9 Ağustos 2017 Çarşamba

KURAN -97- (4) NİSA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\

NİSA = Kadınlar
176 Ayet - /Aile hayatında ve toplumsal hayatta kadınlar/

----- Medine döneminde, Ahzab ve Mümtehine surelerinin ardından nazil olmuştur. İlk ayetlere konu olan yetimler meselesinin, Uhud Savaşı'nda yetmiş civarında müslümanın şehit düşmesinden sonra ortaya çıkmış bir konu olduğunu dikkate aldığımızda; Bakara ve Ali İmran gibi tamamlanması yıllarca devam eden bu surenin nüzulünün Uhud Savaşı'nın ardından başladığını ve Hz.Muhammed'in hayatının son yılına kadar devam ettiğini söylemek mümkündür. Adı "kadınlar" olsa da, içerdiği konular sadece kadınlarla sınırlı değildir. Münafıklara, yahudilere ve hristiyanlara yönelik eleştiriler de içermektedir. -----
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri)

UHUD SAVAŞI'NDAN SONRA ORTAYA ÇIKAN YETİMLER MESELESİ

1-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Uhud Savaşı'nda içinizden birçok müslümanın şehit düşmesinden sonra, onların yetim kalan çocuklarının bakımı sizin üzerinize vazife olmuştur. Bu vazifeyi hakkıyla ifa ediniz, çünkü onlar, sizin kardeşlerinizin çocuklarıdır. Unutmayınız ki anne ve babalarınız ayrı da olsa, Allah kadın-erkek hepinizi aynı tür olarak yaratmıştır, dolayısıyla sizler hem insan olarak hem müminler olarak birbirinizin kardeşisiniz. Bu kardeşlikten doğan haklarınıza riayet ediniz; birbirinizden çeşitli isteklerde bulunurken dahi adını anmakta olduğunuz Allah'ın bu hususta sizlere bildirdiği emirlere itaat ediniz. Şunu biliniz ki bütün yaptıklarınızı görmekte olan Allah amellerinize göre karşılık verecektir.

2-Yetim çocuklar ergenlik çağına gelinceye kadar, babalarından onlara kalan mal varlıklarını en güzel şekilde muhafaza ediniz, kendi malınızın işe yaramaz olanlarını yetimlere ait gözde mallarla değiştirmek ya da onların mallarının bir kısmını kendi zimmetinize geçirmek gibi haksızlıklara tevessül etmeyiniz. Böyle bir davranışın günah olduğunu unutmayınız!

3-Ergenlik çağına geldikten sonra sırf mallarına konmak için yetim çocuklarla evlenecekseniz, bundan vazgeçip, hoşunuza giden kadınlardan ikişer, üçer, dörder kadınla evlenerek belanızı bulun ki sırf bu çocuklara haksızlık yaparak zarar vermeyesiniz. Fakat bu tür çok eşli evliliklerde eşler arasında adaleti yerine getirmeyi beceremeyeceğinizden, hoşlandığınız tek bir adet hür kadın veya eğer hoşlanıyorsanız elinizin altındaki cariye / esir kadınla nikahlanmanız sizler için en hayırlısıdır. İşte adaletten ayrılmamanız için en uygun olan yol budur.   

4-Evlendiğiniz kadınların mehirlerini muhakkak veriniz. Ancak onlar mehir bedellerinden bir kısmını almak istemezlerse onu da gönül rahatlığıyla alıp kullanınız. 

5-Velayetiniz altındaki yetim çocuklar henüz ergenlik çağına ulaşıp kendi mallarını idare edecek duruma gelmeden önce (bkz.Taberi) onlara mallarını teslim etmeyiniz, bu malları onlar adına siz idare ediniz, gelirinden onların yeme içme ve giyim gibi temel ihtiyaçlarını karşılayınız ve onlara daima nezaketle davranınız. 
6-Yetimler "nikah çağı"na (*) gelinceye kadar kendilerini gözetleyiniz, mallarını idare edecek duruma geldiklerine ve "reşit olduklarına" kanaat getirirseniz derhal onlara mallarını teslim ediniz. Bu hususta iyi niyetli olunuz ve Allah'ın emirlerine itaat ediniz; "Çocuk büyüyüp kendi malına sahip çıkacak yaşa gelmeden önce ne harcasam kârdır" diye düşünüp de onların mallarını çarçur etmeyiniz. Gerçekten muhtaç durumda değilseniz, bakmakla yükümlü olduğunuz bu yetimlere ait mala sakın dokunmayınız, eğer muhtaç durumdaysanız o zaman geri ödemek şartıyla (bkz.Taberi) o maldan istifade edebilirsiniz. Mallarını kendilerine teslim ettiğiniz zaman bu işi şahitlerin huzurunda yapınız. Her yaptığınız şeyin Allah tarafından görüldüğünü ve O'nun huzurunda hesaba çekileceğinizi de unutmayın.
(*) Kur'an'da "nikâh / evlenme çağı" bu ayet ile özellikle vurgulanır. Adet görmek vs bir kenara bırakılsa dahi, yetimlere ailelerinden kalan malın teslim edilebileceği akılbaliğ yaşın "nikâh / evlenme yaşı" olarak tespiti hükmünü içerir. Kur'an'ın çocuk evliliklerini caiz gördüğü tezi safsatadır. Muhammed Peygamber'in de bu ayete rağmen küçük bir kız çocuğu ile evlilik yaptığını öne sürmek ise ahlâksızlıktır. Evet, geleneksel İslam'da çocuk evlilikleri meşru görülür ama Kur'an'i değildir ve yapılanların Kur'an ile ilgisi yoktur. Kur'an geleneğe kurban edilmiştir.  

7-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Kız çocuklarına miras hakkı tanımayan Cahiliye adetini sona erdiriniz ve anne-baba yahut akrabalardan biri öldüğü zaman bıraktığı miras az da olsa çok da olsa, o mirasta erkeklerin de kadınların da belirli ölçüde hakları bulunduğunu biliniz. 
8-Bununla beraber mirasta hak sahibi olmayan uzak akrabalar, yetimler ve muhtaç kimseler miras taksimi sırasında orada bulunuyorlarsa, onlara da bir şeyler vermeniz ve güzel sözlerle onları memnun etmeniz gerekir.

9-Velayetiniz altındaki yetim çocukların malları konusunda çok titiz davranınız. Siz öldükten sonra kendi çocuklarınızın çaresiz ve kimsesiz bir şekilde ortada kalmalarından nasıl korkuyorsanız, başkalarının yetim çocukları konusunda da aynı hassasiyeti gösteriniz ve adaletli olunuz.
10-Unutmayınız ki o yetim çocukların mallarını kendi zimmetine geçirenler aslında karınlarına ateş doldurmakta, kendilerini cehenneme götürecek bir davranış sergilemektedir.

MİRASTA KADINLARIN PAY SAHİBİ KILINMALARI

11-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Cahiliye döneminden kalma alışkanlıklarınıza uyarak kız çocuklarını mirastan mahrum bırakmayınız. Çocuklarınızın miras paylarıyla ilgili olarak Allah'ın emri şöyledir: Erkek çocuğun payı, iki kız çocuğunun payı kadardır. Eğer hepsi kız olmak üzere ikiden fazla iseler, o zaman geride bırakılmış şeylerin üçte-ikisidir. Ve eğer bir tek kız ise o zaman ona yarısıdır. Eğer ölen, ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa ana-babanın her birine altıda-bir; şâyet ölenin çocuğu yok da, mirasçı olarak ana ve babası kalmışsa, o zaman anası için üçte-birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa anası için altıda-birdir. Bu paylar, ölenin yaptığı vasiyet ve borçlardan sonradır. Babalarınız ve çocuklarınız; hangisinin size yarar bakımından daha yakın olduğunu, siz bilemezsiniz. Şüphesiz Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.

12-Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir. Şâyet bir çocukları varsa o zaman yapmış olduğu vasiyet ve borçtan sonra mirasın dörtte-biri sizindir. Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınızın dörtte-biri hanımlarınızındır. Şâyet çocuklarınız varsa o zaman bıraktığınızın, yapmış olduğunuz vasiyet ve borçtan sonra sekizde-biri hanımlarınızındır. Eğer ölen bir erkek veya kadın, birinci dereceden mirasçısı; eşi, çocuğu ve ana-babası olmadan miras bırakıyor ve kendisinin bir erkek veya kız kardeşi bulunuyorsa, bunlardan her birine, yapmış olduğu vasiyet ve borçtan sonra, zarara uğratılmadan altıda-biridir. Eğer mevcut olan kardeşler bundan daha çok iseler, bu takdirde kardeşler, üçte-birde ortaktırlar. Bunlar, Allah tarafından bir ulaştırılmış yükümlülüktür. Ve Allah, en iyi bilen ve çok yumuşak davranandır.
13-İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve Elçisi'ne itâat ederse Allah onu, içinde sürekli kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan cennetlere ödüllendirir. İşte bu da, çok büyük kurtuluştur.
14-Ve kim Allah'a ve O'nun Elçisi'ne karşı gelir ve O'nun sınırlarını aşarsa, Allah onu, içinde sürekli kalmak üzere cehenneme sokar. Ve alçaltıcı azap onun içindir.

ZİNA SUÇUNUN CEZASI

15-Kadınlarınızdan, zina suçu işleyenlerin suçları dört şahit tarafından tespit edilmesi durumunda, ölene kadar veya Allah onları düştükleri bu durumdan kurtaracak bir yol açıncaya kadar ev hapsinde tutun. 
16-Bu suçu işleyenlerin ikisine de cezalandırın. Eğer tövbe eder ve bir daha böyle bir suç işlememeye karar kılarsa artık onlara verilen cezayı sonlandırıp onları bağışlamak gerekir; zira Allah sonsuz merhamet sahibidir, tövbe edenlerin tövbelerini kabul eder. 

17-Ancak Allah'ın merhamet ve bağışlayıcılığı, nefsine hakim olamayıp günah işleyen, fakat derhal tövbe eden müminler için geçerlidir.
18-Ömür boyu günah ve kötülük işlemeye devam eden ve ölüm anı gelip çattığında, "Tamam, şimdi tövbe ediyorum" diyen ya da elçimiz Muhammed'e iman etmeden ölüp gidenler Allah'ın merhametinden nasiplenemezler.

KADINLARIN MİRAS GİBİ GÖRÜLMESİ ŞEKLİNDEKİ CAHİLİYE ADETİNİN SONLANDIRILMASI

19-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Kendilerinden hoşlanmadığınız halde sırf mal ve mülkleri var diye kadınlara mirasçı olmak için onların ölümlerini bekleyerek evliliği kerhen sürdürmeniz ve bu yoldan elde edilecek miras size helal değildir. Eşlerinizi sırf malı ve mülkü için nikah altında tutup, sevgiden ve aile hayatından mahrum bırakmanız, mehir miktarını onlara ödemeden boşanmalarına razı olmaları için onları zor durumda bırakmanız, zina etmedikleri veya aile hayatını bozacak davranışlar sergilemedikleri müddetçe onlara böyle şeyleri reva görmeniz de doğru değildir. Size düşen onlarla iyi geçinmektir. Onlardan hoşlanmıyor olabilirsiniz ama unutmayınız ki Allah onlar sayesinde sizlere çok hayırlı şeyler de nasip edebilir.

20-Eşinizi boşayıp bir başka kadınla evlenmek isterseniz, bu durumda eşinize vaktiyle vermiş olduğunuz mehir bedeli ne kadar çok olursa olsun, tek kuruş dahi geri almaya kalkışmayınız. Mehir bedelini geri almak için boşanmanızı haklı gösterecek yalanlara, iftiralara sakın başvurmayınız. 
21-Vaktiyle kendileriyle hayatı paylaşmak üzere sözleştiğiniz ve bu zamana kadar aynı yastığa baş koyduğunuz eşlerinize karşı böylesine çirkin davranışlarda bulunmanız nasıl söz konusu olabilir!

EVLENİLMESİ HARAM OLAN KADINLAR

22-Vaktiyle babalarınızla nikahlanmış ve sizin üvey anneleriniz olmuş kadınlarla sakın evlenmeyiniz. Bu zaman kadar yaptığınız bu tür evlilikler için artık yapacak bir şey yoktur, Allah onları affetmiştir (bkz.Zemahşeri) ancak bundan sonra böyle bir şey yapmanız çok çirkin bir iştir. büyük bir günahtır.

23-Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşinizin kızları, kız kardeşinizin kızları, sizi emzirmiş olan analarınız, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anaları, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz karılarınızın yanınızda bulunan kızları size haram kılınmıştır. Gerdeğe girmeden ayrıldığınız kadınların kızları ile evlenmenizin günahı yoktur. Kendi soyunuzdan olan oğullarınızın eşleri ile iki kız kardeşi birlikte nikahınız altında bulundurmanız da haram kılınmıştır. Geçmişte olan oldu. Allah’ın bağışlaması çok ikramı boldur.

