30 Eylül 2017 Cumartesi

TÜRKÇE ÖZLÜ KURAN ve DİĞER YAZILAR

Kur'an'ın Dünyası 
Kur'an'da adı geçen peygamberler kişiler olayların haritası
(Daha net bir görüntü için lütfen haritanın üzerine tıklayınız) 
Nüzûl döneminde kıtalar ve dünya 1 ve 2
(Daha net bir görüntü için lütfen haritanın üzerine tıklayınız)

Günümüz dili ile kolay okunup anlaşılabilir, nüzûl (indiriliş - vahyediliş) sırasına göre Türkçe özlü Kur'an. 

Kur'an Muhammed peygamberin ağzından okunduğu günlerde dinleyen herkes tarafından anlaşılıyordu. Çünkü hitap ettiği kitlenin tarihsel, edebi ve sosyolojik durumuna tamı tamına denk düşen bir dili ve uslûbu vardı. Geçen zaman içinde o kültürden uzaklaşılıp tarihsel koşulların kavranmaktan vazgeçilmesi ve Kur'an üzerine kasıtlı oynanan oyunlar ne yazık ki Kur'anı geniş halk kitleleri tarafından anlaşılmaz kılmıştır.

Kur'an'ın Hz.Muhammed tarafından bile tefsir edilmeye muhtaç bir kitap olduğu, aksi takdirde sahabenin dahi onu anlayamayacağı görüşü doğru bir görüş değildir. Bugün sözü edilen bazı kavramlar, Kur'an'ın nüzûlünden sonra ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap vermek için gösterilen çabaların ürünü olup, Kur'an'ın anlaşılamadığını ispat için kullanılamaz. 

Ebû Ubeyde (ö.210) bu durumu açık ve kesin olarak şöyle belirtmektedir: "vahyin nüzûlüne şahit olanların dili Arapça olduğu için Hz.Muhammed'e Kur'an'ın manasını sormaları söz konusu değildi" (bkz.Ebû Ubeyde, Mecâzü'l-Kur'an

O halde Kur'an, özellikle ilk muhatapları için ne dediği tam olarak anlaşılmayan, dolayısı ile tefsir edilmesi gereken ilmi bir eser değil, ne söylediği net ve basit, iman edilmesi gereken bir kitaptır. Öyleyse Kur'an'a, nüzûl dönemi ve nüzûl sonrası olarak iki ayrı noktadan yaklaşmak gerekir. Bu, bize Kur'an'ın tabiatını keşfederek onu, sonraki dönemlerin ihtiyaçlarının oluşturduğu ilmi disiplinlerle karıştırmamak gibi bir farkındalık kazandıracaktır. (bkz.İndirildiği dönemin ışığında Kur'an tefsiri / Tevhit Mesajı - Hasan Elik, Muhammed Coşkun

Bu yaptığım çalışma kişisel bir tefsir çalışması değil. Haşa haddim de değil. Taberi, Razi, Zemahşeri, Maturidi, Alusi, Beyzavi, Cabiri, Derveze Muhammed, Ebu Hayyan, Ebü-l Kasım, Ebu Müslim, Ebu Ubeyde, Ferra, Firuzbadi, Hicazi, İbnü'l-Arabi, İbn Aşur, İbn Atıyye, İbnü'l-Cevzi, İbn Kesir, Kâdî Abdülcebbar, Kurtubi, Muhammed Ali Mevlana, Maverdi, Meragi, Menar, Mevdudi, Muhammed Hüseyin Tabatabai, Muin, Mukatil, Teysir, Zeccac, vs vs vs gibi büyük müfessirlerle başlayıp, Abbas Fazl, Ali Cevad, Alusi es-Seyyid, Berru, Carim, Hüseyin eş-Şeyh, İbn Habib, İbn Hişam, İbn İsak, Makdisi, Sibai gibi siyer ve tarih ustalarıyla günümüze kadar gelen süreçte alim ilahiyat hocalarımızca yapılmış tefsir / meali günümüz dilinde geniş kitlelerce anlaşılır kılmak amacıyla ufak tefek katkılarla Kur'an'ı hiç bir sapmaya ve saçmalamaya maruz bırakmadan internette herkes tarafından ulaşılır kılma çabasıdır.

Din meselesi, sadece toplumun büyük veya sınırlı bir kısmını etkileyen bir "kültür" meselesi değil, insan beyninde, düşünce mekanizmalarında işleyen adeta sistemleşmiş canlı bir düşünce biçimidir ve insan beyninin kolayca sökülüp atılamayacak derinliklerine yapışmış köklere sahiptir. 
Söküldü sanıldığı yerde, başka bir nesnenin veya konunun fetişe edilişine: Tapımına dönüşmüştür.
İnsan şuuru kendisini bilemedikçe ne maddi nesnelerin, ne de manevi konuların fetişizmini (tapıncını) aşamaz. İnsan toplumunun gidişine göre, daha maddi, daha manevi tapınışlar öne çıkmaktan geri duramazlar. İnsan toplumu ve düşünüş sistemi, hasbelkader tesadüfi olarak tanrısallaştırmalara kapılmamıştır. Meta fetişizmine veya nesnelerin tapıncına ve ilizyonlarına da öyle gelişigüzel düşmez veya düşürülemez. Tümünde toplumsal gidiş kanunları hakimdir.

"Tutkular" insanı yeniden ve yeniden öldürüp diriltebilirler. Modern çağda "Metalar"ın veya daha geniş anlamda nesnelerin manevi tapınçları aşılmamıştır. Bilinç ve örgütlülük geliştiği ölçüde meta fetişizmi de aşılabilir elbet ama totem ile başlayan kutsallaştırmanın öyküsü kolay bitmez. 
Maddiyatın maneviyatı ezişi ve tüketişi sürmektedir ve daha çok uzun yıllar boyunca sürecektir. Modern proleterya da modern büyük-küçük burjuvalar gibi nesnelerin tapıncının tehdidi ve tehlikesi altındadır. "Tapınçlar" konusu, doğrudan totem ile başlayan kutsallaştırma prosesine ve insan zihninin işleyiş yasalarına bağlıdır. 
İnsan toplumunun doğadan gelme, ilk doğal ham pırlantası: çekirdeği olan komüncül toplum, tarihin kilitlerini açan biricik anahtardır. Çünkü en ilk temel çekirdek olması itibarıyla, toplum biçimlerinin bütün gelişim kanunlarını içinde saklar. Komün ışığında totemle başlayıp Kuran ile kapatılan fakat bugün çeşitli şekillerde sürdürülen kutsallaştırma prosesini anlamak önemlidir. Bu proses tarihin insan çabasını değerli kılarak modern/uygar topluma ulaşmada insanlığın elindeki biricik birikim bilimidir. 

İnsan beyni yenilenlerle pek ilgilenmez. Yenilen yenilmiştir; galiplere bakar ve onların peşine düşer. Bizim gibi pek az insan yenilmişlerin, yenilgilerin peşine düşer; adeta hastası olur desek de pek yanlış olmaz. İslam medeniyeti veya Hz.Muhammed rejimi de kendisinden önceki bir çok medeniyet gibi çökmüş, güneşi solup gitmiştir.
Muhammed peygamber ve Kuran'ın biricik dileği ve çerçevesi harika bir sistem kurmak üzerinedir ama her şeye rağmen o güneş batmıştır. Çünkü tarihin deli seli ahlaksız tefeci/tüccar/bezirganlığını evrenselleştirmek üzerine akmaktadır. Bugün bile "islam" adı altında yapılmaya çalışan her şey bu ahlaksızlığı azgınlaştırmaya çalışmanın çabasıdır.

Bu kimsenin suçu değildir. Bu işleri "determinizm" insanlara işletir. Yani doğal bir süreçtir. Ve islam kollektivizmi maneviyatı o maddi temeller henüz yükselirken parlayabilmiş; temellerinin o bayrağa ihtiyacı kalmayınca esnaf tüccar tefeci bezirgan ahlaksızlığı evrensel ihtişamın şaşasını/sultasını göstermiştir.

Bu Muhammed'in Kuran'ın veya İslam'ın suçu değildir. Antik tarihte göçebe rönesansı sırasını savmıştır, o kadar..
Doğudan, göçebe Moğollar ve Türkler, İslam medeniyetini hem ödürürler hem rönesansa uğrattılar. Afrika kuzeyinde Berberiler de..

İbni Haldun, o İslam ölüş ve dirilişleri içinde "Tarih Bilimi" yapar. İliklerine kadar müslüman olduğu için İslam medeniyetini kayırmaz. İbni Haldun, yıkılış ve diriliş kanunlarını olduğu gibi arar, bulur ve ortaya koyar. Bizler ondan yüzlerce yıl sonra onun gibi olamıyoruz. Sağcılarımız, koyu bir islam tapıncı ve Nihilizmiyle ve bir o kadar esnaf tüccar tefeci bezirgan ikiyüzlülüğü ile kudurup dururken Solcularımız da, ateist afra tafralarıyla konun üzerinden atlayıp geçiyor veya geçtiklerini, geçebileceklerini sanıyor.!
Oysa İslam Türkiye'dir. Türkiye ise İslamdır. Ve Cumhuriyet Türkiyesinin toprak ekonomisi, köylülüğü dahi oradan çıkagelerek başkalaşıp durur. Bu yüzden İslâm'ın yenilmesiyle daha fazla ilgilenmeliyiz. Çünkü gelecekteki zaferlerimizin kalitesi bu ilgiye bağlıdır.
(Hikmet KIVILCIMLI)

Kutsallaştırma prosesi bir determinist yasadır. Kur'an Muhammed peygamber tarafından deklare edilmiş, kutsallaştırma prosesinin son halkası ve bir birikimin ürünüdür. Tabi bu nedenle yerleşik düzene geçişte bir uygarlık sıçramasıdır. Özellikle kutsallaştırma prosesini kapatıp yeni bir dönemin, dolayısıyla pozitif bilimlerin önünü açması en önemli niteliğidir. Allah ilmi de tek tanrı ile kapanan kutsallaştırma prosesinin determinist bir sürecidir. Sen ben YOK demekle yok olmaz. Özellikle Allah'a inanmadığını söyleyip iphon'e, adidas'a, Maradona'ya, Michael Jakson vs'ye tapanların olduğu bir dünyada dinlere yaklaşımlar veya eleştiriler de ciddi olmak zorundadır. 

