31 Ağustos 2017 Perşembe

KURAN -113- (9) TEVBE SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

Kur'an'ın Başında Besmele Olmayan Tek Suresi

129 Ayet - /Anlaşmayı bozup ihanet eden müşriklere sunulan seçenek!/

----- İlk bölümü Mekke'nin fethinden sonra, hicretin dokuzuncu yılında müslümanların Hz.Ebû Bekir'in başkanlığında hac için Mekke'ye gittikleri esnada vahyedilmiştir. Hz.Peygamber de Hz.Ali'yi, bu bölümü müşriklere duyurmak / okumak üzere görevlendirip Mekke'ye göndermiştir. Kaynaklarda bir defada vahyedildiği şeklinde görüşler yer almaktaysa da, içeriği bu görüşü doğrular nitelikte değildir. Zira surede, anlaşmayı bozan müşriklerle savaşmanın gerekliliğinin yan sıra, Tebük Savaşı'na çıkmamak için bahaneler uyduran münafıkların eleştirisi de yapılmaktadır. Ayrıca başka konulardan da söz edilmektedir. Meselâ 23 ve 24. ayetlerin Mekke'nin fethinden önce vahyedildiği hem içeriğinden anlaşılmakta, hem de bazı müfessirler tarafından ifade edilmektedir. Tevbe adının yanı sıra, ilk ayetlerin içeriğini yansıtan başka isimlerinin olduğu da belirtilir.
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri)

SAVAŞ İLÂNI

1-Daha önce antlaşma yaptığınız müşriklere, (bkz.Fetih Suresi) Allah ve Elçisi tarafından ilişkiyi kesme duyurusudur: Ey Hudeybiye Antlaşması'nı bozup müminlere saldıran, Tebük Seferi'ne çıkan mümin ordusunun arkasından düşmanca planlar yapan müşrikler! (bkz.Razi) Anlaşmayı bozmanız sebebiyle artık müminlerin size savaş açma hakkı bulunmaktadır.  
2-Bu ilândan itibaren size dört ay süre tanınacaktır. Ancak bu süre size çaresizlik veya zayıflık yüzünden değil, tövbe etmeniz için verilmektedir. Biliniz ki Allah'ı çaresiz bırakamazsınız! Pişman olmazsanız, yaptığınız haince davranışların size hiçbir şey kazandırmayacağını iyi bilin. Aksine, Allah'ın izni ve yardımı ile müminler size galip gelecek ve sizler bu davranışınızdan ötürü pişman ve zelil olacaksınız!

3-Anlaşmayı bozan ve saldırganlık yapan bu müşriklerin artık müminler karşısında hiçbir güvenceye sahip olmadıkları, işte bu büyük günde, çevredeki bütün kabilelerin hac için Mekke'ye geldikleri ve Kâbe'yı tavaf ettikleri kurban bayramının ilk gününde, herkesin huzurunda ilân olunur! Eğer bu saldırgan tutumdan vazgeçer ve anlaşmaya sadık kalırsanız kazançlı çıkarsınız, aksi takdirde müminler karşısında muhakkak hezimete uğrayacaksınız! Ayrıca Muhammed'in peygamberliğini yalanlamış olduğunuz için de ahirette acı bir azaba maruz kalacaksınız.

4-Bununla beraber müminlerle yaptıkları anlaşmaya sadakat gösteren, onların aleyhine düşmanla iş birliği yapmayan ve ihanet etmeyenler bu ihtara muhatap değildirler. Onlar anlaşmaya sadık kaldıkları sürece, müminler de onlarla barış içinde yaşayacaklardır. Zira Allah, anlaşmalarına sadık kalanları sever, bu yüzden müminler anlaşmayı bozmayacaklardır. 

5-Anlaşmayı bozan hain müşriklere gelince, savaşmanın yasak olduğu haram aylar çıkar çıkmaz onları derhal yakalayınız; Mescid'i Haram civarında olup olmamalarına bakmaksızın (bkz.Taberi) tüm gözetleme noktalarını tutup onları çepçevre kuşatınız, yakalayınız, hapsediniz ve gerekirse öldürmekten çekinmeyiniz. Ama yaptıklarından pişman olup anlaşmaya sadakat gösterirler ve her türlü şirkten arınıp normal insanlar gibi davranırlarsa artık onlara ilişmeyiniz. Zira Allah, tövbe edenler için merhametli ve bağışlayıcıdır.

6-Diğer taraftan, anlaşmayı bozan bu müşriklerden, pişman olan ve tevhit mesajını öğrenmek üzere Kur'an dinlemek ve öğrenmek isteyenler olursa onlara bu imkânı sağlayınız. Çünkü onlar tevhit mesajını dinlemeye gerçekten muhtaç kimselerdir. Eğer tevhit mesajını dinleyip anladıkları halde yine de iman etmeyip (bkz.Taberi, Zemahşeri) kendilerini, aranızda güvende hissetmezlerse onları yurtlarına ulaştırınız. 

DÜŞMAN KARŞISINDA MÜMİNLERİ TEŞVİK

7-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Hudeybiye'de anlaşma yaptıklarınız hariç, Allah'a ortak koşan müşrikler lehine verilen hiçbir söz geçerli değildir. Sadece Hudeybiye'de yaptığınız anlaşma şartlarına sadakatle uyan müşriklerden bu sadakati sürdürenler ilişmeyiniz. Zira Allah, anlaşmalarına sadakat gösterenleri sever. 
8-Anlaşmayı bozan hain müşriklere savaş hükmünü uygulayınız. Müminlere karşı düşmanla işbirliği yapan ve anlaşmayı ihlâl eden hain ve ikiyüzlü müşriklere karşı nasıl hoşgörülü davranılabilinir ki? Bunlar ellerine fırsat geçirip sizi alt etseler ne anlaşma akıllarına gelir ne de sizlere karşı sorumlulukları. Müminlere olmadık haksızlıkları reva görürler. Müminlerin yanında dürüstmüş gibi konuşmakta ama içten içe başka planlar yapmaktadırlar. Onların çoğu yoldan çıkmış bozuk inançlı kimselerdir.
9-Menfaat uğruna her türlü anlaşmayı bozar ve insanları tevhit inancından alıkoymak için ellerinden geleni yaparlar. 
10-Onlar, herhangi bir mümin hakkında yemin ve antlaşma gözetmezler. Ve işte bunlar, haddi aşanların ta kendileridir.
11-Artık bunların, sizin vereceğiniz karşılıktan kurtulmalarının yolu, yaptıklarından pişmanlık duyup Muhammed'e iman etmeleri, tevhide uygun bir şekilde namaz kılıp zekât vermeleridir. Zaten bu takdirde sizin din kardeşleriniz olacaklardır. Biz ayetlerimizi öğrenmek isteyen topluluklara böyle tane tane açıklarız.  
12-Buna rağmen böyle yapmayıp düşmanlıklarına devam eder ve ihanet etmeyi sürdürürlerse, artık size düşen şey, müşrik elebaşlarının hakkından gelmektir. Zira bunların savaştan başka bir dilden anlamadıkları ortadadır. 

13-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Yeminlerini bozan ve vaktiyle peygamberi ve müminleri Mekke'den hicret etmeye mecbur bırakan üstelik size karşı savaşa önce kendileri başlayan hain müşriklerle savaşmayacak mısınız? Artık onlarla savaşmamak için ne gibi bir sebebiniz olabilir ki? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Muhammed'e iman ettiğinize göre artık onlardan değil, bu ilâhi emre itaatsizlik ettiğiniz takdirde Allah katında maruz kalacağınız cezadan korkunuz. 
14-Onlara karşı cesaretle savaşınız ki bu sayede Allah onları sizin elinizle cezalandırmış, perişan etmiş olsun ve onların ihaneti sonucunda mağdur olmuş müminlerin içi serinlesin
15-Ve müminlerin kalbindeki öfkeyi gidersin. Allah tövbe edip inananların tövbelerini elbette kabul eder, ama ısrarla inkâr ve ihanete devam edenlerin cezası işte budur. Allah sonsuz ilim sahibidir ve en doğru hükümleri bildirir. 

16-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Ona inandığınızı söylemeniz yeterli değildir; önemli olan ona, bu gibi zor durumlarda sadakat göstermeniz, düşman içerisinde akrabalarınız ve yakınlarınız bulunsa dahi, onları düşünerek müminlere ihanet etmemenizdir. Şunu iyi biliniz ki Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır ve sizler, bu imtihanı vermeden asla gerçek mümin sayılmazsınız!

MESCİD-İ HARAM'I KORUYUP GÖZETMEKLE ÖVÜNEN MÜŞRİKLERE CEVAP

17-Ey müşrikler! Bu zamana kadar Kâbe'nin hizmetinde bulunmuş olmanız sebebiyle kendinizi müminlerden daha dindar ve üstün görmeye hakkınız yoktur. Zira bir taraftan tevhidi ve Muhammed'in peygamberliğini inkâr ederken (bkz.Zemahşeri, Razi) diğer taraftan tevhidin sembolü Kâbe'nin hizmetinde bulunmak gibi bir hakkınız ve ayrıcalığınız olamaz! Dolayısıyla Kâbe'nin hizmetlerini ifa ediyoruz diye Allah katında herhangi bir ödül beklemeyiniz, bilâkis tevhidi ve elçimizi inkâr etmenize karşılık cehenneme gidecek ve sonsuza kadar orada kalacaksınız!

18-Kâbe gibi tevhidin sembolü olan mabetleri koruyup gözetmek ve gerekli hizmetleri yapmak, sizler gibi müşriklerin değil, Allah'a şirk koşmayan, peygambere iman eden, ahirette vereceği hesabı dikkate alarak yaşayan, tevhit inancı üzere ibadet eden, kendini şirkten ve nifaktan arındıran ve Allah'ın azabına müstehak olmaktan başka hiçbir şeyden korkmayan tevhit ehli gerçek müminlerin lâyık olduğu bir vazifedir. Evet, Allah katında değer sahibi olan ve ödülü kazanacak olanlar işte bunlardır.

19-Ey müşrikler! Siz Kâbe'nin hizmetinde bulunmak ve oraya hac ibadeti için gelenlerin ihtiyaçlarını karşılamakla övünüyor (bkz.Taberi) ve bunları Muhammed'e iman edip ahiret sorumluluğu ile ilâhi emirlere uyarak yaşamak ve tevhit inancının düşmanları karşısında mücadele etmek gibi amellerle bir mi tutuyorsunuz? Hayır, Allah katında bunlar asla aynı değerde değildir. Zira Allah, tevhidi ve elçisini inkâr eden sizin gibi müşriklerin amellerine değer vermez. 

20-Doğrusu elçimiz Muhammed'e iman eden, tevhidi yaşam uğrunda yurtlarını terk etmeyi göze alan ve bu uğurda gerek mal harcamak gerek bizzat savaşmak gibi fedakârlıklarda bulunanların davranışları elbette ki Allah katında çok değerlidir. Ödül kazanmayı başaranlar işte onlardır.  
21-Bunlar ahiret yurdunda cenneti kazanacaklardır. Allah bunlara merhameti ve hoşnutluğu ile muamele etmeyi ve nimetlerle dolu cennetlere dahil etmeyi müjdelemiştir. 
22-Bunlar ölümsüz olarak hep orada kalacaklardır. Allah'ın vereceği ödül gerçekten muazzamdır.

MEKKE'DEKİ YAKINLARINI KORUMAK İÇİN MÜŞRİKLERE BİLGİ BİLGİ SIZDIRAN MÜMİNLERE UYARI

23-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Sizinle birlikte Medine'ye hicret etmeyen ve Muhammed'e inanıp onunla birlikte hareket etmektense Mekke'de, müşriklerin arasında kalmayı tercih eden, oradaki eş, dost, akraba, mal mülk ve ticaret gibi bağlantılarını bırakmayı göze alamayan yakınlarınızı düşünüp onları korumak amacıyla müminlerin planlarını Mekke'ye sızdırmayınız! Böyle davrananlar gerçekten kendilerine yazık ederler.

MADDİ KAYGILARLA HİCRET ETMEKTEN GERİ DURANLARA UYARI

24-Ey Muhammed! Seninle birlikte Mekke'den hicret etmeyi göze alamayan ve oradaki yakınlarını, mal mülk ve sahip olduğu diğer şeyleri terk edemeyen, bu sebeple müşriklerin arasında kalıp onlara uyanlara şu hususu açıkça ilân et! "Eğer ebeveynleriniz, evlâtlarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, sahip olduğunuz mallar hicret ettiğiniz takdirde kesada uğrayacağını düşündüğünüz ticaretiniz ve çok sevdiğiniz evleriniz sizi hicret etmekten alıkoyuyorsa yani bunlar size, tevhide ve Allah'ın peygamberine iman edip bu uğurda hicret etmekten ve her türlü çabayı göstermekten daha cazip geliyorsa, şunu iyi biliniz ki Allah'ın izni ile çok yakında müminler zafere ulaşacaklardır. Sizler bu samimiyetsiz davranışlarınız neticesinde ahirette kaybedeceğiniz gibi dünyada da zararlı çıkacaksınız!"

25-Ey müminler! Size ihanet edip anlaşmayı bozan müşriklerle savaşmaktan çekinmeyiniz ve zaferin sayısal çoklukla değil, iman ve kararlılıkla kazanıldığını, Allah'ın size birçok defa bu şekilde zafer nasip ettiğini unutmayınız! Nitekim yakın zamanda giriştiğiniz Huneyn Savaşı'nda sayısal üstünlüğünüze güvenerek rehavete kapılıp da yenilgi ile burun buruna geldiğinizi, o an adeta yeryüzünün size dar geldiğini, bunun üzerine düşman karşısında bozguna uğrayıp geri çekildiğinizi
26-Fakat Allah'ın yardımı ve peygamberin cesaretlendirmesi sonucunda tekrar toparlanıp kendinize geldiğinizi ve zafere ulaştığınızı hatırlayınız! İşte şimdi de Allah, tıpkı Huney'deki gibi size gökten görünmez ordular indirip yardım edecek ve müşriklere karşı zafer kazanmanızı nasip edecektir. Kafirlerin payına düşen hezimettir. Bu yüzden onlarla savaşma konusunda çekinmeyiniz!

27-Diğer taraftan Huneyn günü sizinle savaştıkları halde sonradan tövbe edip müslüman olan kimseleri (bkz.İbn Aşur) de Allah bağışlayacaktır. Çünkü O, tövbe edenlere karşı çok merhametli ve affedicidir. 

ARTIK HAC İBADETİNE ŞİRK BULAŞTIRILMASINA İZİN VERMEYİN

28-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Gerçek şu ki Mescid-i Haram'ı bu zamana kadar şirk adetleri ile kirletmiş ve orada Allah'tan başka varlıklara kulluk eden müşrikler birer pisliktir; bu yüzden artık bu seneden sonra onların gelip de şirk inancı üzere orada sizinle beraber hac veya umre yapmalarına izin vermeyiniz. Bu durumun size maddi sıkıntılar doğuracağından da endişe etmeyiniz, zira siz bu ilâhi emirlere uyduğunuz takdirde, Allah'ın izni ile Mescid-i Haram eskiden olduğu gibi yine insanlarla dolup taşacak ve oradaki bereket devam edecektir. Doğrusu Allah, sonsuz hikmet sahibidir ve her zaman en doğru hükmü verir. 

TEVHİT İNANCINA DÜŞMANLIK EDEN MEDİNE YAHUDİLERİ ve HRİSTİYANLARI

29-Ey elçimiz Muhammed'e inananlar! Kendilerine Kitap verilenlerden, Allah’ın tekliğine ve âhiret gününün varlığına tam olarak güvenmeyen, Allah’ın ve elçisi’nin haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimseler ile onlar sizin üstünlüğünüzü anlayıp düşmanlıklarına son verinceye ve gelip sizin otoritenize teslim olduklarını bildirip kendi elleriyle cizye vergilerini ödeyinceye kadar mücadeleye devam ediniz. 

30-Gerçek şu ki Medine çevresinde bazı yahudiler de (bkz.Taberi) tıpkı hristiyanlar gibi tevhit inancını bozmuş, din büyüklerini ilâhlaştırmışlardı. Nitekim hristiyanlar "İsa Allah'ın oğludur" derken onlardan bazıları da, "Üzeyir Allah'ın oğludur" demişlerdir. Oysa bunlar melekleri Allah'ın kızları olarak gören müşriklerin sözlerine benzer şekilde (bkz.Zemahşeri) uydurdukları boş ve anlamsız sözler (bkz.Zemahşeri) olup hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamaktadır. Allah onları kahretsin. Bu tür iftiraları utanmadan nasıl uydurabiliyorlar?  
31-Bilginlerini ve din adamlarını Allah ile aralarına koyup rab edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de öyle. Halbuki Allah onlara sadece kendisine kulluk etmelerini, tevhide sadakatle bağlı kalmalarını emretmişti. Buna rağmen onlar Allah'a iftira atarak O'na ortak koşmuşlardır. Böyle yaparak da Allah tarafından cezalandırılmaya müstehak olmuşlardır. 

32-Medine çevresindeki bu yahudi ve hristiyanlar, Muhammed'in peygamberliğini yalanlayarak tevhit ışığı Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmeye çalışmaktadırlar. Ancak çabaları boşunadır, zira onların hoşuna gitmese de, Allah, tevhit inancını dosdoğru bir şekilde anlatmak üzere gönderdiği elçisi Muhammed'e yardım edecek ve Allah nurunu tamamlayıp onu zafere ulaştıracaktır. 
33-Elçisini bu Rehberle, gerçek din ile gönderen Allah’tır. Allah’ı ikinci sıraya koyanlar hoşlanmasa da O, bu dini bütün dinlerin üzerine çıkarmak için böyle yapmıştır. Böylece şirkin ortadan kalkmasını, tevhidin hakim olmasını sağlayacaktır.