24-Bunların dışında, evli olan kadınlarla da evlenmeniz haramdır. Ancak savaş esiri olarak elinize geçen kadınlar eski eşlerinden fiilen boşanmış sayılacakları için onlarla evlenebilirsiniz. İşte Allah tarafından evlenilmesi yasaklanan kadınlar bunlardır. Bunlar dışında kalan kadınlarla, mehir bedellerini ödemek ve evlilik dışı ilişkilerden titizlikle uzak durmak şartıyla evlenebilirsiniz. (bkz.Taberi) Bu şekilde evlilik yaptığınız kadınlara mehirlerini veriniz, çünkü bu, onlara Allah tarafından tanınmış haktır. Bu şartlar çerçevesinde evlilik yaptıktan sonra, karşılıklı rızaya dayalı olarak mehir bedelini azaltmanızda bir sakınca (bkz.Taberi) yoktur.  Allah bütün bu hükümleri sınırsız ilmiyle sizin esenliğiniz için belirlemektedir.

25-Hür mümin kadınlarla evlenecek maddi imkana sahip olamayanlarınız ise mümin cariyelerle evlenebilirler. Bu konuda müminler olarak birbirinize yardımcı olmalı, aranızdan yoksul olanları cariyelerinizle evlendirme konusunda fedakarlık etmelisiniz. Bu durumda olan yoksul müminler de, hür kadınlarla evlenemedikleri için üzülmesinler, çünkü evlendikleri cariyeler de mümin oldukları için Allah katında hür kadınlardan farklı değildirler. (bkz.Zemahşeri) Şu halde cariye olmaları sebebiyle onları küçümsemeyiniz, velilerinin izni çerçevesinde ve iffetli olmaları, zina etmemeleri, evlilik dışı ilişki kurmamaları gibi şartlarla onlara makul ölçüde mehir bedelini ödeyiniz ve onlarla evleniniz. Eğer evlendikten sonra zina edecek olurlarsa, hür kadınların alacağı zina cezasının yarısına çarptırılırlar. Bu hüküm, bekarlığa katlanamayacak olan ve zina işlemekten endişe edenler için geçerlidir. Zina yapmak yerine sabırlı davranmanız sizler için elbette daha hayırlıdır. Allah bağışlayıcı ve merhamet sahibidir.  
26-Bu hükümleri koyarak sizlere helal ve haramı açıklamak (bkz.Taberi) bu zamana kadar gönderilen tevhit önderi peygamberlerin dosdoğru yoluna sevketmek istemektedir. O, sizin için dini ve dünyevi açıdan en hayırlı şeyleri bilmekte ve bildirmektedir. 

27-Bu emirlere itaat ve riayet ettiğiniz takdirde Allah sizin günahlarınızı bağışlayacaktır. Ancak şunu da unutmayınız ki elçimiz Muhammed'e iman etmeyen Medine yahudileri ve ahlaki zaafları olan münafıklar, sizleri şehvetinizin peşine düşürerek bu ilahi emirlere uymaktan alıkoymaya çalışmaktadır.   
28-Allah sizin zaaflarınızı bilmekte ve uygulaması son derece kolay hükümlerle yükünüzü hafifletmektedir. 

FAİZ KUMAR GİBİ GAYRI MEŞRU KAZANÇ YOLLARININ ELEŞTİRİSİ

29-Ey elçimiz Muhammed'in peygamberliğine inananlar! Karşılıklı rıza ve helal kazanç esasına dayalı olarak ticaret yapınız; faiz, kumar ve benzeri yollarla birbirinizin malını yemeyiniz. (bkz.Taberi) Bu haram yolların hepsi sonunda cinayetler işlemenize neden olmakta, bu tür yollara tevessül edip ortaya çıkan sonuçlar neticesinde birbirinizi öldürmeyin. Allah size karşı çok merhametlidir ama bu merhameti kötüye kullanmaya kalkmayın.  
30-Unutmayınız ki kim haddini aşarak ve haksız bir şekilde bu fiilleri yaparsa, onu ilahi ceza olan cehennem ateşinden kurtaracak hiçbir güç yoktur.

31-Ama eğer burada sayılan şirk, zina, adam öldürmek, yetim malı yemek, faiz almak gibi büyük günahlardan uzak durursanız biz de sizin diğer hatalarınızı bağışlar ve sizi cennetle ödüllendiririz. 

KADINLARIN ve ERKEKLERİN HAK ve YÜKÜMLÜLÜKLERİNDEKİ FARKLILIKLAR

32-Ey mümin kadınlar! Erkeklerle aranızda çeşitli konularda mevcut olan hak ve yetki farklılıklarına bakıp da onları kıskanmayınız. Zira ilahi emirlere itaat ettikleri takdirde erkekler de bunun karşılığını alacaklardır, kadınlar da! (bkz.Taberi) Bu sebeple birbirinizi kıskanmaktansa ilahi emirlere hakkıyla riayet edip O'nun vereceği ödülden nasibinizi almaya bakınız. Unutmayınız ki Allah her şeyi bilmekte ve sizler için en uygun hükümleri vermektedir. 

33-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Biz anne baba ve akraba mirasıyla ilgili hükümleri koymuş, varisleri ve paylarını belirlemiş bulunuyoruz. Bunların dışında, Cahiliye döneminde aranızda karşılıklı olarak dostluk ve yardımlaşma konusunda yaptığınız anlaşmalara da sadık kalınız. Bu anlaşmaların gereğini yapınız (bkz.Taberi) Allah'ın her şeyi gördüğünü, yaptığınız her şeyi değerlendireceğini unutmayınız. 

34-Toplumun erkekleri, kadınlara mehir bedeli ödemeleri, onları koruyup kollamaları ve geçimlerini temin etmeleri gibi sebeplerle toplumun kadınlarının koruyucu ve gözeticisidirler (kavvam). Kadınlar erkeklerin bu kavvamlığına itiraz etmesinler. Kimsenin onları görmediği durumda bile Allah'ın onları korumasına karşılık onlar da kendilerini titizlikle korusunlar. Buna uymayıp toplumda nuşuz yapan, yani kendini dev aynasında görüp kamusal düzene aykırı kaba söz ve davranışlar sergileyen kadının üzerinde baskı kurup, yan gelip yattığı yerden hicret ettirin, rahatını bozun, kendini yollara vurup, tenha yerlerde hanyayı konyayı bir görsün. Sürgün tehdidinin üzerine yola gelip düzelirlerse artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah, çok yücedir, çok büyüktür.
(*)Bu sure de Kuran'ın en çok eziyet edilen surelerindendir. Özellikle cahil-cühela takımının elindeki koz olarak tefsirlerdeki tercümesiyle kadına dayağa cevaz vermiş, ardından yıllarca din ve İslam düşmanlığına aracı kılınmıştır.

Oysa Kuran ilmi ile incelendiğinde durumun hiç de böyle olmadığı görülür. Kuran bizatihi Muhammed peygamber'in manevi kişiliğini içinde barındırır ve kendine özgü bir örgüsü vardır. Çeşitli konulardaki görüş ve düşünceleri sürekli tekrarlayıp çeşitlendirerek bize sağlama yapma imkanı tanır. Kuran'daki bir konu hakkında kafamız karışırsa, o konuyla ilgili ayetler ve Muhammed peygamber'in Kuran'daki manevi kişiliği bize rehber olarak o karmaşadan çıkmamızı sağlar.

Ayetin en önemli özelliği 

Karı-koca ilişkilerinin değil,
"KADINLARIN ve ERKEKLERİN HAK ve YÜKÜMLÜLÜKLERİ" 
bağlamındaki üç ayetten birisi olmasıdır.

Şimdi bu ayeti kılına dokunmadan kuranmeali.org'dan kopyala-yapıştır yapıyorum;

1. er ricâlu : erkekler
2. kavvâmûne : kâim olanlar, koruyup gözetenler
3. alâ en nisâi : kadınlar üzerinde
4. bi mâ : sebebiyle, dolayısıyla
5. faddala : üstün kıldı
6. allâhu : Allah
7. ba'da-hum : onların bir kısmı, bazıları
8. alâ ba'dın : bir kısmına, bazılarına, diğerlerine
9. ve bi mâ : ve sebebiyle, dolayısıyla
10. enfekû : verdiler, harcadılar
11. min emvâli-him : mallarından, kendi mallarından
12. fe es sâlihâtu : bu sebeble, bu bakımdan salih kadınlar, nefsini tezkiye eden kadınlar
13. kânitâtun : kanitindir, saygılı ve itaatkârdır
14. hâfizâtun : muhafaza edendir, koruyucudur
15. li el gaybi : gaybda, olmadığı zaman, yokken
16. bi mâ : sebebiyle, dolayısıyla
17. hafiza : korudu
18. allâhu : Allah
19. ve ellâtî : ve onlar (kadınlar)
20. tehâfûne : korkarsınız
21. nuşûze-hunne : onların itaatsizliklerinden, baş kaldırmalarından
22. fe ızû-hunne : ... ise onlara öğüt verin, nasihat edin
23. ve uhcurû-hunne : ve onlardan ayrılın, yaklaşmayın, yalnız bırakın
24. fî el medâciı : yataklarında
25. vadrıbû-hunne : ve onlara vurun
26. fe : bundan sonra, artık
27. in ata'ne-kum : eğer size itaat ederlerse
28. fe : bundan sonra, artık
29. lâ tebgû : aramayın
30. aleyhinne : onlara, onların üzerine (aleyhine)
31. sebîlen : bir yol
32. inne allâhe : muhakkak ki Allah
33. kâne : oldu, idi, ...dır
34. aliyyen : âli, yüce
35. kebîran : büyük

Ayetin kelimelere ayrılarak didiklenmiş hali hemen hemen her yerde aynıdır ve bu şekildedir. 


Görüldüğü üzere "KADINLARIN ve ERKEKLERİN HAK ve YÜKÜMLÜLÜKLERİ" bağlamındaki diğer iki ayette de olduğu gibi ayetin hiçbir yerinde karı-koca, eş vs ile ilgili bir kelime geçmiyor. Önceki iki ayet "kadın ve erkeklerin hak ve yükümlülükleri" bağlamındayken, sıra bu ayete geldiğinde ayetin içeriği de aynı olmasına rağmen tefsirlere göre birden bire ayet nedense bağlam kaymasına uğruyor. Aslında ayet kendinden önceki iki ayet gibi kadınlar ve erkeklerin toplumsal rollerinden bazılarını açıklıyor. 
Ayet başlarken erkeklerin üstünlükleri olduğunu ve koruyucu olduklarından bahsediliyor. (bkz.kavvam)

Bu ayet, diğer bir kaç ayet gibi yapılan yanlış tefsirler nedeniyle Kur'an ilmini kavramaya başlayan hemen herkesin kafasını kurcalar durur. Özellikle hafızlığa geçiş yapanlar işin sırrına vakıf olmaya başlayınca böyle saçma sapan tefsir edilegelmiş ayetleri ya olduğu gibi kabul eder ya da üzerinde daha çok düşünmeye başlar. Genellikle, olduğu gibi kabul etmeye mecbur bırakılırlar. Eğer kabul etmez, kafanı kurcalayan şeylerin peşine düşersen dışlanırsın. Ama dirençli biriysen baskılara rağmen tefsir ve meallerdeki çelişkinin peşini bırakamazsın.

Çünkü yukarıda da bahsettiğim üzere, Kuran bize her kafamızı kurcalayan konuyu çözebilmemiz için farklı ipuçları verir. Buradaki ipucu da, Muhammed peygamber'in Kuran'daki manevi varlığıdır. Ahzab suresinde Muhammed peygambere eşleriyle başedebilmesi için ayetler indirilmiştir ve hiçbirinde kadınları döverek adam etmesi gerektiğine dair ima bile yoktur. 
Hakeza; Tahrim suresi yine peygamberin eşleriyle ilgili problemlerini içerir. Özellikle ayetlerin birisinde, eşlerinin maddi beklentisi ve taleplerinden yılmış ve "geçinemiyorsak mehirlerinizi ödeyeyim boşanalım" demektedir. Dayak mayak hakgetire! Koca peygamber, Mekke ve Medine'nin hükümdarı, savaş komutanı, devlet reisi. O bilmiyor mu eşlerinin ağzına iki tane patlatıp oturtmayı da ayet iniyor ve "geçinemiyorsak mehirlerinizi vereyim boşanalım" diyor? Ayrıca, Kuran'ın tanıttığı Allah peygamberine vermediği yetkiyi sana bana verir mi? Niye peygamberine eşlerini dövdürmeyip sana bana eşini dövdürsün?