Yıllardır Kur'an'ın gerek yandaşları gerekse karşıtları tefsir veya mealleri ellerine alıp bir kaç sayfa okuduktan sonra anlama zorluğu çektiği için Kur'an'ı bir kenara bırakıp bir daha da eline almıyor maalesef. Bu konuda birikimi ve özgüveni yüksek birisi olarak umarım bu durumun düzelmesine küçük de olsa bir katkım olur. 

İndirildiği dönemin tarihi sürecinde rahatça kavranabilsin diye nüzûl sırasına göre düzenlenmesini takdir ettim. Bana bu ilhamı vererek eserleri ile işimi kolaylaştıran başta Sayın Hasan Elik, Sayın Muhammed Coşkun hocalarımız ile onların muhteşem eseri "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit Mesajı" ve ilimleriyle ufkumu açan Sayın Abdülaziz Bayındır hocamız ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımıza sonsuz teşekkür ederim.

Attila Güven

Anlamını merak ettiğiniz surenin linkini tıklamanız yeterli 
😊 En alttaki bağış linklerine de tıklarsanız çok iyi olur 😊

MEKKE SURELERİ
--1-  (96) ALAK / IKRA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
--2-  (74) MÜDESSİR SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
--3- (111) TEBBET / MESED SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
--4-  (81) TEKVİR SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
--5-  (87) A'LA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
--6-  (92) LEYL SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
--7-  (89) FECR SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
--8-  (93) DUHA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
--9-  (94) İNŞİRAH SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-10- (103) ASR SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-11- (100) ADİYAT SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-12- (108) KEVSER SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-13- (102) TEKASÜR SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-14- (107) MAUN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-15- (109) KAFİRUN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-16- (105) FİL SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-17- (113) FELAK SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-18- (114) NAS SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-19- (112) İHLAS SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-20-    (1) FATİHA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-21-  (55) RAHMAN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-22-  (53) NECM SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-23-  (80) ABESE SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-24-  (91) ŞEMS SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-25-  (85) BURUC SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-26-  (95) TİN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-27- (106) KUREYŞ SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-28- (101) KARİA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-29-  (99) ZİLZAL SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-30-  (75) KIYAME SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-31- (104) HÜMEZE SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-32-  (77) MÜRSELAT SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-33-  (50) KAF SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-34-  (90) BELED SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-35-  (68) KALEM SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-36-  (86) TARIK SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-37-  (54) KAMER SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-38-  (38) SAD SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-39-   (7) A'RAF SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-40-  (72) CİN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-41-  (36) YASİN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-42-  (25) FURKAN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-43-  (35) FATIR SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-44-  (19) MERYEM SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-45-  (20) TAHA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-46-  (56) VAKIA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-47-  (26) ŞUARA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-48-  (27) NEML SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-49-  (28) KASAS SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-50-  (10) YUNUS SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-51-  (11) HUD SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-52-  (12) YUSUF SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-53-  (15) HİCR SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-54-   (6) EN'AM SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-55-  (37) SAFFAT SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-56-  (31) LOKMAN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-57-  (34) SEBE SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-58-  (39) ZÜMER SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-59-  (40) MÜMİN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-60-  (41) FUSSILET SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-61-  (42) ŞURA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-62-  (43) ZUHRUF SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-63-  (44) DUHAN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-64-  (45) CASİYE SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-65-  (46) AHKAF SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-66-  (71) NUH SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-67-  (51) ZARİYAT SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-68-  (88) GAŞİYE SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-69-  (76) İNSAN / DEHR SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-70-  (18) KEHF SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-71-  (16) NAHL SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-72-  (14) İBRAHİM SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-73-  (21) ENBİYA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-74-  (23) MÜMİNUN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-75-  (32) SECDE SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-76-  (52) TÛR SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-77-  (67) MÜLK SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-78-  (69) HAKKA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-79-  (70) MEARİC SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-80-  (78) NEBE SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-81-  (79) NAZİAT SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-82-  (82) İNFİTAR SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-83-  (84) İNŞİKAK SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-84-  (73) MÜZZEMMİL SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-85-  (13) RAD SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-86-  (17) İSRA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-87-  (30) RUM SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-88-  (29) ANKEBUT SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-89-  (83) MUTAFFİFİN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-90-  (22) HAC SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
MEDİNE SURELERİ
-91-   (2) BAKARA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-92-  (97) KADR / KADİR SURESİ TÜRKÇE
-93-   (8) ENFAL SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-94-   (3) AL-İ İMRAN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-95-  (33) AHZAB SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-96-  (60) MÜMTEHİNE SURESİ TÜRKÇE
-97-   (4) NİSA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-98-  (57) HADİD SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
-99-  (47) MUHAMMED SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
100-  (65) TALAK SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
101-  (98) BEYYİNE SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
102-  (59) HAŞR SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
103-  (24) NUR SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
104-  (63) MÜNAFİKUN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
105-  (58) MÜCADELE SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
106-  (49) HUCURAT SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
107-  (66) TAHRİM SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
108-  (64) TEGABÜN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
109-  (61) SAF SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
110-  (62) CUMA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
111-  (48) FETİH SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
112-   (5) MAİDE SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
113-   (9) TEVBE SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ
114- (110) NASR SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

MEAL
ŞİİRSEL ve KUTSAL USLUBUYLA RAHMAN SURESİ MEALİ
VE DİĞER YAZILAR;
YAHUDİ NEFRETİNİN KAYNAĞI ROMA ALÇAKLIĞI
İSLAM ÖNCESİ VE İSLAM SONRASI ATEİZM (DEHRİYYE)
(İLHAD) ATEİZM ve DİNDEN ÇIKMANIN TARİHSEL KÖKLERİ
Huruf-u Mukattaa

Lösemili Çocuklar Vakfı Bağış Linki
😊
         Yapacağınız bağışlar için şimdiden teşekkürler, şaane insanlarsınız.     

26 Eylül 2017 Salı

Huruf-u Mukattaa


Bu mevzu üzerinde esrarengiz rüzgarlar estirilerek çok saçma sohbetlere konu oluyor. Hatta "Sümerlerden gelme ho ho ho" filan gibi.! Tabi mebzul miktarda rivayet var ama dikkat çekici olan sahabe ve tabiin devirlerinde  kimsenin bu konuyu önemsememiş olması. Çünkü Kur'an'ın nüzul, sahabe ve tabiin döneminde herkes o huruf-ı mukattaa harflerinin ne anlama geldiğini biliyor. İş bu nedenle de kimse konuyu önemsemeyip bir kenara not alıp açıklamaya ihtiyaç duymuyor. İş sonradan esrarengiz bir hal alıyor.

Ama muhtelif kaynaklar var;
İbn Atiyye (ö.1147) Meşhur Arap şair Züheyr b Abi Sülma'nın şiirlerine atfen örnekler veriyor. Arapların edebi lisani örfünde kimi zaman kelimelerin yerine harflerin kullanıldığını anlatıyor bu örneklerle.
Mesela;
"bi'l hayri hayrat ve inne şerran fa ve-la üridü'ş-şerra illa en-ta" şeklinde.

İbn Abbas'a ait olduğu nakledilen görüş de huruf-ı mukattaa'dan her birinin bir kelimenin kısaltması olduğu yönündedir. Mukatta harfleri kullanıldıkları yerlere göre farklı anlamlar taşır ve bu anlamlar bağlama göre saptanır. Abdullah İbn Abbas ve Abdullah İbn Mes'ud gibi sahabiler de bu harflerden her birinin bir kelimenin kısaltması olduğunu söylemişler. 

Bakara, Al-i İmran, Ankebût, Lokman ve Secde surelerinin başındaki elif-lam-mim harfleri "enellâhu a'lemü" (Ben, Allah, en iyi bilenim) Cümledeki üç harf, yani elif harfi "ene", "lam" harfi Allah, "mim" de a'lemü kelimelerinin kısaltmalarıdır. Bu yüzden yukarıda anılan surelerin başındaki elif-lam-mim harfleri "Ben, Allah, en iyi bilenim" olarak anlaşılabilir.

Meryem suresinin başındaki kâf-hâ-yâ-ayn-sâd harflerinden her biri de Allah'ın bir isim/sıfatının kısaltılmış şeklidir.
kâf=Kâfi (Yetkin)
hâ=Hadi (Hidayet eden)
yâ=Yemin (Mukaddes)
ayn=Alim (Bilen)
sâd=Sadık (Gerçek) kelimelerinin karşılığıdır

ta-ha harfleri ise "Ey adam / insan" demektir.
bkz.Ebu Hayyan el-Endülüsi - İbn Abbas, Hasen el-Basri, Said b Cübeyr, Mücahid Ata ve İkrime

Yine aynı kaynaklardan referansla Ak kabilesinden bir şairin ta-ha harflerini "Ey adam" olarak kullandığı bir şiirini de örnek verir.

Yasin suresinin başındaki yâ-sin harfleri de İbn Abbas'a atfen yine "Ey insan" olarak izah edilir.

"Havâmim" diye anılan surelerin başındaki hâ-mim harfleri Allah'ın "rahman" sıfatının kısaltması olarak kabul edilir. Bu hâ-mim harfleri Rahim ve rahman sıfatlarının olduğu gibi aynı zamanda Hamid, Hay, Mecid, Kayyum vs'ye de uygundur.

Şuara suresinin başındaki tâ-sîn-mîm harfleri de Allah'ın Latif, Semi ve Alim sıfatlarının kısaltması olarak anlayıp yorumlanabilir.

Üstelik bu duruma Zebur'da da rastlıyoruz. Zebur 119, 1'den 19'a kadar huruf-u mukataa başlıkları ile bezenmiş. 

Özet olarak: Bir takım Arap ve Aram şairlerinin bazı harflere bağlamı temelinde kelime anlamı vererek kullandıklarını biliyoruz ve mevzu Arap dil ve edebiyatı ile ilgili bir durumdur.

