16 Haziran 2017 Cuma

-55- RAHMAN SURESİ MEALİ ve TÜRKÇE ÖZÜ


ŞİİRSEL ve KUTSAL USLUBUYLA RAHMAN SURESİ MEALİ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ 
Bismillahirrahmanirrahim

İLÂHİ RAHMETİN ESERİ OLAN VAHİY

1-ٱلرَّحْمَٰنُ 
Er rahmân
Allah iyiliği sonsuz olandır
2-عَلَّمَ الْقُرْآنَ
Allemel Kur’ân
Kur'an'ı öğretti
3-خَلَقَ الْإِنْسَانَ
Halakal insân
İnsanı yarattı
4-عَلَّمَهُ الْبَيَانَ
Allemehul beyân
[Muhammed'i] derin ilimle donattı

KÂİNATTA TEVHİDİN DELİLLERİ

5-الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍ
(Eş şemsu) (vel kameru) (bi husbân)
Güneş - ve ay, - bir hesaba göre hareket eder
6-وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ
(Ven necmu) (veş şeceru) (yescudân)
Yıldızlar - ve ağaçlar, - [Allah'a] secde eder
7-وَالسَّمَاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ
(Ves semâe) (rafeahâ) (ve vadaal mîzân)
Ve [Allah] gökyüzünü - yükseltip, - ölçüye uygun [olarak] yerine koymuştur
8-أَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ
(Ellâ tatgav) (fîl mîzân)
Sakın haddinizi aşmayın - bu dengeyi tutturana karşı
9-وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ
(Ve ekîmul vezne) (bil kıstı) (ve lâ tuhsırûl mîzân)
Ölçüyü - dosdoğru yapın - teraziyi eksiltmeyin 
[Allah'a haksızlık yapıp şirk koşmayın]
10-وَالْأَرْضَ وَضَعَهَا لِلْأَنَامِ
(Vel arda) (vadaahâ) (lil enâm)
[Allah] Yeryüzünü - düzenledi, - tüm canlılar için
11-فِيهَا فَاكِهَةٌ وَالنَّخْلُ ذَاتُ الْأَكْمَامِ
(Fîhâ) (fâkihetun) (ven nahlu) (zâtul ekmâm)
Orada bulunur, - çeşitli meyveler - ve hurma ağaçları - yeni yeni tomurcuklanmış salkımlarıyla 
12-وَالْحَبُّ ذُو الْعَصْفِ وَالرَّيْحَانُ
(Vel habbu) (zul asfi) (ver reyhân)
Ve taneli - yapraklı - güzel kokulu bitkiler
13-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]

*

14-خَلَقَ الْإِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ
(Halakal insâne) (min salsâlin) (kel fahhâr)
[Allah (İlk)] insanı yarattı, - balçıktan - çanak çömlek yapar gibi
15-وَخَلَقَ الْجَانَّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍ
(Ve halakal) (cânne) (min mâricin min nâr)
Ve yarattı - ruhani varlıkları, - dumanı tütmeyen alev alev ateşten
16-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler] 
17-رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِ
(Rabbul meşrikayni) (ve rabbul magribeyn)
[O] Rabbidir her iki cihanın doğusundan - Rabbidir her iki cihanın batısına [kadar her yerin ve her şeyin]
18-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
19-مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ
(Merecel bahrayni) (yeltekıyân)
Akıttı iki denizi, - birbirine kavuşacakmış gibi
20-بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَا يَبْغِيَانِ
(Beynehumâ) (berzehun) (lâ yebgıyân)
Ama ikisinin arasına - görünmez bir engel koydu, - birbirlerine karışmasınlar [diye]
21-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
22-يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ وَالْمَرْجَانُ
(Yahrucu) (min humâl) (lu’luu) (vel mercân)
[Üstelik] Çıkarılıyor - iki [denizin birbirine karışmadığı yerden] - inci - ve mercan
23-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
24-وَلَهُ الْجَوَارِ الْمُنْشَآتُ فِي الْبَحْرِ كَالْأَعْلَامِ
(Ve lehul cevâril munşeâtu) (fîl bahri) (kel a’lâm)
Ve O'nun koruması altındadır inşa edilmiş akıp giden koca gemiler, - denizde - koca dağlar gibi
25-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]

*

26-كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
(Kullu) (men aleyhâ) (fân)
Tüm - kainattaki varlıklar - fanidir
27-وَيَبْقَىٰ وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
(Ve yebkâ) (vechu rabbike) 
Baki kalacak olan, - sadece zatıdır Rabbinizin
(zûl celâli) (vel ikrâm)
Azameti - ve bol ikramıyla
28-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
29-يَسْأَلُهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
(Yes’eluhu) (men fîs semâvâti) (vel ard)   
O'ndan diler - göktekiler - ve yerdekiler [her şeyi] 
(kulle) (yevmin) 
her - gün           
(huve) (fî şe’nin)
O - bu istekleri karşılamaya çalışır
30-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]

