30 Mayıs 2017 Salı

İSLAM ÖNCESİ VE İSLAM SONRASI ATEİZM (DEHRİYYE)

DEHRİYYE 
Alemin ezeli olduğunu ve bir yaratıcısının bulunmadığını savunan materyalist felsefe akımı. 
(dehri = ateist)

 "Mutlak zaman" anlamına gelen dehr kelimesine nisbeti sebebiyle bu isimle anılan ve İslam dünyasında genel olarak ateist ve materyalist düşünce akımlarını temsil eden dehriyye, belirgin şahsiyetlerin oluşturduğu bir felsefi akımı ifade etmesi yanında çeşitli felsefe akımlarındaki inkarcı tezlerin de ortak adı­dır. İslam dünyasındaki Meşşaiyye ve İşrakıyye ile kıyaslanabilecek bir dehriyye akımının teşekkül etmemiş olması, bu akımın sistematik felsefe tarihi açısından ele alınmasını zorlaştırmaktadır. İbnü'r- Ravendi gibi belirgin tarihi şahsiyetlerin söz konusu akımın öncüleri arasında sayılmasına rağmen İslam dünyasındaki ilhad (dinden çıkma) hareketleri ve bunlara gösterilen şiddetli tepkiler, dehriyye teriminin anlamını yer yer genişletmiş ve hatta belirsizleştirmiştir. Ayrıca inkara yol açabileceği endişesiyle esasen materyalist olmayan felsefi kabuller de dehriyye adı altında değerlendirilmiştir. Özellikle kelam kitaplarında, kendisini ötekilerden veya benzerlerinden ayırt etmeye yarayan birtakım niteliklere sahip bir dehriyye tanımından ziyade bir fikri veya şahsı dehri saymaya yetecek kabuller söz konusu edilmektedir. 

İslam'dan önce bazı Cahiliye Arapları arasında dehriyye anlamında materyalist bir dünya görüşünün mevcut olduğu Kur'an-ı Kerim'de, "Dediler ki hayat ancak yaşadığımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız, bizi ancak zaman (dehr) helak eder" (el-Casiye 45/24) mealindeki ayetten anlaşılmaktadır. Ayette geçen "dehr"in "dehri"ye dönüşmesi ise sonraki bir gelişmedir. Ancak dehri olarak nitelendirilen felsefi düşüncelerin ana hatları itibariyle bu ayette belirtilen dünya görüşüne uygun düşmesi, dehri ve dehriyye terimlerinin doğmasında etkili olmuştur. Nitekim Zemahşeri söz konusu ayeti açıklarken kainatta olup biten bütün olayları dehrin gücüne bağlayanların dünyadakinden başka bir hayata inanmadıklarını, ahireti reddettiklerini, dehri her şeyin sebebi saydıkları için şiirlerinde sık sık zamandan şikayet ettiklerini belirtir ve bundan dolayı Hz. Muhammed'in, "Dehre sövmeyiniz, çünkü dehr Allah'tır (veya Allah dehrdir)" dediğini (Müsned, V, 299, 311 ; Buhari, "Edeb", 101; Müslim, "Elfaz" , 4) hatırlatır (el-Keşşaf, lll, 512-513) Bütün kaynaklarda hadisin son kısmı, "Sizin dehre nisbet ettiğiniz olayların asıl faili ve yaratıcısı Allah'tır; bu sebeple zamana sövmekle Allah'a hakaret etmiş olursunuz" şeklinde açıklanmıştır. Şehristani de söz konusu inanç sahiplerinin varlık veren bir tabiat, yok eden bir dehr anlayışına sahip olduklarını kaydetmektedir. Daha sonra dehriler denilen bu zümre hayatı dünya hayatından ibaret görmekle duyulur nesnelerin tabiatlarına takılıp kalmışlardır. Bu tabiatların birleşip dağılmasıyla ölümün ve hayatın vuku bulduğuna inanmaktadırlar. Dehr ise tabiatlardaki oluş ve bozuluşun (nesnelerin fiziki, kimyevi ve biyolojik özellikleri) gerçek failidir. Şehristani'nin Muattılatü'l Arab" (Allah'ı inkar eden Araplar) başlığı altında incelediği dehriyye, Allah ve ahiret inancına sahip olmayan, duyulur nesnelerden akledilir aleme gerekli sıçramayı yapamamış ve metafiziğe kesin olarak sırtını dönmüş materyalistler olarak tanımlanmaktadır. Bunlar Şehristani'nin "tabîiyyûn- dehriyyûn" (natüralist - materyalistler) nitelemesiyle kaba sansüalist materyalizmi temsil ederler. Müellifin "el-felâsîfetü'd-dehriyye" (materyalist filozoflar) adıyla zikrettiği akım ise metafizik alemi kabul etmekle birlikte şeriatı kabul etmeyen ve bir ölçüde metafizikçi filozofların da (el-felâsîfetü'l-ilahiyyün) dahil edildiği akımdır (el-Milel, ll, 3-5, 235) Halbuki Gazzali daha önce dehriyyûn, tabîiyyûn ve ilâhiyyûn akımlarını kesin biçimde birbirinden ayırmış ve sadece birincileri ateist-materyalist olarak tanımlamıştı (el-Münkız mine'd-dalal, s. 37-41 ). Gazzali'nin gözünde dehriler tabiatçı filozoflardan, peygamberleri inkar yanında peygamber gönderen Allah'ı da inkar etmeleri bakımından ayrılırlar; bu sebeple onların kafir sayılmaları daha tabiidir (Fayşalü't-tefrika, s. 46-47). 

Gazzali'nin tasnifindeki netliğe karşı­lık, birçok kelam kitabında yer alan bilgilerdeki nisbi belirsizlikler dolayısıyla dehrîlerle tam olarak kimlerin kastedildiği yeterince açıklığa kavuşmuş değildir. Allah'ın inkar edilmesi, yeniden dirilişin reddi, alemin ezeliliği inancı , tabiatın bir fail olarak kabul edilmesi gibi görüşler, belirgin bir felsefi akıma nisbet edilemeyen, fakat, "Bizi helak eden (fail) dehrden başkası değildir" diyen eski Araplar da dahil olmak üzere çeşitli düşünce akımlarının belli yönlerden katıldığı fikirler olarak ele alınmakta ve bu kabuller genel bir felsefi-kozmolojik tavra işaret etmektedir. Mesela Mâtürîdî, dehrilerin alemin kıdemine olan inançlarını öne çıkarır ve onlara "ashabü't-tabai'" adını verir. Tabiatın ezelden beri varlığına olan inanç, Allah'ın bir fail olarak inkarı anlamına geldiği için tabiat kavramı reddedilir ve oluş-bozuluş süreci hem fiil hem hal anlamında Allah'ın yaratmasına bağlanır. Bu sebeple Sünni kelamda tabiat kavramına karşı takını­lan olumsuz tavır, tabiatı fail olarak tanımlayan kabullere karşı tepkiyi gösterir. Mâtürîdî, ayrıca cismani özellikteki atomların ezelden beri var olduğuna inanıp arazları inkar eden ve araz kavramını yalnızca determinist-mekanik bir harekete indirgeyen Demokritos atomculuğunu da dehriyye içinde değerlendirir. Yine Matürîdî'ye göre alemin ilk maddesini (tıynet (temel madde), heyûla (madde'nin biçimi kabul ediş kabiliyeti)) eni, boyu, derinliği olmayan ezeli bir imkan (kuvve) olarak tanımlayan, oluş ve bozuluşu yalnızca arazlarda gören Aristocu felsefe de dehriyye kapsamındadır. Burada gözetilen ölçü, Allah'ın varlığını kabul veya inkar olmayıp heyûlanın ezeliliği fikridir. 

Aynı düşünür, Sümeniyye denilen ve herhalde Budist kabuller taşıyan bir fırkayı da değişmeyi ezeli bir hudûsa (Yeniden meydana gelme. Sonradan peydah olma. Yok iken vücuda gelme) bağladığı ve Tanrı fikrine yer vermediği için dehriyye kapsamında değerlendirmektedir (Kitabü't-Tevhid, s. 141-147, 152-153). Harizmi de dehrin kıdemine inanan dehrileri, hem Allah'ı inkar eden Muattıla ile hem de putperest, tenasühçü, ezeli dehr ve alem anlayışına sahip Sümeniyye ile birlikte anmıştır (Mefatihu'l- 'ulum, s. 25). Ancak bu son eserde, iki ezeli prensip kabul eden ve zındıklar olarak anılan kesimin dehriyye ile ilişkisi belirsizdir. 

Zındıklar (zenadıka) hareketinin dehriyye ile münasebetinin gösterilmesi, Fars-Hint kültürünün bu akımın doğuşundaki rolünün tespiti bakımından önemlidir. Çünkü kaynaklarda zındıklarla ilhad (dinden çıkma) hareketleri  arasındaki paralelliklere daima işaret edilmektedir. İslam dünyasının klasik çağdaki en ünlü ateist ve materyalisti olan İbnü'r-Ravendi'nin hocaları arasında zikredilen İbn Talut, Nu'man b. Ebü'I-Avca' ve özellikle Ebu İsa el-Verrak gibi isimler ünlü zındıklardır. Yine Beşşar b. Bürd ve Eban b. Abdülhamid el-Lahiki gibi ediplerin Maniheist oldukları yahut o eğilimi taşıdıkları, bunların gözleriyle görmediklerine inanmayan (sansüalist), cin ve melekleri inkar eden kimseler olarak nitelendirildiği bilinmektedir. Fars kültürü ve edebiyatının üstünlüğü teziyle başlatılan Şuûbiyye hareketinin de içinde bulunduğu zındıklar, cüretlerini Kur'an'ın i'cazı fikrini sarsma girişimlerine kadar götürmüşlerdir. Nitekim ünlü edip ve mütercim İbnü'I-Mukaffa' için de Kur'an'a nazire yazdığı yolunda ithamlar söz konusu olmuştur. Bir tercüme şaheseri olarak kabul edilen Kelîle ve Dimne'nin "Babü Berzeveyh" başlığını taşıyan girişi , ister bizzat İbnü'l-Mukaffa' yazmış olsun isterse orjinalinden tercüme etmiş bulunsun, dinleri eleştiren cüretli pasajlar ihtiva etmektedir. İslam dünyasındaki materyalist akımın öncüsü kabul edilen İbnü'r-Ravendi'nin dinleri, peygamberleri ve mucizeleri inkara kadar varan eleştirileri de İslam öncesi İran literatürünün etkisine bağlanmaktadır. İbnü'r-Ravendi ez-Zümürrüd adlı eserinde akıl karşısında naklin gereksizliğini , aklın üstünlüğünü, İslam'ın akla aykırı, mucizelerin uydurma, bilimin peygamberlik fikrine zıt olduğunu, ibadetlerin saçmalıktan başka bir şey ifade etmediğini ileri sürmüş, ancak bu fikirlerini Hint kültürünün temsilcisi olan Brahmanlar'a söyletmiştir. Halbuki dinler tarihçisi Hasan b. Musa en-Nevbahti'nin de el-Ara' ve'd-diyanat'ta belirttiği üzere Brahmanlar tam aksi inançIara sahiptirler (bk. Firaku'ş -Şi'a, s. 23- 24). İbnü'r-Ravendi'nin Brahmanlar'la ilgili bu yakıştırması yüzünden kelam literatüründe Berahime peygamberliği inkar eden bir zümre olarak değerlendirilmiş­tir. Önceden bir Mu'tezili olan, daha sonra Şiiliğe meyleden İbnü'r-Ravendi, ünlü mülhid (Dinden çıkan, dinsiz, kafir, imansız. Haşir ve ahirete inanmayan.)  Ebu İsa el-Verrak ile karşılaş­tıktan sonra uydurma Brahmanlar'ın ağzından ateizmin sistemli bir propagandasını başlatmıştır (bk. Abdurrahman Bedevi, s. 35-44, 50-54, 71-74, 97-98, 115- 119, 128-131, 153, 186). İbnü'r-Ravendi'ye reddiyesiyle tanınan Mu'tezile kelamcı­sı Ebü'I-Hüseyin el-Hayyat, onun Kitabü't- Tac adlı eserinde cisimlerin yaratılmışlığını inkar ettiğini, alemde Allah'a delalet eden bir şey olmadığına, alem ve içindekilerin kadim olup bir yaratıcı ve yöneticisinin bulunmadığına inandı­ğını belirtmektedir. İbnü'r- Ravendi'nin dehriliğini eseriyle tescil eden Hayyat, Ebü'I-Hüzeyl el-AIIaf, Cahiz, İbrahim en-Nazzam gibi Mu'tezilller'in de dehriyyeninkine benzer fikirler taşıdıklarını iddia etmesi yüzünden İbnü'r-Ravendi'ye ateş püskürür ve adı geçen Mu'tezile düşü­nürlerinin gerçek tevhid ehli oldukları­nı ısrarla kaydeder (el-İntişar, s. 11-12, 19-21)