İşin önemli bir ayağı daha var: Siyer ve tarih okuyanlar bilir; Muhammed peygamber, yoksulun, yetimin, fakirin, fukaranın, kısacası bulunduğu çevrede herkesin sevgilisi olduğu gibi, kadınların ve kızların da bir numaralı sevgilisi. Kadınlar onun sayesinde boğulmaya çalıştıkları zulüm ve ahlaksızlık batağından kurtulup yepyeni bir hayata yelken açmışlar, bir takım haklar elde etmişler. Peygamber hepsini mescidde görmek için uğraşıyor. Namazlar ve vaazlar hep birlikte eda ediliyor. Kadınların dert ortağı ve en yakın dostu. Kuran hakimiyeti olanlar Muhammed peygamber'in Kuran'daki manevi kişiliğine bakıp ağzından ne çıkıp ne çıkmayacağını zaten tahmin ederler ve kendi karılarını dövemezken başkalarına "Karınızı dövün" gibi bir şey söylemesi, böyle bir şeyin ağzından çıkmış olması mümkün değildir. Mümkün olmadığı gibi politik ve sosyal ortam da böyle bir şey söylenmesine müsait değil, gerek de yok.

Dönelim ayetin kendisine;
Ayetin tefsirlerindeki tuhaflığı farketmemize rağmen uzun yıllar içinden çıkamamıştık. Fakat Kur'an meraklısı olarak bu gibi durumlarda başvurabileceğimiz Arapça'nın padişahı bir insanın ilmine ulaşmak nail oldu. Sağolsun Hakkı Yılmaz hocamız araştırmacı ruhu ve o engin Arapça bilgisiyle bizi içine düştüğümüz kafa karışıklığından kurtardı. Minnettarız.

Ayette kocalar-karılar yok. Bağlamı "kamu". Ayet, "Toplumun erkekleri toplumun kadınlarının koruyucu ve gözeticisidirler (kavvam)", "kadınlar erkeklerin bu kavvamlığına itiraz etmesinler" diye başlıyor.

İşte burada "nuşuz" kelimesi önemli. "nuşuz" arapçada = "çukurdaki adamın kendini tepede görmesi" yani Türkçe'de kendini olduğundan büyük, dev aynasında görmesi gibi.

Ayet, "Kadınlardan birileri kendini olduğundan yüksekte görüp kamusal düzene aykırı olacak şekilde dengesiz davranışlar yaparsa" diye devam ediyor.

Soru şu; Toplumda nuşuz yapan, yani kendini dev aynasında görüp kamusal düzene aykırı söz ve davranışlar sergilen kadına ne yapılacak?

Çözüm;
-fe ızû-hunne : ... onlara öğüt verin, nasihat edin
-ve uhcurû-hunne : fî el medâciı : ve onlardan ayrılın, yaklaşmayın, yalnız bırakın, yataklarında
-vadrıbû-hunne : ve onlara vurun

Saçmalık ve uhcurû-hunne : fî el medâciı ile başlıyor. Buradaki "uhcuru" = hicret. "hicret ettirin uzaklaştırın" "yataklarınızı ayırın" olmuş. Hicret o odadan bu odaya veya odanın içinde olur mu? Hicret, "bir yerden başka bir yere gitmek" demektir. "medaciı" ise yatak değil "yan gelip yatılan yer"

Gelelim "vadrıbu-hunne"ye. İşte çok speküle edilen ve yanlış tefsir edilen "darb" bu. Darb deyince hemen akıllarına tokat veya yumruk atmak geliyor. Halbuki darb sözcüğü sadece dövmek anlamında kullanılmıyor. Otuza yakın farklı anlamları var. "baskı" demek mesela, ör. "darphane". Darphane'de adam mı dövüyorlar! Diyelim bu fiili "vurmak" olarak aldınız, tek vurmak tokat veya yumruk vurmak mı? Mesela "duvara iki kat boya vurmak" var, "kendini yola vurmak" var vs vs vs bunlar hep "vurmak"

"baskı kurup, yan gelip yattığı yerden hicret ettirin, kendini yollara vurup, tenha yerlerde hanyayı konyayı bir görsün"

Kısacası ayet;
"
Toplumun erkekleri, kadınlara mehir bedeli ödemeleri, onları koruyup kollamaları ve geçimlerini temin etmeleri gibi sebeplerle toplumun kadınlarının koruyucu ve gözeticisidirler (kavvam). Kadınlar erkeklerin bu kavvamlığına itiraz etmesinler. Kimsenin onları görmediği durumda bile Allah'ın onları korumasına karşılık onlar da kendilerini titizlikle korusunlar. Buna uymayıp toplumda nuşuz yapan, yani kendini dev aynasında görüp kamusal düzene aykırı kaba söz ve davranışlar sergileyen kadının üzerinde baskı kurup, yan gelip yattığı yerden hicret ettirin, rahatını bozun, kendini yollara vurup, tenha yerlerde hanyayı konyayı bir görsün. Sürgün tehdidiniz üzerine yola gelip düzelirlerse artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah, çok yücedir, çok büyüktür." diyor.

Karı-koca vs yok. Toplumsal roller ve direkt kamu otoritesi var. Bu ayetten dayak çıkarılacaksa bile, bu kocanın karısını dövmesi olarak tanımlanamaz. Kamu otoritesinin kamu düzenini bozanı dövmesi olarak yorumlanabilir ancak. Kamu otoritesi bu ayeti temel alarak nuşuz yapan kadını sürgün tehdidi ile dahi adam edemediyse, ceza olarak döver mi, döver. Ama konunun karı-koca ile ilgisi yok. 



AİLENİN MUHAFAZASI

35-Eğer karı-kocanın boşanmak üzere oldukların ve ailenin dağılmak üzere olduğunu görürseniz erkeğin ve kadının, aile büyüklerinden birer kişiyi arabulucu olarak devreye sokunuz. Bu arabulucular, aileyi kurtarmak üzere iyi niyetle bütün gayretlerini sarfederlerse Allah da aileyi dağılmaktan kurtarmış olur. Doğrusu Allah sınırsız ilim sahibidir, hepinizin niyetini bilmekte ve sizlere böylesine hikmetli emirler vermektedir.

TEVHİT İNANCI ve MÜMİN AHLAKI

36-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Tevhit inancına sımsıkı bağlı kalınız, hiçbir varlığı şefaatçi kabul edip Allah'a ortak koşmayınız. Ebeveynlerinize, akrabalarınıza, yetimlere, muhtaçlara, müslüman veya gayrimüslim akraba veya yabancı bütün komşularınıza (bkz.Taberi) yol arkadaşlarınıza ve eşlerinize (bkz.Taberi) tanrı misafirlerine (bkz: Tanrı misafiri = "İbnü's-sebil" köle ve cariyelerinize karşı eli açık ve lutufkar davranınız. Unutmayınız ki Allah lutufkar olmayanı sevmez.

37-Bu konularda elçimiz Muhammed'e iman etmeyenler gibi olmayınız. Çünkü Allah onlar için cehennem azabını hazırlamıştır. Nitekim Medine yahudileri (bkz.Mukatil) ve münafıklar, Muhammed'in peygamber olduğunu gayet iyi bildikleri halde, Allah'ın kendilerine bir lutuf olarak verdiği kutsal kitaptaki (bkz.Mukatil) bu bilgileri insanlardan gizlemektedirler.  

MÜNAFIKLARIN ve MEDİNE YAHUDİLERİNİN ELEŞTİRİSİ

38-Elçimiz Muhammed'e inanmadıkları ve ahirette Allah'ın huzuruna çıkıp hesaba çekilme kaygısı taşımadıkları halde sırf kendilerini müslüman göstermek için mallarını yoksullara harcayan münafıklar gibi ve elçimize inanmayıp sırf onun tevhit davetini engellemek için mallarını seferber eden Medine yahudileri (bkz.İbn Abbas) gibi olmayınız! Onlar bu dünyada şeytanın peşinden gittikleri gibi ahirette de şeytanla birlikte cehenneme gireceklerdir. (bkz.Zemahşeri) Bu yahudiler ve münafıklar, Muhammed'i bile inkar etmekte, ona ve müminlere karşı türlü düşmanlıklar yapmakta ve dolayısıyla bu cezaya müstehak olmaktadırlar. 
39-Onlar tevhide ve elçimize iman etseler (bkz.Taberi) ahirette hesap vereceklerini düşünerek davransalar ve mallarını müminlerin aleyhine değil de hayır yolunda harcasalardı cezaya müstehak olmazlardı. Allah onların yaptıklarından haberdardır. Evet, cezaları onlar için çok uygundur. 
40-Zaten Allah kullarına asla zulmetmez. Onlar en ufak bir iyilik yapsalar o iyiliği katbekat ödüllendirir.

41-Ama şunu iyi bilsinler ki hesap günü geldiğinde her peygamberi, tevhit mesajını ilettiği insanların karşısına şahit olarak çıkardığımız gibi seni de bu yahudilerin ve münafıkların karşısına çıkaracağız   
42-O gün, dünya hayatında sana inanmadıkları için bin pişman olacaklar, keşke toprak olup gitseydik de bu zilleti ve perişanlığı yaşamasaydık diye yakınacaklar. Ama her şeyin açıkça ortaya çıkacağı o gün hiçbir bahaneleri kalmayacak ve azaba maruz kalacaklardır.

NAMAZ ADABI ve ABDEST

43-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Sarhoşken, ayılıp kendinize gelinceye ve ne dediğinizin farkına varıncaya; ayrıca cünüpken de boy abdesti alıncaya kadar namaz kılmayınız. Bu halde iken mescidin içinden geçmek durumunda kalırsanız geçebilirsiniz. Diğer taraftan yolculuk yaptığınız sırada cünüp olur veya eşlerinizle cinsel ilişkiye girer (bkz.Taberi) ve boy abdesti almak için su bulamazsanız yahut def-i hacet yapar da abdest almak için su bulamazsanız veya suyu kullanamayacak kadar hasta iseniz bu durumda temiz toprakla ellerinizi, kollarınızı ve yüzünüzü meshetmek suretiyle teyemmüm abdesti alınız. Biliniz ki emirlerine riayet ettiğiniz takdirde Allah, zor şartlardan kaynaklanan kusurlarınızı bağışlar.

MEDİNE YAHUDİLERİNİN İNKARCI ve DÜŞMANCA TAVIRLARI

44-Ey Muhammed! Vaktiyle kendilerine ilahi kitap verilen İsrailoğulları'nın varisi durumundaki şu Medine yahudi alimlerinin (bkzZemahşeri) senin peygamberliğini nasıl inkar ettiklerini (bkz.Taberi) Medine'deki otoritelerini kaybetmemek uğruna nasıl da hakikati reddettiklerini ve sana iman edenlerin akıllarını çelmeye çalıştıklarını görüyorsun değil mi?

45-Ey müminler! sakın onların sözlerine itibar etmeyiniz ve düşmanlıklarından tasalanmayınız! Allah onların yaptıkları her şeyden haberdardır ve sizler ilahi emirlere itaat ettiğiniz, elçimiz Muhammed'e bağlı kaldığınız sürece onlara karşı muzaffer olacaksınız.

46-Nitekim bu yahudiler, Muhammed'i incitmek veya onu rencide etmek için müslümanların kullandığı bazı kelimeleri başka anlamlara çekerek, kendilerince onunla ve müminlerle alay etmektedirler. 
Mesela; 
"semi’nâ ve asaynâ = dinledik sana sarıldık"
yerine
"semi’nâ ve asay_nâ = dinledik ve isyan ettik"

"isma’ ğayre musmain = lütfen dinle, sana söz söylemek haddimize değil ama"
yerine
"isma’ ğayre musm_ain = dinle, söz dinlemez adam"

"râinâ = bizi gözet"
yerine
"râi_nâ = bizi güt (çoban)" derler.

Halbuki bunların yerine;
semi’nâ ve ata’nâ = Dinledik ve içten boyun eğdik
isma= bizi dinle!
unzurnâ = bizi gözet” 
deselerdi elbette onlar için daha iyi ve daha doğru olurdu. Böyle yapacaklarına Muhammed'e iman edip ilahi emirlere uysalardı, kendileri için çok daha hayırlı olurdu. Ne var ki onlar Muhammed'i ısrarla inkar etmişler, bu sebeple ilahi rahmetten mahrum kalmışlardır. 

47-Ey Medine yahudileri! Gelin, zelil ve perişan bir şekilde Medine'den sürülmeden (bkz.İbn Zeyd, Taberi, Zemahşeri) ya da vaktiyle cumartesi  yasağını ihlal eden atalarınız gibi ilahi rahmetten büsbütün mahrum kalmadan önce; inandığınız Tevrat'ı tasdik eden bir kitap getirmiş olan Muhammed'e iman edin! İnanmadığınız takdirde hakkınızda bu ilahi emrin geçerli olacağını ve buna hiçbir şekilde engel olamayacağınızı unutmayın!