HZ. MUHAMMED'İ KAHİN, VAHYİ CİN KAYNAKLI BİLGİ OLARAK GÖREN MÜŞRİKLERE UYARI

31-سَنَفْرُغُ لَكُمْ أَيُّهَ الثَّقَلَانِ
(Se nefrugu) (lekum) (eyyuhâs sekalâni)
Hesabınızı göreceğiz - sizin - ey insan [müşrikler] ve [onların uydurma] cinleri
32-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde, hangi - nimetini - yalanlayabileceksiniz Rabbinizin [ey müşrikler]
33-يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَنْ تَنْفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانْفُذُوا ۚ لَا تَنْفُذُونَ إِلَّا بِسُلْطَانٍ
(Yâ ma'şeral cinni) (vel insi)  
Ey [müşriklerin] cinler topluluğu - ve [müşrik] insanlar
(inisteta'tum) (en tenfuzû) (min aktâris semâvâti) (vel ardı) 
Gücünüz yetiyorsa - delip geçmeyi - göklerin sınırlarını - ve yerin
(fenfuzû) 
Geçin gidin de [görelim] 
(lâ tenfuzûne) (illâ bi sultân)
[ama] Geçemezsiniz - [elinizde bizimki gibi] bir güç olmadan
34-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
35-يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلَا تَنْتَصِرَانِ
(Yurselu) (aleykumâ) (şuvâzun min nârin ve nuhâsun) 
Göndeririz - üzerinize - alev alev kızıl ateşler ve zehirli bir duman  
(fe lâ tentesırân)
Savunmasız kalır [şimdiki gibi] yardımlaşamazsınız
36-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde, hangi - nimetini - yalanlayabileceksiniz Rabbinizin [ey müşrikler]

*

37-فَإِذَا انْشَقَّتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِ-
(Fe îzen şakkatis semâu) (fe kânet) (verdeten) (ked dihân)
[Kıyamet günü] Gökyüzü yarılıp, - olduğunda - kırmızı bir gül - ve erimiş yağ gibi 
38-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde, hangi - nimetini - yalanlayabileceksiniz Rabbinizin [ey müşrikler]
39-فَيَوْمَئِذٍ لَا يُسْأَلُ عَنْ ذَنْبِهِ إِنْسٌ وَلَا جَانٌّ
(Fe yevme izin) (lâ yus’elu) (an zenbihî) (insun ve lâ cânn)
İşte o gün - sorulmayacak - günahları - [müşrik] insanlarla [onların uydurma] cinlerine
40-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde, hangi - nimetini - yalanlayabileceksiniz Rabbinizin [ey müşrikler]
41-يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِسِيمَاهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاصِي وَالْأَقْدَامِ
(Yu’raful mucrımûne) (bi sîmâhum) (fe yu’hazu) (bin nevâsî) (vel akdâm)
Suçluları  tanıyacağız - simalarından, -  yakalayacağız  - perçemleri ile - ayaklarından
42-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde, hangi - nimetini - yalanlayabileceksiniz Rabbinizin [ey müşrikler]
43-هَٰذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي يُكَذِّبُ بِهَا الْمُجْرِمُونَ
(Hâzihî) (cehennemulletî yukezzibu) (bihâl) (mucrimûn)
İşte - yalanladığınız cehennemin - ta kendisi - suçlular [diyeceğiz]
44-يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَمِيمٍ آنٍ
(Yetûfûne) (beynehâ ve beyne) (hamîmin ân)
Dönüp duracaklar - arasında - kızgın kaynar sular [ile cehennem ateşinin]
45-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde, hangi - nimetini - yalanlayabileceksiniz Rabbinizin [ey müşrikler]