Peygamberlik meselesinde İbnü'r -Ravendi'nin izinden gittiği söylenen Ebu Bekir er-Razi, mutlak zaman anlamındaki dehri Tanrı, nefis, madde ve hala (boşluk) ile birlikte beş ezeli prensipten biri kabul etmesine rağmen kendisini dehri saymamaktadır. Razi'ye göre alem hadistir ve bu hudus (Yeniden meydana gelme. Sonradan peyda olma. Yok iken vücuda gelme.) söz konusu beş ezeli prensip sayesinde gerçekleşmektedir. Açık­çası bu beş prensip kozmos ötesi bir mahiyet arzeder. Böyle bir açıklama biçimi Razi'ye göre dehrilere karşı yeterli olabilecek yegane ispat şeklidir. Çünkü ona göre alemin hudusü tek nedensellik ile açıklanamaz. Razi'nin dehrilere karşı kendisine minnet duyulmasını isteyen tavrı, hemşehrisi olan İsmaili kelamcısı Ebu Hatim er- Razi tarafından reddedilmiştir (A' la-mü'n-nübüvve, s. 14, 20-21). 

İbnü'r-Ravendi'nin yukarıda anılan zorlama ithamlarına karşılık Cahiz'in dehriler hakkındaki değerlendirmeleri Hayyat'ı haklı çıkarmaktadır. Özellikle dehriliğin Grek materyalizmiyle ilgisine işaret etmesi bakımından Cahiz'in verdiği bilgiler önemlidir. Üstelik Cahiz bu bilgileri, İbnü'r-Ravendi'nin dehrilik ithamına maruz kalmış olan İbrahim en-Nazzam'dan nakletmiştir. Buna göre dehriler kainatın nihai prensibinin dört unsur veya nitelik olduğunu ileri sürmektedirler. Dehriliği daha çok Yunanlılar'a ait bir felsefe olarak gören Cahiz, onların saf akli seviyelerinin bu kadar yüksek olmasına rağmen dehri olmalarını veya yıldızlara tapmalarını çevre ve taklidin etkisine bağlar; dolayısıyla dehriliği araş­tırıcı aklın değil taklitçiliğin ürünü sayar (Kitabü'l-Hayevan, V, 40, 46, 327). Cahiz'e göre dehriler Allah'ın varlığını, mucizeleri, şeytan, cin ve melekleri inkar ederler. Onlara göre Hz. Süleyman'ın cinlere de şamil olan hükümranlığı uydurmadır (a.g.e., ll, 139; IV, 85, 90) Daha çok Maniheist karakterli dehriliğin bir özelliği olan cin ve melekleri inkar, duyu ötesi varlıkları yok sayan kaba sansüalizmin bir ifadesidir. 

Cahiz'in çevre ve taklit faktörüne bağ­ladığı dehrilik inancını, İhvan-ı Safa da ahlaki zaafa bağlamaktadır. Onlara göre dehriler bu iddialarını akılları kıt olduğu için değil psikolojik zaaflarından ötürü ileri sürmüşlerdir ; duyulur aleme düşkünlükleri objektif ve akli davranmalarını engellemiştir. Aristo'nun sistemleştirdiği dört sebepten (fail, süri, maddi, gai) fail sebebi inkar etmeleri öteki sebeplerin temellendirilmesinde hataya düşmelerine yol açmış, yaratıcıyı inkarları yüzünden de Ezeliyye olarak anılmış­lardır (Resa, il, III, 455-456). Dehrilerin Ezeliyye şeklinde anılmasına Abdülkahir el Bağdadi de işaret etmektedir. Bağ­dadi'nin verdiği bilgiye göre bunlar, alemin, içindeki değişmeleriyle birlikte şimdi nasıl ise ezelden beri öyle olduğu fikrini benimsemişlerdir. Dehrilerdeki farklılıklar, arazlar yani kainattaki değişme meselesinde kendini gösterir. Bir kısmı ezeli atomları kabul, arazları inkar eder; bir kısmı atomları inkar, ezeli bir maddeyi kabul eder (ashabü'l-heyüla); bir kısmı arazları ezelden beri hadis kabul eder (ezeliyyetü'd-dehriyye) ; bir kısmı da cisimlerde ezelden beri gizli olan arazların belli tabii şartlarda zuhur ettiğini ileri sürer (Usulü'd -din, s. 52-55). Böylece Demokritos, Aristo ve İbrahim en-Nazzam gibi düşünürlerin fikirleri, ezel fikriyle olan ilişkileri yüzünden dehriyye adı altında ele alınmış olmaktadır. Alemin ezellliğini yahut Allah'tan başka ezeli prensiplerin mevcudiyeti fikrini kabul veya ima eden her türlü yaklaşım dehriliğe bağlanmış, yahut Seneviyye'de olduğu gibi dehrilikle yan yana anılmıştır. Çok yaygın olan bu tavır İbn Hazm'da da görülür. İbn Hazm, "Alem ya ezelidir ya muhdestir" şeklindeki şıklardan ilkini kabul edenlerin hepsini dehri saymış­tır. Grek atomculuğu, Aristoculuk, Razi'nin beş ezeli prensibi -ki müellife göre Mecusiler'den mülhemdir-, Mazdekiler, yıldızlara tapan Harran Sabiileri, hep birlikte dehri sayılmanın asgari müş­tereki olan alemin ezeliliği fikrine katılmaları sebebiyle dehridirler. Ancak İbn Hazm, tam anlamıyla dehrilerin fail sebebi inkar etmek suretiyle birden çok ezeli prensibin varlığına inananlardan ayrıldıklarını da söyler (el-Faşl, I, 47-50, 71- 73, 86-89, 90-91). Aynı düşünür, Muammer b. Abbad'ın, nesnelere ait özelliklerin (meani) sonsuz olduğu görüşüyle Eş'ariler'in sürekli yaratılışa dair fikirlerinin alemin ezeliliği kanaatine götürmesi bakımından dehriyyenin doktriniyle paralellik taşıdığını belirtmiştir (a.g.e., V, 60, 82). İbnü'l- Cevzi'nin, Nevbahti'ye ait el-Ara, ve'd-diyanat adlı esere dayanarak verdiği basmakalıp bilgiler kendi hamasi değerlendirmelerinin içinde iyice belirsizleşmektedir. Müellife göre şeytan, apaçık bir hakikat olan yaratıcının varlığını çok az insana inkar ettirebilince tabiatı yaratıcı diye telkin etmiş ve neticede dehrilik doğmuştur. Yunan filozoflarının bir kısmı bu fikirlere kapılmış, bir kısmı da -Aristo gibi- alemi ezeli bir illetli varlık kabul ederek onlara yaklaşmıştır (Telbisü iblis, s. 41-45) Ünlü mutasavvıf Abdülkerim el-Cili ise dehriliği, tapınma duygusunun yanlış bir yönlendirmesi veya Allah'ın herhangi bir tezahüründe takılıp kalması olarak görür. Putperestliğin doğuşundan sonra putlara tapmaktansa tabiatları asli prensip kabul etmenin daha mantıklı olacağını düşünenlerin (tabîiyyûn) yanı sıra sahip olduğu ilahi fıtrat yüzünden dehre tapanlar ortaya çıkmıştır. Halbuki Cili'ye göre sıcaklık, soğukluk, yaşlık ve kuruluk gibi tabiatlara tapanlar gerçekte Allah'ın hayat, ilim, kudret ve irade sıfatlarının oluşlar alemindeki tezahürlerine tapmaktadırlar. Dehriler de dehre hüviyeti açısından tapar (el-insanü'l-kamil, II, 120-1 26)

Gazzali'nin işaret ettiği ayırıma rağ­men natüralistler ve materyalistler, modern düşünür Cemaleddin-i Efgani tarafından da aynı kategoride değerlendirilmiştir. Efgani, er-Red ' ale'd - dehriyyin adlı eserinde "neyciri" (natüralist) olarak andığı dehrileri Demokritos ve Epikuros materyalizmine dayandırmakta, Ortaçağ İslam dünyasında Mazdekiler'in ve Batınller'in de neyciri olduğunu söylemektedir. Ona göre gerek kozmolojik materyalizme inanmaları, gerekse mülkiyet ortaklığını benimsemeleri açı­sından modern komünist, sosyalist ve nihilist akımlar da Mazdeki karakterli dehrilikle aynı çerçevededir (s. ı 33, ı 55- 160). 

Osmanlı Türkiyesi'nde 1789 yılında yayımlanmış bir fermanda Fransız devrimindeki dehri felsefenin reddedilmesi veya devrimin felsefesinden etkilenen Jön Türkler'in dehrilikle itham edilmesi, bu terimin İslam'ın modern çağında daha kapsamlı bir anlamda varlığını devam ettirdiğini göstermektedir (Berkes, s. 316,351; Ef2 !İ ng J. II, 97).