48-Şunu iyi bilin ki Allah, kendisine şirk koşulmasını, tevhide çağıran elçisi Muhammed'in inkar edilmesini asla affetmez. Ancak şirkten vazgeçer ve Muhammed'e iman ederseniz, diğer günahlarınıza karşı son derece bağışlayıcı davranır. Zira "Üzeyir Allah'ın oğludur" veya "İsa Allah'ın oğludur" gibi asılsız ve yakışıksız iddialarda bulunan yahudi ve hristiyanlar ve gerek melekleri gerek diğer varlıkları şefaatçi kabul edip Allah'a ortak koşan müşrikler gerçekten affedilmez bir hata yapmaktadırlar. 

49-Ey Muhammed! Kendilerini Allah'ın sevgili kulları olarak görüp tıpkı yeni doğan çocuk gibi günahsız ve dindar olduklarını iddia eden, (bkz.Taberi) cennete kendilerinden başka kimsenin giremeyeceğini savunan (bkz.Taberi) seni ve müminleri sapkın olarak gören şu Medine yahudilerinin küstah tutumlarını görüyorsun değil mi? Gerçek şu ki onlar kendilerini böylesine aklamaya çalışmakla hiçbir şey elde edemezler, çünkü Allah elçisine iman edenleri temize çıkarır ve herkese hak ettiği şekilde karşılık verir. 
50-Durum hiç de onların iddia ettiği gibi değildir. Söyledikleri şeyler asılsızdır. Kendi yalanlarını Allah'a malediyorlar. Apaçık bir günah olarak bu onların cehennem azabına uğratılmalarına yeter de artar bile. 
51-Medine yahudilerinin bir taraftan müşriklerle ittifak yapıp, onların şefaatçi kabul edip tapındıkları varlıkları yüceltirken ve hatta onların elçimize iman edenlerden daha doğru yolda olduklarını söylerken, diğer taraftan kendilerini Allah'ın sevgili kulları gibi görmeleri apaçık bir çelişkidir.  
52-Eğer bu küstah tavırlarından vazgeçmezlerse bunun cezasını çekeceklerdir ve bu ceza onlar için gayet adil olacaktır. Çünkü bu tavırları sebebiyle ilahi rahmetten mahrum kalmaya müstehak olmuşlardır. Övündükleri ataları onları müstehak oldukları bu cezadan kurtaramayacaktır. 

53-Medine yahudileri Allah'ın hükümranlığına ortakmış gibi konuşuyorlar. Eğer öyle olsaydı kendilerinden başka hiç kimseye hurma çekirdeğinin oyuğunu bile vermezlerdi. Peygamberliğin kendi soylarına has olduğunu öne sürüyorlar. Allah'ın bu nimetini kendilerinden başkasına layık görmüyorlar. Bu yüzden de Muhammed'e peygamberlik verilmesini bir türlü hazmedemiyorlar. 
54-Oysa gayet iyi bildikleri üzere biz vaktiyle İbrahim soyundan gelen birçok peygambere de ilahi hükümranlığın bir lutfu olarak peygamberlik vermiş, onlara ilahi mesajı uygulama ve anlatma görevini tevdi etmiştik. 
55-Bu soydan gelen İsrailoğulları'nın bir kısmı bu ilahi kitaplara iman etmiş, bir kısmı ise onları inkar etmişti. Cehennemin çılgın alevleri o inkarcılara yeter.
56-İşte Muhammed de, tıpkı o peygamberler gibi Allah'ın peygamberidir (bkz.Nesefi) ve onu inkar edenlerin cezası cehennemdir. Ahiret günü geldiğinde o inkarcıları cehennem ateşine atacak ve azaptan kurtulmamaları için, ateşte yanan derilerini sürekli yenileyeceğiz. Evet, Allah gönderdiği peygamberleri, küstahça inkar edenlere karşı bu kudretini kullanacaktır. İşte bu gerçeği anlayıp elçisine iman etmeleri için de onlara böylesine hikmetli öğütler vermektedir. 

57-Cenneti kendilerine has sayan ve elçimize inananları sapkın olarak niteleyen Medine yahudileri şunu da iyi bilsinler ki biz, elçimiz Muhammed'e iman eden ve onun bildirdiği ilahi emirlere uygun yaşayan müminleri, içlerinde ırmakların çağıldadığı muhteşem cennetler ile ödüllendireceğiz. Orada tertemiz eşleriyle birlikte tam bir huzur içinde (bkz.Razi) sonsuza kadar yaşayacaklar.

ADALET ve EMANET

58-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Sizler sakın Medine yahudileri gibi davranmayınız, her konuda hakkaniyeti gözetiniz, her işi ehline tevdi ediniz, insanlar arasında hüküm verme durumunda olduğunuzda adaletli hüküm veriniz. Bakınız, Allah sizlere ne kadar önemli ve güzel öğütler vermektedir. Bu ilahi öğütlere muhakkak riayet ediniz. Unutmayınız ki Allah, yaptığınız her şeyi işitmekte ve görmektedir, sizlere layık olduğunuz şekilde karşılık verecektir.  

59-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Allah'a yani O'nun peygamberi Muhammed'e itaat ediniz. Peygamberin çeşitli konularda kendilerine yetki verdiği kimselere de itaat ediniz. Onun, Allah'ın peygamberi olduğuna ve verdiği emirlere itaat etmemenin cezasının ahirette muhakkak verileceğine iman ettiğinize göre, aranızda çıkan anlaşmazlıklarda peygamberin hükmüne başvurunuz. Bu şekilde davranmanın en doğru ve sağlıklı yol olacağını unutmayınız. 

MÜNAFIKLARI ELEŞTİRİ

60-Baksanıza şu münafıklara! Hem Muhammed'e ve ondan önce gönderilen bütün peygamberlere iman ettiklerini söylüyorlar, hem de Allah açıkça peygambere itaat etmeyi ve ona muhalefet eden yahudi alimlerine uymamayı emretmesine rağmen, sırf rüşvet vererek kendilerini haklı çıkaracak bir hüküm elde etmek ümidiyle yahudi din adamlarını hakem tayin etmek istiyorlar. Bunlar şunu iyi bilsinler ki şeytan kendilerini doğru yoldan tamamen uzaklaştırmak istemektedir. 
61-Nitekim bu münafıklar, kendilerinden Allah'ın vahyettiği hükme yani peygamberin hükmüne başvurmaları ve buna itaat etmeleri istendiğinde, buna hiç yanaşmaz, rüşvetle istedikleri hükümleri alabilecekleri yahudi alimlerine müracaat etmeyi tercih ederler. 
62-Ama sonuçta bu ikiyüzlü tavırları sebebiyle işleri istedikleri gibi gitmeyince Muhammed'in yanına gelip büyük bir pişkinlikle Allah adına yeminler ederek iyi niyetli olduklarını, sırf anlaşmazlığa düştükleri yahudilerle uzlaşma sağlamak için onların din adamlarına müracaat etmek istediklerini söylemeye başlarlar.

63-Ey elçimiz Muhammed! Allah bu münafıkların gerçek niyetlerini çok iyi bilmektedir. Bu yüzden sen onlara inanma, kendilerine bu yaptıklarının karşılığında görecekleri ilahi cezayı hatırlat ve bu şekilde öğüt ver! 
64-Çünkü biz, peygamberleri, müminler onlara itaat etsin ve böylece ilahi emirlere uysunlar diye görevlendiririz. Doğrusu bu münafıklar, yanlışlarından pişman olup tövbe etseler ve sana gelip pişmanlıklarını ifade ederek bağışlanmaları için Allah'a dua etselerdi, sen de peygamber olarak onların iyi niyetlerini görüp affedilmeleri için Allah'a dua edecek olsaydın, elbette Allah'ın bu samimi tövbe sonunda onları bağışlayacağını görürlerdi.

65-Ama şunu iyi bilsinler ki bu münafıkça tavırlarından vazgeçmedikleri ve yaşadıkları anlaşmazlıklarda seni hakem kabul edip vereceğin hükme içtenlikle rıza gösterip teslim olmadıkları sürece, senin peygamberliğini kabul etmiş yani mümin olmuş sayılmazlar.

66-Kaldı ki bu münafıklar tevhidi savunmak için nice sıkıntılar çeken müminlerin gösterdikleri fedakarlıkları göstermek durumunda kalacak olsalar; mesela nefislerinin arzularına boyun eğmeyip her türlü baskıya rağmen peygambere itaat etmek ve bu uğurda ölmek veya yurtlarını terk etmek gibi zorluklarla karşı karşıya gelecek olsalar, içlerinden kaçı bu fedakarlıkları gösterebilir ki? Eğer böyle bir durumla karşılaşıp da samimi müminlerin gösterdiği fedakarlıkları gösterecek olsalardı, bu durum elbette onlar için çok hayırlı olacaktı. 
67-Bu durumda, biz onlara muazzam cennet ödülü verir
68-Dosdoğru tevhit yolunda yürümeleri için onların kalplerini pekiştirirdik

GERÇEK MÜMİNLERİN ÖDÜLÜ

69-Gerçek şu ki Allah'a, dolayısıyla O'nun peygamberine itaat edenler, ahirette kendilerine Allah tarafından muazzam cennet nimeti ihsan edilecek olan peygamberlere, tevhide sadakatle bağlı müminlere, bu uğurda canlarını feda etmiş şehitlere ve daima ilahi emirlere uygun yaşamış salih insanlarla beraber olacak, onlarla birlikte cennet nimetine nail olacak ve bu muhteşem insanlarla bir arada olmanın bahtiyarlığını yaşayacaklardır. 
70-Doğrusu bu büyük mükâfat Allah tarafından böylesi müminlere bir ihsandır ve bu müminlerin Allah tarafından bilinmesi ve takdir edilmesi onlara yeter!

DÜŞMANA KARŞI

71-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Size karşı her türlü düşmanlığı gösteren, her fırsatı değerlendiren düşmanlarınız karşısında tedbirli olunuz! Muhammed'in emirleri ve talimatları doğrultusunda yeri geldiğinde küçük birlikler halinde, yeri geldiğinde topyekün seferber olunuz. 

72-Aranızdan bazı kimselerin münafık olduklarını ve elçimiz Muhammed'in emri doğrultusunda seferber olma konusunda işi ağırdan aldıkları gibi sizi de kendilerine benzetmek istediklerinizi biliniz (bkz.Taberi) Nitekim bunlar sizinle birlikte cihad edeceklerine dair söz vermemiş gibi sorumsuzca (bkz.İbnü'l-Cevzi) ve sırf menfaat duygusuyla hareket ederler; düşman karşısında yenilgiye uğrayacak, yaralanacak veya şehit düşecek olsanız, sizinle birlikte savaşa katılmamış oldukları için, "Allah bana acımış da savaşa gitmemişim" diyerek sevinirler. 
73-Allah'ın yardımıyla zafer kazandığınızda da, ganimetten mahrum kalmanın üzüntüsüyle hayıflanıp, "Keşke ben de savaşa katılsaydım da ganimetten payımı alsaydım" derler.

74-Sizler ahiret hayatında ilahi ödülü kazanmak için dünya hayatında her türlü zorluğa göğüs germeyi ve fedakarlığı göze almış müminler olarak, bu münafıklar gibi davranmayınız! Allah'ın emri yani elçisi Muhammed'in talimatları doğrultusunda sefere çıkıp savaşınız. Unutmayınız ki bu amaçla savaşa çıkan müminler galip de gelseler şehit de düşseler, Allah kendilerine muazzam bir ödül bahşedecektir.

MAZLUM İNSANLAR UĞRUNA MÜCADELE

75-Düşününüz bir defa, sizinle birlikte Medine'ye hicret edemeyen ve Mekke'de baskı ve zulüm altında inleyen, "Rabbimiz! Bizi şu zalimlerin şerrinden kurtar, bize yardım eli uzatacak birilerini gönder!" diye yakaran kadın-erkek, çoluk-çocuk birçok çaresiz insan sizin yardımınızı beklerken, sizlerin Allah yolunda yani bu mazlum insanları kurtarma uğrunda (bkz.Zemahşeri) savaşmaktan kaçınmanız olacak şey midir!

76-Evet, elçimiz Muhammed'e iman edenler işte böyle kutlu bir amaç uğrunda savaşırlar. Elçimizi inkar eden müşrikler ise sırf zulüm ve eziyet düzeni devam etsin diye savaşırlar. O halde size düşen, bu zalim müşriklere karşı cesurca savaşmaktır. Unutmayınız ki onların güçleri görünüştedir, sizin gibi ahiret mükafatını umarak savaşmamaktadırlar, dolayısıyla sizin karşınızda zayıftırlar. 