34-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Medine ve çevresindeki bu yahudi ve hristiyanların düşmanlıklarına aldırmayınız! Biliniz ki onların din adamlarının birçoğu sırf dünyevi mal kazanıp biriktirmek ve otorite sağlamak amacıyla Muhammed'i inkâr eder ve kendilerine tabi olan insanların elçimize inanmalarını engellerler. Ey Muhammed! Var güçleriyle dünya malı biriktirmeye çalışanlara ve sahip oldukları malı yoksullarla paylaşmayanlara cehennemin acı azabını müjdele! 
35-Evet, o gün geldiğinde, dünyada biriktirdikleri o altın ve gümüşler cehennemin kor ateşinde kızdırılıp onların yüzleri, sırtları ve gövdeleri dağlanacaktır. O gün onlara, "İşte Muhammed'i yalanlama pahasına biriktirmeye çalıştığınız altın ve gümüşleriniz! Tadın bakalım şimdi, bunları biriktirme uğruna yaptığınız kötülüklerin cezasını!" denilecektir.

HAKSIZ SAVAŞLARINI MEŞRULAŞTIRMAK İÇİN TAKVİMDE DEĞİŞİKLİK YAPAN MÜŞRİKLERİ ELEŞTİRİ

36-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Gökleri ve yeri yarattığı günden beri Allah'ın kitabında olan şudur; Allah katında ayların sayısı on ikidir ve bu durum dünya kurulalı beri böyle devam etmektedir. Bunların içerisinde dördü haram aylardır ve hangi ayların haram ay olarak kabul edildiği ise bellidir (Zilkâde, Zilhicce, Muharrem, Receb) İbrahim peygamber zamanından beri bu bölgede bilinen ve Allah tarafından tasvip edilen haram ay uygulaması işte budur. Sakın sizler müşrikler gibi davranıp bu aylarda savaş açarak hak ve hukuk tanımazlık yapmak suretiyle kendinize yazık etmeyiniz. Ancak müşrikler haram ayları ihlâl edip sizinle savaşacak olurlarsa, siz de eliniz kolunuz bağlı durmayınız, onlar nasıl topyekün sizinle savaşıyorlarsa siz de onlara öylece karşı koyunuz. (bkz.Mukatil) İlâhi emirler konusunda titiz olunuz ve böyle yaptığınız takdirde Allah'ın sizi muzaffer kılacağını biliniz.   
37-Hak hukuk tanımadan zayıflarla savaşan ve bu uğurda "haram aylar" ilkesini ihlâl eden, savaşılması yasak olan bu ayların yerlerini değiştiren, erteleyen müşriklerin davranışları olan "Nesi" (Kameri takvim ile güneş takvimi arasındaki yıllık 11 günlük fark nedeniyle kameri ayları bir yıl önceki düzene göre, bir yıl kendi menfaatlerine göre düzenlemek) ilâhi kuralları büsbütün çiğnemektir, düpedüz küfürde artıştır. Nitekim o müşrikler, sırf savaşlarını sürdürebilmek için haram ayların yerini kâh ileri kâh geri alırlar, bunu yapabilmek için de bazen bir yıl içerisindeki toplam ay sayısını on ikiden on üçe, hatta on dörde çıkarır, (bkz.Zemahşeri) böylece savaşmak istedikleri dönemin haram aylara denk gelmemesini sağlarlar. Bu şekilde güya haram aylara uyduklarını, dindarca davrandıklarını sanmaktadırlar. Müşrikler her ne kadar, ay sayısını arttırmak veya ayların yerini değiştirmek gibi çözümlerle bu kuralı devam ettirdiklerini, haram ayda savaşmadıklarını düşünüyorlarsa da, aslında onların yaptıkları şey, haram ayları ihlâl etmektir. Allah, bile bile sahtekârlık yapan kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.

PEYGAMBER'İN EMRİNE RAĞMEN SEFERE ÇIKMAYANLARA UYARI

38-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Muhammed sizlere Savaş için hazırlık yapmanızı ve sefere çıkmanızı emrettiği (bkz.Taberi) halde niçin içinizden bazılar bu durumdan hoşnut olmayıp (bkz.Zemahşeri) işi ağırdan almaktadır? (bkz.Mukatil, Taberi) Yoksa bunlar Medine'de kalıp bağ ve bahçeleriyle meşgul olmayı elçimizin emirlerine itaat etmeye yani dünyevi kazanç elde etmeyi ahiret kazancına tercih mi etmektedirler? Bunlar şunu unutmasınlar ki uğrunda ahiret nimetlerini heba ettikleri şu dünyalık nimetler aslında Allah'ın ahirette vereceği nimetlerin yanında bir hiçtir.

39-Diğer taraftan Muhammed sizin desteğinize hiç de muhtaç değildir. Nitekim siz ona destek vermeseniz de Allah'ın izni ile elbet ona destek verecek müminler çıkacaktır, fakat siz de bu davranışınızın karşılığında gerekli cezaya maruz kalırsınız.

40-Hatırlayacağınız üzere Allah, Mekke'nin o zorlu günlerinde elçisi Muhammed'e yardım etmiş, onu müşriklerin çeşitli tuzaklarından korumuştu. Nitekim can yoldaşı Ebu Bekir'le birlikte hicret yolundayken bir mağaraya sığındıklarında, mağaraya yaklaşan düşmandan dolayı arkadaşı korkuya kapılmıştı, fakat elçimiz Allah'ın kendisine ihsan ettiği güven duygusuyla onu teselli etmiş, "Korkma, Allah bizim yardımcımızdır" demişti. Evet, Allah elçisini ve ona iman edenleri o zor şartlarda desteklemiş, görmediğiniz ordularla desteklemiş, böylece tevhidin giderek güçlenmesini nasip etmiştir. O'nun yardımı çok büyüktür. Zaten bu sayede sizler müşriklere karşı zafer kazanmış bulunmaktasınız. Üstün olan ve doğru kararlar veren Allah'tır.
41-Şu halde Allah'ın sonsuz kudret sahibi olduğunu, geçmişte olduğu gibi gelecekte de elçisini muzaffer kılacağını, (bkz.Zemahşeri) verdiği emirlerin sizin için daima hayırlı olduğunu biliniz ve elçimizin emri gereğince binekli-yaya, zengin-fakir, genç-yaşlı demeden (bkz.Taberi) her biriniz seferber olunuz, mallarınızı harcayarak ve bizzat sefere iştirak ederek elçimizin emrine uyunuz. Allah'ın sizler için en uygun olan emirleri verdiğini bildiğinize göre, bu emirlere uymanın sizin için en doğrusu olduğunu aklınızdan çıkarmayınız.

SEFERE ÇIKMAMAK İÇİN BAHANELER UYDURAN MÜNAFIKLARI ELEŞTİRİ

42-Ey Muhammed! Münafıkların senin savaş emrine karşı müminleri soğutmak için "Bu sıcakta savaşa çıkmak akıl kârı değil, biraz da bağ ve bahçemizle ilgilenelim" gibi söylemleri seni üzmesin! Doğrusu onlar işin kolayına kaçmaktadırlar. Zira söz konusu olan şey, kolay bir sefer yahut hemen elde edilecek bir ganimet olsaydı onlar herkesten önce davranırdı. Ama çıkılacak seferin zor, yorucu ve tehlikeli olduğunu bildikleri için ağırdan almakta, bin türlü bahane uydurmaktadırlar. Buna rağmen yarın zafer kazandığınızda da hemen yanına gelecek ve ganimetten pay almak için var güçleriyle dil dökecekler, "İmkânımız olsaydı sizinle birlikte sefere çıkardık" diye yeminler edeceklerdir. Oysa Allah onların yalan söylediğini bilmektedir. 

43-Ey ilâhi merhamete ve affa mazhar olan elçimiz Muhammed! Seni Allah affetsin. Bu yalancı münafıklar gelip çeşitli bahaneler uydurarak senden izin istediklerinde kimin doğru kimin yalan söylediğini iyice anlamadan onlara ne diye izin verdin?
44-Zira senin peygamberliğine ve tevhide samimiyetle iman edenler, sefere çıkmak üzere mallarını harcayıp bizzat sefere iştirak etme hususunda bahaneler öne sürerek senden izin istemezler. Allah kendisinden korkup çekinenleri bilir. 
45-Senden bu şekilde izin isteyenler aslında iman etmemiş olan, kalplerindeki şüphelere son veremeyen, bu şüpheler içerisinde bocalayan kimselerdir.  
46-Kaldı ki bunlar istedikleri izin konusunda gerçekten samimi olsalardı, sefere çıkmak için ellerinden gelen gayreti gösterip olabildiğince hazırlık yaparlardı. Ne var ki onlar böyle yapmak yerine bahane üretmeyi ve ağırdan almayı tercih ettiler. Ve Allah bu tür tutumlarını çirkin bulup onları bocalattı, onları seferden alıkoyup "Geride kalanlarla birlikte siz de oturun" dendi.

47-Bu münafıklar sizinle birlikte gelip sefere çıkacak olsalardı, felâket tellâllığı yaparak moralinizi bozmaktan, bozgunculuk yapmaktan başka bir işe de yaramazlardı. Bu durumda içinizde onların yaygaralarından etkilenecek kişiler de olacaktı. (bkz.Ebu Ubeyde) Doğrusu Allah bu münafıkların her hallerinden haberdardır.

48-Nitekim vaktiyle Uhud savaşında tam da böyle yapmışlardı. Sizinle birlikte sefere çıkmış ama sonradan peygamberin arkasından işler çevirmeye çalışmış, müminlerin hezimete uğraması için ellerinden gelen gayreti göstermişlerdi. (bkz.Zemahşeri) Ama neticede bütün bu çabaları boşa gitti, hevesleri kursaklarında kaldı; müminler zafer üstüne zafer kazandılar. İşte şimdi de, onların istediklerinin aksi olacak ve müminler zafere ulaşacaklardır. (bkz.Taberi

49-Bu münafıklardan biri de sana gelip, "Ne olur bana izin ver! Zira ben sizinle sefere çıkar da orada Rum kadınlarını görürsem nefsime hakim olamam, günaha girerim!" (bkz.Taberi) diye bahane uydurmuş, güya sefere katılmamasını dindarlığı ile izah etmeye çalışmıştı. Oysa elçimizin emrine uymayarak, düşmekten korktuğu durumun tam da içine düşmüş bulunmaktaydı. Böylesi münafıklar şunu iyi bilsinler ki elçimize karşı münafıkça tavırları sürdürdükleri takdirde ahirette cehennem ateşi kendilerini çepçevre kuşatacaktır.

50-Ey Muhammed! Çeşitli bahanelerle sefere çıkmaktan kaçınan bu münafıklar senin savaşta zafer kazanman durumunda çok hayıflanacaklar; (bkz.Taberi) yenilgiye uğraman durumunda ise, "Neyse ki akıllı davrandık da savaşa katılmadık" diyerek sevineceklerdir. 
51-Onlara şöyle de: "Siz ne sanıyorsunuz! Biz bu yola tam bir inançla çıkıyoruz. Allah'ın izni ile ya muzaffer ya şehit oluruz. Bizim yar ve yardımcımız Allah'tır, bizler O'na güveniriz.  
52-Sizin önünüzde ise birbirinden kötü iki seçenek bulunuyor; ya ilâhi bir azapla helâk olup gideceksiniz ya da O'nun emri ile sizleri perişan edeceğiz!
53-Artık bu münafıklığınız açıkça ortaya çıktıktan sonra, ister işgüzar elebaşılarınızın talimatı ile olsun, ister kendiliğinizden olsun, sefer için yaptığınız yardımların hiçbiri kabul görmeyecektir, (bkz.Zemahşeri) çünkü sizler yoldan çıkmış bir topluluk haline geldiniz. 
54-Tevhide ve benim peygamberliğime inanmadığınız gibi sırf müslüman görünmek için gönülsüzce bizimle birlikte namaz kılıyor ve bu tür harcamaları da gönülsüzce yapıyorsunuz. 

55-Ey Muhammed! Sefer için onların yapacakları yardıma da, sayısal çokluklarına da ihtiyacın yoktur, bu sebeple onların yardım etmemeleri ya da sefere katılmamaları seni üzmesin. Gerçek şu ki onlar bu kadar mal varlığına ve sayısal çokluğa sahip oldukları halde, sana inanmadıkları ve böylesine münafıkça davrandıkları için, hiç bir şekilde göz aydınlığı görmeyecek ve ahirette ilâhi azaba maruz kalacaklardır.
56-Nitekim onlar sizin yanınızda iken, müşrik muamelesi görmemek ve emniyetlerini sağlamak amacıyla mümin olduklarına dair yeminler ederler. Oysa onlar sizden değildir ve bir korkaklar topluluğudur. 
57-Sığınacak bir kapıları olsa yahut bir gün sizinle birlikte savaşacakları zaman saklanacakları muhkem kalelere sahip olsalar yanınızda bir dakika durmaz, derhal oraya koşarlar.

ZEKÂT DAĞITIMI KONUSUNDA Hz. PEYGAMBER'İ ÜZEN MÜNAFIKLARI ELEŞTİRİ

58-İçlerinden bazıları çıkıp zekât mallarının dağıtımı konusunda seni eleştirmekte; bekledikleri payı aldıklarında gayet memnun olurlarken, pay alamayınca da söylenip durmakta ve seni adaletsizlikle suçlamaktadırlar.

59-Oysa böyle yapacaklarına gerçek anlamda iman etseler, paylarından memnun olup gerçek müminler gibi davransalar ve elçimizin dağıtımına rıza gösterip ilâhi rızaya nail olmayı amaçlasalardı kendileri için çok daha hayırlı olurdu. 

60-"Elçimiz Muhammed'i zekat malları konusunda adaletsizlikle suçlayan münafıklar şunu iyi bilsinler ki; o bu dağıtımı kendi isteğine göre değil, Allah tarafından kendisine bildirilen emirlere göre yapmaktadır. Buna göre peygamberde toplanan zekat mallarından pay alacak olanlar, ihtiyaç sahibi olmayan o münafıklar değil, gerçek hak sahipleridir. Buna göre peygamberde toplanan zekat malları, tüm yoksullara, emeklerinin karşılığı olarak zekat toplamakla görevli olanlara, gönülleri tevhide ısındığı halde mali sıkıntıları sebebiyle kararsız kalanlara, ödeyeceği bedel karşılığında özgürlüğünü kazanacak olan kölelere (*), zor durumdaki borçlulara, elçimizin talimatı ile sefere çıkan müminlere ve yolda kalmış tanrı misafiri gariplere taksim edilir. varlıklı müminlerin mallarından alınarak toplanan zekatın bu kimselere verilmesi, Muhammed'in kendi kararı değil, bizzat Allah'n emridir. İşte bu şekilde Allah sizler için en uygun hükümleri bildirmektedir."

(*) İslam köleliği kaldırmadı (mı)?
(bkz.Beled Suresi)

61-Bu münafıklar elçimiz Muhammed'in arkasından her türlü entrikayı çevirmekte, sonra gelip gerçek mümin olduklarına dair yeminler etmekte, elçimiz onların münafıklıklarını teşhir etmediği için de onu saf zannedip, "Bu adam her söylenene inanıyor" gibi onu incitecek sözler söylemektedirler. Oysa onlar şunu iyi bilsinler ki elçimiz aslında onların münafık olduklarını ve kimin doğru kimin yalan konuştuğunu gayet iyi bilmekte, (bkz.İbn Kesir) fakat onların hayrı için böyle davranmaktadır. Zira o, kendisine Allah tarafından verilen bilgilere ve gerçek müminlerin sözlerine itimat etmektedir. Nitekim o, Allah tarafından gönderilmiş olan bir peygamber olarak, kendisine iman edenler için ilâhi rahmet kaynağıdır. Ona hakaret eden münafıklar ise cehennemin acı azabına maruz kalacaktır.

62-Müminlerin yanına gelip, "Bizler sizin tarafınızdayız" şeklinde yeminler etmekte, böylece güya onların gönüllerini kazanmaya çalışmaktadırlar. Oysa onlar gerçek mümin olsalardı Muhammed'in bildirdiği ilâhi emirlere itaat eder, Allah'ın ve elçisinin rızasına nail olmaya gayret ederlerdi.

63-Bu münafıklar, Muhammed'in bildirdiği ilâhi emirlere itaat etmeyen ve ona düşmanlık eden kimselerin cezasının sonsuza kadar cehennemde kalmak olacağını halâ öğrenemediler mi? Bu ne büyük bir zillettir! 

64-Bu münafıklar, elçimizin ve müminlerin arkasından işler çevirdiklerinde, "Umarız Allah bu yaptığımızı ortaya çıkarmaz" (bkz.Taberi) diyerek kendilerince alay etmektedirler. (bkz.Razi) Ey Muhammed! Onlara şöyle de: "Siz böyle alay etmeye devam edin bakalım! Çok yakında Allah gerçek yüzünüzü ortaya çıkaracak ve sizleri perişan edecektir."

65-Ne yaptıklarını sorsan; "Bizler ciddi değildik, sadece eğlenmek için öyle konuşuyorduk" diyeceklerdir. Bu durumda onlara şöyle cevap ver: "Demek tevhit inancıyla, Allah'ın peygamberiyle ve ilâhi mesajla alay ederek eğleniyordunuz!
66-Boşuna bahane üretmeyin! Zira bizim yanımızda mümin gibi davrandıktan sonra açıkça inkârcı olduğunuz ortaya çıkmış bulunmaktadır. Şimdi artık tövbe edip bu davranışlara kesin olarak son veren ve gerçek mümin olanlarınızdan başkası, (bkz.Taberi) münafıkça davranmak ve peygambere hakaret etmek gibi fiilleri sebebiyle ilâhi azaba maruz kalacaklardır."

MÜNAFIKLARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ

67-Kadın ve erkek bütün münafıklar aynıdır. Ortak noktaları, elçimiz Muhammed'i inkâr etmek, insanların ona iman etmesini engellemeye çalışmak, (bkz.Taberi) yoksullara yardım ve savaş için maddi yardım talep edildiğinde cimrilik yapmaktır. Bunlar ilâhi emirlere uymamayı tercih etmişler (bkz.Taberi, Razi) ve bu tavırlarında diretmişlerdir. (bkz.Zemahşeri) Bu davranışlarına karşılık olarak da ilâhi cezaya müstehak olmuşlardır. Münafıklar, yoldan çıkmış fasık kimselerdir.  
68-Nitekim kadın ve erkek bütün bu münafıklar, diğer inkârcılarla birlikte ilâhi rahmetten mahrum kalacak, cehennem ateşine girecek ve orada sonsuza kadar kalacaklardır. Evet, işte Allah'ın onlara vaadi budur ve bu, onların tam da müstehak oldukları cezadır.