HAYRANİ ALTINTAŞ
İslam Ansiklopedisi

Lütfen Okumadan Geçmeyin;
(İLHAD HAREKETLERİ) ATEİZMİN ve DİNDEN ÇIKMANIN TARİHSEL KÖKLERİ

KURAN -58- (39) ZÜMER SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\

ZÜMER: Zümreler, Gruplar
75 Ayet - /Cennetlikler ve Cehennemlikler/

----- Mekke döneminin yedi - dokuzuncu yılları arasında, Hz.Muhammed ve ona inananların Ebu Talip mahallesinde muhasara altında tutuldukları dönemde vahyedilmiştir. (bkz.Cabiri) Tevhit ve ahiret inancı vurgulanmakta, şirkin temel özelliği olan "aracılık" düşüncesi reddedilmekte; müminlere tembihlerde bulunulmaktadır. -----
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, İndirildiği dönemin ışığında Kur'an tefsiri)

MUHAMMED ALLAH'IN ELÇİSİ, KUR'AN ALLAH'IN KİTABIDIR 

1-Ey Muhammed'in peygamberliğine inanmayan ve Allah'ın nezdinde bazı varlıkları şefaatçi kabul edip Allah'a ortak koşanlar! Bilesiniz ki Muhammed, Allah'ın peygamberidir ve sizlere tebliğ ettiği bu Kur'an; sonsuz kudret ve hikmet sahibi olan Allah tarafından ona vahyedilmektedir. Buna rağmen O'nun elçisine iman etmediğiniz takdirde sizlere gerekli cezayı vereceğini unutmayınız! (bkz.Mevdûdi)

PUTLARDAN ŞEFAAT UMULMAZ 

2-Gerçekleri içeren bu Kitab'ı size Allah indirmiştir. Allah'a ortak koşup onun nezdinde bazı varlıkları şefaatçi kabul etmek yerine sadece Allah'a kulluk ediniz. 
3-Bilin ki Allah'ın dini katışıksız dindir. Dosdoğru din budur. Allah ile aralarına evliya yerleştiren sizler Allah'a ortak koşup başka varlıklardan medet ummakta, onların sizi Allah'a yaklaştıracaklarını, O'nun katında size şefaatçi olacaklarını söylemektesiniz. Bu inancınızın hiçbir gerçekliği yoktur. Eğer bu şirk inancından vazgeçmezseniz, Allah hesap gününde hakkınızda hüküm verecek ve müstehak olduğunuz cezayı uygulayacaktır. Bilesiniz ki Allah, ısrarla ilahi mesajlardan yüz çeviren ve kendisi için hidayet yolunu kapatanları zorla hidayete erdirecek değildir. (bkz.Zemahşeri, Teysir)

4-Allah bütün varlığın yegane sahibi ve hakimidir. O'nun, müşriklerin iddia ettiği gibi, ortak veya evlat edinmeye ne ihtiyacı olabilir ki? (bkz.Taberi) O bütün bunlardan münezzehtir. Her şey O'nun hükmü ve egemenliği altındadır. (bkz.Taberi) Bazı kullarını seçip onlara bazı özel görevler vermiştir. Buna dayanarak, Allah'ın seçkin kulları olan melekleri ve peygamberleri O'nun evlatları veya ortakları olarak görmek cehalet ve şirktir. (bkz.Zemahşeri)

5-Baksanıza yeri ve göğü, güneşi, ayı ve diğer bütün varlıkları belli bir düzen içerisinde yaratıp insanın hizmetine veren, geceyi ve gündüzü ahenkli bir şekilde deveran ettiren
6-Hepinizi aynı özden yaratıp ana rahminde birer damla iken mükemmel birer insan haline getiren, hayvanları erkekli ve dişili yaratıp sizin istifadenize sunan kudret Allah değil midir? Bunları size sağlayan O'ndan başka bir kudret var mıdır? O halde nasıl olur da başka varlıkları şefaatçi kabul edip O'na ortak koşarsınız? Bilesiniz ki Allah, bütün bunlara rağmen şirk koşan ve elçilerine düşmanlık edenleri cezalandıracak, tövbe eden kullarını ise bağışlayacaktır. (bkz.Taberi)

----- İnsanın ana rahminde yaratılışını anlatan Kur'an ayetlerinin temel vurgusu Allah'ın kudret ve nimetidir. Bu ayetteki insanın ana rahmindeki dönemlerinden bahisle biyoloji ve jinekoloji disiplinlerine dair göndermeler çıkarmak kanaatimizce yanlıştır. Zira hem Kur'an'ın amacı bu değildir, hem de bu tür yorumlar mevcut bilimsel verilerin Kur'an'a onaylatılması,  yani belli bir dönemin kabullerine göre Kur'an'ın "konuşturulması" olacaktır. Bilimsel düşüncede esas olan değişim ve ilerlemedir; bugün doğru kabul edilen birçok şey, gelecekte yanlış olarak görülebilir. Bu sebeple bugün için "bilimsel gerçek" gibi görünen şeyleri Kur'an'ın da söylediğini iddia etmek, usul açısından son derece yanlış olduğu gibi, söylenilen şeylerin zamanla değiştirilmesini de gerektirecektir. Mesela birçok müfessir "yeryüzünün bir döşek gibi döşendiğini" ifade eden ayetten yola çıkarak dünyanın düz ve hareketsiz olduğunu ifade etmiş, bu ve bunun gibi çağlarındaki bilimsel verileri Kur'an'a söyletmişlerdir. Bunlar önemli tecrübelerdir. Bu tecrübelerden istifade etmek yerine, şimdi de dünyanın geoid şekli ile veya başka bilimsel iddialarla ilgili ayetler bulmaya çalışmak, Kur'an'ı bir tür yazboz tahtasına çevirmek olacaktır. Bu yaklaşım böylesi büyük bir risk taşıdığı gibi, Hz.Muhammed'in ve sahabe neslinin Kur'an'ı tam olarak anlayamadığını söylemek anlamına gelir. -----
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, İndirildiği dönemin ışığında Kur'an tefsiri)

VAHYİN AMACI 

7-Unutmayın ki sizin şirk koşmanız Allah'a herhangi bir zarar veremez. O sizlere bütün bu öğütleri ve mesajları, sırf sizin iyiliğiniz için vermektedir. Verdiği nimetlerin değerini bilip O'na iman ve itaat etmenizi ister. (bkz.Taberi) Şirke razı değildir, çünkü bu sizin aleyhinize olacaktır. Neticede hepiniz yaptıklarınızdan sorumlu olacak ve hesaba çekileceksiniz. Allah katında başka varlıklardan şefaat beklemeniz, medet ummanız boşunadır. O gün herkes Allah karşısında tek başına hesap verecek ve kendi yaptıklarının cezasını çekecektir. Kimsenin bu hesap gününden kaçışı yoktur. Ayrıca hiç kimse yaptığını Allah'tan saklayamaz. Allah hem yaptıklarınız hem de içinizde olanları bilir. 

8-Kaldı ki Allah nezdinde bazı varlıkları şefaatçi kabul edip şirk koşan müşrikler, başlarına bir sıkıntı geldiğinde, o zaman kadar medet umdukları varlıklara değil, Allah'a dua ederler. Allah'tan başka hiçbir kudretin ilahi güce sahip olmadığını, kendilerine yarar sağlayamayacağını itiraf ederler. Fakat başlarındaki sıkıntı geçince tekrar eski inançlarına döner ve Allah'tan başka varlıklardan medet ummaya, onları Allah'a ortak koşmaya devam ederler. Böylece başka insanları da şirk inancına sürüklerler. Onlar bu nankörlüklerini ancak bu dünyada sürdürebilirler. Ahirette ise cehennem azabı onları beklemektedir. 

9-Halbuki Allah'ın birliğine ve elçisine iman eden, O'nun emirlerine itaat eden, ahirette O'nun huzurunda hesaba çekileceğini düşünerek yaşayan, cehennem azabına müstehak olmaktan korkan ve Allah'ın rahmetini, bağışlamasını ümit eden müminler, müşrikler gibi değildir. Allah onları müşriklerle bir tutar mı? (bkz.Taberi) Doğrusu aklı başında olanlar bu durumdan ders çıkarırlar. 

MÜMİNLERE SABIR TAVSİYESİ 

10-Ey Muhammed! Senin peygamberliğine iman eden ve bu uğurda türlü sıkıntılara maruz kalan müminlere sabırlı ve dayanıklı olmalarını öğütle ve bu dünyada çektikleri bütün bu sıkıntıların karşılığını ahirette alacaklarını müjdele! Ayrıca Allah'ın yarattığı yeryüzü çok geniştir. Dolayısı ile Mekke müşriklerinin baskılarından kurtulmak için hicret edip başka beldelere yerleşme imkanları da vardır. Neticede sabır ve kararlılıkla tevhidi sürdüren kimseler, Allah tarafından sınırsız bir ödüle layık görüleceklerdir. 
(Kur'an'da "hicret"ten ilk olarak burada bahsedilmeye başlanıyor
(bkz.Ebu Talip mahallesi)

MÜŞRİKLERE TEVHİT MESAJI 

Ey elçimiz Muhammed! Allah'ın nezdinde bazı varlıkları şefaatçi kabul edip O'na ortak koşmaları sebebiyle kendilerine yaptığın eleştirilere kızan ve senden tevhidi terk etmeni isteyen Mekkeli müşriklere
11-Şöyle de: "Ey müşrikler! Ben bu dine bir şey katmadan sadece Allah'a kulluk ederim.
12-Allah'a tam teslim olanların, müslümanların en önünde olmam emredildi. 
13-Eğer O'nun emrine değil de sizin isteklerinize uyacak olursam, Allah'ın azabına müstehak olmaktan korkarım. 
14-Ben, bu dine bir şey katmadan sadece Allah'a kulluk ederim. Tevhidi açıkça anlatmış bulunuyorum. 
15-Kendinizi ve beraberinizdekileri ahiret gününde başınıza gelebilecek o büyük felaketten kurtarmak istiyorsanız dediklerime kulak verir ve tevhidi kabul edersiniz. Aksi takdirde benim size yapabileceğim hiçbir şey yoktur. Tebliğ ettikten sonra görevim bitmiştir.
16-Sonuçlarına katlanmak kaydıyla dilediğinizi yapınız! Ama unutmayınız ki Allah'a ortak koşan ve peygamberlere iman etmeyenler cehennemde kendilerini her yönden kuşatan ateşin alevleri içerisinde kalacaklardır. Allah bu şekilde cehennem azabını anlatarak sizleri doğru yola iletmek istemektedir. Artık aklınızı kullanınız ve ibret alınız!

17-Allah'a şirk koşmayanları (bkz.Taberi) cennet müjdesi beklemektedir.
18-Her duyduğuna değil, sadece doğru söze itibar edip (bkz.Zemahşeri) tevhit çağrısına kulak verenler ise akıllarını kullanmış ve kendileri için en iyi olanı yapmışlardır.  

19-Ey Muhammed! Senin peygamberliğini kabul etmemeye adeta şartlanmış olan inatçı müşrikler için kendini üzme! Anlaşılan onlar kendilerini cehennem ateşine sürüklemek istiyorlar. Hal böyle ise onları sen kurtaracak değilsin. Senin görevin sadece tebliğ etmektir. 
20-Sana iman eden ve ilahi emirlere uygun yaşayan müminler ise, yanıbaşlarında ırmakların çağıldadığı görkemli cennet köşklerinde ödüllendirileceklerdir. Bu Allah tarafından verilmiş bir sözdür ve Allah asla sözünden dönmez.

TABİATTA MEVCUT TEVHİT AYETLERİ 

21-Bu ilahi vaatten kuşku duyanlar, çevrelerindeki tabiata bir baksınlar! Allah'ın kurduğu şu muazzam düzende gökten nasıl yağmurlar yağıyor da yeryüzünde su kaynakları oluşuyor? Sonra bu sularla beslenen toprakta nasıl türlü türlü bitkiler yetişiyor ve yetişen bütün bu bitkiler önce yemyeşil iken nasıl zamanla sararıp soluyor ve derken kuruyup çer çöp haline geliyor! Bütün bunları yapan Allah'ın kulluk edilmeye layık yegane kudret olduğundan ve herkesi ölümden sonra diriltip hesaba çekeceğinden kuşku duymak akıl kârı mıdır?