FEDAKARLIKLA İMTİHAN ve MÜNAFIKLARIN GERÇEK YÜZÜ

77-Şu da bir gerçektir ki henüz Allah tarafından müşriklere karşı savaş izni ve emri gelmemişken elçimiz Muhammed'den sürekli savaş izni isteyen (bkz.Taberi) fakat savaş emri verilince korkuya kapılan, adeta Allah'tan korkar gibi düşman korkusuyla titreyen, "Şimdi savaşın sırası mı? Henüz savaşacak gücümüz yok bizim!" gibi sözlerle sızlananlar da bulunmaktadır. Ey Muhammed! Bunlara şu gerçeği hatırlat: "Ölüm korkusuyla ilahi emirleri savsaklamayınız, unutmayınız ki dünya hayatı gelip geçicidir. Ahiretteki sonsuz ödülü kazanacak olanlar ise, dünyada ilahi emirlere bağlı kalanlar olacaktır. 
78-Kaldı ki ilahi emirlere uyup savaşa katılmaktan imtina edince, ölümden büsbütün kurtulacak değilsiniz ki! Çünkü en muhkem kalelere bile sığınacak olsanız, nihayetinde ölüm gelip sizi bulacaktır. O halde ölüm korkusuna boş yere kapılmayınız!" 
Üstelik bu münafıklar, işler iyi gittiğinde gayet memnunken başlarına en ufak bir sıkıntı geldiğinde hemen elçimiz Muhammed'i suçlamaya, Medine'de yaşanan kuraklığa varıncaya kadar her türlü olumsuzluğu ona atfetmeye başlarlar! "Bütün bunlar senin yüzünden başımıza geldi" diye söylenirler. Ey Muhammed! Bu sözden anlamaz, kötü niyetli münafıklara şöyle de: "Yaşadığınız kıtlık ve kuraklık gibi şeyler ilahi takdir sonucu yani kainata hakim olan ilahi düzen gereği gerçekleşmektedir. Başınıza gelen diğer sıkıntılar ise kendi yaptıklarınızın sonucudur.
79-Benim bu konuda uğur ya da uğursuzluk getirmem söz konusu değildir, çünkü ben nihayetinde ilahi mesajları aktaran bir elçiyim, görevim ve yetkim bununla sınırlıdır. Ama unutmayınız ki bütün bu tavırlarınızı Allah görmektedir ve hepinize gereken karşılığı verecektir." 

80-Başlarına gelen her sıkıntıyı elçimize hamleden ve onu suçlayan bu münafıklar şunu bilsinler ki Muhammed'e itaat edenler, aslında Allah'a itaat etmektedirler. Ona karşı çıkanlar ise ilahi cezaya maruz kalacaklardır ve bu durumdan elçimiz sorumlu tutulmayacaktır. Sana yüz çeviren çevirsin ey Muhammed! Biz seni onlara bekçilik yapasın diye elçi yapmadık. 

81- Bu münafıklar elçimizin yanına geldiklerinde, "Sana iman ve itaat ediyoruz" derler, ama onun yanından uzaklaştıklarında, onun emir ve talimatlarını hiçe sayıp gizli bir şekilde kendi planlarına göre hareket etmeye başlarlar. Ne var ki Allah onların kurdukları bütün planlardan haberdardır. Ey Muhammed! Sen onların bu tavırlarına aldırma, cezalarını bize bırak (bkz.Taberi) ve Allah'a güvenerek görevine kararlılıkla devam et. 

82-Bu münafıklar elçimiz Muhammed tarafından kendilerine tebliğ edilen ilahi emirler içerisinden, işlerine gelenleri seçip kabul etmekte, diğerlerini ise göz ardı etmektedirler. Onların bu tavırlarının ardında, elçimizin emirlerinin ilahi emir olduğuna tam olarak iman etmemeleri yatmaktadır. Oysa dikkatlice düşünecek olsalar, elçimiz tarafından bu zamana kadar tebliğ edilen vahyin Allah tarafından daha önce gönderilen vahiylerle uyumlu olduğunu görürlerdi. Eğer bu vahiy Allah'tan başka bir kaynaktan gelecek olsaydı diğer ilahi kitapları tasdik etmezdi. 

83-Nitekim bunlar, düşmanla savaşa giden müminlerle ilgili herhangi bir zafer veya yenilgi haberi (bkz.Taberi) duyacak olsalar bunu hemen yaygaraya dönüştürürler. Oysa böyle yapmak yerine bu haber peygambere ve konuyla ilgili bilgi sahibi kimselere iletilecek olsa, onlar haberin doğruluğunu araştırıp olayın iç yüzünü ortaya çıkarabilirlerdi. Doğrusu Allah size vahiy yoluyla bu konularda hikmetli öğütler vermeseydi, büyük çoğunluğunuz bu tür söylentilere itibar edecektiniz.

84-Ey elçimiz Muhammed! Tevhide ve siz müminlere düşmanlık eden müşriklere karşı tek başına kalsan da (bkz.Zemahşeri) savaş! Münafıkların bu tavırlarına aldırma ve bu konuda sadece kendi yaptıklarından sorumlu olacağını unutma. Senin görevin ilahi emirleri uygulamak ve tebliği etmektir. Bu sebeple, ilahi emre uygun bir şekilde onlarla savaş ve müminleri de seninle birlikte savaşmaları için teşvik et! Müşriklerin şimdilik güçlü olmalarına aldırma, unutma ki Allah onların bu güçlerini elbette kıracaktır. 

85-Gerçek şu ki tevhide iman edenlerle onlara türlü düşmanlıkları reva gören müşrikler arasındaki bu savaşta, müminleri destekleyenler Allah katında bunun ödülünü alacaklardır. Müşrikleri destekleyenler ise Allah katında bu davranışlarının cezasını göreceklerdir. (bkz.Taberi) Elbette ki Allah herkesin yaptığını görmektedir ve herkese layık olduğu karşılığı verecektir. 

86-Ey müminler! Düşman barışa yanaşacak olursa siz de en az onlar kadar, hatta onlardan daha fazla barış yanlısı olunuz. (bkz.Razi) Unutmayınız ki Allah, her yaptığınız şeyi hesap gününde karşınıza çıkarmak üzere muhafaza etmektedir. 
87-O'ndan başka kulluk edilmeye layık hiçbir kudret yoktur. O, sizleri mahşer gününde huzuruna toplayıp hesaba çekecektir. Bu konuda hiçbir kuşkunuz olmasın! Zira Allah'ın sözünden daha doğru ve kesin söz yoktur. 

88-Ey müminler! Dininden dönüp Mekke'ye geri giden ve müşriklere destek veren münafıkların gerçek yüzlerini Allah size göstermiş, müşriklerle iş birliği yaptıklarını bildirmiş olduğu halde, hala onlara karşı nasıl bir tutum takınmanız hususunda niçin görüş ayrılığına düşüyorsunuz? Yoksa halâ onların bir gün sizler gibi gerçek mümin olacaklarına dair ümit mi besliyorsunuz? Hayır, Allah'ın gerçek yüzlerini ortaya çıkardığı bu münafıkların artık hiçbir kurtuluş yolu kalmamıştır. 
89-Kaldı ki onlar elçimiz Muhammed'i inkar ettikleri gibi sizi de inkara sürüklemek istemektedirler. Bu sebeple, sizin gibi tevhit inancı uğrunda fedakarlık edip hicret etmedikleri, müşriklere karşı açık ve net bir tavır takınmadıkları sürece sakın onları dost edinmeyiniz. Eğer müşriklere karşı tavır alıp hicret etmez ve onlara destek olmayı sürdürürlerse o zaman onları nerede bulursanız yakalayıp öldürünüz. İçlerinden hiçbirini dost edinmeyiniz, hiçbirine güvenmeyiniz. 

90-Bu arada, kendileriyle saldırmazlık anlaşması yaptığınız kabilelere sığınan ya da müşriklerle iş birliği yapmamakla beraber onlara karşı savaşmak da istemeyen ve size gelip samimi bir şekilde tarafsız kalmak istediklerini söyleyenlere ilişmeyiniz. Aslında bunların tarafsız kalmaları sizin için Allah'ın bir lutfudur. Şu halde size saldırmadıkları sürece sizin de onlara saldırmanıza Allah izin vermemektedir. 
91-Ne var ki tarafsız kalmak istediklerini söyleyerek hem sizin hem de karşı tarafın güvenini kazanmayı planlayan, fakat ilk fırsatta düşman safında yer alanlara güvenmeyiniz. Böyle kimseleri gözetleyiniz ve eğer size karşı verdikleri barış ve saldırmazlık sözünü tutmazlarsa, onları da nerede bulursanız yakalayıp öldürün. İşte kendilerini öldürme konusunda izin verdiğimiz kimseler böylesine düşman ve hain kimselerdir. 

MÜMİN MÜMİNİ ÖLDÜRMEZ

92-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Bir müminin başka bir mümini öldürmeye  hakkı yoktur. Bu tür konularda son derece titiz davranınız. Bir müminin başka bir mümini yanlışlıkla yani onun mümin olduğunu bilmeden öldürmesi durumunda ise hemen bir mümin köle azat etmeli ve istedikleri takdirde maktulün ailesine diyet ödemelidir. Maktul, mümin olduğu halde, o sırada kendileriyle çatışmakta olduğunuz bir kabileye mensup ise, o zaman ailesine diyet ödenmez. Bu durumda katil, ceza olarak bir mümin köle azat etmelidir. Eğer öldürülen kişi aranızda anlaşma bulunan bir kabileden ise, o zaman katil hem maktulün yakınlarına diyet ödemeli hem de bir mümin köle azat etmelidir. Maddi durumu elvermeyen kimse ise, Allah tarafından bağışlanmak ümidiyle aralıksız iki ay oruç tutmalıdır. Doğrusu Allah, işlediği hatalardan pişmanlık duyup tövbe eden müminlere karşı çok bağışlayıcıdır, bu gibi hususlarda aranızda fitne çıkmaması için en uygun hükümleri bildirmektedir. 
93-Unutmayınız ki bir müminin diğer bir mümini kasten öldürmesi asla kabul edilemez. Böyle bir şeyi yapacak kişi Allah'ın rahmetinden mahrum kalır, dehşet verici cehennem azabının muhatabı olarak sonsuza kadar orada kalır. 

94-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Savaşa veya benzeri seferlere çıktığınız zaman dost ve düşmanı ayırt etmede son derece titiz davranınız. Size düşman olduğu kesinlik kazanmamış kimseleri öldürmeyiniz. Müslüman olduğunu söyleyen kimselere karşı güvensizlik gösterip, gerekli güvenlik tedbirlerini alayım derken, onların sahip olduğu mallara el koyup ganimet kazanmak gibi dünyevi amaçlar peşine düşerek onları öldürmeyiniz. Böyle bir davranışı haklı çıkarmak için onları yalancılıkla, münafıklıkla itham etmeyiniz. Söylediklerinin doğru olup olmadığını iyice araştırınız. Onlardan elde edeceğiniz ganimetin katbekatının Allah tarafından size ödül olarak verileceğiniz unutmayınız. Üstelik düne kadar sizin de inancınızı her yerde açıkça ifade etmekten çekindiğinizi, müşriklerin baskısı karşısında kendinizi gizlemek durumunda kaldığınızı (bkz.Taberi) şimdi karşılaştığınız bu insanların da aynı durumda olabileceğini hesaba katınız ve yaptığınız her davranışın Allah tarafından görüldüğünü aklınızdan çıkarmayınız. 

MALİ ve BEDENİ İMKANLARI ile MÜCADELEYE KATILANLARIN ÜSTÜNLÜĞÜ

95-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! İçinizden gerçek ve geçerli bir mazereti olmadığı halde Muhammed'in emri doğrultusunda savaşa katılmaktan geri duranlarla, bu emre uyup sefere çıkan, mal ve canlarıyla her türlü fedakarlıkta bulunanlar elbette ki Allah katında bir tutulacak değildir. Evet, Allah, Muhammed'e iman edenlere ahiret ödülü vaat etmiştir ama Muhammed'in emrine uyup mali fedakarlıkta bulunup bilfiil savaşa katılanları 
96-Elbette diğerlerinden üstün tutacak ve daha yüksek manevi mertebelere ulaştıracaktır. Emrine muhalefet edip savaşa katılmayanları ise lutuf ve ihsanı ile muamele edip bağışlayacaktır. (bkz.Taberi)

HİCRET ETME FEDAKARLIĞINI GÖZE ALAMAYANLAR

97-İman ettiklerini söyledikleri halde Mekke'den hicret etmeyip müşriklere destek olan ve bu suretle kendilerine yazık edenler, canlarını almak üzere gelen meleklerin, bu davranışlarının sebebini sorması karşısında, "Bizler güçsüz çaresiz insanlardık, bu yüzden müşriklere karşı koyamadık" diye kendilerini savunacaklardır. Fakat melekler bu cevabı kabul etmeyecek ve "Hicret etseydiniz! Mekke'de kalmaya mahkum değildiniz ya!" diyeceklerdir. İşte bu kimseler cehenneme atılacaklardır. Bu gerçekten de çok hazin bir sondur! 