4 Eylül 2017 Pazartesi

KURAN -114- (110) NASR SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
(Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını 
zikretmelerine nispettir)

NASR = Yardım
3 Ayet - /Tevhidin zaferi : Mekke'nin fethi/
Medine döneminin sonlarında vahyedilmiştir. Mekke'nin fethi ile birlikte tevhit davasının en önemli düşmanlarının saf dışı bırakılmasına işaret etmekte ve Hz.Peygamber'den bu ilâhi nimete şükretmesi istenmektedir. Sonunda ahiret ve hesap uyarısı tekrarlanmaktadır.
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri)

AYETİN OKUNUŞU: 1-) İza cae nasrullahi velfeth;
KELİMELERİ: İzâ câe* nasru allâhi* ve el fethu
KARŞILIKLARI: geldiği zaman* Allah'ın yardımı* ve fetih
TÜRKÇE ÖZÜ: 
Ey elçimiz Muhammed!
1-Allah'ın yardımı ile gerçekleşince Mekke'nin fethi 
AYETİN OKUNUŞU: 2-) Ve raeytenNase yedhulune fiy diynillahi efvaca;
KELİMELERİ: Ve raeyte* en nâse* yedhulûne* fî* dîni allâhi* efvâcâ
KARŞILIKLARI: görüyorsun* insanların* nasıl girdiklerini* ...ne* Allah'ın dini(ne)* akın akın
TÜRKÇE ÖZÜ: 
2-Görüyorsun insanların ilahi din tevhide nasıl girdiklerini akın akın
AYETİN OKUNUŞU: 3-) Fesebbıh BiHamdi Rabbike vestağfirHU, inneHU kâne Tevvaba;
KELİMELERİ: Fe* sebbih* bi* hamdi* rabbi-ke* ve istagfir-hu,* inne-hu* kâne* tevvâbâ
KARŞILIKLARI: artık* tespih et* ile* hamd* rabbine* ve ondan yardım niyaz et* muhakkak o* ...dir* dilekleri kabul eden(dir)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
3-Hamd ile rabbine şükret ve O'ndan yeni zaferler ve fetihler için yardım niyaz et. Şüphesiz o dualara icabet eden yegâne mabuttur

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed Coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;
TÜRKÇE ÖZLÜ KURAN ve DİĞER YAZILAR

31 Ağustos 2017 Perşembe

KURAN -113- (9) TEVBE SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

Kur'an'ın Başında Besmele Olmayan Tek Suresi

129 Ayet - /Anlaşmayı bozup ihanet eden müşriklere sunulan seçenek!/

----- İlk bölümü Mekke'nin fethinden sonra, hicretin dokuzuncu yılında müslümanların Hz.Ebû Bekir'in başkanlığında hac için Mekke'ye gittikleri esnada vahyedilmiştir. Hz.Peygamber de Hz.Ali'yi, bu bölümü müşriklere duyurmak / okumak üzere görevlendirip Mekke'ye göndermiştir. Kaynaklarda bir defada vahyedildiği şeklinde görüşler yer almaktaysa da, içeriği bu görüşü doğrular nitelikte değildir. Zira surede, anlaşmayı bozan müşriklerle savaşmanın gerekliliğinin yan sıra, Tebük Savaşı'na çıkmamak için bahaneler uyduran münafıkların eleştirisi de yapılmaktadır. Ayrıca başka konulardan da söz edilmektedir. Meselâ 23 ve 24. ayetlerin Mekke'nin fethinden önce vahyedildiği hem içeriğinden anlaşılmakta, hem de bazı müfessirler tarafından ifade edilmektedir. Tevbe adının yanı sıra, ilk ayetlerin içeriğini yansıtan başka isimlerinin olduğu da belirtilir.
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri)

SAVAŞ İLÂNI

1-Daha önce antlaşma yaptığınız müşriklere, (bkz.Fetih Suresi) Allah ve Elçisi tarafından ilişkiyi kesme duyurusudur: Ey Hudeybiye Antlaşması'nı bozup müminlere saldıran, Tebük Seferi'ne çıkan mümin ordusunun arkasından düşmanca planlar yapan müşrikler! (bkz.Razi) Anlaşmayı bozmanız sebebiyle artık müminlerin size savaş açma hakkı bulunmaktadır.  
2-Bu ilândan itibaren size dört ay süre tanınacaktır. Ancak bu süre size çaresizlik veya zayıflık yüzünden değil, tövbe etmeniz için verilmektedir. Biliniz ki Allah'ı çaresiz bırakamazsınız! Pişman olmazsanız, yaptığınız haince davranışların size hiçbir şey kazandırmayacağını iyi bilin. Aksine, Allah'ın izni ve yardımı ile müminler size galip gelecek ve sizler bu davranışınızdan ötürü pişman ve zelil olacaksınız!

3-Anlaşmayı bozan ve saldırganlık yapan bu müşriklerin artık müminler karşısında hiçbir güvenceye sahip olmadıkları, işte bu büyük günde, çevredeki bütün kabilelerin hac için Mekke'ye geldikleri ve Kâbe'yı tavaf ettikleri kurban bayramının ilk gününde, herkesin huzurunda ilân olunur! Eğer bu saldırgan tutumdan vazgeçer ve anlaşmaya sadık kalırsanız kazançlı çıkarsınız, aksi takdirde müminler karşısında muhakkak hezimete uğrayacaksınız! Ayrıca Muhammed'in peygamberliğini yalanlamış olduğunuz için de ahirette acı bir azaba maruz kalacaksınız.

4-Bununla beraber müminlerle yaptıkları anlaşmaya sadakat gösteren, onların aleyhine düşmanla iş birliği yapmayan ve ihanet etmeyenler bu ihtara muhatap değildirler. Onlar anlaşmaya sadık kaldıkları sürece, müminler de onlarla barış içinde yaşayacaklardır. Zira Allah, anlaşmalarına sadık kalanları sever, bu yüzden müminler anlaşmayı bozmayacaklardır. 

5-Anlaşmayı bozan hain müşriklere gelince, savaşmanın yasak olduğu haram aylar çıkar çıkmaz onları derhal yakalayınız; Mescid'i Haram civarında olup olmamalarına bakmaksızın (bkz.Taberi) tüm gözetleme noktalarını tutup onları çepçevre kuşatınız, yakalayınız, hapsediniz ve gerekirse öldürmekten çekinmeyiniz. Ama yaptıklarından pişman olup anlaşmaya sadakat gösterirler ve her türlü şirkten arınıp normal insanlar gibi davranırlarsa artık onlara ilişmeyiniz. Zira Allah, tövbe edenler için merhametli ve bağışlayıcıdır.

6-Diğer taraftan, anlaşmayı bozan bu müşriklerden, pişman olan ve tevhit mesajını öğrenmek üzere Kur'an dinlemek ve öğrenmek isteyenler olursa onlara bu imkânı sağlayınız. Çünkü onlar tevhit mesajını dinlemeye gerçekten muhtaç kimselerdir. Eğer tevhit mesajını dinleyip anladıkları halde yine de iman etmeyip (bkz.Taberi, Zemahşeri) kendilerini, aranızda güvende hissetmezlerse onları yurtlarına ulaştırınız. 

DÜŞMAN KARŞISINDA MÜMİNLERİ TEŞVİK

7-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Hudeybiye'de anlaşma yaptıklarınız hariç, Allah'a ortak koşan müşrikler lehine verilen hiçbir söz geçerli değildir. Sadece Hudeybiye'de yaptığınız anlaşma şartlarına sadakatle uyan müşriklerden bu sadakati sürdürenler ilişmeyiniz. Zira Allah, anlaşmalarına sadakat gösterenleri sever. 
8-Anlaşmayı bozan hain müşriklere savaş hükmünü uygulayınız. Müminlere karşı düşmanla işbirliği yapan ve anlaşmayı ihlâl eden hain ve ikiyüzlü müşriklere karşı nasıl hoşgörülü davranılabilinir ki? Bunlar ellerine fırsat geçirip sizi alt etseler ne anlaşma akıllarına gelir ne de sizlere karşı sorumlulukları. Müminlere olmadık haksızlıkları reva görürler. Müminlerin yanında dürüstmüş gibi konuşmakta ama içten içe başka planlar yapmaktadırlar. Onların çoğu yoldan çıkmış bozuk inançlı kimselerdir.
9-Menfaat uğruna her türlü anlaşmayı bozar ve insanları tevhit inancından alıkoymak için ellerinden geleni yaparlar. 
10-Onlar, herhangi bir mümin hakkında yemin ve antlaşma gözetmezler. Ve işte bunlar, haddi aşanların ta kendileridir.
11-Artık bunların, sizin vereceğiniz karşılıktan kurtulmalarının yolu, yaptıklarından pişmanlık duyup Muhammed'e iman etmeleri, tevhide uygun bir şekilde namaz kılıp zekât vermeleridir. Zaten bu takdirde sizin din kardeşleriniz olacaklardır. Biz ayetlerimizi öğrenmek isteyen topluluklara böyle tane tane açıklarız.  
12-Buna rağmen böyle yapmayıp düşmanlıklarına devam eder ve ihanet etmeyi sürdürürlerse, artık size düşen şey, müşrik elebaşlarının hakkından gelmektir. Zira bunların savaştan başka bir dilden anlamadıkları ortadadır. 

13-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Yeminlerini bozan ve vaktiyle peygamberi ve müminleri Mekke'den hicret etmeye mecbur bırakan üstelik size karşı savaşa önce kendileri başlayan hain müşriklerle savaşmayacak mısınız? Artık onlarla savaşmamak için ne gibi bir sebebiniz olabilir ki? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Muhammed'e iman ettiğinize göre artık onlardan değil, bu ilâhi emre itaatsizlik ettiğiniz takdirde Allah katında maruz kalacağınız cezadan korkunuz. 
14-Onlara karşı cesaretle savaşınız ki bu sayede Allah onları sizin elinizle cezalandırmış, perişan etmiş olsun ve onların ihaneti sonucunda mağdur olmuş müminlerin içi serinlesin
15-Ve müminlerin kalbindeki öfkeyi gidersin. Allah tövbe edip inananların tövbelerini elbette kabul eder, ama ısrarla inkâr ve ihanete devam edenlerin cezası işte budur. Allah sonsuz ilim sahibidir ve en doğru hükümleri bildirir. 

16-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Ona inandığınızı söylemeniz yeterli değildir; önemli olan ona, bu gibi zor durumlarda sadakat göstermeniz, düşman içerisinde akrabalarınız ve yakınlarınız bulunsa dahi, onları düşünerek müminlere ihanet etmemenizdir. Şunu iyi biliniz ki Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır ve sizler, bu imtihanı vermeden asla gerçek mümin sayılmazsınız!