22-Hiç Allah'ın vahyettiği bu mesaja kulak veren, tevhide ve elçimiz Muhammed'in çağrısına iman edip müslüman olan kimse ile bu çağrıyı inatla reddeden müşrikler bir tutulur mu? Doğrusu elçimizi ısrarla reddeden, ilahi mesaja karşı katı kalpli tutum takınan ve açık bir sapkınlık içerisinde oldukları ayan beyan ortada olan müşriklerin halleri çok kötüdür. 

23-Halbuki Allah, elçisi Muhammed'e vahyettiği kitapta, dünya ve ahirette huzurlu olabilmeniz için gerekli olan inançları, ilkeleri, öğütleri ve sizlere ders olmak üzere geçmiş toplumlara ve ahiret hayatına ilişkin haberleri tekrar tekrar anlatmaktadır. Bu ilahi mesaj karşısında nasıl duyarsız kalabilirsiniz? Bakın, elçimize iman edenler Kur'an'ı okudukları veya dinledikleri zaman içlerini bir ürperti ve ardından huzur kaplamaktadır. İşte bu, onların kalplerinin katılaşmamış olduğunu gösterir. Fakat kalpleri bu mesajdan dahi etkilenmeyecek kadar katılaşmış kimseleri Allah zorla imana sevk edecek değildir. 
24-Ancak bilinmelidir ki bu zalimler kıyamet günü yüzüstü cehennem ateşine sürükleneceklerdir. Bunlar kesinlikle, iman etmiş kimselerle bir tutulmayacak ve kendilerine, "Dünyada yaptıklarınızın cezası olarak tadın bakalım azabı!" denilecektir.

25-Tevhide ve peygamberlere karşı Mekkeli müşriklerin takındığı bu tavrı geçmişte birçok toplum da kendi peygamberlerine karşı takınmıştı. Yaptıklarının doğru olduğunu düşünüyor ve kendilerini uyaran elçilerin Allah'ın peygamberi olmasını hiç mümkün görmüyorlardı. Bu yüzden onların uyarılarını hiç dikkate almamışlardı.
26-İşte tam kendilerini doğru yolda ve güvende hissettikleri böyle bir anda ilahi azaba maruz kalıp dünyada rezil rüsva oldukları gibi ahirette de çok daha büyük bir azaba maruz kalacaklardır. Mekkeli müşrikler keşke bunu bilselerdi!

27-Biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü konuyu örnekledik ki akıllarını başlarına toplasınlar.
28-Üstelik Kur'an ile müşriklerin şirk inancını terk etmeleri için her türlü ibret ve nasihati anlayacakları dil olan Arapça ile açık ve dosdoğru bir şekilde anlatmaktayız. (bkz.Taberi) Böylece anlatılanlardan ders almalarını ve elçimiz Muhammed'e iman etmelerini istemekteyiz. 

29-Sadece Allah'a kulluk etmek yerine varlıkları O'nun nezdinde şefaatçi kabul edip ona ortak koşan müşrikler, tıpkı birbirleriyle geçinemeyen birçok kişinin emrinde çalışan kimse gibidirler. Peki, bu durumda olan kimse ile tek bir kişinin emrinde çalışan kimse bir tutulur mu? Üstelik Allah herhangi bir varlık gibi de değildir. O, her şeyin yaratıcısı ve malikidir, övgüye ve kulluğa layık yegane kudrettir. Ne var ki müşrikler, yaptıklarının farkında değildir. 

Ey elçimiz Muhammed! Onların bu ısrarlı inkarları karşısında sakın yılgınlık gösterme! Tebliğine devam et!
30-Çünkü sen öleceksin, onlar da ölecekler
31-Ve hesap gününde yüzleştirileceksiniz. Bugün seni ısrarla inkar edenler o gün pişman olacaklar, sen ve sana iman edenler ise hak ettiğiniz şekilde ödüllendirileceksiniz.

32-Allah'a ortak koşan ve Kur'an'ın ilahi vahiy olduğunu kabul etmemekte ısrar eden (bkz.Razi) müşriklerden daha insafsız kim olabilir ki? Böylelerine cehennemde yer mi yok?

33-İlahi vahyi tebliğ eden elçimiz ve ona iman edenler, Allah'a şirk koşmaktan sakınır ve O'nun emirlerine titizlikle uyarlar.
34-Rableri katında beğendikleri her şey onlarındır. İşte bu kimseler Allah tarafından ödüllendirileceklerdir. 
35-Allah onların hatalarını bağışlayacak ve kendilerini hep iyilikleri ile değerlendirecektir. 

MÜŞRİKLERİN BATIL İNANÇLARININ ELEŞTİRİSİ 

36-Ey elçimiz Muhammed! Şefaatçi kabul edip medet umdukları varlıkların sıradan şeyler olduğunu söylediğin zaman müşriklerin sana, "İlahlarımız seni çarpar, sakın onlar hakkında ileri geri konuşma!" dediklerini, seni böylece etkilemeye, korkutmaya çalıştıklarını biliyoruz. Allah kuluna yetmez mi? Gerçek şu ki onların hiçbir güçleri yoktur. Fakat bu müşrikler iyice şaşırmış, hakikati göremez olmuşlardır. Allah'ın "sapık" dediğine kimse "doğru yoldadır" diyemez.
37-Allah'ın "Doğru yoldadır" dediğine de kimse "sapık" diyemez. Allah onları zorla imana getirecek değildir. Bu ısrarlı tavırlarından sonra artık sen de onların iman etmemelerine üzülme! Kaldı ki onların şefaatçi kabul edip ortak koştukları varlıklar sana zarar vermeyecekleri gibi Allah seni ve müminleri koruyup zafere ulaştırmaya da kadirdir.
38-Zaten seni bu şekilde korkutmaya çalışan müşriklere yeri ve göğü kimin yarattığını soracak olursan, "Elbette ki Allah yarattı" diyeceklerdir. O zaman sen de onlara şöyle de: "Peki söyleyiniz bakalım! Yeri ve göğü yaratan, her şeye hakim olan Allah'ın emirlerine karşı çıkıp sizin isteklerinize uyacak olsam sizin şefaatçi kabul edip ortak koştuğunuz varlıklar beni Allah'ın azabından koruyabilirler mi? Veya ben Allah'ın emirlerine uyduğum için Allah beni koruduktan sonra sizin şefaatçi kabul edip ortak koştuğunuz varlıklar bana ne zarar verebilir?
39-Hayır, doğrusu Allah beni koruduktan sonra sizin korkutmaya çalıştığınız şeylerin hiçbiri bana zarar veremez. Ben O'na güvenirim. Gerçekten güven isteyen herkes O'na güvenmeli, hiçbir gücü olmayan şeylerden boşu boşuna korkmamalıdır. Fakat sizlere bu kadar açık bir şekilde tevhidi tebliğ ettiğim halde inatla beni yalanlamaya ve hatta tehdit etmeye devam etmektesiniz.
40-Ben görevimi yapmış bulunuyorum. Yaptıklarınızın cezası başınıza geldiğinde kimin alçaltıcı ve sürekli azaba müstehak olduğunu göreceksiniz."

41-Ey elçimiz Muhammed! Biz sana bu ilahi kitabı vahyederek tevhidi dosdoğru bir şekilde ortaya koyuyoruz. Senin görevin bu mesajı insanlara duyurmaktır. İnanan kendi lehine, inkar eden ise kendi aleyhine hareket etmiş olur. Sen kimsenin yaptığından sorumlu da değilsin kimsenin başına bekçi de!

42-Ey müşrikler! Allah'tan başka hiçbir varlığın ilahi niteliğe sahip olmadığını, kulluk edilmeye layık yegane kudretin Allah olduğunu gösteren bir başka delil de şudur (bkz:Taberi): Ölüm anında da uykuya daldığınızda da kendinizden geçer ve ruhunuzu Allah'a teslim edersiniz. Allah ölüm vakti gelenlerin canlarını alır, henüz ölüm vakti gelmeyenlerin bilinçlerini ise uyku bittikten sonra iade eder. Düşünen insanlar için bu durum, Allah'tan başka varlıkların kulluk edilmeye layık olmadığını gösteren ibretlerle doludur.

43-Allah'ın kudretini inkar edemeyen müşrikler, yoksa ortak koştukları varlıkları Allah katında şefaatçi olarak gördüklerini mi söylüyorlar? Onlara de ki: "Allah katında hiçbir güçleri ve yetkileri olmayan varlıkları mı şefaatçi ediniyorsunuz?
44-Hayır, şefaat etme yetkisi sadece Allah'ındır. Zaten bütün varlığın hükümranlığı da sadece O'nun elindedir. Nihayetinde her şey O'na dönecek, herkes O'na hesap verecektir.

45-Fakat yaptıklarının hesabını vereceklerini hiç düşünmeyen müşrikler şirke öylesine batmış durumdadırlar ki kendilerine tevhid anlatıldığı zaman hemen içlerindeki nefret kabarır. Medet umdukları varlıklardan söz edildiğinde ise hemen neşelenirler.

46-Ey elçimiz Muhammed! Sen onların bu tutumlarına aldırma! Rabbine şöyle dua et (bkz.Zemahşeri): Ey yeri ve göğü yaratan, idrak edilir edilmez her şeyi bilen rabbim! Sen herkesin yaptığını biliyorsun ve hesap gününde hükmünü verip herkese en uygun karşılığı vereceksin! Beni bu dosdoğru yol üzere sabit ve kararlı kıl! Küfürde ısrar eden bu müşrikleri sana havale ediyorum!"

47-Doğrusu ahiret gününü hiç umursamadan yaşayan ve elçimizi yalanlayan müşrikler, hesap günü geldiğinde tarifi imkansız bir pişmanlık duyacaklardır. Bütün yeryüzü ve hatta bir o kadar da fazla mala sahip olsalar kendilerini hesap gününün azabından kurtarmak için hepsini feda etmek isteyeceklerdir. 
48-Çünkü dünyada hiç hesaba katmadıkları o mahşer günü gelip çatmış, alaya aldıkları tevhidin gerçekliği karşılarına dikilmiş olacaktır.
49-Nitekim onlar dünya hayatında başlarına bir sıkıntı geldiğinde Allah'a dua ederler, fakat bolluk ve rahata erişince bunu kendi marifetleri sanırlardı. Oysa bütün dünya hayatı gibi o bolluk ve rahat da bir imtihan idi. Ne var ki onların çoğu bu durumun farkında değildir.
50-Daha önce yaşayan toplumlarda da böylesine kendini beğenmiş kimseler vardı. Sahip olduklarının Allah'ın nimeti olduğunu düşünmeyen ve Allah'ın elçilerine iman etmeyen bu kendini beğenmişlere, servetleri fayda etmedi. Yaptıklarının cezasını çektiler.
51-İşte şimdi Mekke müşrikleri de böyle bir durumla karşı karşıyadır. Eğer sahip oldukları servet ve güce aldanıp elçimize karşı büyüklük taslamaya devam ederlerse benzer bir son onların da başına gelecektir. Bu durumda sahip oldukları gücün kendilerini koruması mümkün değildir.