98-Fakat gerçekten de çaresiz durumda olan ve hicret etmeye imkan bulamayan kadınlar, çocuklar ve erkekler cehennem azabına maruz kalmayacaklardır.
99-Onlar Allah tarafından affedileceklerdir, çünkü Allah samimi müminleri bağışlayıcıdır. 

100-Mekke'de müşriklerin baskısı altında bulunan ve henüz hicret etmemiş olan müslümanlar şunu iyi bilsinler ki tevhit inancını dosdoğru bir şekilde yaşayabilmek ve müşriklere destek olmamak niyetiyle hicret etmeye karar verip yola çıkan müminler, Mekke dışında inançlarını özgürce yaşayacak yerler bulacaklardır. Ayrıca bu müminler şunu da bilmelidirler ki bu şekilde hicret eden, fakat yolda can verenler de Allah tarafından, tıpkı hicret etmiş müminler gibi ödüllendirileceklerdir. Allah böyle kimseler için merhametli ve bağışlayıcıdır.

SAVAŞ ORTAMLARINDA NAMAZ

101-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Düşmanla savaşmak için yola koyulduğunuz vakit, ani bir baskına maruz kalmaktan endişe ederseniz namazlarınızı binek üzerinde veya yaya, acele ve şekil şartlarının tamamına riayet etmeden kılabilirsiniz. 

102-Ey Muhammed! Cephede iken müminlere namaz kıldıracak olursan, onlardan bir kısmı senin arkanda namaz kılmaktan mahrum kalmasınlar diye şöyle yapınız: Bir grup, silahlarını kuşanmış halde senin arkanda namaza dursun, diğer grup ise onların ardında nöbet beklesin. İlk grup bir rekat namaz kılınca nöbeti devralsın ve nöbettekiler gelip senin ardında silahlarını kuşanmış vaziyette namaza dursunlar. Yağmur, hastalık ve benzeri bir sebep olmadıkça silahlarınızı bir tarafa bırakıp da hazırlıksız yakalanacak vaziyette olmayınız; unutmayınız ki düşman sizi kollamakta ve saldırmak için fırsat beklemektedir. Dolayısıyla tedbiri elden bırakmayınız. Şunu biliniz ki Allah sizlere bu öğütleri vererek güçlü olmanızı ve müşrikleri hezimete uğratmanızı murat etmektedir. 

103-Namazlarınızı bu şekilde kıldıktan sonra her durumda zafer için Allah'a dua etmeye devam ediniz. Savaş bitip evlerinize döndüğünüzde ise (bkz.Taberi) namazlarınızı tevhide uygun olarak ve bütün erkânı ile dosdoğru kılınız. Unutmayınız ki namaz, Allah tarafından belirli vakitlerde yerine getirmeniz gereken bir ibadet olarak farz kılınmıştır.  

DÜŞMAN KARŞISINDA SEBAT ve KARARLILIK

104-Düşmanla karşılaştığınızda hiçbir şekilde gevşeklik göstermeyiniz. Çeşitli zorluklar çekip kayıplar veriyor olabilirsiniz. Fakat unutmayınız ki onlar da sizin gibi zorluklar çekip kayıplar vermektedir. Üstelik sizler bütün bu sıkıntıların sonucunda Allah tarafından vaat edilen cennet ödülüne nail olacağınız bilinci ile hareket etmektesiniz, oysa onlar bu bilinçten yoksundurlar. Dolayısıyla sizin daha sabırlı ve metanetli olmanız gerekmektedir. (bkz.Taberi) İşte böylece Allah engin ilmiyle, hakkınızda en iyi hükümleri bilmektedir. 

PEYGAMBERİ YANILTMAYA ÇALIŞAN MÜNAFIKLAR

105-Ey Muhammed! Biz seni peygamber olarak görevlendirip ilahi vahiy göndermekle, senin insanlar arasında bu vahye uygun adil hüküm vermeni murat etmiş bulunuyoruz. İşlediği suçu bir gayrı müslümün üstüne atarak kurtulmaya çalışan ve senin kendilerini desteklemeni isteyen, görünüşte müslüman olan günahkarları savunayım deme.   
106-Olayın iç yüzünü tam olarak bilmediğin halde sırf onlar hakkında söylenen olumsuz sözlere itibar ederek söz konusu olayda iftiraya uğrayan gayrı müslümü ayıplamandan dolayı Allah'tan af dile ve bir daha böyle kimselere güvenip arka çıkma. Bunu bilmeden yaptığın için Allah seni affedecektir. Doğrusu Allah sana karşı çok merhametlidir. 
107-Kendilerinden beklenmeyen davranışlar gösteren hainlerden yana mücadeleye girme. Allah, hainlikte direnen günahkarları sevmez.
108-Ama şunu bil ki bunlar yaptıkları çirkin işi insanlardan gizledikleri gibi Allah'tan da gizleyebileceklerini sanan münafıklardır. Oysa Allah, onların en gizli anlarda yaptıkları konuşmalara da şahittir.

109-Ey içlerinden biri suç işleyince, sırf akrabaları olduğu için onu savunan ve suçsuz bir insana iftira atanlar! Haydi, suç işleyen akrabanızı şu üç günlük dünya hayatında savunup temize çıkardınız, peki hesap gününde de bunu yapabilecek misiniz? Onu ve kendinizi ilahi cezadan koruyabilecek misiniz? Hiç düşündünüz mü? 

110-Unutmayın ki bu tür günahları işledikten sonra pişman olan ve tövbe edip Allah'tan bağışlanma dileyen müminler, Allah'ın af ve merhametine nail olurlar. 
111-Şunu iyi bilin ki bu tür yanlış davranışlarda bulunanlar aslında kendilerine zarar vermektedirler. O halde bu gerçeği fark edip yaptığınız hatadan pişman olun.
112-Günahından pişman olmadığı yetmezmiş gibi bir de suçsuz insanlara iftira atarak kendilerini temize çıkarmaya çalışanlar ise vebali çok ağır bir günah işlemiş ve kendilerini perişan etmiş olurlar. 

113-Ey Muhammed! Doğrusu biz seni ilahi vahiy yoluyla uyarmış olmasaydık bu kimseler seni aldatmaya çalışacak, yanlış hüküm vermene sebep olacaklardı. Fakat bunu yapacak olsalardı bile, sana değil kendilerine zarar vermiş olacaklardı. Gördüğün gibi Allah sana vahiy vermekte ve onu insanların arasında nasıl uygulayacağını da öğretmektedir. Böylece sana bilmediğin bir çok şeyi öğretmekte ve büyük bir lutufta bulunmaktadır. 

114-Kaldı ki suç işleyen kişinin akrabalarının, onu temize çıkarmak için gizli planlar kurmak üzere yaptıkları toplantılar büsbütün şer toplantılarıdır. Çünkü böylesine gizli saklı toplantılar ancak insanlara yardım etmek, dargınları barıştırmak yahut güzel işler icra etmek üzere yapılırsa hayırlı olur. Nitekim sırf Allah rızası için böylesine güzel davranışlarda bulunan müminlere büyük bir ödül bahşedeceğiz. 

115-Buna karşılık kim tevhit inancını öğrenip anladıktan ve Muhammed'in Allah'ın peygamberi olduğunu kabul ettikten sonra, çeşitli sebeplerle peygambere karşı çıkar ve müminlerin saflarını terkederek peygamber düşmanı kesilirse, bu yaptığının karşılığı olarak onu cehennem ateşiyle cezalandırırız. Doğrusu cehennem çok hazin bir sondur. 

ŞİRKİN GERÇEK YÜZÜ ve SONU

116-Bu tür kimseler bilsinler ki Allah, tevhidi reddedip bazı varlıkları şefaatçi kabul ederek onları Allah'a ortak koşmayı kesinlikle affetmez. Bunun dışındaki hataları yapanlar, pişman oldukları takdirde elbette onlara af yolu açıktır. Ama Allah'a şirk koşanlar ona iftira etmektedirler. 
117-Zira müşrikler, Allah'ın kızları olarak gördükleri (bkz.Zemahşeri) Lât, Menat ve Uzza gibi varlıkları Allah'a ortak koşmakta (bkz.Taberi) onların Allah katında kendilerine şefaatçi olacaklarını iddia edip onlardan medet ummaktadırlar. Böyle yapmakla onlar şeytanın izinden gitmektedirler. 
118-Oysa şeytan vaktiyle ilahi emre itaatsizlik edip rahmetten mahrum kalmış ve bunun üzerine, "Rabbim! Madem böyle perişan bir hale düştüm, öyleyse ben de insanlar içerisinde sözümü geçirebildiklerimi senin tevhit yolundan saptıracağım 
119-Onları sana itaatten alıkoymak için var gücümle çalışacağım. Onları dört bir yandan kuşatıp en zayıf yerlerinden yakalayacağım ve onlara doğruyu yanlış, kötüyü güzel göstereceğim. Sonuçta çoğunun senin nimetlerine karşı şükretmediğini, senin birliğine inanmayıp sana ortak koştuklarını ve emirlerine itaat etmediklerini göreceksin. Kendisine saygı duymamı istediğin insanın nasıl nankör, şükretmeyen ve samimiyetsiz bir varlık olduğunu ve benim ondan üstün olduğumu kanıtlayacağım. Bunun sonucunda, onlar tevhitten sapacaklar ve bahire ve sâibe adını verdikleri bazı hayvanları, putlara kurban olarak belirleyip kulaklarını işaretleyecekler, (bkz.Taberi) onların putlara ait olduğunu göstermek üzere kulaklarını ve burunlarını kesecekler (bkz.Taberi) ve bu şekilde Allah'ın helal kıldığı şeyleri haram kılmaya, Allah'ın bildirdiği tevhit dinini bozmaya (bkz.Taberi) başlayacaklar diye konuşmuştu. Ve her kim ki bu şeytanı Allah'ın gözü önünde yol gösterici, koruyucu ve dost edinirse belasını bulur. 
120-Nitekim bu sözünü yerine getirmek üzere müşrikleri asılsız inançlar ve hurafelerle aldatmış ve peşine düşürmüş, kendisiyle birlikte cehenneme sürüklemiştir.
121-Zira şeytanın peşine düşen ve tevhitten sapanların varacakları yer cehennemdir ve oradan asla çıkamayacaklardır. Cehennem, gerçekten çok hazin bir sondur!

122-Elçimiz Muhammed'e iman edip onun bildirdiği ilahi emirler doğrultusunda yaşayan müminleri ise, Allah tarafından kendilerine verilmiş hak bir söz olarak, içlerinde ırmakların çağıldadığı ve sonsuza kadar kalacakları muhteşem cennetlere koyacağız. Evet, bu Allah'ın onlara vaadidir ve Allah'ın vaadi şeytanın verdiği boş sözler gibi asılsız değildir, muhakkak gerçekleşecektir. (bkz.Taberi)

123-Ey Allah'tan başka varlıklardan medet uman, şeytanın peşine düşüp onun boş vaatlerine kanan, elçimiz Muhammed'i sapkın olarak gören müşrikler! Bu asılsız inançlarınız da tıpkı kendilerini Allah'ın sevgili kulları olarak gören Medine yahudilerinin iddiaları gibi asılsızdır. Biliniz ki her kim Muhammed'in Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu kabul etmemek gibi büyük bir kötülük yaparsa bunun cezasını muhakkak çekecek ve kendisini bu cezadan kurtaracak hiçbir yardımcı ya da şefaatçi bulamayacaktır. 

124-Sizin bu kuruntularınızın aksine, kadın ve erkek her kim tevhide ve elçimiz Muhammed'e iman edip ilahi emirlere uygun yaşarsa cennete girecektir. O gün herkes hak etmiş olduğu karşılığı görecektir. (bkz.Zemahşeri)

TEVHİT İNANCI ve İBRAHİM PEYGAMBER

125-Kendilerini doğru yolda görüp elçimiz Muhammed'i sapkın addeden müşrikler ve Medine yahudileri bilsinler ki Allah'ın kabul edeceği dosdoğru inanç, Muhammed'in peygamberliğine iman eden (bkz.Taberi) her türlü şirkten uzak bir şekilde sadece Allah'a kulluk eden ve tevhide olan bağlılığından dolayı Allah'ın dost saydığı İbrahim peygamberin yolunu takip eden müminlerin inancıdır!  