MESCİD-İ HARAM'I KORUYUP GÖZETMEKLE ÖVÜNEN MÜŞRİKLERE CEVAP

17-Ey müşrikler! Bu zamana kadar Kâbe'nin hizmetinde bulunmuş olmanız sebebiyle kendinizi müminlerden daha dindar ve üstün görmeye hakkınız yoktur. Zira bir taraftan tevhidi ve Muhammed'in peygamberliğini inkâr ederken (bkz.Zemahşeri, Razi) diğer taraftan tevhidin sembolü Kâbe'nin hizmetinde bulunmak gibi bir hakkınız ve ayrıcalığınız olamaz! Dolayısıyla Kâbe'nin hizmetlerini ifa ediyoruz diye Allah katında herhangi bir ödül beklemeyiniz, bilâkis tevhidi ve elçimizi inkâr etmenize karşılık cehenneme gidecek ve sonsuza kadar orada kalacaksınız!

18-Kâbe gibi tevhidin sembolü olan mabetleri koruyup gözetmek ve gerekli hizmetleri yapmak, sizler gibi müşriklerin değil, Allah'a şirk koşmayan, peygambere iman eden, ahirette vereceği hesabı dikkate alarak yaşayan, tevhit inancı üzere ibadet eden, kendini şirkten ve nifaktan arındıran ve Allah'ın azabına müstehak olmaktan başka hiçbir şeyden korkmayan tevhit ehli gerçek müminlerin lâyık olduğu bir vazifedir. Evet, Allah katında değer sahibi olan ve ödülü kazanacak olanlar işte bunlardır.

19-Ey müşrikler! Siz Kâbe'nin hizmetinde bulunmak ve oraya hac ibadeti için gelenlerin ihtiyaçlarını karşılamakla övünüyor (bkz.Taberi) ve bunları Muhammed'e iman edip ahiret sorumluluğu ile ilâhi emirlere uyarak yaşamak ve tevhit inancının düşmanları karşısında mücadele etmek gibi amellerle bir mi tutuyorsunuz? Hayır, Allah katında bunlar asla aynı değerde değildir. Zira Allah, tevhidi ve elçisini inkâr eden sizin gibi müşriklerin amellerine değer vermez. 

20-Doğrusu elçimiz Muhammed'e iman eden, tevhidi yaşam uğrunda yurtlarını terk etmeyi göze alan ve bu uğurda gerek mal harcamak gerek bizzat savaşmak gibi fedakârlıklarda bulunanların davranışları elbette ki Allah katında çok değerlidir. Ödül kazanmayı başaranlar işte onlardır.  
21-Bunlar ahiret yurdunda cenneti kazanacaklardır. Allah bunlara merhameti ve hoşnutluğu ile muamele etmeyi ve nimetlerle dolu cennetlere dahil etmeyi müjdelemiştir. 
22-Bunlar ölümsüz olarak hep orada kalacaklardır. Allah'ın vereceği ödül gerçekten muazzamdır.

MEKKE'DEKİ YAKINLARINI KORUMAK İÇİN MÜŞRİKLERE BİLGİ BİLGİ SIZDIRAN MÜMİNLERE UYARI

23-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Sizinle birlikte Medine'ye hicret etmeyen ve Muhammed'e inanıp onunla birlikte hareket etmektense Mekke'de, müşriklerin arasında kalmayı tercih eden, oradaki eş, dost, akraba, mal mülk ve ticaret gibi bağlantılarını bırakmayı göze alamayan yakınlarınızı düşünüp onları korumak amacıyla müminlerin planlarını Mekke'ye sızdırmayınız! Böyle davrananlar gerçekten kendilerine yazık ederler.

MADDİ KAYGILARLA HİCRET ETMEKTEN GERİ DURANLARA UYARI

24-Ey Muhammed! Seninle birlikte Mekke'den hicret etmeyi göze alamayan ve oradaki yakınlarını, mal mülk ve sahip olduğu diğer şeyleri terk edemeyen, bu sebeple müşriklerin arasında kalıp onlara uyanlara şu hususu açıkça ilân et! "Eğer ebeveynleriniz, evlâtlarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, sahip olduğunuz mallar hicret ettiğiniz takdirde kesada uğrayacağını düşündüğünüz ticaretiniz ve çok sevdiğiniz evleriniz sizi hicret etmekten alıkoyuyorsa yani bunlar size, tevhide ve Allah'ın peygamberine iman edip bu uğurda hicret etmekten ve her türlü çabayı göstermekten daha cazip geliyorsa, şunu iyi biliniz ki Allah'ın izni ile çok yakında müminler zafere ulaşacaklardır. Sizler bu samimiyetsiz davranışlarınız neticesinde ahirette kaybedeceğiniz gibi dünyada da zararlı çıkacaksınız!"

25-Ey müminler! Size ihanet edip anlaşmayı bozan müşriklerle savaşmaktan çekinmeyiniz ve zaferin sayısal çoklukla değil, iman ve kararlılıkla kazanıldığını, Allah'ın size birçok defa bu şekilde zafer nasip ettiğini unutmayınız! Nitekim yakın zamanda giriştiğiniz Huneyn Savaşı'nda sayısal üstünlüğünüze güvenerek rehavete kapılıp da yenilgi ile burun buruna geldiğinizi, o an adeta yeryüzünün size dar geldiğini, bunun üzerine düşman karşısında bozguna uğrayıp geri çekildiğinizi
26-Fakat Allah'ın yardımı ve peygamberin cesaretlendirmesi sonucunda tekrar toparlanıp kendinize geldiğinizi ve zafere ulaştığınızı hatırlayınız! İşte şimdi de Allah, tıpkı Huney'deki gibi size gökten görünmez ordular indirip yardım edecek ve müşriklere karşı zafer kazanmanızı nasip edecektir. Kafirlerin payına düşen hezimettir. Bu yüzden onlarla savaşma konusunda çekinmeyiniz!

27-Diğer taraftan Huneyn günü sizinle savaştıkları halde sonradan tövbe edip müslüman olan kimseleri (bkz.İbn Aşur) de Allah bağışlayacaktır. Çünkü O, tövbe edenlere karşı çok merhametli ve affedicidir. 

ARTIK HAC İBADETİNE ŞİRK BULAŞTIRILMASINA İZİN VERMEYİN

28-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Gerçek şu ki Mescid-i Haram'ı bu zamana kadar şirk adetleri ile kirletmiş ve orada Allah'tan başka varlıklara kulluk eden müşrikler birer pisliktir; bu yüzden artık bu seneden sonra onların gelip de şirk inancı üzere orada sizinle beraber hac veya umre yapmalarına izin vermeyiniz. Bu durumun size maddi sıkıntılar doğuracağından da endişe etmeyiniz, zira siz bu ilâhi emirlere uyduğunuz takdirde, Allah'ın izni ile Mescid-i Haram eskiden olduğu gibi yine insanlarla dolup taşacak ve oradaki bereket devam edecektir. Doğrusu Allah, sonsuz hikmet sahibidir ve her zaman en doğru hükmü verir. 

TEVHİT İNANCINA DÜŞMANLIK EDEN MEDİNE YAHUDİLERİ ve HRİSTİYANLARI

29-Ey elçimiz Muhammed'e inananlar! Kendilerine Kitap verilenlerden, Allah’ın tekliğine ve âhiret gününün varlığına tam olarak güvenmeyen, Allah’ın ve elçisi’nin haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimseler ile onlar sizin üstünlüğünüzü anlayıp düşmanlıklarına son verinceye ve gelip sizin otoritenize teslim olduklarını bildirip kendi elleriyle cizye vergilerini ödeyinceye kadar mücadeleye devam ediniz. 

30-Gerçek şu ki Medine çevresinde bazı yahudiler de (bkz.Taberi) tıpkı hristiyanlar gibi tevhit inancını bozmuş, din büyüklerini ilâhlaştırmışlardı. Nitekim hristiyanlar "İsa Allah'ın oğludur" derken onlardan bazıları da, "Üzeyir Allah'ın oğludur" demişlerdir. Oysa bunlar melekleri Allah'ın kızları olarak gören müşriklerin sözlerine benzer şekilde (bkz.Zemahşeri) uydurdukları boş ve anlamsız sözler (bkz.Zemahşeri) olup hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamaktadır. Allah onları kahretsin. Bu tür iftiraları utanmadan nasıl uydurabiliyorlar?  
31-Bilginlerini ve din adamlarını Allah ile aralarına koyup rab edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de öyle. Halbuki Allah onlara sadece kendisine kulluk etmelerini, tevhide sadakatle bağlı kalmalarını emretmişti. Buna rağmen onlar Allah'a iftira atarak O'na ortak koşmuşlardır. Böyle yaparak da Allah tarafından cezalandırılmaya müstehak olmuşlardır. 

32-Medine çevresindeki bu yahudi ve hristiyanlar, Muhammed'in peygamberliğini yalanlayarak tevhit ışığı Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmeye çalışmaktadırlar. Ancak çabaları boşunadır, zira onların hoşuna gitmese de, Allah, tevhit inancını dosdoğru bir şekilde anlatmak üzere gönderdiği elçisi Muhammed'e yardım edecek ve Allah nurunu tamamlayıp onu zafere ulaştıracaktır. 
33-Elçisini bu Rehberle, gerçek din ile gönderen Allah’tır. Allah’ı ikinci sıraya koyanlar hoşlanmasa da O, bu dini bütün dinlerin üzerine çıkarmak için böyle yapmıştır. Böylece şirkin ortadan kalkmasını, tevhidin hakim olmasını sağlayacaktır.

34-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Medine ve çevresindeki bu yahudi ve hristiyanların düşmanlıklarına aldırmayınız! Biliniz ki onların din adamlarının birçoğu sırf dünyevi mal kazanıp biriktirmek ve otorite sağlamak amacıyla Muhammed'i inkâr eder ve kendilerine tabi olan insanların elçimize inanmalarını engellerler. Ey Muhammed! Var güçleriyle dünya malı biriktirmeye çalışanlara ve sahip oldukları malı yoksullarla paylaşmayanlara cehennemin acı azabını müjdele! 
35-Evet, o gün geldiğinde, dünyada biriktirdikleri o altın ve gümüşler cehennemin kor ateşinde kızdırılıp onların yüzleri, sırtları ve gövdeleri dağlanacaktır. O gün onlara, "İşte Muhammed'i yalanlama pahasına biriktirmeye çalıştığınız altın ve gümüşleriniz! Tadın bakalım şimdi, bunları biriktirme uğruna yaptığınız kötülüklerin cezasını!" denilecektir.