PEYGAMBERE İNANAN MÜMİNLERİN ÖDÜLÜ, CENNET

46-وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ جَنَّتَانِ
(Ve li men hâfe) (makâme) (rabbihî) -\ (cennetâni)
Var orada, korkan kimseler için- makamından - Rabbinin -\ çeşitli cennetler
[Rabbinin makamından korkan kimseler için orada çeşitli cennetler vardır]
47-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
48-ذَوَاتَا أَفْنَانٍ
(Zevâtâ) (efnân)
Oralarda bulunur - çeşitli ağaç ve meyveler
49-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
50-فِيهِمَا عَيْنَانِ تَجْرِيَانِ
(Fî himâ) (aynâni) (tecriyân)
Oralarda bulunur - pınarlar - gürül gürül akıp giden
51-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
52-فِيهِمَا مِنْ كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِ
(Fî himâ) (min kulli) (fâkihetin) (zevcân)
Oralarda bulunur - bütün - meyvelerden - çifter çifter [dallarda asılı]
53-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
54-مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ فُرُشٍ بَطَائِنُهَا مِنْ إِسْتَبْرَقٍ ۚ وَجَنَى الْجَنَّتَيْنِ دَانٍ
(Muttekiîne) (alâ furuşin) (batâinuhâ) (min istebrak) 
[Cennet ehlinin] Kurulacağı - döşekler, - astarları - kalın parlak ipek atlastan
(ve cenel cenneteyni) (dân)
Cennetlerden toplanan meyveler - ellerinin altında olacak 
55-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
56-فِيهِنَّ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ لَمْ يَطْمِثْهُنَّ إِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَانٌّ
(Fîhinne) (kâsirâtut tarfi) 
Oralarda bulunur - gözlerini üzerinizden ayırmayan [hizmetliler]
(lem yatmishunne) (insun) (kablehum) (ve lâ cânn)
[Ve] onlara el sürmemiş olacak - [bir] insan - [veya] onlardan önce - [herhangi bir] ruhani varlık 
57-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
58-كَأَنَّهُنَّ الْيَاقُوتُ وَالْمَرْجَانُ
(Ke enne hunnel yâkûtu) (vel mercân)
[Sanki] onlar [birer] yakut - veya mercan [gibidir]
59-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
60-هَلْ جَزَاءُ الْإِحْسَانِ إِلَّا الْإِحْسَانُ
(Hel cezâul ihsâni) (illâl) (ihsân)
İyiliğinin karşılığı değil midir - başka [bir] - iyilik
61-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
62-وَمِنْ دُونِهِمَا جَنَّتَانِ
(Ve min dûnihimâ) (cennetân)
Ve bunlardan başka da var, - başka başka cennetler
63-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
64-مُدْهَامَّتَانِ
Mudhâmmetân
Her yer yemyeşildir
65-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
66-فِيهِمَا عَيْنَانِ نَضَّاخَتَانِ
(Fîhi mâ) (aynâni) (neddâhatân)
Oralarda bulunur - pınarlar - gürül gürül akan 
67-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
68-فِيهِمَا فَاكِهَةٌ وَنَخْلٌ وَرُمَّانٌ
(Fîhi mâ) (fâkihetun) (ve nahlun) (ve rummân)
Oralarda bulunur  - meyveler  - ve hurma - ve nar
69-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
70-فِيهِنَّ خَيْرَاتٌ حِسَانٌ
(Fîhinne) (hayrâtun) (hisân)
Oralarda bulunur - iyi huylu, şükür ve hamde vesile olan - güzel yüzlüler
71-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
72-حُورٌ مَقْصُورَاتٌ فِي الْخِيَامِ
(Hûrun maksûrâtun) (fîl hiyâm)
Sahiplerine tahsis edilecek güzel gözlüler, - özel otağlarda 
73-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
74-لَمْ يَطْمِثْهُنَّ إِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَانٌّ
(Lem yatmishunne) (insun) (kablehum) (ve lâ cânn)
[Ve] onlara el sürmemiş olacak - [bir] insan - [veya] onlardan önce - [herhangi bir] ruhani varlık
75-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]
76-مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ رَفْرَفٍ خُضْرٍ وَعَبْقَرِيٍّ حِسَانٍ
(Muttekiîne) (alâ rafrafin hudrin) (ve abkariyyin hisân)
[Cennet ehli] Kurulacak - üzerine, yeşil yastıkların  - ve harika döşeklerin 
77-فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
(Fe bi eyyi) (âlâi) (rabbikumâ tukezzibân)
O halde [hala], hangi - nimetini - yalanlıyorsunuz Rabbinizin [ey müşrikler]

*

78-تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
(Tebârakesmu) (rabbike) 
İsmi çok yücedir - Rabbinin
(zîl celâli vel ikrâm)
Ulu ve ikram sahibidir

(*) bkz. CİN: Müşriklerin "cinleri" ile Kur'an'ın bahsettiği "cinler" arasında sadece isim benzerliği vardır. Müşriklerin cinleri cahiliye döneminin ve öncesinin anlayışını içeren uçan-kaçan, gizli işler yapan ve gizli güçleri olan varlıklardır. Kur'an'ın söz ettiği cinler ise Allah'ın kendine kulluk ve hizmet etsinler diye yarattığı ruhani varlıklardır. Bu mantığa göre melekler "cin"dir örneğin. (Şeytan da bir melektir)
(Ben cinleri [ruhani varlıkları] ve insanları bana kulluk etsinler diye yarattım. Zariyat 51/56)
"Cin" = "Yabancı" anlamına da gelir. Kur'an,genellikle müşriklerin "cin" anlayışı ile alay etmek, onları küçümsemek ve tahkir etmek için  bu ruhani varlıklardan "cin" diye bahseder.
-Bu açıklama için Mustafa Öztürk hocamızın ilmine minnettarım-

(*) bkz. HURİ: (Erkek veya kadın, kim mümin olarak iyi işler yaparsa onlar cennete gireceklerdir, aralarından hiç birinin zerre kadar hakkı yenmez. Nisa 4/124)

"İri gözlü hurileri onlara zevc yaptık" Duhan 44/54 ve Tur 52/20 ayetlerinden dolayı hurilerin erkeklere eş olarak verileceği iddia edilir. Cennete girişte kadın-erkek farkı olmadığından bu önerme doğru kabul edilemez.