126-Allah, İbrahim'i ve tevhit inancını sürdüren müminleri dost edinmiştir, ancak onun bu kimseleri dost edinmesi, müşrik ve yahudilerin sandıkları gibi, herhangi bir dostluğa ihtiyacı olmasından kaynaklanmamaktadır, çünkü Allah kainattaki her şeyin yaratıcısı ve mutlak sahibidir. O halde sizler de tevhide ve elçimiz Muhammed'e iman edin ve ilahi emirlere uygun yaşayın ki Allah'ın sevgisini ve dostluğunu kazanasınız! (bkz.Taberi

AİLE İÇİ HUZURSUZLUKLAR ve KADINLARA KARŞI ADALET

127-Ey Muhammed! Doğrusu, sana inanmış mümin erkekler, daha önce kadınları ve çocukları mirastan ve mehirden mahrum bırakıp yetim kızlara haksızlık yapıyorlardı. Şimdi kadınlara bu haklar verilince buna karşı çıkmaktadırlar. (bkz.Taberi, İbnü'l-Cevzi) Onlara daha önce vahyettiğimiz adalet ilkesini hatırlat! Ayrıca onlara, yetimlerin ve kadınların mali hakları ile ilgili konularda adil davrananların Allah katında ödüllendirileceğini de bildir. (bkz.Taberi)

128-Eğer bir kadın, kocasının geçimsizliğinden ve aile yuvasını yıkacak davranışlarından mustarip ise (bkz.Taberi) yapılacak en doğru şey, karı-koca arasında bir anlaşmaya varmanın yollarını aramaktır. Zira bu tür durumlarda eşlerin boşanmasındansa, uzlaşmayı sağlamaya çalışmak daha hayırlıdır. Ancak uzlaşma her iki tarafın da bencillik duygusunu aşarak fedakarlıkta bulunmasını gerektirecektir; Karı-koca olarak iyi niyetli olup ilahi emirlere uygun hareket ederek bu zor imtihanı başarırsanız Allah karşılığını verecektir. Zira Allah bütün yaptıklarınızı bilmektedir.
(*) Bu ayet o güne kadar kadınların eşlerinden şikayet etme hakkının olmadığı göz önüne alınarak okunursa yapılanın devrim olduğu daha rahat anlaşılır. Ayet aslında kadınlara eşlerinden şikayet hakkı tanımaktadır. 

129-Eşlerinize karşı tam anlamıyla adil olmanız, onların haklarını ödeyebilmeniz mümkün değildir, elinizden gelen bütün gayreti gösterecek olsanız dahi bunu başaramazsınız. O halde onları bir anlaşmazlık durumunda hemen yüzüstü bırakmayınız. Gücünüz yettiği ölçüde onlara karşı adil ve lutufkar davranmaya çalışınız, onları mutsuz edecek ve aile yuvasını çekilmez hale getirecek tutumlardan sakınınız. Eğer bu hususta iyi niyetli olur ve ilahi tavsiyelere riayet ederseniz Allah hatalarınızı bağışlar!

130-Bütün çabalara rağmen karı-koca arasında uzlaşma sağlanamayıp boşanmadan başka çıkar yol kalmazsa, bu durumda Allah, tarafların gösterdikleri iyi niyet ve ilahi emirlere uygun davranışları sebebiyle onlara ayrılmaları durumunda da bolluk ve bereket ihsan eder. (bkz.Taberi) Gerçekten de Allah, emirlerine uyan müminler için çok lutufkardır ve onlar için en uygun hükümleri bildirmektedir. 

131-Allah'ın emirlerine uygun davrandığınız takdirde O'nun size çok lutufkar davranacağınızdan kuşkunuz olmasın; (bkz.Taberi) zira biliyorsunuz ki Allah, kainatta bulunan her şeyin yaratıcısı ve malikidir. Sınırsız güç ve kudret sahibidir. Nitekim bu ilahi emirler sizlere iletildiği gibi sizden önceki dönemlerde gönderilen peygamberlere de iletilmiş ve hepsinden bunlara riayet etmeleri istenmişti. Bununla beraber şunu iyi biliniz ki Allah, bütün bu emirleri sizlere iletmek ve sizden itaat istemekle aslında sizin iyiliğinizi murat etmektedir, yoksa onun sizin iman ve itaatinize hiçbir şekilde ihtiyacı yoktur. 
132-Evet, yerde ve gökte ne varsa hepsi Allah'ındır. Size vekil olarak Allah yeter. 
133-Ey insanlar! Eğer peygamberleri aracılığı ile sizlere ilettiği emirlere riayet etmezseniz, sizi helak edip başka toplumlar inşa eder. Allah buna kadirdir. 

134-Elçimiz Muhammed'e iman ettiklerini söyledikleri halde onun bildirdiği ilahi emirlere uyma konusunda gevşek davranan ve sırf dünyevi kazanç peşinde koşan münafıklar (bkz.Taberi) şunu iyi bilsinler ki dünyada da ahirette de kazançlı çıkmanın yolu ilahi emirlere uymaktan geçmektedir, çünkü dünyanın da ahiretin de yegane maliki Allah'tır ve O, yaptığınız her şeyi duymakta ve görmektedir. 

135-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Ailelerinden bir kişinin işlediği suçu örtbas etmeye çalışan kimselerin durumundan ders alınız (bkz.Taberi) ve her ne olursa olsun adaletten ayrılmayınız. Ebeveyninizin, akrabalarınızın ve hatta bizzat kendi şahsınızın aleyhine de olsa doğruyu konuşunuz. Suçlunun fakir yahut zengin olmasından etkilenerek duygusal değerlendirmeler yapmayınız. Allah'ın onlara hepinizden daha yakın olduğunu, hepinizden daha çok onların iyiliğini istediğini unutmayınız. Eğer bu konularda nefsinize uyar ve işinize geldiği gibi davranırsanız yahut gerçeği gizlemek veya saptırmak gibi yollara başvurursanız bunun hesabını Allah'ın huzurunda vereceğinizi unutmayınız! Biliniz ki Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır. 

İMANDA SEBAT ve KARARLILIK : MÜNAFIKLARI ELEŞTİRİ

136-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! İşlediği suçu başkasının üzerine atan ve suçu ortaya çıkınca da, dinden dönüp Mekke'ye kaçan ve müşriklere katılan kimse gibi davranmayınız! Allah'ın birliğine, Muhammed'e ve ona inzal edilen vahye ve daha önce inzal edilmiş ilahi kitaplara iman ediniz. Unutmayınız ki imanında sebat etmeyen, Muhammed'i ve onun bildirdiği iman esasları olan melekleri, kitapları ve ahireti reddedenler açıkça doğru yoldan sapmış ve kendilerini perişan etmiş olmaktadırlar. 

137-Şunu biliniz ki Muhammed'e iman ettiği halde daha sonra bu inancından vazgeçen, sonra yeniden iman eden, fakat daha sonra tekrar inancından dönen ve gitgide müşriklere yaklaşıp tevhitten uzaklaşan münafıklar (bkz.Taberi) artık tamamen yoldan çıkmış ve Allah'ın bağışlamasından büsbütün nasipsiz hale gelmişlerdir. 

138-Ey elçimiz Muhammed! İşte bu şekilde davranan ve müminleri bırakıp müşrikleri dost edinen münafıklara can yakıcı cehennem azabını haber ver!
139-Onlar böyle davranmakla müşriklerin güçlerinden istifade edeceklerini, onların yanında onurlu bir mevkiye sahip olacaklarını mı düşünmektedirler? Bilsinler ki onlar için Muhammed'e inanmak ve onun bildirdiği ilahi emirlere uymak dışında herhangi bir izzet ve onur asla söz konusu değildir. 

140-Kaldı ki bu konuda daha önce uyarı yapmış, Muhammed'i ve ona gönderdiğimiz vahyi inkar eden, kendilerince bunları alaya almaya çalışanların bu tür konuşmalarınıza şahit olduğunuzda gerekli tepkiyi göstermeniz gerektiğini bildirmiş, onları onaylarcasına oturup dinlememenizi emretmiştik. Şunu iyi biliniz ki aksi istikamette davrandığınız takdirde sizin de onlardan bir farkınız kalmayacaktır. Unutmayınız ki Allah, bu şekilde davranan münafıkları, elçisi Muhammed'i inkar edenlerle birlikte cehenneme atacak, hepsini orada bir araya toplayacaktır.

141-Çünkü bu münafıklar tamamen menfaatlerine göre hareket etmekte; müminler Allah'ın yardımıyla zafer kazandıklarında ganimetten pay alabilmek için hemen onların yanlarına sokulup, "Biz de sizinle beraber değil miyiz?" demektedirler. Buna karşılık müminler yenilgiye uğradıklarında müşriklerin yanına varıp, "Biz sizin tarafınızdayız, biliyorsunuz ki onlara destek vermedik ve sizi onların ellerinden kurtardık!" demektedirler. Allah elbette ki onların gerçek yüzlerini ortaya çıkaracak ve kıyamet günü müstehak oldukları cezayı verecektir. Ayrıca onların umutlarını boşa çıkaracak, müşriklerin müminlere galip gelmelerine de fırsat vermeyecektir.

142-Bu şekilde davranmakla güya Allah'ı ve peygamberini kandırdıklarını düşünüyorlar, oysa Allah onların gerçek niyetlerini biliyor; onlara bunun cezasını verecek, onları dünyada da ahirette de perişan edecektir. (bkz.Zemahşeri) Bunlar müminlerle birlikte namaz kılmaya kalktıklarında üşenerek ayak sürümekte, sırf müslüman görünebilmek için bunları yapmakta, Allah'a kulluk amacı taşımamaktadırlar. 
143-Münafıklar müminlerle müşrikler arasında adeta mekik dokumakta ve ikili oynamaktadırlar. Böylesine sapıtmış kimseler için artık çıkış yolu bulabilmek pek mümkün değildir. 

144-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Sakın münafıklar gibi davranmayınız! (bkz.Taberi) Müminlerin aleyhine müşrikleri dost edinmeyiniz, onlara arka çıkmayınız! Böyle yapıp da münafıkların durumuna düşmek ve ilahi cezaya müstehak olmak istemezsiniz değil mi? 
145-Unutmayınız ki münafıklar cehennemin en altında yer alacaklar, cezanın en şiddetlisine maruz kalacaklar ve kendilerini bu durumdan kurtaracak bir kudret de bulamayacaklardır.   
146-Ancak içlerinde bu uyarıları dikkate alıp tövbe eden, ilahi emirlere gerçek müminler gibi sımsıkı bağlı kalan ve tevhide dosdoğru bir şekilde iman ederek elçimiz Muhammed'e sadakat gösterenler affedilecek ve gerçek müminlerle birlikte değerlendirileceklerdir. Doğrusu Allah, gerçek müminlere muazzam bir ödül bahşedecektir. 

147-Allah işte bu şekilde sizlere öğüt vermekte ve tevhitten sapmanızı istememektedir. Sizleri cezalandırmak istemediği için de bu uyarıları yapmaktadır. Dolayısıyla sizler bu uyarılara kulak verip tevhide ve elçisi Muhammed'e iman edip bunda sebat gösterirseniz size ceza verecek değildir. Doğrusu Allah, iman edenlerin bu güzel davranışlarını ödülsüz bırakmaz. 

148-Evet, Allah aslında insanların gizli saklı işledikleri kötülükleri, söyledikleri sözleri böylesine alenileştirmek istemez; ama münafıklar bu gizli saklı davranışları ve sözleriyle elçimiz Muhammed'e ve müminlere zarar verdikleri için onların gerçek yüzlerini ortaya çıkarmaktadır. (bkz.Razi) Böylece herkes şunu iyice anlamalıdır ki Allah herkesin sözünü işitmekte ve yaptığını görmektedir. 

149-Ey müminler! Münafıklara karşı dikkatli olmanız bir yana, kendi aranızda birbirinize karşı affedici ve müsamahalı olunuz. Şunu iyi biliniz ki hayır adına gizli ve açık her davranışınız ödüllendirileceği gibi size karşı yapılan kötülüklere karşı bağışlayıcı davranmanız da ödüllendirilecektir. 

Hz. MUHAMMED'İ İNKAR EDEN MEDİNE YAHUDİLERİNİN ELEŞTİRİLMESİ

150-Allah'a ve O'nun gönderdiği peygamberlere inandıklarını söyledikleri halde elçimiz Muhammed'i inkar eden ve böylece, "Allah'a iman edip peygamberini inkar etmenin mümkün olduğunu" sanan, peygamberler arasında ayırım yapan Medine yahudi ve hristiyanları  
151-Onlar bilmelidirler ki gerçek kafirler onlardır ve Allah böyle inkarcılar için dehşetli bir cehennem azabı hazırlamıştır.

152-Allah'ın tekliğine ve O'nun gönderdiği bütün peygamberlere iman eden, peygamberler arasında herhangi bir ayırım yapmayan ve Muhammed'in peygamber olduğunu kabul edenler ise Allah tarafından cennetle ödüllendirileceklerdir. Doğrusu Allah, işte bu müminler için çok merhametli ve bağışlayıcıdır. 