HAKSIZ SAVAŞLARINI MEŞRULAŞTIRMAK İÇİN TAKVİMDE DEĞİŞİKLİK YAPAN MÜŞRİKLERİ ELEŞTİRİ

36-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Gökleri ve yeri yarattığı günden beri Allah'ın kitabında olan şudur; Allah katında ayların sayısı on ikidir ve bu durum dünya kurulalı beri böyle devam etmektedir. Bunların içerisinde dördü haram aylardır ve hangi ayların haram ay olarak kabul edildiği ise bellidir (Zilkâde, Zilhicce, Muharrem, Receb) İbrahim peygamber zamanından beri bu bölgede bilinen ve Allah tarafından tasvip edilen haram ay uygulaması işte budur. Sakın sizler müşrikler gibi davranıp bu aylarda savaş açarak hak ve hukuk tanımazlık yapmak suretiyle kendinize yazık etmeyiniz. Ancak müşrikler haram ayları ihlâl edip sizinle savaşacak olurlarsa, siz de eliniz kolunuz bağlı durmayınız, onlar nasıl topyekün sizinle savaşıyorlarsa siz de onlara öylece karşı koyunuz. (bkz.Mukatil) İlâhi emirler konusunda titiz olunuz ve böyle yaptığınız takdirde Allah'ın sizi muzaffer kılacağını biliniz.   
37-Hak hukuk tanımadan zayıflarla savaşan ve bu uğurda "haram aylar" ilkesini ihlâl eden, savaşılması yasak olan bu ayların yerlerini değiştiren, erteleyen müşriklerin davranışları olan "Nesi" (Kameri takvim ile güneş takvimi arasındaki yıllık 11 günlük fark nedeniyle kameri ayları bir yıl önceki düzene göre, bir yıl kendi menfaatlerine göre düzenlemek) ilâhi kuralları büsbütün çiğnemektir, düpedüz küfürde artıştır. Nitekim o müşrikler, sırf savaşlarını sürdürebilmek için haram ayların yerini kâh ileri kâh geri alırlar, bunu yapabilmek için de bazen bir yıl içerisindeki toplam ay sayısını on ikiden on üçe, hatta on dörde çıkarır, (bkz.Zemahşeri) böylece savaşmak istedikleri dönemin haram aylara denk gelmemesini sağlarlar. Bu şekilde güya haram aylara uyduklarını, dindarca davrandıklarını sanmaktadırlar. Müşrikler her ne kadar, ay sayısını arttırmak veya ayların yerini değiştirmek gibi çözümlerle bu kuralı devam ettirdiklerini, haram ayda savaşmadıklarını düşünüyorlarsa da, aslında onların yaptıkları şey, haram ayları ihlâl etmektir. Allah, bile bile sahtekârlık yapan kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.

PEYGAMBER'İN EMRİNE RAĞMEN SEFERE ÇIKMAYANLARA UYARI

38-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Muhammed sizlere Savaş için hazırlık yapmanızı ve sefere çıkmanızı emrettiği (bkz.Taberi) halde niçin içinizden bazılar bu durumdan hoşnut olmayıp (bkz.Zemahşeri) işi ağırdan almaktadır? (bkz.Mukatil, Taberi) Yoksa bunlar Medine'de kalıp bağ ve bahçeleriyle meşgul olmayı elçimizin emirlerine itaat etmeye yani dünyevi kazanç elde etmeyi ahiret kazancına tercih mi etmektedirler? Bunlar şunu unutmasınlar ki uğrunda ahiret nimetlerini heba ettikleri şu dünyalık nimetler aslında Allah'ın ahirette vereceği nimetlerin yanında bir hiçtir.

39-Diğer taraftan Muhammed sizin desteğinize hiç de muhtaç değildir. Nitekim siz ona destek vermeseniz de Allah'ın izni ile elbet ona destek verecek müminler çıkacaktır, fakat siz de bu davranışınızın karşılığında gerekli cezaya maruz kalırsınız.

40-Hatırlayacağınız üzere Allah, Mekke'nin o zorlu günlerinde elçisi Muhammed'e yardım etmiş, onu müşriklerin çeşitli tuzaklarından korumuştu. Nitekim can yoldaşı Ebu Bekir'le birlikte hicret yolundayken bir mağaraya sığındıklarında, mağaraya yaklaşan düşmandan dolayı arkadaşı korkuya kapılmıştı, fakat elçimiz Allah'ın kendisine ihsan ettiği güven duygusuyla onu teselli etmiş, "Korkma, Allah bizim yardımcımızdır" demişti. Evet, Allah elçisini ve ona iman edenleri o zor şartlarda desteklemiş, görmediğiniz ordularla desteklemiş, böylece tevhidin giderek güçlenmesini nasip etmiştir. O'nun yardımı çok büyüktür. Zaten bu sayede sizler müşriklere karşı zafer kazanmış bulunmaktasınız. Üstün olan ve doğru kararlar veren Allah'tır.
41-Şu halde Allah'ın sonsuz kudret sahibi olduğunu, geçmişte olduğu gibi gelecekte de elçisini muzaffer kılacağını, (bkz.Zemahşeri) verdiği emirlerin sizin için daima hayırlı olduğunu biliniz ve elçimizin emri gereğince binekli-yaya, zengin-fakir, genç-yaşlı demeden (bkz.Taberi) her biriniz seferber olunuz, mallarınızı harcayarak ve bizzat sefere iştirak ederek elçimizin emrine uyunuz. Allah'ın sizler için en uygun olan emirleri verdiğini bildiğinize göre, bu emirlere uymanın sizin için en doğrusu olduğunu aklınızdan çıkarmayınız.

SEFERE ÇIKMAMAK İÇİN BAHANELER UYDURAN MÜNAFIKLARI ELEŞTİRİ

42-Ey Muhammed! Münafıkların senin savaş emrine karşı müminleri soğutmak için "Bu sıcakta savaşa çıkmak akıl kârı değil, biraz da bağ ve bahçemizle ilgilenelim" gibi söylemleri seni üzmesin! Doğrusu onlar işin kolayına kaçmaktadırlar. Zira söz konusu olan şey, kolay bir sefer yahut hemen elde edilecek bir ganimet olsaydı onlar herkesten önce davranırdı. Ama çıkılacak seferin zor, yorucu ve tehlikeli olduğunu bildikleri için ağırdan almakta, bin türlü bahane uydurmaktadırlar. Buna rağmen yarın zafer kazandığınızda da hemen yanına gelecek ve ganimetten pay almak için var güçleriyle dil dökecekler, "İmkânımız olsaydı sizinle birlikte sefere çıkardık" diye yeminler edeceklerdir. Oysa Allah onların yalan söylediğini bilmektedir. 

43-Ey ilâhi merhamete ve affa mazhar olan elçimiz Muhammed! Seni Allah affetsin. Bu yalancı münafıklar gelip çeşitli bahaneler uydurarak senden izin istediklerinde kimin doğru kimin yalan söylediğini iyice anlamadan onlara ne diye izin verdin?
44-Zira senin peygamberliğine ve tevhide samimiyetle iman edenler, sefere çıkmak üzere mallarını harcayıp bizzat sefere iştirak etme hususunda bahaneler öne sürerek senden izin istemezler. Allah kendisinden korkup çekinenleri bilir. 
45-Senden bu şekilde izin isteyenler aslında iman etmemiş olan, kalplerindeki şüphelere son veremeyen, bu şüpheler içerisinde bocalayan kimselerdir.  
46-Kaldı ki bunlar istedikleri izin konusunda gerçekten samimi olsalardı, sefere çıkmak için ellerinden gelen gayreti gösterip olabildiğince hazırlık yaparlardı. Ne var ki onlar böyle yapmak yerine bahane üretmeyi ve ağırdan almayı tercih ettiler. Ve Allah bu tür tutumlarını çirkin bulup onları bocalattı, onları seferden alıkoyup "Geride kalanlarla birlikte siz de oturun" dendi.

47-Bu münafıklar sizinle birlikte gelip sefere çıkacak olsalardı, felâket tellâllığı yaparak moralinizi bozmaktan, bozgunculuk yapmaktan başka bir işe de yaramazlardı. Bu durumda içinizde onların yaygaralarından etkilenecek kişiler de olacaktı. (bkz.Ebu Ubeyde) Doğrusu Allah bu münafıkların her hallerinden haberdardır.

48-Nitekim vaktiyle Uhud savaşında tam da böyle yapmışlardı. Sizinle birlikte sefere çıkmış ama sonradan peygamberin arkasından işler çevirmeye çalışmış, müminlerin hezimete uğraması için ellerinden gelen gayreti göstermişlerdi. (bkz.Zemahşeri) Ama neticede bütün bu çabaları boşa gitti, hevesleri kursaklarında kaldı; müminler zafer üstüne zafer kazandılar. İşte şimdi de, onların istediklerinin aksi olacak ve müminler zafere ulaşacaklardır. (bkz.Taberi

49-Bu münafıklardan biri de sana gelip, "Ne olur bana izin ver! Zira ben sizinle sefere çıkar da orada Rum kadınlarını görürsem nefsime hakim olamam, günaha girerim!" (bkz.Taberi) diye bahane uydurmuş, güya sefere katılmamasını dindarlığı ile izah etmeye çalışmıştı. Oysa elçimizin emrine uymayarak, düşmekten korktuğu durumun tam da içine düşmüş bulunmaktaydı. Böylesi münafıklar şunu iyi bilsinler ki elçimize karşı münafıkça tavırları sürdürdükleri takdirde ahirette cehennem ateşi kendilerini çepçevre kuşatacaktır.