52-Maddi imkanlarına güvenerek kibirlenen müşrikler Allah'ın bütün kainata hakim olduğunu, her varlığın rızkını vermekte olduğunu, dilediği gibi tasarrufta bulunabileceğini bilmezler mi? Aslında bu durum, iman etmeye yatkın kimseler için ibrettir.

ALLAH'IN ENGİN MERHAMETİ 

Ey elçimiz Muhammed! Bu zamana kadar şirk içerisinde bulundukları için artık affedilmeyeceklerini düşünerek sana iman etmekten geri duran müşriklere 
53-De ki: "Ümitsizliğe düşmeyiniz, çünkü Allah'ın rahmeti sınırsızdır. Eğer benim peygamberliğime iman eder ve şirkten vazgeçerseniz Allah sizleri bağışlayacaktır.
54-Öyle ise gelin iş işten geçmeden şirkten vazgeçip iman edin! Allah'ın gönderdiği bu güzel öğütlere, Kur'an'a kulak verin. Yoksa hesap günü geldiğinde ne kadar yanlış yaptığınızı fark eder ve dizinizi döversiniz. 
55-Farkına varamayacağınız bir anda gelecek o azaptan önce rabbinizin indirdiklerinden en güzeli olan Kur'an'a uyun. 
56-Sonra kalkıp, iman edenlere verilen sonsuz nimetleri görünce "Meğer ne kadar yanılmışım! Allah'a karşı çok kusur işledim. Ahiretimi kaybettim
57-Keşke ben de iman edip bu nimetlere ulaşsaydım" diyeceksiniz
58-Ardından "Keşke bir fırsat daha verilse" diye yalvaracaksınız
59-Fakat o gün iş işten geçmiş olacak. Üstelik bu söyledikleriniz gerçeği de yansıtmayacak. Çünkü vaktiyle size ilahi ayetleri tebliğ eden peygambere iman etmemiş, büyüklük taslayıp yalanlamış ve dünya hayatınızın sonuna kadar bu tavrı sürdürmüş olacaksınız.

60-İşte o hesap günü geldiğinde, dünya hayatında bazı varlıkları şefaatçi kabul edip Allah'a ortak koşan, bu davranışlarını doğru gören, bunun Allah'ın emri olduğunu iddia ederek O'na iftira edenlerin (bkz.Zemahşeri) yüzleri kararacak, halleri perişan olacaktır. Böylesi kendini beğenmişlerin müstehak oldukları yer cehennem değil de nedir?

61-Fakat peygambere iman eden ve Allah'ın emirlerine uygun yaşayanlar, bu davranışları sayesinde Allah tarafından cehennem azabından korunacak, hiçbir sıkıntı ve keder yaşamayacaklardır.

TEVHİDİN GEREKÇESİ 

62-Gerçek şu ki kulluk edilmeye layık yegane kudret Allah'tır, (bkz.Taberi) çünkü her şeyin yaratıcısı O'dur. Göklerin, yerin ve bütün kainatın hükümranlığı O'nundur. 
63-Allah'ın kudret ve birliğini gösteren bütün bu delilleri görmezden gelen müşrikler ise hüsrana uğrayıp perişan olacaklardır. 
64-Bu yüzden müşriklere karşı sesini yükselt ey Muhammed! "Bütün bu kanıtlardan sonra hala Allah'tan başka bir varlığı tazim etmemi mi istiyorsunuz!" de
65-Ve sakın onların ayartmalarına kapılma! Allah senden önce birçok peygambere vahiy gönderdiği gibi sana da göndermektedir. Senin çektiğin sıkıntıların benzerini onlar da çekmiş, aynı mücadeleyi onlar da yapmışlardır. Şunu iyi bil ki eğer tevhitten sapıp şirke bulaşacak olursan ahirette perişan olursun. 
66-Bu yüzden sakın onların söylediklerine aldırma ve sadece Allah'a kulluk etmeye, O'nun nimetlerine şükretmeye devam et.

MÜMİNLERİN ve MÜŞRİKLERİN HESAP GÜNÜNDEKİ HALLERİ 

67-Doğrusu Allah'ın nezdinde bazı varlıkları şefaatçi olarak gören ve onları Allah'a ortak koşan müşrikler, Allah hakkında büsbütün yanılmaktadırlar. Onlar, Allah'a layıkıyla iman etmemektedirler. Çünkü yer ve gök, bütün varlıklar, dünya hayatında O'nun hükümranlığı altında bulunduğu gibi ahirette de öyle olacaktır. Şu halde O'nun katında yardımcı ve aracı olacak bir varlık olabilir mi hiç? Haşa! Allah onların bu iftiralarından beridir, münezzehtir.

68-Kıyamet günü geldiğinde Allah'ın emri ile sûra üflenecek ve bu işaretle birlikte yerde ve gökte yaşayan herkes can verecektir. Derken sûra bir defa daha üflenecek ve bu sefer herkes diriltilmiş ve hesap vermek üzere ilahi huzura getirilmiş olacaktır.
69-O gün mutlaka adalet tecelli edecek, peygamberler ve tevhit ehli müminler, kendilerine karşı çıkanlar aleyhinde şahitlik edecek 
70-Ve herkes yaptığının karşılığını alacaktır. Hiç kimse en ufak bir haksızlığa uğramayacaktır.

71-Peygamberleri ve ilahi mesajları inkar edenler o gün gruplar halinde cehenneme sevkedileceklerdir. Yanına vardıklarında cehennemin kapıları açılacak ve bekçileri onlara, "Allah sizin aranızdan bu hesap günü hakkında uyarılar yapan peygamberler seçip göndermedi mi?" diye soracaklar. Onlar da, "Evet, gönderdi ama maalesef bizler onlara inanmadık" diyeceklerdir. Böylece bu inkarcılara verileceği vaat edilen ceza tahakkuk edecek, 
72-Onlara, "İçerisinde sonsuza kadar kalacağınız cehenneme girin!" denilecektir. Doğrusu ne fena bir yerdir bu kibirli inkarcıların gideceği yer!

73-Peygamberlere iman etmiş ve Allah'ın emirlerine uygun yaşayanlar  ise cennete buyur edileceklerdir. Oraya vardıklarında cennetin kapıları açılacak ve görevliler onlara, "Ne mutlu sizlere! (Selâmun Aleykum) Sonsuza kadar kalmak üzere buyrun cennete!" diyeceklerdir. 
74-Onlar da, "Rabbimize sonsuz şükürler olsun! Bize müjdelediği bütün nimetleri verdi, vaat ettiği her şey gerçekleşti, hem dünyada huzuru ve kurtuluşu nasip etti hem ahirette dilediğimiz her nimetin bulunduğu bu cennetleri verdi. Allah'ın emirlerine uyan ve ve O'nun mesajlarına göre hareket edenlerin alacağı ödül ne güzelmiş!" diyeceklerdir.

75-İşte o gün, müşriklerin kendilerini şefaatçi kabul edip ortak koştukları meleklerin de, arşın çevresini kuşatmış bir vaziyette sadece Allah'a kulluk ettiklerine tanık olacaksın! O gün mutlak adalet sağlanacak ve herkes, bütün varlıkların yaratıcısı ve maliki olan Allah'a şükredecektir.

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;
TÜRKÇE ÖZLÜ KURAN ve DİĞER YAZILAR


29 Mayıs 2017 Pazartesi

KURAN -57- (34) SEBE SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\

54 Ayet - /Allah'a nankörlük eden halk/

----- Mekke döneminin ortalarında Lokman suresinin ardından vahyedilmiştir. Yemen tarafında bulunan ve vaktiyle sel sularıyla helak edilen Sebe şehrinden söz ettiği için bu adı almıştır. Mekkeli müşriklere açık uyarılar vardır. Ayrıca Davud ve Süleyman peygamberlerin kıssalarına da yer verilmekte, tevhit ve ahiret inancından bahsedilmektedir. İnsanları şirke sevkeden elebaşları ile onlara körü körüne uyanların ahiretteki halleri gözler önüne serilmektedir -----
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, İndirildiği dönemin ışığında Kur'an tefsiri)

KULLUK EDİLMEYE LAYIK YEGANE KUDRET 

1-Ey müşrikler! Bilesiniz ki kulluk edilmeye layık yegane kudret Allah'tır. Çünkü Allah, içerisinde yaşadığınız şu muhteşem kainatı en mükemmel şekilde yaratıp sahip olduğunuz bütün nimetleri sizlere bahşetmiştir. (bkz.Taberi) Bütün varlık onun mülküdür. Sizin şefaatçi kabul edip Allah'a ortak koştuğunuz varlıklar ise hiçbir şey yaratmış değildir. Üstelik onların sizlere dünyada da ahirette de herhangi bir faydası olmaz.
2-Oysa Allah, yarattığı bütün varlıkları gözetmekte ve nimetleriyle donatmaktadır. Buna rağmen yine de o varlıkları şefaatçi kabul edip Allah'a ortak koşan siz müşriklerin yaptığını da gayet iyi bilmektedir. Kainatta O'ndan gizli kalabilecek hiçbir şey yoktur. (bkz.Taberi) Bu yüzden yapmanız gereken şey derhal şirki bırakıp tövbe etmek ve elçimiz Muhammed'e iman etmektir. Eğer böyle yaparsanız O, sizleri engin merhametiyle affedecektir.

MÜŞRİKLERE UYARILAR 

3-Ey elçimiz Muhammed! Müşriklerin senin uyarılarına kulak vermediklerini ve sana "Madem peygamber olduğunu iddia ediyorsun,  o halde seni yalanladığımız için başımıza geleceğini söylediğin azabı getir de görelim!" diye meydan okuduklarını ve kendilerince seninle alay ettiklerini biliyoruz. (bkz.Taberi) Onlara de ki: "Rabbime yemin olsun ki eğer bu inkarcılığınızdan vazgeçmezseniz, alay ettiğiniz azap başınıza gelecektir. Fakat bunun ne zaman olacağını ben bilemem. Çünkü gaybı sadece Allah bilir. Gizli saklı olduğunu düşündüğünüz en küçük şeyleri dahi bilen Allah, şüphesiz sizin bu davranışlarınızı da görür.
4-Hesap günü geldiğinde benim peygamberliğime iman eden, Allah'ın emir ve yasaklarına uygun yaşayanları en güzel şekilde ödüllendirecek (bkz.Taberi)
5- Sizler gibi Allah'ın peygamberlerini inkar etmiş, diğer insanları bu mesaja inanmaktan alıkoymuş (bkz.Cabiri) ve onların uyarılarını alaya almış olanları acı ve alçaltıcı bir azaba uğratarak bu davranışlarınızın cezasını verecektir.
6-Aslında daha önce vahyedilen ilahi kitaplardan haberdar olan aklı başında kimseler, sana vahyettiğimiz kitabın Allah tarafından gönderildiğini ve insanları dosdoğru yola yönlendirdiğini hemen anlarlar. (bkz.Zemahşeri)

7-Ey elçimiz Muhammed! Sen tevhidi anlatırken bazı elebaşı müşriklerin seni takip ettiklerini, insanları seni dinlemekten alıkoymak için, "Baksanıza! Toprakta çürüdükten sonra tekrar diriltileceğimizi söylüyor! O da yetmezmiş gibi peygamberliğini iddia ediyor! bakmayın siz bunun söylediklerine
8-Düpedüz Allah'a iftira ediyor! Cinlerin etkisine girmiş delilik hali var!" diyerek seni halk arasında itibarsızlaştırmaya çalıştıklarını biliyoruz. Fakat sen onların bu tavırları karşısında sakın yılgınlık gösterme! Çünkü sana yakıştırdıkları şeyler tamamen iftiradan ibarettir. Tersine, sapkınlık içerisinde olanlar kendileridir.
9-İnanmadıkları takdirde başlarına geleceği uyarısında bulunduğun azabı derhal isteme küstahlığı gösterirken Allah'ın gücünü hiç düşünmezler mi? Allah'ın peygamberine böyle davrandıkları takdirde feci bir azapla karşılaşabileceklerini hiç hesaba katmazlar mı? Doğrusu Allah onları cezalandırmaya, istedikleri gibi gökyüzünü başlarına indirmeye yahut hepsini yerin dibine geçirmeye kadirdir. Ancak onlara süre tanımakta, yaptıklarından pişman olup tövbe etmeleri için fırsat vermektedir. Aklını kullananlar, bu durumdan ders alır, Allah'ın rahmetine nail olmak için tövbe edip peygamberlere inanır.