153-Ey Muhammed! Peygamberler arasında ayrım yapan ve Musa'ya inandıklarını söyledikleri halde sana inanmayan Medine yahudileri, bu inkarlarını haklı göstermek için senden mucizeler göstermeni, gökten kendilerine yazılı bir kitap getirmeni istemektedirler. Ancak onlar, bu isteklerinde samimi değildir. Zira vaktiyle onların ataları da elçimiz Musa'dan mucizeler istemiş, hatta bunların senden istediğinden daha büyük şeyler talep etmişler, Musa'nın kendilerine Allah'ı açıkça göstermesini isteyecek kadar ileri gitmişlerdi. Buna karşılık müthiş bir deprem uğultusu ve yıldırımlarla kendilerinden geçirilmiş ardından hatalarını anlamışlardı. Ama Musa'nın peygamber olduğunu kendilerine gösteren onca delili görmelerine rağmen yine de, Mısır'dan beri gönüllerinden bir türlü söküp atamadıkları buzağıya tapınma sevdasına kapılmışlar ve Musa, Tur dağına çıkınca derhal buzağıya tapınmaya başlamışlardı. Bunun ardından da biz onları bağışlamış ve Musa'ya apaçık destek vermiştik. 
154-Adeta Tur dağının başlarına yıkılacağını sandıkları o dehşet verici sarsıntı esnasında onlardan tevhide ve peygamberlere bağlı kalacaklarına dair söz almıştık. Tur dağında, Musa'ya kitabı ve onlara liderlik yapma gücünü vermiştik. Mısır'dan çıkıp özgürlüklerine kavuşmalarının ardından çölde uzun yıllar geçirmişler, sonuçta Allah'ın yardımıyla çölden kurtulup bir yerleşim yerine girme imkanı bulmuşlardı. Biz de onlara, oraya girerken Allah'ın kendilerini çölden kurtarıp bol rızıklar bulacakları o beldeye kavuşturması sebebiyle şükretmelerini emretmiş, böyle yaptıkları takdirde hatalarını bağışlayacağımızı, nimetlerini arttıracağımızı bildirmiştik. Bir başka dönemde onlara cumartesi günü avlanmalarını yasaklamış ve bütün bu konularda onlardan Musa vasıtasıyla sağlam bir söz alıp kendilerini bu hususta yükümlü kılmıştık. (bkz.Taberi

155-Ama onlar her seferinde sözlerinden dönüp peygamberleri inkar etmişler hatta öldürmeye yeltenmişlerdi. Peygamberlerin mesajlarını dinleyip anlamaya çalışmak yerine küstah bir şekilde, "Bizim aklımız senin dediklerini pek almıyor, herhalde kalbimiz kapalı!" gibi alaycı ifadeler kullanmışlardı. Oysa kalpleri kapalı değildi ve yaptıkları şey küstahlıktan ibaretti. Onların pek azı dışındakiler inançsızdır.
156-Bunun bir sebebi de Allah'ın ayetlerini görmemezlikten gelip Meryem'e büyük bir iftirada bulunmalarıdır. 
157-İsa peygamberi öldürdüklerini iddia edip küstah bir şekilde, "Bakın, Allah'ın peygamberi olduğunu iddia eden Meryem oğlu isa'yı öldürdük, kendini koruyamadı bile!" demişlerdi. Oysa onlar İsa'yı öldürüp tevhit mesajına son verdiklerini zannetseler de onu ne öldürebildiler ne de çarmıha gerebildiler, onlara öyle gibi gösterildi. Anlaşmazlığa düştükleri bu konuda tam bir şüphe içindedirler. Aslında onlar bu konuda sağlam bir bilgiye sahip değildirler, sadece söylentilere inanmaktadırlar. Onu kesin olarak öldüremediler.
158-Hayır, Aksine Allah İsa'yı yüce makamına yükseltmiştir. Allah güçlüdür doğru kararlar verir. 
159-Doğrusu İsa hakkındaki gerçek budur, fakat onlar ömürleri boyunca bu şüpheden kurtulamamışlardır. Zaten İsa, kıyamette onlar aleyhinde şahitlik edecek ve inkarcı olduklarını ifade edecektir.
Ey Muhammed! İşte senden sırf inkarlarına bahane olsun diye mucizeler isteyen yahudilerin gerçek yüzü budur, onların ataları bütün bu fiilleri sebebiyle ilahi rahmetten uzak kalmışlardır. Dolayısıyla sana karşı tavırlarına şaşırma!

160-Yahudilerin yaptıkları zulüm ve insanları Allah yolundan alıkoymaları sebebiyle onları müminlere helal olan cennet nimetlerinden men ettik. 
161-Kendilerine açıkça haram kılınmış olduğu halde riba almaya / tefecilik yapmaya devam etmişler, insanların mallarını haksız bir şekilde yemekten vazgeçmemişlerdi. Ve onlardan kafir olanlar için cehennem azabı hazırladık. 
(*
bkz.Tevrat / Hezekiel (Faiz kan dökmekle eş değerde alçakçadır) 
18 /   8 : İyi insan faizle para vermez
18 / 13 : Faizle para veren öldürülmelidir
18 / 17 : İyi insan faiz almaz aşırı kâr gütmez
22 / 12 : Rab diyor ki "rüşvet aldın, faiz aldın, tefecilik yaptın, zorbalıkla haksız kazanç sağladıysan beni unut!

bkz.Tevrat / Tesniye (Yasanın Tekrarı)
23 / 19 : "(Musevi) kardeşlerinize para, yiyecek ya da faiz getiren başka bir şey ödünç verdiğinizde ondan faiz almayacaksınız
23 / 20 : Yabancıdan faiz alabilirsiniz ama Musevi kardeşlerinizden almayacaksınız 

162-Ancak yahudilerin içinde ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere inanırlar. Namazı tam kılar, zekatı verir, Allah'a ve ahiret gününe inanıp güvenirler. İşte onlara büyük bir ödül vereceğiz. 

163-Ey Muhammed! Senin peygamberliğini inkar eden Medine yahudileri bilmezler mi ki bizim sana verdiğimiz vahiy ile vaktiyle Nuh peygambere ve ondan sonra gelen İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, aynı soydan gelen diğer peygamberlere, İsa'ya, Eyyüb'e, Yunus'a, Harun'a, Süleyman'a ve kendisine Zebur verilen Davut'a iletilen vahiy aynıdır. 
164-Dahası bu zamana kadar sana kendilerinden bahsettiğimiz ve bahsetmediğimiz bütün peygamberlere aynı mesaj verilmiştir. Vaktiyle kendisine Tevrat verilen ve ilahi kelâma muhatap olan Musa da bu peygamberlerden birisidir.
165-Allah bütün bu peygamberleri insanlara tevhidi anlatmaları, iman edenleri müjdeleyip inkarcıları uyarmaları için göndermiş ve böylece kendisine ortak koşanların, ileri sürebilecekleri bahaneleri ortadan kaldırmıştır. Allah güçlüdür, doğru kararlar verir. 
166-Şu halde Medine yahudileri senin getirdiğin mesaja bakıp peygamber olduğunu pekalâ anlayabilirler, ama onlar böyle yapmak yerine seni inkar etmekte ısrar etmektedirler. Şunu iyi bilsinler ki Allah, diğer peygamberleri olduğu gibi seni peygamber olarak göndermekle de insanlar için en uygun olanı yapmıştır ve inatla seni inkar edenleri cezasız bırakmayacaktır. Kaldı ki senin gerçekten Allah'ın peygamberi olduğuna bizzat Allah'ın kendisi ve melekleri şahittir. Allah böyle bir şeye şahitlik ettikten sonra başka şahide gerek yoktur. 

167-Doğrusu, Allah'ın peygamberi Muhammed'i, sırf kendi soylarından olmadığı için inkar eden ve onun peygamber olduğuna dair delilleri gizleyip insanların ona inanmalarını engellemeye çalışan Medine yahudileri, işte onlar gerçekten derin bir sapıklığa düşmüşlerdir. 
168-Bu tutumlarından vazgeçmedikleri takdirde Allah onları ne bağışlayacak, ne de doğru bir yola yöneltecektir. 
169-Bu davranışlarının onları götüreceği tek yer, içerisinde sonsuza kadar kalacakları cehennem olacaktır. Her ne kadar kendilerini cennetlik görseler de, peygamberi inkar etmeleri sebebiyle Allah onları cezalandıracaktır. Onları bu cezadan kurtaracak hiçbir güç de yoktur. 

170-Ey Medine yahudileri! Muhammed, şüphesiz Allah'ın peygamberidir ve kendisine iletilen ilahi vahyi sizlere tebliğ etmektedir, dolayısıyla ona iman ediniz! Sizin için en hayırlı yol budur. Eğer inatla onu inkar ederseniz bu sadece size zarar verir, çünkü bütün kainatın sahibi olan Allah'ın sizin inancınıza ihtiyacı yoktur. O'nun size bütün bu tavsiyeleri vermesi sırf sizin hayrınızadır.

İSA'YA İLAHLIK ATFEDEN HRİSTİYANLARA UYARI

171-Ey Medine ve çevresinde yaşayan Hristiyanlar! İnancınızı saptırıp Allah hakkında asılsız şeyler söylemeyin! Meryem oğlu İsa'ya ilahlık atfetmeyin. Çünkü Meryem oğlu İsa, kesinlikle ilahlık vasfına sahip olmadığı gibi, Allah'ın izni ile Meryem'in rahminde can bulup doğmuş bir insandır ve Allah'ın peygamberidir. Şu halde teslis inancını bırakın, Allah'ın tekliğine ve Muhammed dahil bütün peygamberlerine iman edin. Bu tavsiyelere uymanız sizin için yegane hayırlı yoldur. Zira Allah, kulluk edilmeye layık yegane kudrettir. Bütün varlığı yaratan O'dur. Sizin yakıştırdığınız iddialardan münezzehtir, kendisine iman edilecek, güvenilecek yegane ilah O'dur, İsa'nın ise böyle vasıfları yoktur. O, sadece bir peygamberdir. 

172-Kaldı ki ne sizin ilahlık atfettiğiniz İsa, Allah'a kul olmaktan imtina eder, ne de müşriklerin şefaatçi kabul edip ortak koştukları melekler! Bunların hepsi Allah'ın kullarıdır. Onları şefaatçi kabul edip şirk koşan, Allah'a ve peygamberlere iman etme konusunda kibirli davrananlar ise mahşerde Allah'ın huzurunda toplanıp hesap verecektir. 

173-O gün geldiğinde Allah, tevhide ve peygamberlere iman etmiş ve ilahi emirlere uygun yaşamış müminlere ödüllerini tastamam verecek, üstüne ihsanda bulunacaktır. Bazı varlıkları şefaatçi kabul edip Allah'a ortak koşan ve peygamberlere karşı kibirlenenleri ise cezalandıracaktır. Üstelik bunlar, kendilerini bu cezadan kurtaracak herhangi bir şefaatçi de bulamayacaklardır. 

174-Ey yahudiler, hristiyanlar ve müşrikler! Muhammed, Allah'ın peygamberidir, onun sayesinde size ilahi rehberlik gelmiştir. Ona vahyettiğimiz Kur'an, hepiniz için tevhidi dosdoğru açıklayan bir yol göstericidir. 
175-Dolayısıyla Muhammed'e ve Kur'an'a inanıp ilahi emirlere uygun yaşayanlar, Allah'ın rahmetine nail olacak, cennete girip Allah'ın sınırsız ihsanından nasipleneceklerdir. 

MİRAS KONUSUNA EK

176-Ey Muhammed! Mirasla ilgili olarak müminlerin sana çeşitli sorular sorduklarını, ikinci dereceden mirasçıların durumunu merak ettiklerini biliyoruz. Onlara şu hükmü bildir: Bir erkek ölür ve geride evlat bırakmaz da sadece bir kız kardeşi mirasçı olursa, mirasın yarısı o kız kardeşindir. Eğer bu durumdaki kız kardeşler iki veya daha fazla iseler, o zaman mirasın 2/3'ünü paylaşırlar. Eğer bir kadın ölür ve geride evlat bırakmaz da sadece bir erkek kardeşi mirasçısı olursa, mirasın tamamı o erkek kardeşindir. Eğer ölen kişinin mirasçıları sadece kardeşleri ise ve bu kardeşler daha fazla sayıda iseler ve aralarında hem erkek hem kadın bulunuyorsa, o zaman mirasın bunlar arasında taksimi yapılırken erkeğe kadının iki katı pay verilmek suretiyle paylaştırılır. İşte bu şekilde Allah size bu hükümleri tafsilatıyla açıklamaktadır ki aranızda anlaşmazlığa düşmeyesiniz. Doğrusu Allah her şeyi en iyi bilendir. 

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;