50-Ey Muhammed! Çeşitli bahanelerle sefere çıkmaktan kaçınan bu münafıklar senin savaşta zafer kazanman durumunda çok hayıflanacaklar; (bkz.Taberi) yenilgiye uğraman durumunda ise, "Neyse ki akıllı davrandık da savaşa katılmadık" diyerek sevineceklerdir. 
51-Onlara şöyle de: "Siz ne sanıyorsunuz! Biz bu yola tam bir inançla çıkıyoruz. Allah'ın izni ile ya muzaffer ya şehit oluruz. Bizim yar ve yardımcımız Allah'tır, bizler O'na güveniriz.  
52-Sizin önünüzde ise birbirinden kötü iki seçenek bulunuyor; ya ilâhi bir azapla helâk olup gideceksiniz ya da O'nun emri ile sizleri perişan edeceğiz!
53-Artık bu münafıklığınız açıkça ortaya çıktıktan sonra, ister işgüzar elebaşılarınızın talimatı ile olsun, ister kendiliğinizden olsun, sefer için yaptığınız yardımların hiçbiri kabul görmeyecektir, (bkz.Zemahşeri) çünkü sizler yoldan çıkmış bir topluluk haline geldiniz. 
54-Tevhide ve benim peygamberliğime inanmadığınız gibi sırf müslüman görünmek için gönülsüzce bizimle birlikte namaz kılıyor ve bu tür harcamaları da gönülsüzce yapıyorsunuz. 

55-Ey Muhammed! Sefer için onların yapacakları yardıma da, sayısal çokluklarına da ihtiyacın yoktur, bu sebeple onların yardım etmemeleri ya da sefere katılmamaları seni üzmesin. Gerçek şu ki onlar bu kadar mal varlığına ve sayısal çokluğa sahip oldukları halde, sana inanmadıkları ve böylesine münafıkça davrandıkları için, hiç bir şekilde göz aydınlığı görmeyecek ve ahirette ilâhi azaba maruz kalacaklardır.
56-Nitekim onlar sizin yanınızda iken, müşrik muamelesi görmemek ve emniyetlerini sağlamak amacıyla mümin olduklarına dair yeminler ederler. Oysa onlar sizden değildir ve bir korkaklar topluluğudur. 
57-Sığınacak bir kapıları olsa yahut bir gün sizinle birlikte savaşacakları zaman saklanacakları muhkem kalelere sahip olsalar yanınızda bir dakika durmaz, derhal oraya koşarlar.

ZEKÂT DAĞITIMI KONUSUNDA Hz. PEYGAMBER'İ ÜZEN MÜNAFIKLARI ELEŞTİRİ

58-İçlerinden bazıları çıkıp zekât mallarının dağıtımı konusunda seni eleştirmekte; bekledikleri payı aldıklarında gayet memnun olurlarken, pay alamayınca da söylenip durmakta ve seni adaletsizlikle suçlamaktadırlar.

59-Oysa böyle yapacaklarına gerçek anlamda iman etseler, paylarından memnun olup gerçek müminler gibi davransalar ve elçimizin dağıtımına rıza gösterip ilâhi rızaya nail olmayı amaçlasalardı kendileri için çok daha hayırlı olurdu. 

60-"Elçimiz Muhammed'i zekat malları konusunda adaletsizlikle suçlayan münafıklar şunu iyi bilsinler ki; o bu dağıtımı kendi isteğine göre değil, Allah tarafından kendisine bildirilen emirlere göre yapmaktadır. Buna göre peygamberde toplanan zekat mallarından pay alacak olanlar, ihtiyaç sahibi olmayan o münafıklar değil, gerçek hak sahipleridir. Buna göre peygamberde toplanan zekat malları, tüm yoksullara, emeklerinin karşılığı olarak zekat toplamakla görevli olanlara, gönülleri tevhide ısındığı halde mali sıkıntıları sebebiyle kararsız kalanlara, ödeyeceği bedel karşılığında özgürlüğünü kazanacak olan kölelere (*), zor durumdaki borçlulara, elçimizin talimatı ile sefere çıkan müminlere ve yolda kalmış tanrı misafiri gariplere taksim edilir. varlıklı müminlerin mallarından alınarak toplanan zekatın bu kimselere verilmesi, Muhammed'in kendi kararı değil, bizzat Allah'n emridir. İşte bu şekilde Allah sizler için en uygun hükümleri bildirmektedir."

(*) İslam köleliği kaldırmadı (mı)?
(bkz.Beled Suresi)

61-Bu münafıklar elçimiz Muhammed'in arkasından her türlü entrikayı çevirmekte, sonra gelip gerçek mümin olduklarına dair yeminler etmekte, elçimiz onların münafıklıklarını teşhir etmediği için de onu saf zannedip, "Bu adam her söylenene inanıyor" gibi onu incitecek sözler söylemektedirler. Oysa onlar şunu iyi bilsinler ki elçimiz aslında onların münafık olduklarını ve kimin doğru kimin yalan konuştuğunu gayet iyi bilmekte, (bkz.İbn Kesir) fakat onların hayrı için böyle davranmaktadır. Zira o, kendisine Allah tarafından verilen bilgilere ve gerçek müminlerin sözlerine itimat etmektedir. Nitekim o, Allah tarafından gönderilmiş olan bir peygamber olarak, kendisine iman edenler için ilâhi rahmet kaynağıdır. Ona hakaret eden münafıklar ise cehennemin acı azabına maruz kalacaktır.

62-Müminlerin yanına gelip, "Bizler sizin tarafınızdayız" şeklinde yeminler etmekte, böylece güya onların gönüllerini kazanmaya çalışmaktadırlar. Oysa onlar gerçek mümin olsalardı Muhammed'in bildirdiği ilâhi emirlere itaat eder, Allah'ın ve elçisinin rızasına nail olmaya gayret ederlerdi.

63-Bu münafıklar, Muhammed'in bildirdiği ilâhi emirlere itaat etmeyen ve ona düşmanlık eden kimselerin cezasının sonsuza kadar cehennemde kalmak olacağını halâ öğrenemediler mi? Bu ne büyük bir zillettir! 

64-Bu münafıklar, elçimizin ve müminlerin arkasından işler çevirdiklerinde, "Umarız Allah bu yaptığımızı ortaya çıkarmaz" (bkz.Taberi) diyerek kendilerince alay etmektedirler. (bkz.Razi) Ey Muhammed! Onlara şöyle de: "Siz böyle alay etmeye devam edin bakalım! Çok yakında Allah gerçek yüzünüzü ortaya çıkaracak ve sizleri perişan edecektir."

65-Ne yaptıklarını sorsan; "Bizler ciddi değildik, sadece eğlenmek için öyle konuşuyorduk" diyeceklerdir. Bu durumda onlara şöyle cevap ver: "Demek tevhit inancıyla, Allah'ın peygamberiyle ve ilâhi mesajla alay ederek eğleniyordunuz!
66-Boşuna bahane üretmeyin! Zira bizim yanımızda mümin gibi davrandıktan sonra açıkça inkârcı olduğunuz ortaya çıkmış bulunmaktadır. Şimdi artık tövbe edip bu davranışlara kesin olarak son veren ve gerçek mümin olanlarınızdan başkası, (bkz.Taberi) münafıkça davranmak ve peygambere hakaret etmek gibi fiilleri sebebiyle ilâhi azaba maruz kalacaklardır."

MÜNAFIKLARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ

67-Kadın ve erkek bütün münafıklar aynıdır. Ortak noktaları, elçimiz Muhammed'i inkâr etmek, insanların ona iman etmesini engellemeye çalışmak, (bkz.Taberi) yoksullara yardım ve savaş için maddi yardım talep edildiğinde cimrilik yapmaktır. Bunlar ilâhi emirlere uymamayı tercih etmişler (bkz.Taberi, Razi) ve bu tavırlarında diretmişlerdir. (bkz.Zemahşeri) Bu davranışlarına karşılık olarak da ilâhi cezaya müstehak olmuşlardır. Münafıklar, yoldan çıkmış fasık kimselerdir.  
68-Nitekim kadın ve erkek bütün bu münafıklar, diğer inkârcılarla birlikte ilâhi rahmetten mahrum kalacak, cehennem ateşine girecek ve orada sonsuza kadar kalacaklardır. Evet, işte Allah'ın onlara vaadi budur ve bu, onların tam da müstehak oldukları cezadır.

69-Ey münafıklar! Siz de tıpkı Hud peygamberi yalanlayan Ad kavmi, Salih peygamberi yalanlayan Semud kavmi, İbrahim peygamberi yalanlayan Nemrut ve çevresindekiler, Şuayb peygamberi yalanlayan Medyen halkı, Lut peygamberi yalanlayan ve yerle bir edilen Lut kavmi gibi davranmakta, elçimiz Muhammed'e karşı aynı tavrı takınmaktasınız. Siz de onlar gibi dünyevi menfaatler uğruna peygamberi yalanlamakta ve tevhit inancı ile alay etmektesiniz. Ancak unutmayınız ki bu toplumlar sizden daha güçlü, zengin ve kalabalık olduklar halde cezasız kalmamışlar, peygamberleri yalanladıkları için Allah tarafından cezalandırılmışlardır. Bunu gayet iyi biliyorsunuz. 
70-Öncekilerin haberleri; Nuh’un, Ad’ın, Semud’un halkının, İbrahim halkının, Meyden’lilerin ve yolladığımız felâketlerle altı üstüne getirilmiş yerlerin haberleri size ulaşmadı mı? Elçileri onlara o açık belgelerle gelmiş olmalarına rağmen peygamberleri yalanlamışlardı. İşte bu nedenle iyi biliyorsunuz ki Allah onları haksız yere cezalandırmış değildir, onlar kendi yaptıkları şeyler neticesinde hem dünyada hem ahirette perişan olmaya müstehak olmuşlardır. Dolayısıyla tövbe etmediğiniz takdirde sizi bekleyen son da aynısı olacaktır.

MÜMİNLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ 

71-Bütün münafıkların bu özelliklerde ortak olmasına karşılık, kadın ve erkek bütün müminler de birbirlerinin yardımcısı ve destekçisidirler. (bkz.İbn Kesir) Bunların ortak özellikleri ise Muhammed'e iman etmek, insanlara tevhidi tebliğ etmek, hiçbir şirk ve nifak unsuru karıştırmaksızın sadece ve sadece Allah'a kulluk etmek, bütün ibadetleri bu şekilde tevhit ve samimiyet üzere yapmak ve Allah'ın elçisi Muhammed'e gönülden itaat etmektir. Allah, işte bunlara ikramda bulunacaktır. Allah sonsuz kudret sahibidir ve münafıklara vereceği ceza hususunda da, müminlere vereceği ödül hususunda da en isabetli olanı yapmaktadır. 
72-Allah, işte bu gerçek müminlere merhameti ile muamele edecek, onları içlerinde ırmakların çağıldadığı, muazzam konakların bulunduğu ve sonsuza kadar kalacakları cennete dahil edecek, hatta bundan daha büyük bir ödül olmak üzere, onlardan razı olacaktır. İşte, erişilebilecek en büyük bahtiyarlık ve kurtuluş budur.