DAVUD ve SÜLEYMAN PEYGAMBERLERİN KISSALARINDAN DERSLER 

10-Ey Muhammed! Senin peygamberliğine inanmayan ve kendilerine uyarıda bulunduğun ilahi azabı bir an önce getirmeni isteyen küstah müşriklere, daha önce Davud'a peygamberlik verdiğimizi hatırlat! Üstelik peygamberliğin yanı sıra ona hükümranlık nimetini de vermiştik. Öyle ki kâinatta Allah'a kulluk görevini yerine getiren birçok varlık onun tasarrufu altında bulunuyordu. Egemenliği, dağlar, kuşlar ve daha birçok varlık üzerinde geçerli hale gelmişti.
11-Krallığında demir işletmeciliği yapılıyor, demirden sağlam zırhlar inşa ediliyordu. Ona ve inananlarına, "İnsanlar için yararlı işler yapınız, Allah'ın emirlerinden çıkmayınız. O, sizleri her an gözetmektedir" diye uyarıda bulunmuştuk. Hal böyleyken Allah'ın, kulu Muhammed'e peygamberlik vermesini niçin yadırgıyorsunuz?

12-Davut'tan sonra peygamberlik verdiğimiz Süleyman'a da benzer bir hükümranlık bahşetmiştik. Bir aylık yolu bir sabahta gidip bir akşamda dönen rüzgarı ve iş gören ruhani varlıkları Süleyman'ın emrine verdik. Onlardan hangisi emrimizden çıksa ona en ağır alevli azabımızı tattırırdık. 
13-Görkemli saraylar ve sanat harikası mabetler inşa edilir, dillere destan ziyafetler verilirdi.  İşte biz Davud'a da Süleyman'a da böyle büyük bir hükümranlık verip bunun karşılığında Allah'a kulluk etmelerini emretmiştik. Ne var ki Allah'ın bütün bu nimetlerine hakkıyla şükreden ve sadece O'na kulluk eden Süleyman ve Davut gibi kullar çok azdır. Nitekim siz Mekke müşrikleri, Allah'ın içinizden bir peygamber göndermiş olmasına ve bahşettiği onca nimete nankörlük ediyorsunuz!

14-Emri altındakiler Süleyman'ın hükmüne o kadar itaat etmekteydiler ki bir kurt asasını kemirip yıkılmasına sebep olmasaydı onun öldüğünü bile anlamayacaklardı. Aslında Süleyman'ın uzun süre önce öldüğünü anlamış olsalardı o kadar süre bu ağır işlerde çalışmazlardı. 

SEBE KISSASINDAN MÜŞRİKLERE DERSLER 

15-Vaktiyle Yemen bölgesinde yaşayan Sebe halkı da, tıpkı Mekkeli müşrikler gibi büyük nimetlere sahiptiler. Sağlı sollu bahçelerin uzayıp gittiği yemyeşil bir beldede yaşıyorlardı. Gönderdiğimiz peygamberler (bkz.Taberi) onlara, "İçinde yaşadığınız bu güzel ülkeyi, bu nimetleri size bahşeden Allah'a şükredin, O'na gereği gibi kulluk edin" diye öğüt vermişlerdi.
16-Ne var ki Sebe halkı bu öğütlere kulak vermemişti. Bunun üzerine setleri yıkan büyük bir sel baskının altında kaldılar ve o cennet gibi bağları, bahçeleri viraneye döndü. 
17-Sahip oldukları nimetleri kendilerine veren Allah'a karşı nankörlük ve O'nun elçisini inkar ettikleri için onları işte böyle cezalandırdık.

18-Oysa kendilerine bahşettiğimiz nimetler sonucunda o kadar sık ticaret yolculukları yapmaktaydılar ki Yemen'den Şam bölgesine kadar uzanan topraklar adeta avuçlarının içi gibiydi. Bütün bu bölgede gece ve gündüz güven içerisinde ticaret yapabiliyorlardı. (bkz.Zemahşeri
19-Fakat onlar, bu nimetin değerini bilip Allah'a şükretmek yerine nankörlük ettiler. O'nun elçilerine iman etmeyip bir de "Rabbimiz, seferlerimizin arasını uzat" diyerek tamahkarlıkta bulundular. (Razi, bunu "küfrün lisan-ı hal ile ifadesi" olarak tanımlıyor) Bunun üzerine biz de onları helak edip sonraki nesillere sadece hikayelerinin kalmasını sağladık. Medeniyetleri dağıldı, sahip oldukları nimetler ellerinden kayıp gitti. 
20-Böylece, içlerinden iman edenlerin dışındakiler, vaktiyle şeytanın, "Ben de senin kullarını kendime uyduracağım, elçilerine iman etmene engel olacağım" şeklindeki temennisini haklı çıkardılar.
21-Esasında şeytanın, onlar üzerinde herhangi bir gücü söz konusu değildi. Fakat onlar kendi istekleriyle ona uydular ve böylece gerçek iman sahipleriyle kuşku duyanlar ortaya çıkmış oldu.

ŞEFAAT DÜŞÜNCESİNE DAYALI ŞİRK İNANCININ ELEŞTİRİSİ 

22-Ey elçimiz Muhammed! Allah nezdinde bazı varlıkları şefaatçi kabul edip onlardan medet uman müşriklere de ki: "Allah kainatta bulunan her şeyin mutlak hakimidir. Her şeyi yaratan O'dur. Sizin şefaatçi olduklarını sandığınız varlıklar ise hiçbir güç ve kudrete sahip değildir. Allah'ın herhangi bir yardımcıya da ihtiyacı yoktur. 
23-Ahiret gününde sizlere şefaat etsinler diye kendilerine tazimde bulunduğunuz melekler ve diğer varlıklar kesinlikle böyle bir güce sahip değildir. (bkz.Razi) Kaldı ki hesap günü geldiğinde, şefaatçi olduklarını sandığınız melekler dahil herkes, dehşet içerisinde kendinden geçmiş olacaktır. Nihayet o korku anı geçince, Allah meleklere konuşma izni verecek ve onlar da peygamberlerin hakikati anlattıklarını ikrar etmekten başka bir şey söylemeyeceklerdir. Zaten O'nun huzurunda kimsenin hiçbir gücü ve yetkisi söz konusu değildir. Bütün kudret ve yetki O'nundur."

24-Ey elçimiz Muhammed! Allah'ın nezdinde bazı varlıkları şefaatçi kabul edip onlardan medet uman varlıklara şöyle söyle: "Ey müşrikler! Gökyüzünden yağan yağmurlar ve bu sayede yeryüzünde yetişen rızık sizlere hangi kudret sayesinde ulaşıyor? Allah'a ortak koşup medet umduğunuz varlıklar sayesinde mi? Hayır, bütün bunları size sağlayan kudretin Allah olduğunu pekala biliyorsunuz! O halde düşünün! Rızkı veren ve her şeyin mutlak hakimi olan Allah'a kulluk eden bizler mi doğru yoldayız, yoksa O'na ortak koşan sizler mi?
25-Bakın, sizlere sırf kendi iyiliğiniz için bu uyarıları yapıyoruz. Yoksa sizin şirkinizden biz sorumlu olmayacağız. Ayrıca bizim inancımızın yanlış olduğunu düşünüyorsanız merak etmeyin, sizler de bizim inancımızdan sorumlu olmayacaksınız.
26-Hangimizin haklı olduğu hesap gününde ortaya çıkacaktır. Allah o gün, iman edenleri cennete, inkar edenleri ise cehenneme sevk edecek ve böylece herkese layık olduğu karşılığı verecektir." (bkz.Zemahşeri)
27-Ortaklığa dahil ettiğiniz, Allah'ın seviyesine çıkarıp O'na şirk koştuğunuz putlar şimdi neredeler, gösterin bana!" Asla gösteremeyecekler.

28-Ey Muhammed! Biz seni insanlara işte bu mesajları ulaştırasın diye peygamber olarak görevlendirmiş bulunuyoruz. Sana iman edenleri dünya ve ahirette kazançlı çıkmakla müjdeliyor, seni inkar edenleri ise cehennem azabı ile uyarıyoruz. 
29-Fakat ne yazık ki müşriklerin çoğu senin peygamberliğine inanmamakta ve kendilerine yaptığın uyarıyı alaya alırcasına, "Sana inanmadığımız takdirde uğrayacağımızı söylediğin şu azap ne zaman gelecekmiş, görelim" demektedirler. 
30-Onlara de ki: "Ey müşrikler! Vaktiniz varken iman edin, çünkü ilahi azapla yüzleştiğiniz gün artık iş işten geçmiş olacaktır. O gün ne tövbeniz kabul edilecek, ne de size ikinci bir şans verilecektir!"

MÜŞRİKLERİN HESAP GÜNÜNDEKİ PİŞMANLIKLARI 

31-Muhammed'in peygamberliğine inanmayan müşrikler, "Ne Muhammed'in Allah'tan aldığını söylediği Kur'an'a, ne de onun söz ettiği uyarılara inanacağız! Biz atalarımızın dinine uyarız" demektedirler. Doğrusu onlar hesap günü Allah'ın huzuruna çıkarıldıklarında böyle söyleyemeyeceklerdir. O gün hesap verirken hepsi birbirini suçlamaya başlayacak, elebaşılarının sözlerine uyup şirke bulaşan ve elçimizi inkar edenler, kendilerini şirke sevkeden elebaşılarına dönüp, "Sizin yüzünüzden bu hale düştük! Siz olmasaydınız biz Muhammed'e iman ederdik" diyeceklerdir.
32-Elebaşıları ise bu suçlamaları kabul etmeyecek ve "Biz mi sizi saptırdık? Siz ona iman ediyordunuz da biz mi engel olduk?" diyeceklerdir.
33-Onlara uyup elçimizi inkar edenler ise, "Tabi! Gece gündüz bizi şirk inancına bağlı tutmak için çaba gösteriyor ve peygamberi inkar etmemiz için elinizden geleni yapıyordunuz!" diyeceklerdir. Neticede cehennem azabını gördüklerinde dünyada onu yalanlamalarından dolayı derin bir pişmanlık duyacaklardır. Dünyadaki bu kibirli tavırlarına karşılık o gün onları zincirlere vurulmuş halde cehenneme sürükleyeceğiz.