69-Ey münafıklar! Siz de tıpkı Hud peygamberi yalanlayan Ad kavmi, Salih peygamberi yalanlayan Semud kavmi, İbrahim peygamberi yalanlayan Nemrut ve çevresindekiler, Şuayb peygamberi yalanlayan Medyen halkı, Lut peygamberi yalanlayan ve yerle bir edilen Lut kavmi gibi davranmakta, elçimiz Muhammed'e karşı aynı tavrı takınmaktasınız. Siz de onlar gibi dünyevi menfaatler uğruna peygamberi yalanlamakta ve tevhit inancı ile alay etmektesiniz. Ancak unutmayınız ki bu toplumlar sizden daha güçlü, zengin ve kalabalık olduklar halde cezasız kalmamışlar, peygamberleri yalanladıkları için Allah tarafından cezalandırılmışlardır. Bunu gayet iyi biliyorsunuz. 
70-Öncekilerin haberleri; Nuh’un, Ad’ın, Semud’un halkının, İbrahim halkının, Meyden’lilerin ve yolladığımız felâketlerle altı üstüne getirilmiş yerlerin haberleri size ulaşmadı mı? Elçileri onlara o açık belgelerle gelmiş olmalarına rağmen peygamberleri yalanlamışlardı. İşte bu nedenle iyi biliyorsunuz ki Allah onları haksız yere cezalandırmış değildir, onlar kendi yaptıkları şeyler neticesinde hem dünyada hem ahirette perişan olmaya müstehak olmuşlardır. Dolayısıyla tövbe etmediğiniz takdirde sizi bekleyen son da aynısı olacaktır.

MÜMİNLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ 

71-Bütün münafıkların bu özelliklerde ortak olmasına karşılık, kadın ve erkek bütün müminler de birbirlerinin yardımcısı ve destekçisidirler. (bkz.İbn Kesir) Bunların ortak özellikleri ise Muhammed'e iman etmek, insanlara tevhidi tebliğ etmek, hiçbir şirk ve nifak unsuru karıştırmaksızın sadece ve sadece Allah'a kulluk etmek, bütün ibadetleri bu şekilde tevhit ve samimiyet üzere yapmak ve Allah'ın elçisi Muhammed'e gönülden itaat etmektir. Allah, işte bunlara ikramda bulunacaktır. Allah sonsuz kudret sahibidir ve münafıklara vereceği ceza hususunda da, müminlere vereceği ödül hususunda da en isabetli olanı yapmaktadır. 
72-Allah, işte bu gerçek müminlere merhameti ile muamele edecek, onları içlerinde ırmakların çağıldadığı, muazzam konakların bulunduğu ve sonsuza kadar kalacakları cennete dahil edecek, hatta bundan daha büyük bir ödül olmak üzere, onlardan razı olacaktır. İşte, erişilebilecek en büyük bahtiyarlık ve kurtuluş budur.

73-Ey Muhammed! Sen bu münafıkların tavırlarına aldırma ve tevhit inancına düşmanlık edenlere karşı sefere çık ve savaş! Arkanızdan entrikalar çeviren münafıklara da göz açtırma! Onlarla kararlılıkla mücadele et! (bkz.Taberi) Ayrıca onların çabalarının sonuçsuz kalacağını, varacakları yerin cehennemden ibaret olacağını bil ve müsterih ol!

MÜNAFIKLARIN İKİYÜZLÜLÜKLERİ

74-Onlar hem elçimiz Muhammed'i ve müminleri alaya alarak konuşmakta, hem de bu durum kendilerine sorulduğunda yemin ederek böyle bir şey söylemediklerini iddia etmektedirler. Oysa düpedüz yalan söylemektedirler. Zira onlar sizin yanınızda müslümanmış gibi konuştuktan sonra başka yerde alenen elçimizi inkâr etmişler, hatta Tebük savaşı dönüşünde onu öldürmeye dahi kalkmışlardır. (bkz.Taberi) Üstelik bunu yapmaya kalkışanlardan biri, daha yakın zamanda öldürülen bir yakınının diyetini elçimiz sayesinde almış ve varlıklı bir kişi olmuştu. Eğer bu davranışlarına son verir ve gerçek anlamda mümin olurlarsa kendileri için en doğru olanı yapmış olurlar. Aksi takdirde Allah onlara hem dünyada hem ahirette acı bir azap çektirecektir. Üstelik pek güvendikleri aşiretleri ve yakınları da bu konuda kendilerine yardım edemeyecektir. (bkz.Taberi

75-O münafıklardan bazıları da, "Allah bize mal mülk nasip ederse o malı yoksullarla paylaşır ve tevhide sadakatle bağlı müminlerden oluruz" diye yemin etmişti
76-Ancak Allah kendilerine mal mülk nasip ettiğinde verdikleri sözü unutup zekât almak için gönderilen görevlilere, "Muhammed haraç mı istiyor?" demeye başlamışlardır. 
77-İşte onların özelliği budur. (bkz.Taberi) Verdikleri sözü bozmaları ve elçimizi inkâr etmeleri sebebiyle bu kimseler ömür boyu münafıkça yaşamak durumunda kalmışlardır.

78-Allah'tan hiçbir şey gizleyemeyeceklerini, Allah'ın onların en gizli saklı hallerinden dahi haberdar olduğunu hala öğrenemediler mi!
79-Hem Tebük seferi öncesinde peygamberin çağrısına uyarak büyük yardım yapan müminlerle alay eden hem de elinde avucunda bulunan azıcık malı dahi getirip bu uğurda infak eden yoksul ve samimi müminlerle alay eden, yoksul ve samimi müminlerin gösteriş yaptıklarını söyleyerek (bkz.Taberi) kendilerince onları alaya almaya çalışan bu münafıklar, yaptıklarının yanlarına kalmayacağını, bu alaylarının cezasını acı bir şekilde muhakkak göreceklerini bilmezler mi!

80-Ey Muhammed! Sakın bu münafıklara karşı yumuşak kalpli olma! Ölüp gittiklerinde bağışlanmaları için dua etme! Zira bir değil bin defa (burada kullanılan "yetmiş" sözü sayı değil Arapça'da "çokluktan kinaye"dir. Türkçe'de karşılığı "bir değil bin defa"dır) dua etsen de Allah onlar yine de bağışlamayacaktır, çünkü onlar tevhidi ve senin peygamberliğini inkâr etmişler, sana iman edenleri de bu yoldan döndürmek istemişlerdir. Allah böyle kötü niyetli kimseleri tevhit inancına muvaffak kılmaz. (bkz.Taberi

81-Bunlar Allah'ın peygamberinin talimatına uyup sefere çıkmak yerine çeşitli bahaneler uydurarak Medine'de kalmayı tercih etmişler, elçimiz Muhammed'in emri gereğince sefer için mallarını harcamaya da bizzat sefere iştirak etmeye de yanaşmamışlar, hatta bununla da kalmayıp, "Bu sıcakta savaşa çıkmak akıl kârı değil" gibi sözler sarfederek müminlerin maneviyatını sarsmaya çalışmışlardır. Üstelik yaptıkları iş doğruymuş gibi davranıp hallerinden memnun olmaktadırlar. Oysa şunu bilmelidirler ki sıcaktan dolayı sefere çıkmayarak elçimize muhalefet etmeleri, onları bu sıcaktan daha fena olan cehennem ateşine doğru sürüklemektedir.   
82-Oraya girdiklerinde, bu davranışlarının cezası olarak çok ağlayacaklar, gün yüzü görmeyeceklerdir. (bkz.Zemahşeri)

83-Ey Muhammed! Bu münafıkların gerçek yüzlerini görmüş olduğuna göre, artık onlara güvenme! İleride başka bir sefere çıkacak olduğunda gelip sana katılmak isteseler dahi onlar kabul etme ve kendilerine, "Siz vaktiyle bana muhalefet etmeyi ve sefere çıkmayıp şehirde kalmayı tercih etmiştiniz, bundan böyle sizin gibilere ihtiyacımız yok" şeklinde cevap ver. 
84-Onlara karşı net bir şekilde tavır al, içlerinden biri öldüğü zaman gidip de kabri başında dua etme, cenaze namazlarını dahi kılma; çünkü onlar tevhidi ve senin peygamberliğini inkâr etmiş ve ömür boyu münafıklık yapmış kimseler olarak ölmüşlerdir.

85-Ey Muhammed! Bu münafıkların sefer için yapacakları yardıma da, sayısal çokluklarına da ihtiyacın yoktur, bu sebeple onların mallarının çokluğu ve ailelerinin kalabalıklığına rağmen yardım etmemeleri ya da sefere katılmamaları seni üzmesin. Gerçek şu ki onlar bu kadar mal varlığına ve sayısal çokluğa sahip oldukları halde, sana iman etmedikleri ve böylesine münafıkça davrandıkları için, hiçbir şekilde göz aydınlığı göremeyecek ve ahirette ilâhi azaba maruz kalacaklardır.

86-Nitekim, "Elçimiz Muhammed'e iman edin, onun emir ve talimatlarına uyun ve kendisi ile birlikte sefere çıkın!" şeklinde emirler içeren ayetler geldiği zaman bu münafıklar içerisinden gücü kuvveti, hali vakti yerinde olanlar bile gelip hemen senden izin istemiş ve "Bizi mazur gör, kadınlar, hastalar, yaşlılar ve çocuklarla şehirde kalalım" demişlerdir.
87-Evet, seninle birlikte sefere katılmaktansa kadınlar, hastalar, yaşlılar ve çocuklar gibi şehirde kalmayı kendilerine yedirebilmişlerdir. Böyle olduğu için de kalpleri büsbütün kararmış, gözleri gerçeği göremez olmuştur.

88-Buna karşılık elçimiz Muhammed ve ona gerçekten iman edenler gerek sahip oldukları malları harcayarak, gerek bizzat sefere iştirak ederek bu ilâhi emre itaat etmişlerdir. Dolayısıyla bunlar iki cihanda da saadete ermeye hak kazanmışlardır.  
89-Allah onlara içlerinde ırmakların çağıldadığı cennetler hazırlamıştır. Onlar işte bu cennetlere girecek ve sonsuza kadar kalacaklardır. İşte bu, gerçekten muazzam bir kazançtır. 

SEFERE KATILMAYAN MÜMİNLERİN MAZERETLERİ ile MÜNAFIKLARIN BAHANELERİ ARASINDAKİ FARK

90-Bedevi Araplar içerisindeki münafıkların bir bölümü elçimize gelip, "Sefere çıkarsak yerimiz yurdumuz savunmasız kalır, düşman saldırır" gibi bahaneler uydurmuşlardı. Diğer bir grup ise mazeret bildirmeye bile gerek duymamıştı. Elçimize inanmayan bu münafıkların başına ahirette elbette acı bir azap gelecektir.

91-Münafıkların asılsız bahanelerinin aksine, gerçekten elçimize iman etmekle beraber sırf hasta, yaşlı veya savaş gereçlerini temin edemeyecek kadar yoksul oldukları için sefere katılamayan müminler elbette ki mazurdurlar. Çünkü bunlar tevhide ve elçimiz Muhammed'e yürekten inanmış samimi müminlerdir ve böyle iyi niyetli müminler, bu tür geçerli mazeretler sebebiyle savaşa katılmamış olduklar için asla sorumlu tutulacak değildirler. Allah bu müminlere karşı çok merhametli ve affedicidir.

92-Benzer şekilde kendilerine sefere katılmak için gerekli olan bineklerin temin edilmesi için gelip sana müracaat eden ve "Size binek temin etme imkânım yok" cevabını aldıklarında sefere katılmaları için gerekli bineği sağlayamamanın, dolayısıyla sefere katılamamanın üzüntüsüyle göz yaşı dökerek evlerine dönen yoksul müminler de sorumlu tutulacak değildir.  
93-Sorumlu tutulacak ve ilâhi cezaya maruz kalacak olanlar hali vakti yerinde olduğu halde sırf münafıklıkları sebebiyle gelip çeşitli bahaneler uyduran ve izin almaya çalışan; kadınlar, hastalar, yaşlılar ve çocuklarla şehirde kalmaya rıza gösteren münafıklardır. Kalpleri büsbütün kararmış bu münafıkların beyinleri, seninle birlikte cihada çıkmaktan geri durmanın kötü akıbetini idrak edemez olmuştur. (bkz.Taberi)  

94-Ey Muhammed! Siz savaştan geri döndüğünüzde bu münafıklar size mazeret beyan edecek, kendilerini savunmaya çalışacaklardır. Bu durumda onlara şöyle de: "Hayır, boşuna mazeret uydurmayın! Allah sizin gerçek yüzünüzü göstermiş bulunmaktadır. Bundan böyle gözümüz üzerinizde olacaktır. Tövbe edip gerçek mümin olacak mısınız, yoksa bu münafıklığa devam mı edeceksiniz, bunu göreceğiz. (bkz.Taberi) Bu münafıkça tavrı sürdürerek öldüğünüz takdirde ise gizli ve açık her şeyden haberdar olan Allah'ın huzuruna çıkarılıp hesaba çekilecek ve müstehak olduğunuz cezayı alacaksınız."

95-Evet, kendilerini azarlamayasınız (bkz.Taberi) hatta hallerini anlayıp hak veresiniz diye size çeşitli mazeretler anlatacaklardır. Belli ki onlar ıslah olacak değildirler, bu yüzden azarlanmaya  bile değmezler. (bkz.Zemahşeri) O halde bırakın ne halleri varsa görsünler; ama kesinlikle yaptıklarını hoş karşılamayınız, onlara sıcak davranmayınız. Artık onlarla ilginizi kesin, her biri birer pisliktir. Yaptıklarının cezası olarak varacakları yer cehennemdir.  
96-Kendilerinden razı olasınız diye yeminler edeceklerdir. Unutmayınız ki siz olanları unutup onlara sıcak davransanız bile Allah onlardan asla razı olmayacaktır.

BEDEVİ ARAPLAR İÇİNDEKİ MÜNAFIKLAR ve MÜMİNLER

97-Ey elçimize iman edenler! Medine dışından gelen bedevi Araplar'ın münafıkları hem elçimizi inkâr etme ve münafıklık yapma hususunda şehirli münafıklardan daha katıdırlar hem de elçimize indirilen ilâhi hükümleri tanımamaya daha yatkındırlar. Allah sonsuz ilim sahibidir ve müminlere her konuda bu gibi hikmetli nasihatlerde bulunmaktadır.  
98-Hiç inanmadıkları halde sırf münafıkça amaçlarla malların infak ederler ve "Bunlar keşke yenilgiye uğrasalar ve Muhammed öldürülse de rahatlasak ve artık böyle harcamalar yapmak zorunda kalmasak" (bkz.Mukatil) diye beklerler. Ama Allah onların her halinden haberdardır ve müminler için bekledikleri perişanlık kendi başlarına gelecektir. (bkz.Taberi)

TEVHİT İNANCININ ÖNCÜSÜ SAMİMİ MÜMİNLER

100-Bunun gibi, tevhide ve elçimizin peygamberliğine iman hususunda diğer insanlara öncülük eden ve bu uğurda yurtlarını terkedip Medine'ye hicret eden Mekkeli muhacir müslümanlar,  bunlara Medine'de kucak açan ve elçimize destek olup onu canları pahasına müdafaa eden Medineli müslümanlar (bkz.Taberi) ve daha sonradan elçimize samimiyetle inananların safına katılan gerçek müminler, bu tevhide ve ilâhi mesaja gönül hoşluğuyla iman ettikleri gibi Allah da onlardan razı olmuştur. Onlara içlerinde ırmakların çağıldadığı ve sonsuza kadar yaşayacakları muhteşem bir cennet ödülü hazırlamıştır. İşte gerçek kurtuluş ve mutluluk budur.

ÇEVREDEKİ MÜNAFIKLAR ve SEFERDEN GERİ KALAN DİĞER GRUPLAR

101-Ey elçimize iman edenler! Medine çevresinde yaşayan bedevi Araplar arasında bazı münafıklar bulunduğu gibi, Medine'de de gerçek yüzlerini sizden gizleyebilecek kadar sinsi münafıklar da bulunmaktadır. Onları siz bilmezsiniz ama biz biliriz. Allah bunların niyetlerini bilmektedir. Onlar bu yaptıklarının cezası olarak dünya hayatında azap üstüne azap çekecek, ahirette ise çok daha dehşetli olan cehennem azabına maruz kalacaklardır.

102-Bunlardan başka bir de elçimizin emrini dinlemeyip seferden geri kaldıkları halde sonradan hatalarını anlayan ve yaptıkları yanlışı itiraf edip tövbe eden kimseler vardır ki Allah bu kimselerin tövbelerini kabul edecektir. Zira Allah içtenlikle tövbe edenlere karşı çok merhametli ve bağışlayıcıdır.

103-Ey Muhammed! İşte bu içtenlikle tövbe edenlerin hatalarının telâfisi olarak getirip verdikleri sadakaları kabul et ki onların münafıklardan olmadıkları herkes tarafından bilinsin, isimleri temize çıksın! Ayrıca onlar için dua et; zira böylece hissettikleri ağır pişmanlık duygusu sebebiyle iyice perişan olmuş halleri biraz düzelecek, kalpleri sükûn bulacaktır. Kaldı ki Allah, böylesine samimi bir şekilde tövbe edenler için çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
104-Fakat verdikleri sadakaları kabul etmesi ve kendilerini bağışlaması için elçimize ısrarla yalvaran (bkz.Taberi) bu müminler de şunu bilmelidirler ki tövbeleri de sadakaları da kabul edecek olan Allah'tır, elçimiz bu hususta tamamen ilâhi emirlere göre hareket etmektedir. Evet, Allah tövbe edenler için çok merhametli ve bağışlayıcıdır. 

105-Ey Muhammed! Bu tövbekâr müminlere şöyle de: "Allah tövbelerinizi kabul buyurmuştur, ancak bundan sonra daima Allah'ın bildirdiği emirlere itaat ediniz. O'nun rızasına uygun davranınız; (bkz.Taberi) yaptığınız her şeyin Allah tarafından bilindiğini ve benzeri bir davranış sergilediğiniz takdirde müminler tarafından münafık olarak bilineceğinizi, nihayetinde de can verip Allah'ın huzurunda hesaba çekileceğinizi ve bütün yaptıklarınızın karşılığını göreceğinizi asla unutmayınız!"

