleri ölümden sonra diriltip hesaba çekmeye güç yetiremeyeceğini mi düşünüyorsunuz? Bu kesinlikle yanlış bir düşüncedir, çünkü Allah her şeye güç yetirecek sınırsız kudrete sahiptir.
34-Fakat şunu bilin ki bugün ahireti umursamadan yaşayanlar, hesap günü cehenneme gönderildiklerinde kendilerine, "Size yapılan uyarılar gerçekmiş değil mi?" diye sorulacak, onlar ise büyük bir pişmanlık içerisinde, "Evet, vallahi öyleymiş!" diyeceklerdir. Bunun üzerine onlara, "O zaman umursamazlığınızın cezası olarak tadın bakalım azabı!" denecektir. 

Hz.PEYGAMBER'E SABIR ve KARARLILIK TAVSİYESİ  

35-Ey elçimiz Muhammed! Müşriklerin alay ve baskıları karşısında sabırlı ol! Senden bir an önce azap istemelerine, meydan okurcasına konuşmalarına aldırma! Biliyorsun ki senden önce de nice peygamberler aynı sıkıntıları yaşamış ve büyük bir sabır ve kararlılık göstermişlerdi. Müşrikler, gün gelip inkar ettikleri azapla karşılaşınca, dünyada sürdükleri safanın; gündüzün bir saati gibi olduğunu göreceklerdir. Dolayısıyla sen onlara bu mesajı tebliğ et! Derhal cezalandırılmalarını isteme! Senin uyarılarına kulak tıkayan ve şirkte ısrar edenler mutlaka helake maruz kalacaklardır.

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;
TÜRKÇE ÖZLÜ KURAN ve DİĞER YAZILAR