ZENGİNLİK ve NÜFUZLARINA GÜVENEN MÜŞRİKLER 

Ey elçimiz Muhammed! Senin soylu ve varlıklı olmadığını, sade bir insan olduğun için peygamber olamayacağını söyleyen müşriklerin bu tavırları seni yıldırmasın!
34-Çünkü biz daha önce hangi topluma peygamber gönderdiysek o toplumun refah içinde yaşayan kibirli önderleri çıkıp elçilerimizi küçümsediler. "Seninle gönderilen mesajı umursamıyoruz
35-Biz o kadar varlıklı ve soylu iken peygamberlik sana mı kaldı? Eğer biz yanlış yolda olsaydık, Allah bize bu kadar mal, servet ve evlat vermezdi" (bkz.Taberi) dediler ve onları yalanladılar. İlahi azaba ilişkin uyarıları dikkate almadılar. İşte o toplumların sonları Mekkeli müşrikler için bir ders olmalıdır. 

36-Ey elçimiz Muhammed! Sana iman etmemelerini işte bu gerekçeye dayandıran müşriklere şöyle de: "Rabbim peygamberlik görevini kime vereceğini en iyi bilendir.
37-Üstelik sahip olduğunuz mal ve servet de Allah'ın sizlere bahşettiği nimetlerdendir. Fakat O'nun elçisine iman etmezseniz bu sahip olduğunuz mal ve nüfuz sizi Allah'a yakınlaştıracak değildir. Biliniz ki sizleri Allah'a yakınlaştıracak tek şey, O'nun peygamberine iman etmeniz ve emirlerine uygun yaşamanızdır. Bu şekilde davranan müminler Allah tarafından, fazlasıyla ödüllendirileceklerdir.
38-Sizler gibi peygamberleri inkar eden ve insanların tevhide inanmalarını engellemeye çalışanlar ise hesap günü ilahi azaba maruz kalacaklardır.
39-Rızkı dilediği gibi bahşeden Allah'tır. Sahip olduğunuz mal ve servetle sizi imtihan etmektedir. Eğer sizlere verilen mallardan bir kısmını muhtaç insanlara yardım için kullanırsanız bu imtihanı kazanırsınız." (bkz.İbn Kesir)

40-Mahşerde Allah müşriklerin hepsini huzurunda toplayacak ve meleklere, "Bunlar sizi Allah'a ortak koşup tâzim mi ediyorlardı?" diye soracaktır. 
41-Melekler ise, "Haşa! Bizim kulluk edilmeye layık bir vasfımız olmadığı gibi, onların şirk inançlarıyla da bir ilgimiz yoktur. Bizler senin tekliğini tasdik ederiz. Senin kudretin eşsizdir. Aslında bu müşrikler düpedüz şeytanın yolundan gitmekteydiler" diye cevap vereceklerdir.
42-Bunun üzerine Allah müşriklere şöyle buyuracaktır: "Dünyada kendilerinden şefaat umduğunuz varlıkların bugün asla yararını göremeyeceksiniz. Bugün hepiniz kendi sorumluluğunuzu taşıyacak ve elçimizi yalanlamanızdan dolayı cehennem azabına maruz kalacaksınız!"

43-Çünkü müşrikler, elçimiz kendilerine ayetlerimizi tebliğ ettiği zaman ona inanmamış ve "Bu adam peygamber değil, yalan konuşuyor, Allah'a iftira ediyor! Bizi atalarımızın dininden soğutmak istiyor. Büyülü ve etkileyici sözlerle bizleri kandırmaya, dinimizden döndürmeye çalışıyor" diyerek ona karşı çıkmışlardı.

44-Oysa kendilerine uyduklarını söyledikleri ataları, şirk koşarken vahye dayalı bilgi ile hareket etmiyorlardı. (bkz.Zemahşeri) Senin peygamberliğini reddederken de Allah tarafından vahyedilmiş herhangi bir bilgiye dayanmamaktadırlar. 
45-Tıpkı kendilerinden önceki toplumlar gibi elçilerimizi inatla yalanlamaya devam etmektedirler. Halbuki onlar daha önce helak ettiğimiz inkarcı toplumların sahip olduğu güç ve kuvvetin onda birine bile sahip değiller. (bkz.Taberi) Durum böyleyken niçin geçmişten ibret almamakta, peygamberleri inkar etmenin sonun kötü olduğunu görmemektedirler?

Ey elçimiz Muhammed! Seni körü körüne ve inatla yalanlayan müşriklere 
46-Şunu açıkça ilan et: "Ey müşrikler! Aklınızı kullanın, iyi düşünün! Ben sizden kendim için bir şey istemiyorum. Üstelik gayet iyi biliyorsunuz ki cinlerden haber aldığını iddia eden yalancılardan da değilim. Sizlere Allah'ın mesajlarını iletiyorum, şirk inancını sürdürdüğünüz takdirde başınıza büyük bir azabın geleceği konusunda sizleri uyarıyorum. 
47-İnanırsanız siz kazançlı çıkacaksınız. Benim sizden beklediğim hiçbir kazanç yoktur. Yaptığım görevin mükafatını Allah verecektir. Rabbim yaptıklarınızı görmektedir.
48-İşte böyle açık bir şekilde doğruları size anlatmaktadır. O, sizin bildiğiniz ve bilmediğiniz her şeyden haberdardır. Eninde sonunda inananlara zafer nasip edecektir.
49-Bana rabbimden vahiy gelmekte ve ben sizleri O'nun gösterdiği doğru yola davet etmekteyim.
50-Nasıl olur da sapkın olduğumu düşünürsünüz! Sapkınlık asıl sizin yaptığınızdır. Nefislerinize uymanızdır. (bkz.İbn Kesir) O, hepinizin yaptıklarını çok iyi bilmektedir ve gerekli cezayı da verecektir."

Ey elçimiz Muhammed! Onların ısrarlı inkarları seni üzmesin
51-Kıskıvrak yakalandıkları ve kaçma imkanlarının kalmadığı o ahiret gününde, onların nasıl tir tir titrediğini göreceksin.
52-Kıyamet günü pişman olacaklar, iman ettiklerini söyleyecekler, fakat bu pişmanlıkları kendilerine fayda vermeyecektir. Çünkü artık iş işten geçmiş olacaktır. 
53-Oysa daha önce gözlerini gerçeklere kapatarak, uzakça bir yerden karanlığa taş atıyorlardı.
54-Dünya hayatında ellerinde fırsat varken iman etmedikleri, senin peygamberliğini kabul etmedikleri, sana "yalancı, mecnun ve kahin" gibi yakıştırmalarda bulundukları için cezalandırılacaklar, kaçacak yer bulamayacaklardır. Tıpkı kendilerinden önce peygamberleri yalanlayanlar gibi onlar da umduklarını bulamayacaklar, hüsrana uğrayacaklardır. 

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;
TÜRKÇE ÖZLÜ KURAN ve DİĞER YAZILAR

27 Mayıs 2017 Cumartesi

KURAN -56- (31) LOKMAN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\

34 Ayet - /Tevhid davetçisi bilge bir kul/

------ Mekke döneminin ortalarına doğru, Saffat suresinin ardından vahyedilmiştir. Tefsir ve tarih kaynaklarında yer alan bilgilere göre Nadr b Haris adlı Mekkeli bir müşrik, ticaret amacıyla gittiği İran'da ilgi çekici hikayeler öğrenmiş, Mekke'ye döndüğünde de insanları etrafına toplayıp bu hikayeleri anlatmaya başlamış, böylece Kur'an'ın da bunlar gibi bir hikaye olduğunu söylemeye ve halkı Hz.Muhammed'i dinlemekten alıkoymaya çalışmıştır. İşte Lokman suresi müşriklerin bu girişimlerine cevap olarak vahyedilmiştir. (bkz.Taberi; Razi, Kurtubi) Lokman, hikmetli öğütleriyle meşhur, Habeş'li bir zat olarak tanınır. (bkz.Taberi) Surede onun ağzından bütün müslümanlara öğütler verilmekte, İslam'ın temel inanç ve ahlak ilkeleri ortaya konulmaktadır. -----
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, İndirildiği dönemin ışığında Kur'an tefsiri)

İLAHİ VAHYİN GERÇEKLİĞİ 

1-Elif lam mim! (Huruf-ı mukattaa)

Ey Muhammed! Senin peygamber olduğuna inanmayan müşriklerin, insanları senin davetinden alıkoymak için çeşitli hikayeler anlattıklarını biliyoruz.
2-Oysa sana vahyetmekte olduğumuz Kur'an, hikmet dolu ilahi bir mesaj olup
3-Tevhide inanan, bütün ibadetlerini bu esas üzerine yapan, öldükten sonra diriltilip hesaba çekileceğine inanan ve bu sorumluluğun bilinciyle yaşayan mümin kullar için bir rahmet ve müjdedir. 
4-İyiler namazı kılan, zekatı veren ve Ahirete kesin olarak inanan kimselerdir. İşte bu şekilde iman eden kullar, rableri tarafından vahyedilen ilahi mesaja iman ettikleri için 
5-Dosdoğru yol üzeredirler, hem dünyada hem ahirette huzur bulacak olanlar onlardır. 

6-Diğer taraftan müşriklerden bazıları insanları ilahi mesajdan uzaklaştırabilmek için birtakım boş sözler ve hikayelerden medet umarlar! Akıllarınca Kur'an'ı küçümser ve o hikayelere benzetirler. Bu davranışlarından vazgeçip sana inanmazlarsa, onlara kendilerini acı bir azabın beklemekte olduğunu bildir!
7-Çünkü onlar Kur'an'ı dinledikleri zaman onun tevhit mesajını gayet iyi anladıkları halde, sırf kibirlerinden dolayı ona inanmak istemezler ve sağırmışçasına onu duymazdan gelirler. Onlara acıklı bir azap müjdemiz var.

8-Senin peygamberliğine iman eden ve ilahi emirlere uygun yaşayanlara da, içerisinde sonsuza kadar huzur içinde yaşayacakları nimet dolu cennetleri müjdele!
9-Bu, onlara sonsuz kudret ve hikmet sahibi Allah'ın vaadidir.

10-Ey Allah'a ortak koşan ve onun nezdinde bazı varlıkları şefaatçi kabul eden müşrikler! Görmez misiniz ki Allah, içinde yaşadığınız kainatı muazzam bir ahenk içinde yaratmıştır. Üzerinizdeki şu muhteşem gökyüzünü direksiz bir şekilde inşa etmiş, yeryüzünü sabit tutmak üzere yalçın dağlar yaratmış, her türlü canlının yaşayacağı mükemmel bir ortam olarak düzenlemiş, türlü canlılar yaratmış, gökyüzünden yağdırdığı yağmur sularıyla yeryüzünü binbir çeşit bitkiyle donatmıştır. 
11-Bu muhteşem varlıkları yaratıp emrinize veren Allah olduğu halde, sizler nasıl olur da hiçbir şey yaratma gücüne sahip olmayan varlıkları şefaatçi kabul edip onları Allah'a ortak koşarsınız? Bilesiniz ki bu davranışınız büyük bir haksızlık ve büyük bir yanlışlıktır.