106-Elçimizin emrine uyup savaşa katılmak yerine münafıklar gibi davranıp geri kalan ve bu yaptığına sonradan pişman olduğu halde gelip pişmanlığını elçimize bildirmeyen kimseler ise, (bkz.Taberi) tövbelerinde samimi olduklarını ortaya koyarlarsa (bkz.Taberi) Allah onları bağışlayacaktır. (Yüz on sekizinci ayette bu kişilere tekrar değiniliyor) Allah onların durumlarını bilmekte ve kendilerine hikmetle muamele etmektedir.

MESCİT SÜSÜ VERİLMİŞ FİTNE YUVASI : MESCİD-İ DIRAR
(İlgili tarihte Medine'de Muhammed peygamberin kurduğu ve halen içinde mezarının bulunduğu Mescid-i Nebevi ve Medine'ye bir saat kadar uzaklıktaki Kuba köyünde Peygamber'in hicreti sırasında kurulmuş olan Kuba Mescid'i vardı. Münafıklar bu mescidi, Kuba köyündeki Kuba Mescidi'nin tam karşısına inşa edip muhalif fraksiyon yaratmaya çalışmışlardır

107-Bir diğer münafık grubu daha vardır ki bunlar sırf müminleri ikiye bölüp bir kısmını peygamberin çevresinden uzaklaştırmak ve zamanla aralarına fitne sokmak amacıyla (bkz.Taberi) Medine'ye yakın bir bölgede mescit süsü verilmiş bir fitne ve nifak yuvası yapmışlardır. Orayı vaktiyle Hendek savaşı için müşrik ordusunu organize eden peygamber düşmanı bir kişiyi (Ebu Amir) koruyup kollamak üzere kullanmışlardır. Yaptıkları binanın bütün müminler tarafından bir mescit olarak kabul edilmesi için de elçimiz Muhammed'i oraya çağırıp orada kendilerine namaz kıldırmasını istemişlerdir. Bunlar iyi niyetli ve samimi mümin olduklarına ve bu mescidi iyi niyetle inşa ettiklerine dair Allah adına yemin etseler de Allah onların yalancı ve münafık olduklarını bilmekte ve işte böyle ilân etmektedir.

108-Ey Muhammed! Sakın o münafıkların sözlerine itibar edip de orada namaz kılma; zira senin namaz kılacağın yer o münafıkların yaptıkları fitne yuvası değil, kendilerini her türlü şirk ve nifaktan arındırmış samimi müminler tarafından yapılan ve başından beri ilâhi emirlere uygun hareket etmek amacıyla inşa edilmiş olan mescittir. Allah her türlü şirk ve nifaktan kendini arındıran gerçek müminleri sever, o münafıkları değil!

109-Peki, binasını tevhit ve ilâhi emirlere bağlılık ile Allah rızasını elde etme temeli üzerine kuran mı iyidir, yoksa binasını kaymakta olan bir uçurumun kıyısına kurup da onunla birlikte cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah, yanlışlar içinde olan bir topluluğu hidayete erdirmez. 
110-Onlar bu gerçeği fark edip tövbe etmek yerine canları çıkasıya kadar kendilerini savunmakta, iyi niyetli olduklarını iddia etmektedirler. Neticede bu münafıkların kurduğu bina kalpleri parçalanıncaya kadar içinden çıkamayacakları bir şüphe kaynağı olmaya devam edecektir. Allah onların iç dünyalarını bilmekte ve en doğru hükmü vermektedir.

ALLAH'IN MÜMİNLERE VAADİ

111-Allah, elçisi Muhammed'e samimiyetle iman eden ve onun talimatı doğrultusunda hem mallarını harcayarak hem de bizzat sefere iştirak ederek canları pahasına savaşıp şehit düşenlerden ve gazilerden razı olmuş ve onlara bu davranışları karşılığında cennet ödülünü bahşetmiştir. Evet, Allah, peygamberine destek veren böylesi müminlere cennet ödülünü vereceğini hem Tevrat'ta, hem İncil'de hem de Kur'an'da açıkça vaat etmiştir ve bu vaadini yerine getireceğinden hiç kuşku yoktur. Zira verdiği sözde durma konusunda Allah'tan daha vefakâr kimse olamaz! O halde, ey elçimize sadakatle bağlı olan ve onunla birlikte sefere çıkan müminler! Gerektiğinde canınızı ve malınızı feda edeceğinize dair ahdinize sadık kaldığınızdan dolayı (bkz.Taberi) müjdeler olsun sizlere! İşte gerçek kurtuluş ve mutluluk budur.

112-Ey her türlü şirk ve nifaktan arınıp dosdoğru tevhide iman eden, (bkz.Taberi, Zemahşeri) verdiği nimetlere şükredip sadece Allah'a kulluk eden, elçisinin emrine uyup sefere çıkan, (bkz.Ebu Müslim, Razi) bütün ibadetlerini tevhit esasına göre yerine getiren, insanlara bu tevhit inancını tebliğ eden (bkz.Maverdi) ve ilâhi emirlere titizlikle uyan müminler! Müjdeler olsun size, çünkü Allah size cennet ödülü vaat etmiştir.

MÜŞRİK AKRABALARINIZI TEVHİDE ÇAĞIRIN

113-Ey elçimize iman edenler! İbrahim peygamberin vaktiyle, müşrik babası için dua etmiş olmasından yola çıkarak, en yakınları bile olsa cehennem ahalisi oldukları iyice belli olmuş olan müşriklerin bağışlanmalarını istemek ne Nebiye düşer ne de müminlere. Böyle yapacağınıza, onların şirki bırakıp tevhide dönmeleri için gayret ediniz.
114-Unutmayınız ki İbrahim'in babası için ettiği duanın sebebi, vaktiyle ona böyle bir söz vermiş olmasıydı. Kaldı ki o, babasının şirkte ısrar ettiğini görünce dua etmekten vazgeçmiş, çok yufka yürekli ve merhametli olmasına rağmen yine de ondan uzaklaşmıştı. Şu halde peygamberin ya da müminlerin yapacakları şey, müşrikler için dua etmek değil, onları tevhide yönlendirmeye çalışmaktadır. 

115-Ey elçimize iman edenler! Gerçek şu ki Allah hiç kimseyi, gerekli açıklamaları ve mesajları iletmeden, yasakları bildirmeden önce sorumlu tutmaz. Dolayısıyla size bu yasaklar bildirilmeden önce yaptıklarınızdan dolayı endişe etmeyiniz. (bkz.Taberi) Unutmayınız ki Allah her şeyden haberdardır. 
116-Kâinattaki her şeyin yaratıcısı ve sahibi O'dur. Hayatı bahşeden de, canları alan da O'dur. Sizin Allah’a tercih edeceğiniz ne bir dostunuz ne de yardımcınız yoktur. Eğer ilâhi emirlere muhalefet ederseniz sizi O'nun azabından hiçbir gücün koruyamayacağını biliniz. (bkz.Taberi

ZOR ZAMANDA Hz. PEYGAMBER'E UYAN SAMİMİ MÜMİNLER

117-Şunu iyi biliniz ki Allah, birçok kimsenin katılmayı göze alamadığı (bkz.Zemahşeri) zorlu Tebük Seferi'ne katılan ve elçisi Muhammed'i o zor şartlarda destekleyen muhacir ve ensarın bu fedakârca davranışlarını karşılıksız bırakmayacak, onların derecelerini yükseltecek (bkz.Teysir) ve cennetle ödüllendirecektir. Zira O, elçisine ve müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.

TEBÜK SEFERİ'NE KATILMADIKLARI İÇİN PİŞMANLIKLA TÖVBE EDEN ÜÇ KİŞİ

118-Diğer taraftan elçimizin emrine uyup savaşa katılmak yerine münafıklar gibi davranıp geri kalan ve bu yaptığına sonradan pişman olduğu halde gelip pişmanlığını bildirmeyen kimseleri  de Allah affetmiştir. Çünkü bunlar yaptıkları hatadan öylesine pişman olmuşlardır ki adeta dünya onlara dar gelmiştir. Nihayet Allah'tan başka sığınacak ve af dileyecek merci olmadığını anlamış ve samimiyetle O'na yönelip tövbe etmişlerdir. Allah da onların tövbelerini kabul etmiştir. Zira Allah, böylesine tövbe edenlere karşı çok merhametli ve bağışlayıcıdır. 

119-Ey seferden geri kalan ve sonradan tövbe eden kimseler! Bundan böyle gerekli dersi alınız ve elçimiz tarafından bildirilen il'ahi emirlere uyunuz ki sonunda onun vaat ettiği cennet ödülüne nail olan sadakat sahibi müminlerle birlikte olasınız. 

PEYGAMBERE BAĞLILIĞIN ÖDÜLÜ

120-Medine halkının ve çevrelerindeki çöl Araplarından müminlerin Allah’ın elçisinin emirlerine kayıtsız kalmaya hakları yoktur. Kendi nefslerini de  onun nefsinden üstün tutamazlar. Bunların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk ve bir açlık çekmeleri, kâfirleri öfkelendirecek bir adım atmaları ve düşmandan bir kötülük görmeleri mutlaka lehlerine sevap olarak yazılacaktır. Allah müminlerin yaptıkları bu tür samimi amelleri kesinlikle ödülsüz bırakmaz.
121-Yaptıkları küçük büyük bütün harcamalar, zor şartlarda yol kat ederek geçtikleri tüm vadiler, dolayısıyla attıkları her adım dahil olmak üzere yaptıkları her şey kendilerine sevap olarak yazılacak ve Allah tarafından en güzel şekilde ödüllendirilecektir.

122-Diğer taraftan, "Elçimizin çevresinden ayrılmayınız, onunla birlikte olunuz" gibi ilâhi emirler sebebiyle Medine çevresinde yaşayan müminlerin topluca Medine'ye akın etmelerine de gerek yoktur. (bkz.Mücahid, Taberi) Böyle yapmak yerine içlerinden belli bir grubu elçimizin yanına gönderebilirler. Böylece bunlar ilâhi emirleri öğrenir ve dönüp diğerlerine anlatabilirler.

123-Ey elçimize iman edenler! Medine'nin yakın çevresinde yaşayan ve sizler için tehdit oluşturan düşmanlarla (bkz.Derveze) savaşınız ve onlara kararlılığınızı gösteriniz. Unutmayınız ki Allah, emirlerine itaat eden müminlerin yardımcısıdır. 

MÜNAFIKLARIN ALAYCI ve USLANMAZ TAVIRLARI

124-Doğrusu elçimize ne zaman bir ilâhi vahiy gelecek olsa münafıklar hemen, "Bu ayetler sizin inancınızı arttırdı mı şimdi?" diye alaycı bir şekilde aralarında konuşurlar. evet, elçimize vahyettiğimiz ayetler gerçekten de müminlerin inançlarını pekiştirmekte ve gönüllerine huzur vermektedir. Bu yüzden hemen sureyi birbirlerine müjdelemektedirler.  
125-Kalplerinde hastalık olan münafıkların da derdine dert katar. Onlar da münafık olarak ölüp cehenneme gideceklerdir.

126-Nitekim onlar, her yıl bir veya bir kaç defa, gerçek yüzlerini ortaya çıkaran ve onları münafıklıklarından utandıran ibretlik olaylar yaşamakta, fakat yine de ibret alıp tövbe etmemektedirler. 
127-Gerçek yüzlerini ortaya çıkaran ayetler vahyedildiği zaman gizlice birbirlerine bakar ve kimseye sezdirmeden mescitten çıkıp gider, fakat bu durumdan ibret almak yerine aynı münafıkça tavırları sürdürmeye devam ederler. (bkz.Razi) Bu davranışları sebebiyle kalpleri katılaşmıştır. Zira onlar hiçbir zaman elçimize vahyedilen vahyi düşünüp ibret almak istememişlerdir.

İLÂHİ RAHMETİN İFADESİ : Hz. PEYGAMBER

128-Ey müminler! Sakın bu münafıklar gibi elçimize itaatsizlik etmeyiniz. Zira o, sizin için seçilmiş ve sizlere ilâhi vahyi tebliğ etmek üzere görevlendirilmiş bir peygamber olup kendisine inananlara çok düşkündür, onların ilâhi emirlere muhalefet edip de ilâhi cezaya maruz kalmalarından endişe eder. O sizin üstünüze titrer, müminlere karşı pek nazik ve merhametlidir. Bu yüzden de tevhide ve ilâhi emirlere uygun yaşamanız için elinden geleni yapar. (bkz.Taberi

129-Ey Muhammed! Sen bu özelliğine rağmen yine de o münafıklar aynı tavırları sürdürür ve sana muhalefet etmeye devam ederlerse sakın üzülme (bkz.Razi) ve onlara şöyle de: "Ben sizlere ilâhi vahyi anlattım ve görevimi yaptım. İnkâr etmeniz ve münafıklığınız bana değil, size zarar verir. Zira benim yardımcım, kendisinden başka ilâh olmayan Allah'tır. O, var olan her şeyin mutlak hükümranıdır!"

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;
TÜRKÇE ÖZLÜ KURAN ve DİĞER YAZILAR

26 Ağustos 2017 Cumartesi

KURAN -112- (5) MAİDE SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\

MAİDE = Sofra
120 Ayet - /Hz. İsa'dan istenen mucize : Gök sofrası/

----- Medine döneminde değişik aralıklarla ve müslüman toplumun giderek güç ve özgüven kazandığı şartlarda vahyedilmiştir. Bakara, Al-i İmran ve Nisa sureleri gibi konu çeşitliliğine sahip olan surede, Hz.Peygamber'e sürekli düşmanlık eden Medine yahudilerinin ve tevhit inancından uzaklaşan hristiyan grupların eleştirisinin yanı sıra abdest, ihram yasakları, kötü alışkanlıklar ve vasiyet gibi birçok konu yer almaktadır. Son bölümde ise, Hz.İsa'ya iman eden havarilerin gökten bir sofra indirilmesini istemeleri anlatıldığı için "sofra" anlamına gelen Maide adıyla anılmıştır. -----
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri)

HELALLER ve HARAMLAR KONUSUNDA İLÂHİ EMİRLER

1-Ey tevhide ve elçimiz Muhammed'e iman edenler! (bkz.Taberi) Allah tarafından size bildirilen emirlere ve yasaklara uyunuz! Hac yapmak için ihrama girdiğinizde avlanma yasağına uymak şartıyla, O'nun bildirdikleri (bunlar 3-5. ayetlerde sayılacaktır) dışında bütün hayvanların etleri size helâl kılınmıştır. Müşriklerin haram saydıkları şeylere itibar etmeyiniz. (bkz.Razi, Alusi) Şunu biliniz ki Allah, hikmetiyle sizin maslahatınıza uygun düşecek hükümler verir. 

2-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Allah'ın koymuş olduğu haramlara uyunuz ve hac yapmakta olan müşriklere ilişmeyiniz. (bkz.İbn Abbas, Taberi) Öteden beri hac zamanı olarak kabul edilen haram aylara hürmet gösteriniz, düşmanınız olan müşrikleri öldürerek bu hürmeti ihlâl etmeyiniz,  (bkz.Taberi) Hudeybiye'de sizi hacdan alıkoymalarına karşın siz de Mekkeli müşriklerden intikam almak adına, topraklarınızdan geçip sırf Allah rızasını kazanmak amacıyla hac yapmak üzere Mekke'ye doğru giden yolculara zorluk çıkarmayınız, bu aylarda kimseye saldırmama konusunda mevcut olan kurala saygı gösteriniz. Öteden beri hac mevsiminde emniyet sembolü sayılan kıyafet ihram'ı giyinerek hac yoluna koyulanlara ve onların sundukları kurbanlık hayvanlara ilişmeyiniz. Ancak hac göreviniz bitip ihramdan çıktıktan sonra avlanabilirsiniz, sakın unutmayın. Müşriklerin size yönelik saldırganlığı sakın sizi onlarla ilişkilerinizde hakkaniyetten ayırmasın. Unutmayınız ki hac ibadetine ilişkin bu hususlar her ne kadar müşrikler tarafından şirke bulaştırılmış olsa da, Allah tarafından tevhit inancının sembolü olarak kabul edilmiş şiarlardır. Aranızdaki yardımlaşmanın amacı mazlum insanlara zarar vermeye değil, ilâhi emirleri uygulamaya ve iyilik yapmaya yönelik olsun. Sizlere bildirilen bütün bu ilâhi emirlere uyunuz ve emirlerine uymayanlara karşı Allah'ın vereceği azabın çok çetin olduğunu unutmayınız. 

3.Ey müminler! Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başka varlıklara adanarak kesilmiş hayvanların etleri haramdır. Ayrıca boğularak, putlara kurban edilmek üzere darbedilerek, (bkz.Dahhak, Taberi) yüksekçe bir yerden yuvarlanarak, başka bir hayvan tarafından hırpalanarak, yırtıcı hayvanlar tarafından saldırıya uğrayarak öldürülmüş hayvanlar içerisinde, henüz can vermeden yetişip usulüne uygun bir şekilde kesebildikleriniz hariç, diğerlerinin etleri haramdır. Bunlardan başka, müşriklerin yaptıkları gibi putların önünde Mescid-i Haram'ı kurban kanıyla yüceltmek amacıyla kesilen (bkz.Taberi) hayvanların etleri de haramdır. Müşriklerin yolculuk, evlilik ve savaş gibi önemli şeyler öncesinde kısmetlerinde olan şeyi öğrenmek üzere yaptıkları fal ve kısmet oku çekme gibi şeyler de haramdır. (bkz.Taberi) Bunlar şirk inancının getirdiği çirkin davranışlardır.
Artık müşrikler sizin gücünüzün farkına varmış ve sizi alt edebileceklerine dair ümitlerini yitirmişlerdir. Dolayısıyla onların size herhangi bir zarar verebileceklerinden endişe etmenize gerek yoktur. Endişe edeceğiniz tek şey, ilâhi emirleri yerine getirme konusunda ihmalde bulunup da ilâhi cezaya maruz kalmak olmalıdır. İşte bütün bu hükümleri bildirmek ve sizi müşriklere karşı muzaffer kılmak suretiyle Allah, tevhit inancını bütün yönleriyle açıklamış, Muhammed'i peygamber olarak görevlendirmekle sunmaya başladığı bu muazzam nimetini tamamlamış bulunmaktadır. Artık O'nun sizden istediği, bu tevhidin ilke ve emirlerine samimiyetle bağlılık göstermenizdir. (bkz.Taberi, Maverdi) Yukarıda sayılan haramlar, açlıktan ölmek gibi bir tehlike ile karşılaşan kimseler için geçerli değildir, bunlar zorunlu ihtiyaçlarını aşmayacak şekilde bu yiyeceklerden yiyebilirler. Doğrusu Allah, emirlerine riayet eden müminlere böylesi zor durumlarda gerekli ruhsatı verir ve onları bağışlar.