73-Ey Muhammed! Sen bu münafıkların tavırlarına aldırma ve tevhit inancına düşmanlık edenlere karşı sefere çık ve savaş! Arkanızdan entrikalar çeviren münafıklara da göz açtırma! Onlarla kararlılıkla mücadele et! (bkz.Taberi) Ayrıca onların çabalarının sonuçsuz kalacağını, varacakları yerin cehennemden ibaret olacağını bil ve müsterih ol!

MÜNAFIKLARIN İKİYÜZLÜLÜKLERİ

74-Onlar hem elçimiz Muhammed'i ve müminleri alaya alarak konuşmakta, hem de bu durum kendilerine sorulduğunda yemin ederek böyle bir şey söylemediklerini iddia etmektedirler. Oysa düpedüz yalan söylemektedirler. Zira onlar sizin yanınızda müslümanmış gibi konuştuktan sonra başka yerde alenen elçimizi inkâr etmişler, hatta Tebük savaşı dönüşünde onu öldürmeye dahi kalkmışlardır. (bkz.Taberi) Üstelik bunu yapmaya kalkışanlardan biri, daha yakın zamanda öldürülen bir yakınının diyetini elçimiz sayesinde almış ve varlıklı bir kişi olmuştu. Eğer bu davranışlarına son verir ve gerçek anlamda mümin olurlarsa kendileri için en doğru olanı yapmış olurlar. Aksi takdirde Allah onlara hem dünyada hem ahirette acı bir azap çektirecektir. Üstelik pek güvendikleri aşiretleri ve yakınları da bu konuda kendilerine yardım edemeyecektir. (bkz.Taberi

75-O münafıklardan bazıları da, "Allah bize mal mülk nasip ederse o malı yoksullarla paylaşır ve tevhide sadakatle bağlı müminlerden oluruz" diye yemin etmişti
76-Ancak Allah kendilerine mal mülk nasip ettiğinde verdikleri sözü unutup zekât almak için gönderilen görevlilere, "Muhammed haraç mı istiyor?" demeye başlamışlardır. 
77-İşte onların özelliği budur. (bkz.Taberi) Verdikleri sözü bozmaları ve elçimizi inkâr etmeleri sebebiyle bu kimseler ömür boyu münafıkça yaşamak durumunda kalmışlardır.

78-Allah'tan hiçbir şey gizleyemeyeceklerini, Allah'ın onların en gizli saklı hallerinden dahi haberdar olduğunu hala öğrenemediler mi!
79-Hem Tebük seferi öncesinde peygamberin çağrısına uyarak büyük yardım yapan müminlerle alay eden hem de elinde avucunda bulunan azıcık malı dahi getirip bu uğurda infak eden yoksul ve samimi müminlerle alay eden, yoksul ve samimi müminlerin gösteriş yaptıklarını söyleyerek (bkz.Taberi) kendilerince onları alaya almaya çalışan bu münafıklar, yaptıklarının yanlarına kalmayacağını, bu alaylarının cezasını acı bir şekilde muhakkak göreceklerini bilmezler mi!

80-Ey Muhammed! Sakın bu münafıklara karşı yumuşak kalpli olma! Ölüp gittiklerinde bağışlanmaları için dua etme! Zira bir değil bin defa (burada kullanılan "yetmiş" sözü sayı değil Arapça'da "çokluktan kinaye"dir. Türkçe'de karşılığı "bir değil bin defa"dır) dua etsen de Allah onlar yine de bağışlamayacaktır, çünkü onlar tevhidi ve senin peygamberliğini inkâr etmişler, sana iman edenleri de bu yoldan döndürmek istemişlerdir. Allah böyle kötü niyetli kimseleri tevhit inancına muvaffak kılmaz. (bkz.Taberi

81-Bunlar Allah'ın peygamberinin talimatına uyup sefere çıkmak yerine çeşitli bahaneler uydurarak Medine'de kalmayı tercih etmişler, elçimiz Muhammed'in emri gereğince sefer için mallarını harcamaya da bizzat sefere iştirak etmeye de yanaşmamışlar, hatta bununla da kalmayıp, "Bu sıcakta savaşa çıkmak akıl kârı değil" gibi sözler sarfederek müminlerin maneviyatını sarsmaya çalışmışlardır. Üstelik yaptıkları iş doğruymuş gibi davranıp hallerinden memnun olmaktadırlar. Oysa şunu bilmelidirler ki sıcaktan dolayı sefere çıkmayarak elçimize muhalefet etmeleri, onları bu sıcaktan daha fena olan cehennem ateşine doğru sürüklemektedir.   
82-Oraya girdiklerinde, bu davranışlarının cezası olarak çok ağlayacaklar, gün yüzü görmeyeceklerdir. (bkz.Zemahşeri)

83-Ey Muhammed! Bu münafıkların gerçek yüzlerini görmüş olduğuna göre, artık onlara güvenme! İleride başka bir sefere çıkacak olduğunda gelip sana katılmak isteseler dahi onlar kabul etme ve kendilerine, "Siz vaktiyle bana muhalefet etmeyi ve sefere çıkmayıp şehirde kalmayı tercih etmiştiniz, bundan böyle sizin gibilere ihtiyacımız yok" şeklinde cevap ver. 
84-Onlara karşı net bir şekilde tavır al, içlerinden biri öldüğü zaman gidip de kabri başında dua etme, cenaze namazlarını dahi kılma; çünkü onlar tevhidi ve senin peygamberliğini inkâr etmiş ve ömür boyu münafıklık yapmış kimseler olarak ölmüşlerdir.

85-Ey Muhammed! Bu münafıkların sefer için yapacakları yardıma da, sayısal çokluklarına da ihtiyacın yoktur, bu sebeple onların mallarının çokluğu ve ailelerinin kalabalıklığına rağmen yardım etmemeleri ya da sefere katılmamaları seni üzmesin. Gerçek şu ki onlar bu kadar mal varlığına ve sayısal çokluğa sahip oldukları halde, sana iman etmedikleri ve böylesine münafıkça davrandıkları için, hiçbir şekilde göz aydınlığı göremeyecek ve ahirette ilâhi azaba maruz kalacaklardır.

86-Nitekim, "Elçimiz Muhammed'e iman edin, onun emir ve talimatlarına uyun ve kendisi ile birlikte sefere çıkın!" şeklinde emirler içeren ayetler geldiği zaman bu münafıklar içerisinden gücü kuvveti, hali vakti yerinde olanlar bile gelip hemen senden izin istemiş ve "Bizi mazur gör, kadınlar, hastalar, yaşlılar ve çocuklarla şehirde kalalım" demişlerdir.
87-Evet, seninle birlikte sefere katılmaktansa kadınlar, hastalar, yaşlılar ve çocuklar gibi şehirde kalmayı kendilerine yedirebilmişlerdir. Böyle olduğu için de kalpleri büsbütün kararmış, gözleri gerçeği göremez olmuştur.

88-Buna karşılık elçimiz Muhammed ve ona gerçekten iman edenler gerek sahip oldukları malları harcayarak, gerek bizzat sefere iştirak ederek bu ilâhi emre itaat etmişlerdir. Dolayısıyla bunlar iki cihanda da saadete ermeye hak kazanmışlardır.  
89-Allah onlara içlerinde ırmakların çağıldadığı cennetler hazırlamıştır. Onlar işte bu cennetlere girecek ve sonsuza kadar kalacaklardır. İşte bu, gerçekten muazzam bir kazançtır. 

SEFERE KATILMAYAN MÜMİNLERİN MAZERETLERİ ile MÜNAFIKLARIN BAHANELERİ ARASINDAKİ FARK

90-Bedevi Araplar içerisindeki münafıkların bir bölümü elçimize gelip, "Sefere çıkarsak yerimiz yurdumuz savunmasız kalır, düşman saldırır" gibi bahaneler uydurmuşlardı. Diğer bir grup ise mazeret bildirmeye bile gerek duymamıştı. Elçimize inanmayan bu münafıkların başına ahirette elbette acı bir azap gelecektir.

91-Münafıkların asılsız bahanelerinin aksine, gerçekten elçimize iman etmekle beraber sırf hasta, yaşlı veya savaş gereçlerini temin edemeyecek kadar yoksul oldukları için sefere katılamayan müminler elbette ki mazurdurlar. Çünkü bunlar tevhide ve elçimiz Muhammed'e yürekten inanmış samimi müminlerdir ve böyle iyi niyetli müminler, bu tür geçerli mazeretler sebebiyle savaşa katılmamış olduklar için asla sorumlu tutulacak değildirler. Allah bu müminlere karşı çok merhametli ve affedicidir.

92-Benzer şekilde kendilerine sefere katılmak için gerekli olan bineklerin temin edilmesi için gelip sana müracaat eden ve "Size binek temin etme imkânım yok" cevabını aldıklarında sefere katılmaları için gerekli bineği sağlayamamanın, dolayısıyla sefere katılamamanın üzüntüsüyle göz yaşı dökerek evlerine dönen yoksul müminler de sorumlu tutulacak değildir.  
93-Sorumlu tutulacak ve ilâhi cezaya maruz kalacak olanlar hali vakti yerinde olduğu halde sırf münafıklıkları sebebiyle gelip çeşitli bahaneler uyduran ve izin almaya çalışan; kadınlar, hastalar, yaşlılar ve çocuklarla şehirde kalmaya rıza gösteren münafıklardır. Kalpleri büsbütün kararmış bu münafıkların beyinleri, seninle birlikte cihada çıkmaktan geri durmanın kötü akıbetini idrak edemez olmuştur. (bkz.Taberi)  

94-Ey Muhammed! Siz savaştan geri döndüğünüzde bu münafıklar size mazeret beyan edecek, kendilerini savunmaya çalışacaklardır. Bu durumda onlara şöyle de: "Hayır, boşuna mazeret uydurmayın! Allah sizin gerçek yüzünüzü göstermiş bulunmaktadır. Bundan böyle gözümüz üzerinizde olacaktır. Tövbe edip gerçek mümin olacak mısınız, yoksa bu münafıklığa devam mı edeceksiniz, bunu göreceğiz. (bkz.Taberi) Bu münafıkça tavrı sürdürerek öldüğünüz takdirde ise gizli ve açık her şeyden haberdar olan Allah'ın huzuruna çıkarılıp hesaba çekilecek ve müstehak olduğunuz cezayı alacaksınız."