12-Vaktiyle hikmetli kulumuz Lokman'a ilettiğimiz gibi insan, kendisine bütün bu nimetleri bahşeden Allah'a kulluk etmeli, şirkten uzak durmalıdır. Çünkü sadece Allah'a kulluk eden kimse, sahip olduğu nimetlerin şükrünü yerine getirip dünyada da ahirette de kazançlı çıkmış olur. Allah'a ortak koşan kimse ise bu nankörce tavrıyla sadece kendine zarar verir. Çünkü Allah kimsenin kulluğuna muhtaç değildir. O, insanlara sırf merhametinden dolayı öğüt vermektedir. 

BİLGE İNSAN LOKMAN'IN DİLİNDEN TEVHİT ve AHLAK ÖĞÜTLERİ 

13-Vaktiyle Lokman, çocuğuna bu hakikati anlatarak şöyle nasihat vermişti: "Bak evladım! Sakın Allah'a ortak koşma, O'nun nezdinde bazı varlıkları şefaatçi kabul etme! Çünkü böyle bir davranış, her şeyi mükemmel bir şekilde yaratıp insanın hizmetine veren Allah'a karşı büyük bir nankörlük olur. 
14-İkinci olarak Allah, insana anne ve babasına karşı hürmetkar olmasını emretmiştir. Özellikle annenin evlat üzerindeki hakkı çok büyüktür. (bkz.Zemahşeri) Çocuğunu binbir zorlukla karnında taşımış, doğumundan sonra onu iki yıl süre ile emzirip yıllarca bakıp büyütmüştür. Bu yüzden insan, kendisini yaratan ve her türlü nimeti veren Allah'a kulluk ederek kendisi için türlü zorluklara göğüs geren ebeveynine de saygı ve hürmette kusur etmemesi gerekir. 
15-Fakat anne ve babası Allah'a şirk koşuyor diye, evladın onlara uyması, onların istekleriyle hareket edip Allah'a şirk koşması doğru olmaz. Böyle durumlarda onların değil, peygamberlerin ve tevhit ehli müminlerin yoluna uymak ve şirkten uzak durmak gerekir. Ancak bunu yaparken yine de anne ve babayı incitmemek, onlara iyi davranmak önemlidir. Neticede herkes öldükten sonra diriltilip Allah'ın huzurunda toplanacak ve kendi davranışlarından hesaba çekilecektir."

16-Lokman öğütlerine şöyle devam etti: "Evladım! Her zaman sorumluluğunun bilincinde ol! Unutma ki yaptığın hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz. Ayrıca küçümsediğin basit davranışlarının bile bir hesabı olacaktır. Yaptıkların ne kadar küçük ve gizli olursa olsun, Allah hepsinden haberdardır ve hepsinin hesabını soracaktır.
17-İşte bu bilinçle hareket et! Allah'a kullukta tevhitten sapma! Hep iyiliği benimse, kötülükten uzak dur! (bkz: emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münker)
("iyiliği iş edin, kötülükten uzak dur"(İslam'ın en önemli ilkelerinden biri)
Tevhit mesajını anlatırken karşılaştığın sıkıntılara karşı sabırlı ve dayanıklı ol! (bkz.Taberi) Bunlar Allah'ın insana kesin olarak emrettiği hususlardır." (bkz.Taberi, Zemahşeri

18-İnsanlara karşı büyüklük taslama, onlara dudak bükme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme, toplum içinde kendini beğenmişlik yapma! İnsanlara zarar veren işlerin peşinde koşma! (bkz.Zemahşeri) Böyle davrananların Allah'ın hoşnutluğundan mahrum kalacaklarını unutma! Allah, kendini beğenip övünenlerin hiçbirini sevmez. 
19-İnsanlara karşı güler yüzlü / mütevazi ol! Her davranışında ölçülü ol! İnsanları hor görme! Yürürken alçakgönüllü ol, konuşurken sesini fazla yükseltme. Seslerin en çirkini merkep sesidir. Unutma ki insanları rahatsız eden ve başkalarına saygı göstermeyen kendini beğenmişlerin davranışları çok çirkindir ve Allah bu tür davranışları sevmez." 

KAİNATTAKİ TEVHİT DELİLLERİ 

20-Ey müşrikler! Nasıl olur da elinizde vahiy bilgisi olmadan Allah hakkında olur olmaz iddialar ortaya atar, O'ndan başka varlıkların O'nun katında size yardımcı olacağını düşünerek onlardan medet umarsınız! Bilmez misiniz ki şu muazzam kainatı yaratan, gördüğünüz ve görmediğiniz nice nimetlerle donatıp emrinize veren sadece Allah'tır. Öyleyse başka bir varlığı nasıl O'nun katında yardımcı kabul edersiniz?
21-Gerçek bu kadar açık ve net bir şekilde ortada olduğu halde niçin hala inatla şirke devam etmekte, "Atalarımızın miras bıraktıkları inançları terkedemeyiz" diye tutturmaktasınız? Halbuki inatla sürdürdüğünüz bu şirk inancı sizi cehennem ateşine sürüklemektedir.
22-Elçimiz Muhammed'in size ilettiği tevhit ise sizi Allah rızasına, dünya ve ahiret huzuruna ulaştıracak en sağlam yoldur. Kim bu tevhidi benimser ve şirkten uzak durursa bu sapsağlam ipe tutunmuş, kendisini kurtarmış olur. Yoksa atalarınızın peşinden gitmek sizleri kurtarmaz. Unutmayınız ki neticede hepiniz Allah'ın huzurunda hesaba çekileceksiniz. 

23-Ey Muhammed! Müşriklerin senin peygamberliğini yalanlamakta ısrar etmelerine üzülme! Onların inanmaları için kendini paralama! Kurdukları tuzaklar için de kaygılanma! Allah onların tuzaklarını boşa çıkaracak ve sizlere zafer nasip edecektir. (bkz.Zemahşeri) Allah onların yapıp ettiklerini, hatta kalplerindeki niyetlerini bilmektedir. Ahirette onları hesaba çekecek ve gerekli karşılığı verecektir.
24-Bugün seni yalanyan o müşrikler, şu geçici dünya hayatının nimetlerinin ardından acı bir azaba maruz kalacaklardır.

25-Aslında müşrikler yaptıkları şeyin tutarsız olduğunu kendileri de biliyorlar. Mesela onlara yeri göğü kimin yarattığını, şu muhteşem kainatı kimin düzenleyip insanın emrine verdiğini sorsan hemen, "Elbette ki Allah'tır" diye cevap vereceklerdir. Buna rağmen yine de medet umdukları varlıkların buna layık olmadıklarının farkında değildirler. 
26-Bu sebeple onlara de ki: "Bütün bu kainat yaratan yegane kudret Allah olduğu için, kulluk edilmeye layık kudret de O'dur. Aslında O'nun insanların kulluğuna ihtiyacı yoktur. Fakat yüce zat ve sıfatlarından dolayı kulluk edilmeye layık olan O olduğu için herkes sadece O'na kulluk etmelidir." (bkz.Razi)

27-Allah'ın yarattığı muazzam varlıklar ve insanlara olan nimetleri o kadar çoktur ki yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem, bütün denizler mürekkep olsa, hatta bu kalem ve mürekkeplere katbekat (bkz.Razi) benzeri yedi deniz ilave edilecek olsa yine de Allah'ın nimetlerini yazıp bitirmeye yetmez. Allah sonsuz kudret sahibidir ve insanlar için en iyi olanı murat etmektedir. Sonsuz ilmiyle insanlara en yararlı olan mesajları peygamberlerine iletmektedir. 

28-Ey Müşrikler! Hepinizi tek bir nefsi yaratır gibi yaratan Allah, aynı şekilde diriltmeye de kadirdir. (bkz.Fatır 35/11) Nitekim Allah'ın bütün kainata ne kadar hakim olduğunu görmektesiniz.
29-Baksanıza, O'nun kurduğu bu muhteşem kainat düzeninde gecenin ve gündüzün süreleri kah uzayıp kah kısalmakta, güneş, ay ve kainattaki bütün varlıklar kendileri için belirlenen bir düzen içerisinde hareket etmektedirler.
30-Bütün bunlar, kulluk edilmeye layık yegane kudret olan Allah'ın sizleri tekrar diriltip hesaba çekmeye de kadir olduğunu, medet umduğunuz varlıkların ise böyle bir güce sahip olamadıklarını açıkça ortaya koymaktadır.
31-Gemiler bile denizlerde, O'nun kurduğu muazzam düzen sayesinde yüzmektedir. Aklı başında olan insanlar bütün bunlardan ibret alır ve şirkten vazgeçip elçimizin mesajına uyarlar. Ne var ki sizler şirkte ısrar ediyor ve hesap gününü hatırlatan elçimizle alay etmeye kalkışıyorsunuz. Bilesiniz ki Allah sizin bu tavrınızı görmekte ve elçimize söylediklerinizi işitmektedir. 

MÜŞRİKLERİN İKİYÜZLÜLÜKLERİ ve ŞİRK İNANCININ ALDATICILIĞI 

32-Ey elçimiz Muhammed! Müşriklerin bu samimiyetsiz tavırlarını gösterecek bir delil de şudur: Onlar denizde dalgalar arasında kalacak olsalar, o güne kadar medet umdukları varlıkların hiçbir yarar sağlamayacağını bildikleri için derhal Allah'a dua etmeye başlar, O'ndan başka her şeyi unutuverirler. Ne var ki Allah, kendilerini kurtarıp sağ salim kıyıya çıkmalarını sağladığında kendilerine her türlü nimeti veren Allah'a kulluk etmek yerine eski inançlarına geri dönerler.

33-Ey müşrikler! Tevhidi ortaya koyan bu kadar açık ve net deliller karşınızdadır. Artık şirkten vazgeçin. O'ndan başka hiçbir varlığın kulluğa layık olmadığını anlayın. Medet umduğunuz varlıkların ahiret gününde size yardım edeceklerine inanıp da aldanmayın. Çünkü o gün hiç kimsenin kimseye bir yararı olmayacaktır. Hatta babanın oğluna dahi faydası olmayacaktır. Bu yüzden aklınızı başınıza toplayın ve başka varlıkların yardım ve şefaatlerini ummaktan vazgeçin, tevhide ve elçimizin mesajlarına uyarak kendinizi kurtarmaya bakın!

34-Allah'tan başka hiçbir varlık kendisinden medet umulmaya ve kulluğa layık değildir. Yaratan ve sonsuz kudret sahibi olan yalnızca O'dur. Kıyametin ne zaman kopacağını bilen, yağmuru yağdıran, sahip olduğunuz her nimeti size bahşeden O'dur. O'ndan başka hiç kimse yarın ne olacağını bilemez. Doğacak çocuğun geleceğini, kimin nerede öleceğini bilen sadece O'dur. Dolayısıyla kahinlerin ve benzeri kimselerin güya gelecekten haber vermeye kalkışmaları yalancılıktır. (bkz.Zemahşeri) Elçimiz Muhammed'in mesajı ise, sınırsız ilmiyle her şeyi bilen Allah tarafından vahyedilen hakikattir. 

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;
TÜRKÇE ÖZLÜ KURAN ve DİĞER YAZILAR