4-Ey elçimiz Muhammed! Cahiliye müşriklerinin birçok şeyi haram saymasının dikkate alınmaması yönündeki ilâhi emre binaen müminler sana hangi yiyeceklerin helal olduğunu sormaktadırlar. Onlara bu hususta şunu söyle: Allah'ın bahşettiği temiz olan bütün rızıklar helâldir. Allah'ın bir lutfu olarak eğittiğiniz av hayvanlarının yakaladıkları hayvanların etleri de helaldir, elbette ki bu hayvanları avlarının üzerine salarken, bunu Allah'tan başkası adına yapmamanız gerekmektedir. Allah'tan çekinip kendinizi koruyun, çünkü Allah hesabı çok çabuk görendir.
5-Bundan başka, sizin kesip pişirdikleriniz yahudilere ve hristiyanlara helâl olduğu gibi onların kestikleri ve pişirdikleri de size helâldir. Nitekim evlenme konusunda da, gerek mümin hür kadınlarla, gerekse yahudi ve hristiyan hür kadınlarla evlenmeniz de helâldir. Elbetteki mehirlerini vermek, iffet ve namus çerçevesinde bir aile hayatı yaşayıp asla gayrimeşru ilişkilere girmemek gibi ilkelere uyarak bu evlilikleri yapmalısınız. Bu ilâhi hükümlere titizlikle riayet ediniz! Allah tarafından elçisi Muhammed'e bildirilen bu hükümleri reddedenlerin hesap gününde elleri boş kalır ve perişan olurlar.

ABDEST ve TEYEMMÜM

6-Ey müminler! Namaz kılacağınız zaman dirseklerinize kadar kollarınızı ve yüzünüzü, ayak bileklerinize kadar olmak üzere ayaklarınızı yıkayıp başınızı meshederek abdest alınız. Eğer cünüp iseniz guslediniz. Diğer taraftan yolculuk yaptığınız sırada cünüp olur veya eşlerinizle cinsel ilişkiye girer (bkz.Taberi) ve boy abdesti almak için su bulamazsanız yahut def-i hacet yapar da abdest almak için su bulamazsanız veya suyu kullanamayacak kadar hasta iseniz bu durumlarda temiz toprakla ellerinizi, kollarınızı ve yüzünüzü meshetmek suretiyle teyemmüm abdesti alınız. Gördüğünüz gibi Allah sizler için her türlü kolaylığı sağlamaktadır, çünkü O, sizi zor durumda bırakmayı değil, iman ve ibadet ile manevi olarak temizlemeyi ve tanıdığı kolaylıklarla size olan nimetini tamamlamayı murat etmektedir. Bu durumda size düşen bu ilâhi hükümlere riayet etmektir. 

İLÂHİ EMİRLERE İTAAT

7-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Allah'ın aranızdan birini peygamber olarak seçmek suretiyle sizlere bahşetmiş olduğu bu muazzam tevhit nimetinin kıymetini biliniz, Muhammed'e verdiğiniz bağlılık sözünün arkasında durunuz, elçimizin emir ve talimatlarına itaat ediniz, aklınızdan geçenleri dahi Allah'ın bildiğini unutmayınız. 

8-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Adalet konusunda son derece titiz olunuz, müşriklerin vaktiyle sizi Mescid-i Haram'a girmekten alıkoymuş olmaları sebebiyle onlara beslediğiniz öfke sizi adaletten ayırmasın! Müşriklerden intikam almak amacıyla, sizin topraklarınızdan geçip hac için Mekke'ye gidenleri engellemeyiniz. İlâhi emirlere en uygun davranışın adalet olduğunu unutmayınız. Biliniz ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

9-Gerçek şu ki Allah, tevhit inancına ve elçisi Muhammed'e iman edip ilâhi emirlere uygun yaşayan müminlere bağışlanma ve cennet mükâfatı vaat etmiştir. 
10-Tevhidi ve elçisi Muhammed'in peygamberliğini inkâr edenler ise cehenneme atılacaklardır.

Hz. PEYGAMBER'E SUİKAST PLANLAYAN MEDİNE YAHUDİLERİNE ELEŞTİRİLER 

11-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Bildiğiniz gibi bazı Medine yahudileri, Muhammed'i ve beraberindeki bazı arkadaşlarını öldürmek için tuzak kurmuşlardı, fakat Allah, Muhammed'i ve arkadaşlarını bu tuzaktan korumuştu. (bkz.Taberi) Şu halde bu durumdan ders alınız ve sizi böylesi tuzaklardan koruyan Allah'ın emirlerine itaat ediniz, sadece O'na güveniniz ve düşmanlarınızdan korkmayınız.

12-Gerçek şu ki elçimiz Muhammed'e böylesine tuzaklar kuran Medine yahudilerinin ataları da vaktiyle benzer davranışlar sergilemişlerdi. Allah, onlardan tevhit inancında sebat edeceklerine dair (bkz.Taberi) söz almış, on iki kabilenin her birine, birer alim ve bilge insanın rehberlik etmesini sağlamış; peygamberlere iman edip destek verdikleri, onların emir ve talimatları doğrultusunda gerektiğinde savaşma fedakarlığını gösterdikleri, tevhit inancı uyarınca namaz ve zekât ibadetini yerine getirdikleri, düşmanla savaş konusunda maddi yardımı esirgemedikleri (bkz.Taberi) takdirde kendilerini ilâhi yardımla destekleyeceğine, ayrıca günahlarını bağışlayıp içlerinde ırmakların çağıldadığı cennetlere koyacağını vaat etmiş; bu ilâhi emirlerin aksine davrananların ise tevhit yolundan uzaklaşmış olacağı uyarısını yapmıştı. 

13-Ama onlar bu ilâhi emirleri uygulamadıkları gibi verdikleri sözde de durmamışlardı. Hiçbir ilâhi çağrıya icabet etmeyecek derecede katı kalpli olmuşlardı. Hatta kendilerine gönderilen ilâhi vahyi çarpıtıyor (bkz.İbn Abbas) ve görmezden geliyorlardı. Bu yüzden Allah onları rahmetinden mahrum etmişti. İlâhi nimetlere karşı nankörlükleri, peygamberleri inkâr etmeleri ve bu tür haince davranışları, (bkz.Taberi) onların pek çoğunda halâ görebilirsin, ama şimdilik onların bu tavırlarına aldırma, yaptıkları densizlikleri görmezden gel ve bağışlayıcı davran! Zira Allah bağışlayanları sever.

İSA PEYGAMBERİ İLÂHLAŞTIRAN HRİSTİYANLARI ELEŞTİRİ

14-Benzer şekilde kendilerini, elçimiz İsa'ya gönderilen ilâhi mesaja dahil görenleri de tevhit inancına bağlı kalmakla yükümlü kılmıştık, ama onlar da bu mesajın önemli bir kısmını göz ardı ettiler. Bunun sonucunda hristiyanların arasında, kıyamete kadar bitmek bilmeyen bir kin ve düşmanlık başgösterdi. (bkz.Taberi) Neticede hesap günü geldiğinde biz onları hesaba çekecek ve bu yaptıklarının cezasını vereceğiz.

15-Ey Medine ve çevresinde yaşayan yahudi ve hristiyanlar! (bkz.Taberi) Muhammed, tarafımızdan gönderilmiş bir peygamberdir ve daha önce gönderilen Tevrat ve İncil'deki ilâhi mesajlar içerisinde gizleyip gözardı ettiklerinizin birçoğunu tekrar günyüzüne çıkarmakta, onun her şeyi bilen hak peygamber olduğunu anlayasınız ve bundan böyle hakikatleri saptırmayasınız diye (bkz.Razi) bazı yanlışlarınızı düzeltmekte, bazı yanlışlarınızı düzeltmeyi de Allah'ın murat ettiği bir zamana bırakmaktadır. Size Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi.  
16-Muhammed'in peygamberliğine iman ederek bu rehbere uyanlar bu sayede şirkten ve bütün yanlış inançlardan arınıp dosdoğru tevhit inancına yönelir, böylelikle Allah'ın rızasına ve cennete nail olurlar.

17-Ey elçimiz Muhammed! Senin peygamberliğini reddedenler, Meryem oğlu Mesih'in Allah'ın oğlu olduğunu iddia ederek bu sözleriyle onun ilâh olduğunu söylemiş oluyorlar ki, bu Allah'a yalan ve iftira isnat etmek olup hakikatten tamamen uzaklaştırmaktır. (bkz.Taberi) Onlar de ki: Meryem oğlu Mesih nasıl Allah olabilir? Allah, Meryem'i de, oğlu Mesih'i de, kâinatta bulunan bütün canlıları da yaratan kudrettir, takdir edilen ömürleri bitince Meryem oğlu Mesih'in de, annesinin de, diğer bütün  insanlar gibi hayatları son bulmuştur ve bunu engelleyememişlerdir. Şu halde nasıl olur da kendisini dahi savunamayacak olan, diğer insanlar gibi fani bir beşeri ilâh olarak görürsünüz? Doğrusu kâinattaki her şey Allah tarafından yaratılmıştır. Yegâne yaratıcı ve ölümsüz kudret O'dur. Dolayısıyla kulluk edilmeye lâyık olan da O'dur. Her şeyin hayatı da ölümü de O'nun elindedir. O, kendisinin ve annesinin ölümünü engelleyemeyen İsa Mesih'e benzemez. (bkz.Taberi) O'nun kudreti her şeye yeter. (bkz.Taberi)

YAHUDİLERİN KENDİLERİNİ ÜSTÜN GÖRMELERİ

18-İşte Medine çevresinde yaşayan yahudi ve hristiyanların gerçek yüzleri bu olmasına rağmen onlar peygamberliğin kendi kavimlerine mahsus olduğunu iddia etmekte, kendilerini doğru yolda görmekte, geçmişte yaşamış olan peygamber ve salih ataları ile övünerek, "Bizler Allah'ın oğulları (bkz.Tevrat / Çıkış 4/22; "Rab şöyle diyor: İsrail peygamber benim ilk oğlumdur") torunları ve dolayısıyla sevgili kullarıyız, O'nun özel inayetine mazhar olmuş hayırlı ümmetiz, nice peygamberlerin ve salihlerin evlâtlarıyız, durum bu olduğu halde Muhammed nasıl oluyor da bize din öğretiyor?" gibi sözler sarfetmektedirler. Madem Allah'ın sevgili kullarıdırlar, o halde niçin Allah onlara yaptıklarının cezasını çektirmektedir? Hayır, doğrusu bu sadece onların kuruntusudur. Gerçekte onlar da herkes gibi, Allah tarafından yaratılmış insanlardır ve Allah bütün kullarını olduğu gibi, onları da günahlarına göre cezalandıracak, sevaplarına göre ödüllendirecektir. Bu yüzden yahudiler, geçmişte Allah'ın rızasına nail olmuş büyüklerine güvenip de Allah'ın kendilerini cezalandırmayacağını sanmasınlar, çünkü o güvendikleri kişiler ilâhi emirlere itaat etmek suretiyle ilâhi rızaya ulaşmışlardı. (bkz.Taberi) Eğer bunlar da ilâhi cezadan kurtulmak istiyorlarsa atalarına güvenmeyi bıraksın (bkz.Taberi) ve elçisi Muhammed'e iman edip O'nun bildirdiği ilâhi emirlere itaat etsinler. Unutmasınlar ki yerin ve göğün, bütün kâinatın maliki Allah'tır, herkes O'nun huzurunda hesaba çekilecektir, buna kendileri de dahildir.

19-Ey Medine yahudileri! (bkz.Taberi) Muhammed, Allah'ın peygamberi olarak size gönderilmiştir ve uzun zamandan beri saptırmakta olduğunuz tevhidi dosdoğru anlatmakta ve bu konuda gerekli uyarıları yapmaktadır. Artık bundan sonra hesap gününde, "Bize peygamber gelmedi, bu yüzden tevhit mesajından saptık" gibi bir bahaneniz de olmayacaktır. Bu yüzden gelin, bu peygambere iman edin, aksi takdirde hesap gününde Allah'ın size vereceği cezadan kurtulamazsınız.

TARİH BOYUNCA İSRAİLOĞULLARI'NIN PEYGAMBERLERE KARŞI TAVIRLARI

20-Ey elçimiz Muhammed! Medine yahudilerinin seni inkâr etmelerine ve sana karşı tuzaklar kurmalarına şaşırma, çünkü bunların ataları da elçimiz Musa zamanında benzer şeyler yapmışlardı. (bkz.Taberi) Nitekim Musa onlara, Allah tarafından kendi soyları içerisinde birçok peygamber gönderilmiş olmasının, ilâhi yardım ile Firavun'un zulmünden kurtulup özgürlüğe ulaşmalarının büyük bir nimet olduğunu hatırlatmış ve İsrailoğulları'nın ilâhi nimetlere diğer birçok toplumdan daha fazla nail olduğunu ifade etmişti. 
21-Daha sonra onlara şöyle demişti: "Ey halkım! Size bütün bu nimetleri veren Allah'ın emirlerini dinleyiniz ve size vaat edilen topraklara girebilmek için mücadeleye hazırlıklı olunuz, sakın orada bulunan düşmanı görünce dönüp kaçmayınız, aksi takdirde yenilir ve yersiz yurtsuz dolaşmak durumunda kalırsınız."

22-Ama onlar düşmanı görünce korkmuşlar ve "Ey Musa! Düşman bizden güçlü! Onlar orada olduğu sürece vaat edilmiş ülkeye girmemiz mümkün değil! Ancak onlar oradan çıkarlarsa girebiliriz" demişlerdi
23-Bu arada içlerinden iki yiğit çıkmış ve düşmandan korkan halka cesaret vererek şöyle konuşmuşlardı; "Ey halkımız! Bizler mümin olduğumuza göre Allah bizi destekleyecektir, korkmayın; düşmanın karşısına çıkın, kalelerinin kapılarına dayanın ve savaşın (bkz.Taberi) Eğer böyle yaparsanız Allah'ın yardımıyla zafer muhakkak sizin olacaktır!"
24-Musa'nın halkı ise; “Bak Musa! Onlar orada olduğu müddetçe biz asla oraya giremeyiz. Sen ve Rabbin gidin, savaşın. Biz burada oturuyoruz.” diyerek Musa'yı yalnız bırakmışlardı.

25-Bunun üzerine Musa, "Rabbim! Görüyorsun ki beni yalnız bıraktılar, kardeşim Harun'la ikimiz bir başımıza kaldık! Sözüm onlara geçmiyor. Ne olur bizi bunlardan kurtar" diye dua etmişti.

26-Allah da buna cevaben "O halde onlar kırk yıl (Buradaki "kırk yıl" süre değil "çokluktan kinaye" Ayet, "ben onları affedene kadar" diyor) kutsal topraklara giremeyecek ve dolayısıyla o toprakların nimetlerinden mahrum kalacak, bu süre içerisinde çölde perişan bir halde yaşayacaklardır. Sakın onların bu haline acıma, çünkü tam da bu cezaya müstehak olmuşlardır" buyurdu.

27-Ey elçimiz Muhammed! Sırf kendilerinden olmadığın için sana haset eden ve bu sebeple iman etmeyen, hatta senin canına kıymaya çalışan Medine yahudilerine ibret olmak üzere vaktiyle İsrailoğulları'ndan iki kişi arasında cereyan eden şu olayı anlat: Bunlar vaktiyle birer kurban sunmuşlar ve, ancak birinin kurbanı kabul edilmiş, diğerininki ise niyetinin kötü oluşu sebebiyle reddedilmişti. Bunun üzerine, kurbanı kabul edilmeyen, diğerine haset besledi ve "Demek benim kurbanım reddedilirken senin ki kabul ediliyor! İnsanların seni benden daha faziletli görmelerine müsaade edeceğimi mi sanıyorsun? (bkz.İbnü'l-Cevzi, Kurtubi) Ahdim olsun seni öldüreceğim" dedi.
28-Kurbanı kabul edilen ise şöyle cevap verdi: "Allah, kendi emirlerine riayet edenlerin kurbanlarını, ibadetlerini kabul eder. Dolayısıyla sen, kurbanının kabul edilmeyişinin sebebini kendinde aramalısın. Ama illâ da beni öldürmeye kalkışırsan, şunu bil ki ben sana karşı kendimi savunacağım fakat senin gibi davranmayacağım, seni öldürmeye çalışmayacağım, çünkü böyle bir şey yaptığım takdirde Allah'ın vereceği cezadan korkarım.
29-Diğer taraftan beni öldürürsen Allah'tan dileğim odur ki önceki günahlarına bir de beni öldürme günahı eklenince bunun cezasını cehennemde çekersin. Zira böyle zalimlerin cezası cehennemdir."

30-Nihayetinde kurbanı kabul edilmeyen kişi hırsına yenik düştü ve kardeşinin canına kıydı. Böylece çok büyük bir günah işlemiş, kendini perişan etmiş oldu.

31-Derken bir karganın diğer bir kargayı gömmek üzere toprağı eşelediğini görünce, "Şu karga bile kardeşinin cesedini ortada bırakmayıp gömmeye çalışıyor, ben ise öldürdüğüm kardeşimi ortada bıraktım. Demek ki bende şu karga kadar bile iyilik namına bir şey kalmamış" diye düşündü ve işlediği cinayetten dolayı büyük pişmanlık duydu.