Arapça da birbirine yakın duran iki şeyden her birine "zevc" denir. Terlik veya ayakkabı gibi şeylerinizin her biri birer "zevc"dir. Huri'ler cennetliklere özel olarak eşlik edeceğinden "zevc" denmiştir. Eğer onlara cinsellik içeren eş yapılsalardı ayette: "zevvecenâhum bihurin" denmezdi. Çünkü "zevvece" fiili evlendirme anlamında ise "zevvecnâkehâ" (Ahzab 33/37) ayetinde olduğu gibi ikinci mef'ulünün başına "ba" harfi cerri olmaz (bkz.el-Müfredat).
-Bu açıklama için Abdülaziz Bayındır hocamızın ilmine minnettarım-
NOT: Ne yazık ki tefsir ve meallerin hemen hepsi ya kelam/lafız (kelime ve ayet cümlesinin motamot çevirisi) veya hadis rivayet destekli metinlerdir. Hiç birinde Kuran'ın indiği döneme ilişkin manaya önem verilmemiştir. Özellikle bu surede müminlerin cennette alacağı ödülleri tanımlayan ayetler o çağın en nezih ifade ve anlatımlarını içermesine rağmen kelam hadis vs çevirisi yapılarak Kuran diline hiç yakışmayacak şekilde  deyim yerindeyse argoya yakın çevrilmiştir. 

Kuran kendi içinde ses ve ifade benzeşmeleri, kendine ait bir ahengi ve ölçüsü olan şiirsel uyumla doludur. Çoğu ayet bu uyumu ve ses benzeşmelerini kurmak için söz sanatlarına ironiye ve metaforlara yer verir. Ayrıca, Kur'an'ın kendine özgü bir şiirselliği ve armonisi vardır. Ne yazık, ülkemizin aydınları, edebiyatçıları ve ilim adamları Shakespeare'nin dili ve uslubunda aradığı inceliği ve gizemi Kuran'da aramayı tercih etmeyip bu kaba usluba taraf veya karşıtı olarak prim vermiştir. 

Yukarıda anlatmak istediklerime ilişkin olarak bu surenin 46-77 ayetleri arasındaki cennet tasviri şöyledir;

46-Ve li men hâfe makâme rabbihî cennetâni
47-Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni)
48-Zevâtâ efnân(efnânin)
49-Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni)
50-Fî himâ aynâni tecriyân(tecriyâni)
51-Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni)
52-Fî himâ min kulli fâkihetin zevcân(zevcâni)
53-Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni)
54-Muttekiîne alâ furuşin batâinuhâ min istebrak(istebrakin), ve cenel cenneteyni dân(dânin)
55-Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni)
56-Fîhinne kâsirâtut tarfi lem yatmishunne insun kablehum ve lâ cânn(cânnun)
57-Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni)
58-Ke enne hunnel yâkûtu vel mercân(mercânu)
59-Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni)
60-Hel cezâul ihsâni illâl ihsân(ihsânu)
61-Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni)
62-Ve min dûnihimâ cennetân(cennetâni)
63-Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni)
64-Mudhâmmetân (mudhâmmetâni)
65-Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni)
66-Fîhi mâ aynâni neddâhatân(neddâhatâni)
67-Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni)
68-Fîhi mâ fâkihetun ve nahlun ve rummân(rummânun)
69-Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni)
70-Fîhinne hayrâtun hisân(hisânun)
71-Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni)
72-Hûrun maksûrâtun fîl hiyâm(hiyâmi)
73-Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni)
74-Lem yatmishunne insun kablehum ve lâ cânn(cânnun)
75-Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni)
76-Muttekiîne alâ rafrafin hudrin ve abkariyyin hisân(hisânin)
77-Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni)


Görüldüğü üzere 1400 yıl önceki edebi dilin uyum ses ve söz sanatları ile doludur. Bu armoniyi yakalamak için gösterilen çabayı ve tam bir huzurun ve mutluluğun olduğunu tasvir eden söz dizinini "huri-nuri-gılman ehere mehere" diye alaya alıp argoya yakın ifadelerle anmak en hafif deyim ile ayıptır ve sözü edilenlerin, o kaba anlamıyla Kur'an ile uzaktan yakından ilgisi yoktur.