32-Bu olay sebebiyle biz de İsrailoğulları'na cinayet konusunda şu hükmü ilettik: Kim cinayet işlememiş ya da ülkede isyan ve terör çıkarmamış masum bir insanı öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi günahkâr olur ve Allah katında maruz kalacağı ceza da o kadar büyük olur. (bkz.Taberi) Kim de bir insanın canını kurtarırsa bütün insanların canını kurtarmış gibi sevap kazanır. Kendilerine göndermiş olduğunuz bütün peygamberler onlara hep bunu anlattılar, ama onlar yine de bu ilâhi emirleri ihlâl etmeye ve haksız yere insan öldürmeye devam ettiler. İşte şimdi de elçimiz Muhammed'i öldürmeye kalkışmaları bundandır.

TEVHİDE ve PEYGAMBERE DÜŞMANLIK EDEN ve TERÖR ÇIKARANLARIN CEZASI

33-Doğrusu elçimiz Muhammed'e karşı savaş açan, ülkede adeta terör estirmeye ve kargaşa çıkarmaya çalışan, yol kesicilik, yağma, talan gibi fiiller işleyerek masum insanlara zarar verenlerin (bkz.Taberi) müstehak oldukları ceza, işledikleri suçun derecesine göre idam, bir el ve bir ayaklarının çaprazlama kesilmesi veya yaşadıkları yerden sürülmeleridir. Üstelik bu ceza onların sadece dünyada perişan olmaları içindir. Ahirette de onlar için dehşet verici bir cehennem azabı vardır.

34-Ancak yakalanamadan önce pişman olup kendi istekleri ile teslim olanlar bu cezadan kurtulurlar. Böyleleri için Allah, merhametle muamele edecektir. 

35-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Sizler kötülüklerden sakınıp iyilik yaparak (bkz.Razi) Allah'ın emrine uyunuz (bkz.Taberi) ve böylece O'nun rızasına nail olunuz. Peygambere sadakat gösteriniz ve tevhit inancının düşmanı olan müşriklerle kararlı bir şekilde mücadele ediniz ki ahiret ödülüne nail olabilesiniz.

CENNETİN KENDİLERİNE HAS OLDUĞUNU İDDİA EDEN MEDİNE YAHUDİLERİNE CEVAP

36-Kendilerini cennetlik olarak gören ve "Biz cehenneme sadece birkaç gün gireceğiz, onun dışında hep cennette olacağız" diyen, (bkz.Taberi) peygamberliği sadece kendi kavimlerine has gören ve bu sebeple elçimiz Muhammed'i inkâr eden Medine yahudileri ve Allah'tan başka varlıkları şefaatçi kabul edip tazimde bulunan müşrikler (bkz.Taberi) şunu iyi bilsinler ki, ahirette durum, onların  beklediklerinden çok farklı olacaktır. Geçmişte hayırlı ameller işlemiş olan ataları onlara fayda sağlamayacaktır. (bkz.Taberi) Zira onlar Muhammed'e iman etmedikleri ve Allah'a şirk koştukları için cehenneme gidecekler ve dünyada bu tavrı göstermiş oldukları için de çok pişman olacaklardır. 
37-O gün cehennem ateşinden çıkmak için, bütün dünyanın servetine, hatta onun iki katına dahi sahip olsalar feda etmek isteyeceklerdir. Ne var ki bu bile onları kurtarmaya yetmeyecektir. Neticede cehennem azabına maruz kalacaklar ve oradan asla çıkamayacaklardır.

HIRSIZLIK SUÇUNUN CEZASI

38-Ey müminler! Belirli bir meblâğ üzerinde olan ve sahibi tarafından koruma altına alınan bir malı çalan ve yakalanıncaya kadar pişman olup kendiliğinden teslim olmayan kadın veya erkek her hırsızın (bkz.Taberi) Allah tarafından belirlenmiş bir ceza ve caydırıcı bir müeyyide olmak üzere, elini kesiniz.
39-Fakat siz yakalamadan önce yaptıklarından pişman olurlarsa cezadan kurtulurlar ve Allah kendilerini affeder. Zira Allah, tövbe eden müminlere karşı son derece merhametli ve bağışlayıcıdır.

40-Ey kendilerini Allah'ın sevgili kulları olarak gören ve biz ancak birkaç gün cehenneme gireriz diyen, bu sebeple de Muhammed'e iman etmeyen Medine yahudileri! Allah'ın bütün kâinatın yegane yaratıcısı ve hakimi olduğunu, kimsenin onun evlâdı olamayacağını ve onun elçisine iman etmeyenlerin azabı hak ettiklerini bilmez misiniz? Unutmayınız ki sizler de Allah'ın birer kulusunuz ve hesap gününde herkes gibi hesaba çekileceksiniz. Muhammed'e iman ettiğiniz ve onun bildirdiği ilâhi emirlere itaat ettiğiniz takdirde ilâhi ödüle nail olacak, aksi takdirde cezaya maruz kalacaksınız!

MEDİNE YAHUDİLERİNİN MÜNAFIKLIKLARI

41-Ey elçimiz Muhammed! Medine yahudilerinden senin peygamberliğini doğrudan inkâr edenlerin davranışları da, görünüşte sana iman etmiş gibi davranıp içten içe düşmanlıklarını sürdüren münafıkların davranışları da seni üzmesin! Biliyoruz ki onlar gelip seni dinlermiş gibi görünmekle beraber aslında kendilerini sana gönderen yahudi din adamlarının casusluğunu yapmaktadırlar. Nitekim o yahudi din adamları, hüküm vermeleri için kendilerine müracaat eden bazı yahudilere Tevrat'taki hükmü çarpıtarak cevap vermişler ve "Gidip bunu Muhammed'e sorun! Eğer bizim dediğimiz hükmü verirse kabul edin, aksi takdirde ona uymayın!" demişler ve münafık yahudileri senin yanına bu amaçla göndermişlerdir. Bu sebeple Allah'ın kendilerini sapkınlıkları ile baş başa bıraktığı bu zavallılar için üzülüp kendini harap etme! (bkz.Zemahşeri) Zira sen ne yaparsan yap, onlar bu münafıkça davranışlarından vazgeçmeyeceklerdir! Bunlar kendilerine gösterilen onca delile rağmen tavırlarını değiştirmemiş, peygambere iman etmemişlerdir, bu yüzden de ilâhi rahmetten ve lutuftan nasipsiz kalmışlardır. Ahirette de onlar için büyük azap vardır. 

42-Medineli yahudi din adamları senin peygamber olduğunu gayet iyi anlamış oldukları halde aksi yönde yalanlar uydurur ve bu tür yalanlara itibar ederler, Allah'ın haram kılmış olmasına aldırmaksızın insanlardan rüşvet alarak gerçeği saptırırlar. Bu durumda eğer onların gönderdiği kimseler gelip senden hüküm vermeni isterlerse sakın kendini onlara herhangi bir hüküm vermek zorunda hissetme! Unutma ki onları geri çevirecek olursan sana asla zarar veremezler. Ama eğer bir hüküm verecek olursan da adaletle hüküm ver, unutma ki Allah adil olanları sever.

43-Kaldı ki Medine yahudilerinin, ellerinde ilâhi hükümleri içeren Tevrat bulunduğu halde gelip senden hüküm sormaları tam bir ikiyüzlülüktür. Üstelik senin verdiğin hüküm Tevrat'ta da bulunduğu halde, onu kabul etmeye yanaşmamaktadırlar. Neticede şunu iyi bil ki bunlar sana iman etmiş olduklarını söyleseler de, aslında iman etmiş değillerdir. (bkz.Taberi)

44-Gerçek şu ki bizim vahyettiğimiz Tevrat ilâhi hükümler içermektedir; vaktiyle nice peygamberler ve onlardan sonra gelen salih ve gerçek din adamları bu kitaptan öğrendikleri bilgiler uyarınca (bkz.Taberi) İsrailoğulları arasında hükmetmişlerdir. Çünkü onlar Tevrat'ın ilâhi hükümleri içeren bir kitap olduğuna iman etmekteydiler. O halde ey Medine yahudileri! Sizler de geçmişte atalarınız içerisinde yaşamış olan bu peygamberler ve salih din adamları gibi davranın! İlâhi hükümleri uygulama ve elçimiz Muhammed'e iman etme hususunda toplumunuzdan gelen baskıları değil, Allah'ın vereceği cezayı düşünerek karar verin, gerçeği saptırmayın! Unutmayın ki ilâhi hükümleri umursamayıp (bkz.Zemahşeri) inkâr eden (bkz.Taberi) ve kendi arzularına göre hareket edenler küfre sapmış olurlar.

45-Aslında Medine yahudileri gayet iyi bilmektedirler ki gelip elçimiz Muhammed'den fetva istedikleri konuda ellerinde bulunan Tevrat'ın açık hükmü vardır ve bu hükme göre cinayet işleyen kişi öldürülür; göz, burun, kulak, diş ve benzeri uzuvlara zarar veren kişi aynı şekilde cezalandırılır. Ancak kısas hakkından vazgeçip affeden kişinin bu davranışı onun günahlarının Allah tarafından bağışlanmasına vesile olur. İşte elçimize gelip sordukları hususta Tevrat'ta yer alan ilâhi hüküm budur ve bu hükmü inkâr eden (bkz.Taberi) ve daha hafif bir hüküm alabilmek amacıyla, münafıkça gelip elçimize bunu soranlar zalimlerin ta kendileridir.

46-Musa'ya gönderdiğimiz Tevrat'ın ve onu İsrailoğulları'na uygulayan diğer peygamberlerin ardından yine o ilâhi kitabı tasdik eden bir elçi olarak Meryem oğlu İsa'yı da gönderdik ve kendisine İncil'i vahyettik ki onda da elçilerimize iman edenleri dosdoğru tevhit yoluna sevkedecek ilâhi öğütler ve ilkeler bulunmaktaydı.
47-Şu halde İncil'e iman ettiklerini söyleyen hristiyanların bu ilâhi ilkelere uygun hareket etmeleri, tevhit inancından sapmamaları gerekirdi ama onlar böyle yapmadılar, aksine İsa'yı Allah'ın oğlu olarak görmek suretiyle tevhit inancını bozdular. Şunu iyi bilsinler ki Allah'ın bildirdiği bu ilkeleri bozup çarpıtanlar onun emirlerine büsbütün muhalefet içindedirler.

48-Ey elçimiz Muhammed! İşte biz sana ilâhi kitap olan bu Kur'an'ı vahyetmekle, geçmişte gönderdiğimiz Tevrat ve İncil'i tasdik etmiş, yahudi ve hristiyanların çarpıttıkları tevhit inancını yeniden dosdoğru bir şekilde ortaya koymuş bulunuyoruz. Şu halde, onlar sana başvurduklarında sana vahyedilen ilâhi hükümlere göre karar ver, sakın onların isteklerine uyma. Zira biz tevhit inancını ve buna dair ilkeleri bütün peygamberlere ortak bir mesaj olarak iletmekle beraber bu ana ilkelerin dışında kalan hususlarda her birine ayrı ayrı hükümler bildirdik. (bkz.Taberi) Allah böyle yapmak yerine her peygambere bütünüyle aynı hükümleri de vahyedebilirdi, (bkz.Alusi) böyle yapmadı, zira insanları tevhit inancına bağlılıkları konusunda imtihan etmek istedi. O halde hepiniz tevhit inancına uyma ve peygamberlerin getirdiği bütün kitaplara ve ilkelere iman etme konusunda eksiksiz bir sadakat göstermeye bakınız. Unutmayınız ki sonunda hepiniz hesap gününde O'nun huzurunda toplanacak ve ilâhi vahyin bildirdiği ilkelere uyup uymama konusunda hesaba çekileceksiniz. 
49-Onlar sana başvurduklarında sana vahyedilen ilâhi hükümlere göre karar ver, sakın onların isteklerine uyma! Seni ilâhi vahiyden uzaklaştırıp kendi istedikleri hükümleri elde etme çabalarına karşı dikkatli ol! Eğer senin bu çabana rağmen inanmamakta ısrar ederlerse bu durum seni üzmesin. Allah onları bu yaptıkları sebebiyle cezalandıracaktır. Çünkü onlar gerçekten ilâhi emirlere karşı çıkmaktadır. (bkz.Taberi

50-Ey elçimiz Muhammed! Sana gelip hüküm vermeni isteyen, fakat verdiğin hükme rıza göstermeyen Medine yahudileri, yoksa Cahiliye dönemindeki adaletsiz hükümleri mi istemektedirler? Oysa ilâhi kitaba iman ettiklerini iddia ediyorlarsa Allah'ın bildirdiğinden daha doğru ve uygun hüküm bulunmadığını da kabul etmelidirler.

MÜMİNLERE SADAKAT ve BAĞLILIK ÖĞÜDÜ

51- Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! sakın Muhammed'e ve müminlere ihanet edip de düşmanınız olan Medine yahudileri ve hristiyanları ile ittifak yapmayınız! Unutmayınız ki onlar size karşı birlik halindedirler. İçinizden kim Muhammed'e ve müminlere ihanet edip de onlarla ittifak kurarsa artık onlardan biri sayılır. Allah bu tür davranışta bulunanları muvaffak kılmaz. 

-Bu ayet ve Al-i İmran 28 diğer din mensupları ile ilişkiler konusunda en çok spekülasyona uğrayan ayetlerdir. Kur'an fiili bir düşmanlığın bulunmadığı durumlarda yahudi ve hristiyan kadınlarla evlenmeyi dahi helâl sayar. Savaş gibi spesifik durumları anlatan bu ayetler diğer din mensupları ile tüm ilişkilerin kesilmesi ve onların düşman bellenmesi gerektiğini anlatırmış gibi sunulur. 

Halbuki işin aslı şöyledir; 
(Mümtehine 60/8) - Allah, dininizden dolayı sizi öldürmeye kalkışmamış ve sizi yaşadığınız yerlerden çıkarmamış kimselere iyilik etmenizi ve değer vermenizi yasaklamaz. Allah değer bilenleri sever.
(Mümtehine 60/9) - Allah’ın yasakladığı şey sadece, dininizden dolayı sizi öldürmeye kalkışanlara, sizi yaşadığınız yerden çıkaranlara ve çıkarılmanıza destek verenlere yakınlık göstermenizdir. Onlara yakınlık gösterenler yanlış yaparlar. 
(Bakara 2/62) - Şüphe yok ki hakka ve tevhide yönelik inançları olanlar ile bu tür inançları olup elçimiz Muhammed'e düşmanlık etmeyip içi ısınarak sıcak bakan Yahudi, Hristiyan ve Sabiîler’den Allah'a ve Ahiret gününe inanan ve iyi işler yapanların ödülleri Sahipleri (Rableri) katındadır. Onların üzerinde korku olmaz, üzüntü de çekmezler. 
(Maide 5/69) -  Muhakkak ki hakka ve tevhide yönelik inançları olanlar ile bu tür inançları olup elçimiz Muhammed'e düşmanlık etmeyip içi ısınarak sıcak bakan, Yahudi, Sabiî ve Hıristiyanlardan kim Allah'a ve Ahiret gününe inanıp güvenir ve iyi iş yaparsa, onlar ne bir korku duyar ne de üzülürler.

Ve Al-i İmran ayetleri; 
(Al-i İmran 3/113) - Hepsi bir değildir, Ehl-i Kitap içinde (yahudi ve hristiyanlarda) dik duruşlu bir toplum da vardır. Onlar gecenin bölümlerinde Allah’ın âyetlerini okur, secde ederler.
(Al-i İmran 3/114) - Bunlar Allah'a ve ahiret gününe inanan, marufa (Kitab’a) uygun olanı isteyen, münkere (o ölçülere uymayana) karşı çıkan ve hayırlı işlerde yarışan kimselerdir. İyi olanlar işte bunlardır. 
(Al-i İmran 3/115) - Bunların yaptığı hiçbir iyilik göz ardı edilmez. Onların bu amellerinin karşılığını Allah bol bol verecektir. Allah, kendisinden çekinerek korunanları bilir. 
(Maide 5/5) - Bugün size, temiz olanlar helâl kılındı. Kendilerine Kitap verilmiş olanların yiyeceği size helâl, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Mehirlerini verir, namuslu olur, gizli dost tutmazsanız, iffetli (namuslu) mümin kadınlar ile kendilerine Kitap verilmiş olanların (yahudiler ve hristiyanların) iffetlileri size helâldir. Kim imanını göz ardı ederse yaptıkları boşa gider, Ahiret'te kaybedenlere karışır.      
(bkz.Abdülaziz Bayındır ve diğer tefsirler)

52-Ey elçimiz Muhammed! Görüyorsun ki sizin her geçen gün güçlenip düşmanlarınıza karşı zafer kazanmanız münafıkları içten içe yiyip bitirmektedir. Bu yüzden her fırsatta düşmanlarınızı desteklemekte, fakat gerçek yüzleri ortaya çıkınca mazeret uydurup şöyle demektedirler: "Belki bir gün devran yahudilere ve müşriklere döner de arada biz mağdur oluruz diye korktuk, bu yüzden onları destekledik!" Oysa Allah'ın yardımıyla müminler çok yakında düşman karşısında nihai zafere ulaşacaklar ve münafıklar da bu tavırlarından dolayı çok pişman olacaklardır.
53- O zaman müminler de onların bu perişan durumlarına bakıp muzaffer bir eda ile düşmana, "Bu münafıklar sonuna kadar sizinle beraberiz diye yemin etmiyorlar mıydı? (bkz.Haşr suresi 59/11) İşte bugün güvendiğiniz dağlara kar yağmış, münafıkların emelleri boşa çıkmıştır. Bizim zaferimizle onlar da sizin  gibi perişan olmuşlardır" diyeceklerdir. 

54-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Sakın tevhide iman ettikten sonra münafıklar gibi elçimize ihanet ederek din değiştirip de düşmanın safına geçmeyiniz! Şunu iyi biliniz ki eğer sizler elçimize ihanet eder ve din değiştirirseniz Allah'a veya O'nun dinine değil, kendinize zarar vermiş olursunuz! Zira bu durumda Allah tevhit inancına sahip çıkma bahtiyarlığını başkalarına tevdi eder ve onlar sadakatle peygambere bağlı olurlar; müminlere karşı müşfik, düşmana karşı ise cesur ve kararlı davranıp bu uğurda fedakarca savaşırlar. Kimsenin bu hususta kendilerini eleştirmesine aldırmazlar. Bu yüzden de Allah onları sever ve kalplerine Allah sevgisini yerleştirir. İşte bu, Allah'ın bahşetmiş olduğu muazzam bir lûtuftur, dolayısıyla sahip olduğunuz bu ilâhi nimetin değerini biliniz. Biliniz ki Allah, peygambere sadakat gösteren ve imanlarında sebat eden müminlere karşı çok lûtufkârdır ve yaptığınız her şeyden haberdardır.

55-Unutmayınız ki sizin gerçek dostunuz Allah'ın peygamberi Muhammed ve ona iman eden, onunla birlikte sadece Allah'a kulluk etmek üzere namaz kılan gerçek müminlerdir ve muzaffer olmanız ancak bu kimselerle dostluğunuzu sürdürmenize bağlıdır.
56-Evet, zafere ulaşacak olanlar tevhit inancına düşmanlık eden müşrikler ya da Medine yahudileri değil; Allah'ı peygamberi ve müminleri dost edinip destekleyen ve imanlarında sadakat gösteren müminler olacaktır.

57-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Tevhit inancını ve Muhammed'i küçümseyen ve kendilerince alaya alan Medine yahudilerini, hristiyanlarını, müşrikleri ve size karşı bu tür tavır takınan inkârcıların hiç birini sakın dost edinmeyiniz.
58-Zira bildiğiniz gibi o kendini beğenmiş inkârcılar size karşı düşmanlık beslemekte, sizin ibadetlerinizi alay konusu etmektedirler. Sizler Muhammed'e sadakatle iman ettiğinize göre sakın onları dost edinmeyiniz ve bu konuda size bildirilen ilâhi emirlere uyunuz. 

Hz. PEYGAMBER'İ İNKÂR ETME ADINA ALLAH HAKKINDA HADDİ AŞAN MEDİNE YAHUDİLERİ 

59-Ey müminler! Her fırsatta sizi eleştiren ve kendilerini üstün gördükleri için sizleri küçümseyen Medine yahudilerine şöyle seslenin: "Ey Medine yahudileri! Bize karşı bu inkarcı ve alaycı tavrı takınmanızın sebebi; bizim Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olan Muhammed'e, ona vahyedilen Kur'an'a ve önceki peygamberlere vahyedilen kitaplara iman ediyor olmamızdan ve sizin hasetliğinizden, inkârcılığınızdan, ilâhi emirlere karşı gelişinizden başka ne olabilir ki? 
60-Biliniz ki sizin bize yakıştırdığınız olumsuz vasıflardan çok daha kötüleri sizde mevcuttur. Nitekim vaktiyle atalarınızın bazıları ilâhi emirlere inatla karşı çıktıkları ve peygamber, yanlarından ayrılır ayrılmaz derhal buzağıya tapınmaya başladıkları (bkz.Zemahşeri) için O'nun rahmetinden mahrum kalmışlar, hatta Allah'ın maymun ve domuza benzettiği ve bir de kötülüğe tapanlar var ya, aleme ibret bir zillete mahkum olmuşlardır. İşte asıl eleştirmeniz gereken kişiler ve ayıplamanız gereken davranışlar bunlardır. 

61-Ey müminler! Kendilerini üstün gören ve her fırsatta sizi eleştiren Medine yahudileri arasında kimi münafıklar da vardır ki sizin yanınıza geldiklerinde, "Biz de sizler gibi iman ediyoruz" derler. Oysa söyledikleri büsbütün yalandır ve Allah onların iç dünyalarını gayet iyi bilmektedir. 
62-Nitekim her fırsatta ilâhi emirlere muhalefet etmelerinden, elçimiz Muhammed'e ve sizlere düşmanlık beslemelerinden ve rüşvet gibi ahlâki zaaflarından, onların gerçek kimliklerini anlayabilirsiniz. Çünkü bunlar, müminlerin asla yapmayacakları çirkin davranışlardır.

63-Diğer taraftan Medine'deki yahudi alimleri madem ki kendilerini o kadar dindar görüyorlar; o halde niçin içlerinde bu tür inkârcılık, yalancılık, münafıklık yapan, rüşvet ve faiz yiyen yahudileri bu davranışlardan sakındırmıyorlar? Bilsinler ki onlar da bu çirkin davranışlara ortak olmaktadırlar.

64-Medine yahudileri, elçimiz Muhammed'in peygamberliğini reddetme hususunda o kadar inatlaşmışlardır ki Allah'ın, "Mallarınızdan infak ediniz" emri geldiği zaman sırf müminlerle alay etmek ve elçimizin peygamberliğini reddetmelerine bahane üretmek için, "Demek Muhammed Allah'ın sizden mal istediğini söylüyor. Bu, Allah'ın fakir olması anlamına gelir. Böyle bir şey mümkün olmadığına göre, demek ki Muhammed yalan söylüyor" gibi ağır sözler söylemişlerdir. Bu had bilmezlikleri ve hasetleri sonucunda asıl kendileri cimrileşmiş ve ilâhi rahmetten mahrum kalmışlardır. Şunu iyi bilsinler ki Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı gibi, nimeti ve ihsanı da sınırsızdır, fakat nimetini hikmetinin gereğince bahşeder. Gerçek şu ki Muhammed'e peygamberlik vermemiz yahudi alimlerini (bkz.Razi) o kadar haset duygularına sürüklemiştir ki (bkz.Zemahşeri) artık ona vahyettiğimiz her sözü eleştirip gitgide hadlerini aşacaklardır. Böyle olduğu için de aralarındaki kin ve düşmanlık kıyamete kadar bitmek bilmeyecektir. Üstelik tevhit inancına ve elçimize karşı yaptıkları düşmanlık onlara bir şey kazandırmayacaktır, bütün çabaları boşa çıkacaktır. (bkz.Taberi, Zemahşeri) Onlar kendilerini Allah'ın sevgili kullar olarak görseler de, Allah, elçisine karşı bu tavrı takınanları sevmez. 

65-Halbuki böyle yapmak yerine elçimiz Muhammed'e iman edip onun bildirdiği ilâhi emirlere uygun yaşasalardı, biz onların kusurlarını örter ve kendilerini cennetle ödüllendirirdik. 

66-Evet, ellerindeki Tevrat ve İncil gibi ilâhi kitapların gereğini yerine getirseler, yani elçimiz Muhammed'e ve ona vahyettiğimiz Kur'an'a iman edip ilâhi emirlere uygun yaşasalardı, dünya hayatında da bolluk ve bereket içinde yaşama imkânı bulurlardı. (bkz.İbn Abbas, Taberi) Ne yazık ki içlerinde çok az bir kısmı hariç, (bkz.Mücahid, Taberi) çoğunluğu elçimize iman etmemekte ve hadlerini aşmaktadır.

67-Ey elçimiz Muhammed! Sen onların bu tavırlarına aldırmaksızın tebliğ görevine devam et ve sana suikast düzenleyen Medine yahudilerinin tuzaklarından ya da müşriklerin saldırılarından korkma! Eğer herhangi bir korkuya kapılır ve ilâhi mesajı tam olarak tebliğ etmekten imtina edersen, sana verilen peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun! Şunu bil ki bu güne kadar seni koruyan Allah bugünden sonra da koruyacaktır. Sana tuzak kuranlar asla emellerine ulaşamayacaklardır. (bkz.Zemahşeri)

68-Ey elçimiz Muhammed! Senin peygamberliğini kabul etmeyen ve hadlerini aşıp sana kabul edilemez sözler söyleyen yahudilere ve hristiyanlara şöyle de: "İnandığınızı iddia ettiğiniz Tevrat ve İncil'deki ilâhi emirleri bile umursamazken, nasıl kendinizi dindar olarak görebilirsiniz? Doğrusu bu kitaplarda yer alan ilâhi hükümlerin gereği olarak benim peygamberliğime ve Kur'an'a iman edip bütün ilâhi emirlere itaat etmedikten sonra (bkz.Taberi) Allah nezdinde iddialarınızın hiçbir geçerliliği yoktur!"
Evet, sana peygamberlik vermiş olmamız, yahudi alimlerini o kadar haset duygusuna sürüklemiştir ki artık sana vahyettiğimiz her sözü eleştirmeye çalışacak ve gitgide hadlerini aşacaklardır. Bu sebeple sen onların tavırlarına aldırma, inatla seni inkâr etmelerine üzülme! Çünkü bu durum senden değil, onların öteden beri peygamberlere karşı takındıkları tavırdan kaynaklanmaktadır. (bkz.Taberi)

69-Hem Allah'ın peygamberini inkâr edip hem cenneti kendilerine has gören Medine yahudileri şunu iyi bilsinler ki cennet, iddia ettikleri gibi onların tekelinde değildir. İster o yahudilerden ister müminlerden ister hristiyanlardan isterse Sabiilerden olsun; elçimiz Muhammed'e düşmanlık etmeyip içi ısınarak sıcak bakan, Allah'a ve ahiret gününe inanıp ona göre hareket eden, ilâhi emir ve yasaklara uygun yaşayan herkes Allah katında karşılığını bulacak, ödülünü alacaktır.

70-Kaldı ki biz onların atalarından vaktiyle, bütün peygamberlere inanacaklarına dair söz almış ve daha sonra onlara birçok peygamber göndermiştik. Ama peygamberler onlara ne zaman arzularına uymayan bir hüküm getirecek olsa, derhal onları inkâra ve düşmanlığa başlamışlar, hatta bazılarını öldürmüşlerdir.   
71-Allah onların bu tavırları karşısında çok defa merhamet göstermiş ve kendilerini affetmiştir. Ancak onlar bu ilâhi rahmetten istifade etmek yerine, peygamberlere karşı böyle bir tutum takınmanın cezasız (bkz.Zemahşeri) kalacağını sanmışlar, yapılan uyarılara büsbütün kulak tıkamışlar ve Allah onları affetikçe her defasında aynı tavrı göstermişlerdir. Allah onların bütün bu yaptıklarından haberdardır ve onları elbette cezasız bırakacak değildir.

TESLİSİN ELEŞTİRİSİ

72-Gerçek şu ki İsa peygamberi Allah olarak gören hristiyanlar, İsa'nın mesajını çarpıtmış ve küfre girmişlerdir. Zira İsa onlara dosdoğru tevhit inancını anlatmış, "Ey halkım! Benim de sizin de yaratıcımız ve rabbimiz olan Allah'tan başkasına kulluk etmeyiniz, sadece O'na ibadet ediniz. Unutmayınız ki Allah, kendisine ortak koşanlara cennet kapılarını kesinlikle kapatmış ve cehennem azabını hazırlamıştır. Şirk koşup da cehenneme girecek olanları bu azaptan kurtaracak hiçbir şefaatçi de olmayacaktır" şeklinde konuşmuştu.

73-Benzer şekilde teslisi savunan hristiyanlar da İsa'nın mesajını çarpıtmış ve küfre girmişlerdir. Zira kulluk edilmeye lâyık yegâne kudret Allah'tır. O'ndan başka hiçbir varlığın ilâhi niteliği yoktur. İsa ve Meryem de dahil olmak üzere herkes O'nun kuludur. Bütün peygamberler tarafından tebliğ edilen bu gerçeğe rağmen onlar yine de bu teslis iddiasından vazgeçmezlerse ahirette dehşetli cehennem azabına maruz kalacaklardır.

74-Oysa bu konuda inat edeceklerine, elçimiz Muhammed'in tebliğine kulak vererek tevhide iman edip şirkten tövbe etseler Allah onları elbette bağışlayacaktır. Çünkü Allah tövbe edenlere karşı çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

75-Doğrusu tevhide sımsıkı bağlı bir mümin kadın olan Meryem de, oğlu İsa da herkes gibi yiyip içen, ihtiyaç sahibi (bkz.Taberi) yani yaratılmış birer kul idiler. Evet, İsa aynı zamanda bir peygamberdi, fakat Allah'ın o zaman kadar gönderdiği onca peygamberden sadece bir tanesi idi. Hal böyleyken nasıl olur da ona ilâhlık yakıştırırlar?
Ey elçimiz Muhammed! İşte biz, hatalarını anlayıp tövbe etmeleri için, onlara tevhit inancını böyle kanıtlıyoruz, fakat gördüğün gibi onlar inatla aynı tavırlarını sürdürüyor, Allah'a ortak koşmaya devam ediyorlar. 
76-Bu durumda onlara şunu söyle: "Ey tesliste ısrar eden hristiyanlar! Bütün kâinatı yaratan ve her şeyin mutlak hakimi olan Allah varken, O'nun yarattığı kullardan biri olan ve ilâhi kudret karşısında hiçbir gücü bulunmayan, size herhangi bir fayda veya zarar veremeyecek olan İsa'ya mı kulluk ediyorsunuz? Gelin bu şirk inancından vazgeçip tövbe edin! Bilin ki Allah tövbelerinize icabet edecektir." (bkz.Taberi)

77-Ey elçimiz Muhammed! Meryem oğlu İsa'ya ilâhlık atfeden hristiyanlara şöyle de: İnancınızdan sapıp da Allah hakkında asılsız şeyler söylemeyin. Vaktiyle teslisi ortaya çıkaran ve böylece kendileri gibi birçok insanın da sapmasına, şirke bulaşmasına sebep olan atalarınızın (bkz.Zemahşeri) yolunu körü körüne takip etmeyin. 
78-Unutmayın ki Allah, geçmişte peygamberlere karşı gelen, onlara iman etmeyen, bu inkârcı tavırlarını ısrarla sürdüren İsrailoğulları'na yönelik kınamasını Davut ve İsa peygamberin dilinden bildirmiş, onların ilâhi rahmetten uzak kalacaklarını ilân etmişti. 
79-Onlar birbirlerini yaptıkları yanlış işlerden vazgeçirmeye çalışmadılar. Şimdi siz de tesliste ısrar ve Allah'ın elçisi Muhammed'i inkâr ederek aynı duruma düşmeyiniz!

HRİSTİYAN KATILIMI

80-Ey elçimiz Muhammed! Gördüğün gibi Medine yahudilerinin büyük bir kısmı sana karşı müşrikleri desteklemektedir. Bu tavırlarından dolayı da, tıpkı geçmişte peygamberlere benzer tavırlar gösteren ataları gibi, ilâhi rahmetten mahrum kalacak ve sonsuza kadar cehennem azabına maruz kalacaklardır.
81-Oysa böyle yapacaklarına Allah'a, elçimize ve ona vahyettiğimiz Kur'an'a iman etselerdi müşrikleri desteklemez ve bu duruma müstehak olmazlardı. Ne var ki onların çoğu inkar etmekte ve bu cezaya müstehak olmaktadır.

82-Ey elçimiz Muhammed! Şunu iyi bil ki sana ve müminlere karşı en şiddetli düşmanlık ve muhalefet sergileyecek olanlar müşrikler ve Medine yahudileri olacaktır. Peygamberlere karşı düşmanlık, yahudilerin adeta geleneği olmuştur, bu yüzden sen onların tavırlarına aldırma! (bkz.Razi) Göreceksin sizlere en yakınlık duyanlar hristiyanların içinden çıkacaktır. Çünkü onların içerisinde hakkı kabul edip peygambere itaat etme hususunda kibirli davranmayan bazı rahip ve keşişler bulunmaktadır.   
83-Bunlar sana vahyedilenleri dinledikleri zaman, onun gerçekten Allah'ın kelâmı olduğunu anlamış ve göz yaşlarını tutamamışlardır. Derler ki: "Rabbimiz! Bizler senin gönderdiğin peygambere iman ettik, bizi de onun çevresindeki müminlere dahil et. 
84-Bu dinlediklerimizin ilâhi vahiy olduğu açıkça ortada iken niçin Muhammed'in peygamberliğine inanıp da rabbimizin bizi ona iman edenlerle birlikte rahmetine nail kılmasını dilemeyelim ki?"

85-Allah onların bu samimi inanç ve yakarışlarına icabet etmiş ve onlara içlerinde ırmakların çağıldadığı cennetlerde sonsuza kadar kalmakla ödüllendirmiştir.

86-Diğer taraftan böyle yapmak yerine tevhidi ve Muhammed'in peygamberliğini inkâr edenler ise, (bkz.Taberi) her ne kadar kendilerini cennetlik olarak görseler de, cehennemliklerin ta kendileri olacaktır.

HELÂLLER, HARAMLAR ve CAHİLİYE ADETLERİ

87-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Sakın Cahiliye müşriklerinin çeşitli şeyleri putlarına adayarak onları insanlara haram saymaları gibi siz de Allah'ın helal kıldığı şeyleri haram saymayınız. Bu konuda haddinizi aşmayınız. Helâl ve haram konusunda haddi aşan kimselerin Allah nezdinde makbul olmadığını biliniz. 
88-Allah'ın sizlere nimet olarak bahşettiği her türlü rızıktan faydalanınız ve bunun şükrü olarak sadece O'na kulluk ediniz. O'nun emirlerine uyunuz. 

YEMİN

89-Helâl olan bazı şeyleri kendinize haram kılmak için yeminler etmeyin, geçmişte etmiş olduğunuz bu tür yeminleri de bozun! Allah, böylesine düşünülmeden, ağız alışkanlığı ile yapılmış yeminler sebebiyle sizi sorumlu tutmaz. Ancak bilinçli olarak ettiğiniz yeminlerden sorumlu tutar, bunu da unutmayın! Böyle bir yemini bozmanın cezası, kendi ailenize sağladığınız yiyeceklerle on fakiri doyurmak veya aile efradınıza aldığınız türden giysilerden on fakiri giydirmek ya da bir köleyi azat etmektir. Bunlardan hiçbirini yapamayacak kadar fakir olanlarınızın ise, yeminlerini bozmaları durumunda yapmaları gereken şey, üç gün oruç tutmaktır. İşte bilerek edilen yeminin bozulmasının cezası budur. O halde yemin ederken dikkatli olun. Bakınız, Allah size hükümlerini açıkça anlatıyor, artık size düşen bunlara uymaktır. 

İÇKİ, KUMAR, FALCILIK ve ŞİRK

90-Ey elçimize iman edenler! Sarhoş edici içecekler, kumar ve şans oyunları ile haksız kazanç sağlamak, müşriklerin yaptıkları gibi bazı taş ve benzeri nesnelere özel ve manevi nitelikler atfedip onları kutsallaştırmak veya kısmet aramak, fal bakmak gibi asılsız yollara başvurmak şeytan işi çirkin davranışlardır. Bunlardan tamamen uzak durunuz ki dünyada da ahirette de kurtuluşa eresiniz.
91-Unutmayınız ki içki ve kumar gibi alışkanlıklar sizi birbirinize düşürür, aranıza kin ve düşmanlık tohumları eker, sizi Allah'a kulluk etmekten gitgide uzaklaştırır. Durum böyle olduğu halde halâ bu alışkanlıkları niçin sürdüresiniz ki? 

92-Allah'a itaat ediniz, O'nun peygamberine itaat ediniz ve onun size bildirdiği bütün ilâhi emirlere titizlikle riayet ediniz. Peygamberin görevinin sadece duyurmak ve uyarmak olduğunu, bu emirlere uymadığınız takdirde sizin zararlı çıkacağınızı unutmayınız!

93-Ey müminler! Sizlere bildirilmiş olan bu ilâhi emirler gelmeden önce içki, kumar vb. kötülükleri işlemiş ve vefat etmiş olan mümin kardeşleriniz için kaygılanmayınız; çünkü onlar eğer Allah'ın birliğine ve Muhammed'in peygamberliğine iman etmiş ve Allah'ın rızasını gözetmiş iseler Allah onları, henüz muhatap olmadan vefat ettikleri bu emirlerden sorumlu tutmayacaktır. Zira Allah, iman eden ve ilâhi emirlere uymaya devam eden müminleri sever ve onlara merhametiyle muamele eder.

HAC İBADETİ ESNASINDA AV YASAKLARI

94-Ey müminler! Hac veya umre için ihrama girdiğinizde av hayvanlarını öldürmeyiniz. İhramda iken Allah sizleri imtihan edecek ve av hayvanlarının bir mızrak atarak vuracağınız veya yakalayacağınız kadar yakınınıza gizlice sokulmalarını sağlayacaktır. Böylece sizin dünya hayatında (bkz.Taberi) ilâhi emirlere ne ölçüde uyduğunuz sınanmış olacaktır. Bütün bu izahlara rağmen yine de ilâhi emri umursamayanlar, haramı helâl sayanlar (bkz.Taberi) ahirette acı bir azaba maruz kalacaklardır.  
95-İlâhi emri kabul ettiği halde ihramlı iken kasten av hayvanı öldürenler ise öldürdüğü hayvana denk olduğu iki güvenilir şahit tarafından tespit edilen bir evcil hayvanı kurban olarak sunmalı ve Mescid-i Haram bölgesine yani oradaki muhtaç hacılara ulaştırması ya da eşit bedelde bir harcama ile fakirleri doyurması gerekir. Eğer maddi imkânı yoksa öldürdüğü hayvana denk bir kurbanın kaç kişiyi doyuracağını hesaplamalı ve o gün sayısı kadar oruç tutmalıdır. (bkz.Mukatil) Böylece kendisine bildirilen yasağı çiğnemiş olmanın cezasını çekmiş olacaktır. Bu hususta geçmişte yapmış olduğunuz yanlışları Allah affetmiştir, ancak bundan sonra ayn suçu işleyenler cezaya müstehak olurlar. Allah sonsuz kudret sahibidir, emirlerine karşı gelenleri cezasız bırakmaz.

96-İhramlı iken suda yaşayan hayvanları avlamanız veya yemeniz helâldir. Böylece hac mevsimi boyunca ihramlı olan yerli yabancı (bkz.Mukatil) herkes bu yiyeceklerden istifade edebilir. Ancak ihramlı olduğunuz müddetçe kara hayvanlarını avlamanız haramdır. Bu ilâhi emirlere titizlikle uyunuz ve hesap gününde Allah'ın huzuruna çıkarılıp bu hususlarda hesap vereceğinizi unutmayınız.

GÜVEN MERKEZİ : KÂBE

97-Ey müminler! Allah, kutlu mabet Kâbe'yi, çevresinde hiçbir canlının öldürülmediği, savaşın yapılmadığı, can ve mal güvenliğinin sağlandığı sembol bir mekân kılmıştır. Savaşmanın yasak olduğu haram aylar da öyledir. Hac yolcularının, Kâbe civarında yoksullara ikram etmek ve Allah'ın rızasına kavuşmak için beraberlerinde getirdikleri ve bunu belli eden işaretler taktıkları kurbanlıklar da, bunlara saygı duyulmasından dolayı yolcuların ve ticaret kervanlarının güvenliğini sağlayan, onları yağma, talan, soygun ve ölümden koruyan sembollerdir. Böylece Allah hac ibadetini sizler için hem maddi hem manevi bir değer kılmıştır. (bkz.Taberi) Şu halde bu ibadeti yaparak ve bütün bunlar üzerine düşünerek, Allah'ın sizin için en iyi olanı her zaman bildiğini, bütün kâinatın yegâne maliki olduğunu anlamalı ve onun birer ibadet nişanesi olarak belirlediği bu hususlara uymalısınız.
98-Yine O'nun ilâhi emirlere uyan müminler için çok merhametli ve bağışlayıcı olduğunu, fakat emirlerini dikkate almayanları da şiddetli bir şekilde cezalandırdığını bilmelisiniz. 
99-Unutmayınız ki bu ilâhi mesajları sizlere duyuran elçimiz Muhammed'in görevi, bu tebliğ vazifesinden ibarettir, artık kimin ona iman ve itaat ettiğini, kimin isyan ettiğini biz biliyoruz ve herkese gerekli karşılığı vereceğiz. (bkz.Taberi)

100-Ey elçimiz Muhammed! Müminlere şu önemli hususu hatırlat! "Allah nezdinde asla mümin ile inkârcı bir değildir. Dünya hayatında peygambere inanmayan ve ilâhi emirlere uymayan kimselerin sayıları çok olsa da, Allah katında onların değeri yoktur. Bu sebeple aklınızı kullanıp ilâhi emirlere uyma yolunu seçiniz ve bu yolda sebat ediniz ki kurtuluşa eresiniz." (bkz.Taberi)

PEYGAMBERE GELİŞİGÜZEL SORU SORANLARI İKAZ

101-Ey müminler! Peygambere karşı saygıda kusur etmeyiniz; ona "Ölmüş olan babam cennette mi yoksa cehennemde mi?" gibi, aslında cevaplarından pek hoşlanmayabileceğiniz ve vahyin konu etmediği, olur olmaz sorular sorarak onu sorgular gibi tavırlar takınmayınız. (bkz.Taberi) Bu tür sorular sormak yerine, size gerekli olan şeyleri bildiren vahyi takip ediniz. Unutmayınız ki Allah sizin için açıklanması gerekli olan şeyleri zaten açıklamış, size olan rahmetinden dolayı da birçok hususu açıklamayıp sizin iradenize bırakmıştır. Zira Allah size karşı çok bağışlayıcı ve ve lutufkârdır.
102-Ayrıca geçmişte peygamberlere karşı böylesine alaycı ve sorgulayıcı tavırlar takınan, onlardan olmadık mucizeler isteyen (bkz.Taberi) kimselerin, gereken cevaplar bildirildiğinde hemen inkârcı bir tavır sergilediklerini de biliniz ve peygambere karşı saygılı olunuz.

MÜŞRİKLERİN PUTLAR ADINA İHDAS ETTİKLERİ HARAMLAR

103-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Müşriklerin Allah'ın helâl kıldığı bazı hayvanları bahire, saibe, vesile ve hâm gibi (*) isimlerle adlandırıp bunların çeşitli özelliklerine bakarak putlara adamaları, etlerini ve sütlerini haram, kendilerini dokunulmaz saymaları kesinlikle ilâhi bir emir olmayıp büsbütün şirk adetidir. Onların bu yaptıkları düpedüz Allah'a iftiradır. 
(*) Bahire, saibe, vesile ve hâm, Arapların putlara kurban ettikleri ya da üzerinde çeşitli tasarrufta bulundukları bulundukları hayvanlara verilen isimlerdir. Bahire, sonuncusu erkek olmak üzere beş veya on batın doğuran devedir. Bahire devesi sağılamaz, üzerine yük vurulmaz ve eti de kadınlara haram erkeklere helâl sayılırdı. Ayrıca kulağı yarılıp serbest bırakılırdı. Bu kulak yarma işi o hayvanın putlara adanmışlığını gösterirdi. Nisa suresinin 119. ayetinde sözü edilen, "hayvanların kulaklarını yarma" konusu işte budur. Bazen sonuncusu erkek olmak üzere beş batın doğuran deve kesilir ve etinden kadın erkek herkes yerdi, fakat devenin son batında doğurduğu yavru dişi ise, o takdirde o hayvanın kulağına kesik işaretler vurulurdu (bahr), eti ve sütü haram sayılır, üzerine de binilmezdi. Saibe bir kimsenin yakalandığı hastalıktan kurtulduğu takdirde bir deveyi bahire yapma adağında bulunduğu deve demektir. Ayrıca Cahiliye dönemi müşrik Araplar'ı, koyun dişi doğurduğunda yavruyu besleyip büyütürler, erkek doğurduğunda ise putlara kurban ederlerdi. Kuzuların, biri dişi diğeri erkek olarak ikiz doğmaları durumunda da dişinin hürmetine erkeği de kurban etmekten vazgeçer ve o erkek kuzuya, vesile adını verirlerdi. Hâm ise on nesil deveyi dölleyen devedir ve bu duruma gelen devenin artık sırtına yük vurulmaz ve kırlara salınırdı. (daha geniş bilgi için bkz. Mukatil, Taberi, Zemahşeri tefsirleri)    

104-Bu müşriklere böylesi sapkın inançları bırakıp dosdoğru din olan tevhide ve bu inancı tebliğ eden peygambere iman etmeleri söylendiğinde, derhal bir kibir ve taassuba kapılıp, "Bizler atalarımızın inanç ve geleneklerini sürdürüyoruz" derler. Oysa atalarının da vaktiyle tevhitten sapmış olduklarını hiç düşünmezler!

105-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Sizler müşriklerin bu tavırlarına değil, ilâhi emirlere uyunuz ve bu hususta üzerinize düşen sorumlulukları yerine getirmeye bakınız. Biliniz ki sizler tevhide sımsıkı sarıldıkça onların yaptıkları hiçbir şey size zarar veremez. Neticede Allah herkesi mahşerde toplayacak ve yaptıklarından hesaba çekecektir. 

VASİYET

106-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! İçinizden biri ölüm döşeğine düştüğünde, malının taksimi ile ilgili bir vasiyet bırakmalı ve ileride mirasçılar arasında anlaşmazlık çıkmaması için (bkz.Razi) bu vasiyeti, mümin ve güvenilir iki şahidin huzurunda gerçekleştirmelidir. Eğer böyle bir vasiyeti yolculuk ve benzeri olağan dışı şartlarda gerçekleştirmek durumunda kalır ve mümin iki şahit bulamazsanız, o zaman gayrımüslim de olsa iki kişiyi şahit tutunuz. Şahitlerden şüphelenir veya ilgililerin ileride şahitler hakkında herhangi bir güvensizlik beyan edeceklerinden endişe ederseniz, o zaman ilgilileri ve şahitleri toplayınıız ve orada şahitlerden, kendi inançları uyarınca ibadet edip herkesin huzurunda, "Allah'a and olsun  ki bu konuda kendi yakınlarımız dahil hiç kimseyi kayırmayacağız, Allah adına ettiğimiz bu yemine her halükarda sadakat göstereceğiz" şeklinde yemin etmelerini isteyiniz. 
107-Bu arada onların yalancı yahut güvenilmez oldukları kanaatine ulaşırsanız bizzat vasiyet hükümleriyle kendi payları azalmış olan mirasçılardan iki kişiyi (bkz.Razi) şahit tutunuz ve onlardan da, önceki iki kişi gibi güvenilir olduklarına dair Allah adına yemin etmelerini isteyiniz. 
108-Kaldı ki şahitlerin bizzat mirasçılar içerisinden seçilmesi, hem konuyla ilgili muhtemel şüpheleri giderecek hem de şahitlerin yeminlerinin ileride mirasçılar tarafından kabul edilmemesi gibi endişelere yer bırakmayacaktır. 
Ey müminler! Bu hususlardaki ilâhi emirleri can kulağıyla dinleyiniz ve titizlikle uyunuz. Yalancı şahitlik yapanların, emellerine ulaşamadıkları gibi kurtuluşa da eremeyeceğini aklınızdan çıkarmayınız.

İSA ve MERYEM'İ İLÂHLAŞTIRAN HRİSTİYANLARA CEVAP

109-Ey Allah'ın peygamberi İsa'yı ilâhlaştıran hristiyanlar! Şunu iyi biliniz ki hesap günü geldiğinde Allah bütün peygamberleri toplayacak ve "Siz halkınıza tevhidi tebliğ ettiğinizde onlar size nasıl karşılık verdiler?" diye soracaktır. Peygamberler ise, "Rabbimiz! Biz onların sadece görünüşlerini biliriz, sen ise gizli açık her şeyi bilirsin" şeklinde cevap vereceklerdir. 

İSRAİLOĞULLARI ALİMLERİNİN Hz. İSA'YI KÜÇÜK GÖRMELERİNE KARŞI ALLAH'IN ONA BAHŞETTİĞİ NİMETLER 

110-O gün Allah Meryem oğlu İsa'ya ve annesine vermiş olduğu nimetleri şöyle hatırlatacaktır: "“Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üstünde olan iyiliklerimizi hatırla. Hani seni Rûhul Kudüs ile desteklemiştik; hem beşikte hem de yetişkin iken insanlara konuşma yapıyordun. Seni peygamber olarak seçmiş bir de sana yazmayı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştik. İznimle topraktan kuş şeklinde bir şey yaratır, sonra ona üflerdin de yine iznimle kuş oluverirdi. Anadan doğma körü ve abraşı iznimle tamamen iyileştirirdin. Yine iznimle mezardan ölüyü diri olarak çıkartırdın. Seni İsrail oğullarından da kurtarmıştım; çünkü onlara açık mucizelerle geldiğin halde onların görmezlikten gelenleri: “Bu açık bir büyüdür” demişlerdi.” 
111-Yine bir peygamber olarak kendilerine apaçık delillerle tevhidi anlattığın halde seni sihirbaz olmakla suçlayan İsrailoğulları'nın düşmanlıklarından da muhafaza etmiş ve havarilerin tevhide ve senin peygamberliğine iman etmelerini nasip etmiştik.

Hz. İSA'DAN MUCİZE İSTEĞİ : GÖK SOFRASI

112-Havariler senin peygamberliğine inanmakla birlikte bir süre kalplerinde kuşku taşımışlar, senden "Allah bize gökten bir sofra indirsin" diye istekte bulunmuşlardı. Sen de buna karşılık, "Allah'tan korkun! Benim peygamber olduğuma iman ettiğiniz halde böylesine inkârcı bir tavır takınıp da mucizeler istemeyin" demiştin.
113-Fakat onlar ısrar edip, "Bizler sana iman ediyoruz, ama hem inancımızın pekişmesi hem de böyle büyük bir mucizeye şahit olup bu ilâhi sofradan nasiplenmek için bunu istiyoruz" demişlerdi.  
114-Bu ısrarlar neticesinde sen de ellerini açmış, "Allahım! Bize gökten bir sofra indir ki bu sofra bizler ve sonrakiler için bir bayram vesilesi, senin sınırsız kudretinin nişanesi olsun! Bize bu rızkı lutfet, zira rızık verici sadece sensin!" diye dua etmiştin. 
115-İşte bunun üzerine Allah, "Bu sofrayı bahşettiğim takdirde artık senin peygamberliğini inkâr eden hiç kimsenin ilâhi azaptan kurtulma şansı olamaz, ona eşi benzeri görülmemiş bir şekilde ceza verilir" diye cevap vermişti. 

Hz.İSA'YI İLÂHLAŞTIRANLARA BİZZAT KENDİ DİLİNDEN REDDİYE

116-Allah böylece İsa'ya verdiği nimetleri hatırlattıktan sonra ona, "Ey İsa, Seni ve annen Meryem'i ilâhi varlık olarak görmelerini hristiyanlara sen mi öğrettin?" diye soracaktır. İsa ise şöyle diyecektir: "Haşa! Böyle bir şey nasıl olabilir? Sen kulluk edilmeye lâyık yegâne kudretsin, ben ise senin elçin olarak gönderilmiştim, dolayısıyla senin verdiğin mesajdan başka bir şeyi onlara anlatmak haddim değildir! Kaldı ki onlara böyle bir şey söylemiş olsaydım bunu herkesten iyi sen bilirdin. Zira sen gerçek ve yegâne ilâh olarak her şeyi bilirsin, sadece söylediklerimi değil, içimden geçenleri dahi bilirsin. Ben ise sadece bir insanım ve senin öğrettiğinden başkasını bilmem. 
117-Ben onlara sadece senin söylememi emrettiğin şeyleri söyledim, tevhidi anlattım. "Hepimizin yegâne rabbi olan Allah'a kulluk edin, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın" dedim ve hayatım boyunca onları bu tevhit çizgisinde tutmaya gayret ettim. Bu yoldan sapmalarını önlemeye çalıştım. Ancak sen benim canımı aldıktan sonra onların bu inancı bozup bozmadıklarını bilemem. Bunu ancak sen bilirsin. Çünkü sen her şeyden haberdarsın.
118-Eğer şirke bulaşmış olmaları sebebiyle onları cezalandırırsan, bu adil bir ceza olur, diğer taraftan eğer onları affedersen, bu da senin takdirindir. Zira sen sonsuz kudret sahibisin ve her şeyi en uygun şekilde yaparsın.

TEVHİDE ve PEYGAMBERE UYANLARIN ÖDÜLÜ

119-Neticede Allah'ın hükmü şöyle olacaktır: Dünya hayatında tevhide ve peygamberlere iman eden ve bu inancı sadakatle muhafaza edenler, içlerinde ırmakların çağıldadığı cennetlere girecek ve sonsuza kadar bu nimetten istifade edeceklerdir. Onlar Allah'ın kendilerine verdiği bu nimetlerden hoşnut olacaklar gibi, Allah da onların bu iman ve sadakatlerinden razı olacaktır. İşte kurtuluş budur.
120-Kâinattaki her şey Allah tarafından yaratılmıştır ve O'na aittir, dolayısıyla kulluk edilmeye lâyık yegâne kudret O'dur. O her şeye kadirdir. 

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;
TÜRKÇE ÖZLÜ KURAN ve DİĞER YAZILAR