95-Evet, kendilerini azarlamayasınız (bkz.Taberi) hatta hallerini anlayıp hak veresiniz diye size çeşitli mazeretler anlatacaklardır. Belli ki onlar ıslah olacak değildirler, bu yüzden azarlanmaya  bile değmezler. (bkz.Zemahşeri) O halde bırakın ne halleri varsa görsünler; ama kesinlikle yaptıklarını hoş karşılamayınız, onlara sıcak davranmayınız. Artık onlarla ilginizi kesin, her biri birer pisliktir. Yaptıklarının cezası olarak varacakları yer cehennemdir.  
96-Kendilerinden razı olasınız diye yeminler edeceklerdir. Unutmayınız ki siz olanları unutup onlara sıcak davransanız bile Allah onlardan asla razı olmayacaktır.

BEDEVİ ARAPLAR İÇİNDEKİ MÜNAFIKLAR ve MÜMİNLER

97-Ey elçimize iman edenler! Medine dışından gelen bedevi Araplar'ın münafıkları hem elçimizi inkâr etme ve münafıklık yapma hususunda şehirli münafıklardan daha katıdırlar hem de elçimize indirilen ilâhi hükümleri tanımamaya daha yatkındırlar. Allah sonsuz ilim sahibidir ve müminlere her konuda bu gibi hikmetli nasihatlerde bulunmaktadır.  
98-Hiç inanmadıkları halde sırf münafıkça amaçlarla malların infak ederler ve "Bunlar keşke yenilgiye uğrasalar ve Muhammed öldürülse de rahatlasak ve artık böyle harcamalar yapmak zorunda kalmasak" (bkz.Mukatil) diye beklerler. Ama Allah onların her halinden haberdardır ve müminler için bekledikleri perişanlık kendi başlarına gelecektir. (bkz.Taberi)

TEVHİT İNANCININ ÖNCÜSÜ SAMİMİ MÜMİNLER

100-Bunun gibi, tevhide ve elçimizin peygamberliğine iman hususunda diğer insanlara öncülük eden ve bu uğurda yurtlarını terkedip Medine'ye hicret eden Mekkeli muhacir müslümanlar,  bunlara Medine'de kucak açan ve elçimize destek olup onu canları pahasına müdafaa eden Medineli müslümanlar (bkz.Taberi) ve daha sonradan elçimize samimiyetle inananların safına katılan gerçek müminler, bu tevhide ve ilâhi mesaja gönül hoşluğuyla iman ettikleri gibi Allah da onlardan razı olmuştur. Onlara içlerinde ırmakların çağıldadığı ve sonsuza kadar yaşayacakları muhteşem bir cennet ödülü hazırlamıştır. İşte gerçek kurtuluş ve mutluluk budur.

ÇEVREDEKİ MÜNAFIKLAR ve SEFERDEN GERİ KALAN DİĞER GRUPLAR

101-Ey elçimize iman edenler! Medine çevresinde yaşayan bedevi Araplar arasında bazı münafıklar bulunduğu gibi, Medine'de de gerçek yüzlerini sizden gizleyebilecek kadar sinsi münafıklar da bulunmaktadır. Onları siz bilmezsiniz ama biz biliriz. Allah bunların niyetlerini bilmektedir. Onlar bu yaptıklarının cezası olarak dünya hayatında azap üstüne azap çekecek, ahirette ise çok daha dehşetli olan cehennem azabına maruz kalacaklardır.

102-Bunlardan başka bir de elçimizin emrini dinlemeyip seferden geri kaldıkları halde sonradan hatalarını anlayan ve yaptıkları yanlışı itiraf edip tövbe eden kimseler vardır ki Allah bu kimselerin tövbelerini kabul edecektir. Zira Allah içtenlikle tövbe edenlere karşı çok merhametli ve bağışlayıcıdır.

103-Ey Muhammed! İşte bu içtenlikle tövbe edenlerin hatalarının telâfisi olarak getirip verdikleri sadakaları kabul et ki onların münafıklardan olmadıkları herkes tarafından bilinsin, isimleri temize çıksın! Ayrıca onlar için dua et; zira böylece hissettikleri ağır pişmanlık duygusu sebebiyle iyice perişan olmuş halleri biraz düzelecek, kalpleri sükûn bulacaktır. Kaldı ki Allah, böylesine samimi bir şekilde tövbe edenler için çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
104-Fakat verdikleri sadakaları kabul etmesi ve kendilerini bağışlaması için elçimize ısrarla yalvaran (bkz.Taberi) bu müminler de şunu bilmelidirler ki tövbeleri de sadakaları da kabul edecek olan Allah'tır, elçimiz bu hususta tamamen ilâhi emirlere göre hareket etmektedir. Evet, Allah tövbe edenler için çok merhametli ve bağışlayıcıdır. 

105-Ey Muhammed! Bu tövbekâr müminlere şöyle de: "Allah tövbelerinizi kabul buyurmuştur, ancak bundan sonra daima Allah'ın bildirdiği emirlere itaat ediniz. O'nun rızasına uygun davranınız; (bkz.Taberi) yaptığınız her şeyin Allah tarafından bilindiğini ve benzeri bir davranış sergilediğiniz takdirde müminler tarafından münafık olarak bilineceğinizi, nihayetinde de can verip Allah'ın huzurunda hesaba çekileceğinizi ve bütün yaptıklarınızın karşılığını göreceğinizi asla unutmayınız!"

106-Elçimizin emrine uyup savaşa katılmak yerine münafıklar gibi davranıp geri kalan ve bu yaptığına sonradan pişman olduğu halde gelip pişmanlığını elçimize bildirmeyen kimseler ise, (bkz.Taberi) tövbelerinde samimi olduklarını ortaya koyarlarsa (bkz.Taberi) Allah onları bağışlayacaktır. (Yüz on sekizinci ayette bu kişilere tekrar değiniliyor) Allah onların durumlarını bilmekte ve kendilerine hikmetle muamele etmektedir.

MESCİT SÜSÜ VERİLMİŞ FİTNE YUVASI : MESCİD-İ DIRAR
(İlgili tarihte Medine'de Muhammed peygamberin kurduğu ve halen içinde mezarının bulunduğu Mescid-i Nebevi ve Medine'ye bir saat kadar uzaklıktaki Kuba köyünde Peygamber'in hicreti sırasında kurulmuş olan Kuba Mescid'i vardı. Münafıklar bu mescidi, Kuba köyündeki Kuba Mescidi'nin tam karşısına inşa edip muhalif fraksiyon yaratmaya çalışmışlardır

107-Bir diğer münafık grubu daha vardır ki bunlar sırf müminleri ikiye bölüp bir kısmını peygamberin çevresinden uzaklaştırmak ve zamanla aralarına fitne sokmak amacıyla (bkz.Taberi) Medine'ye yakın bir bölgede mescit süsü verilmiş bir fitne ve nifak yuvası yapmışlardır. Orayı vaktiyle Hendek savaşı için müşrik ordusunu organize eden peygamber düşmanı bir kişiyi (Ebu Amir) koruyup kollamak üzere kullanmışlardır. Yaptıkları binanın bütün müminler tarafından bir mescit olarak kabul edilmesi için de elçimiz Muhammed'i oraya çağırıp orada kendilerine namaz kıldırmasını istemişlerdir. Bunlar iyi niyetli ve samimi mümin olduklarına ve bu mescidi iyi niyetle inşa ettiklerine dair Allah adına yemin etseler de Allah onların yalancı ve münafık olduklarını bilmekte ve işte böyle ilân etmektedir.

108-Ey Muhammed! Sakın o münafıkların sözlerine itibar edip de orada namaz kılma; zira senin namaz kılacağın yer o münafıkların yaptıkları fitne yuvası değil, kendilerini her türlü şirk ve nifaktan arındırmış samimi müminler tarafından yapılan ve başından beri ilâhi emirlere uygun hareket etmek amacıyla inşa edilmiş olan mescittir. Allah her türlü şirk ve nifaktan kendini arındıran gerçek müminleri sever, o münafıkları değil!

109-Peki, binasını tevhit ve ilâhi emirlere bağlılık ile Allah rızasını elde etme temeli üzerine kuran mı iyidir, yoksa binasını kaymakta olan bir uçurumun kıyısına kurup da onunla birlikte cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah, yanlışlar içinde olan bir topluluğu hidayete erdirmez. 
110-Onlar bu gerçeği fark edip tövbe etmek yerine canları çıkasıya kadar kendilerini savunmakta, iyi niyetli olduklarını iddia etmektedirler. Neticede bu münafıkların kurduğu bina kalpleri parçalanıncaya kadar içinden çıkamayacakları bir şüphe kaynağı olmaya devam edecektir. Allah onların iç dünyalarını bilmekte ve en doğru hükmü vermektedir.

ALLAH'IN MÜMİNLERE VAADİ

111-Allah, elçisi Muhammed'e samimiyetle iman eden ve onun talimatı doğrultusunda hem mallarını harcayarak hem de bizzat sefere iştirak ederek canları pahasına savaşıp şehit düşenlerden ve gazilerden razı olmuş ve onlara bu davranışları karşılığında cennet ödülünü bahşetmiştir. Evet, Allah, peygamberine destek veren böylesi müminlere cennet ödülünü vereceğini hem Tevrat'ta, hem İncil'de hem de Kur'an'da açıkça vaat etmiştir ve bu vaadini yerine getireceğinden hiç kuşku yoktur. Zira verdiği sözde durma konusunda Allah'tan daha vefakâr kimse olamaz! O halde, ey elçimize sadakatle bağlı olan ve onunla birlikte sefere çıkan müminler! Gerektiğinde canınızı ve malınızı feda edeceğinize dair ahdinize sadık kaldığınızdan dolayı (bkz.Taberi) müjdeler olsun sizlere! İşte gerçek kurtuluş ve mutluluk budur.

112-Ey her türlü şirk ve nifaktan arınıp dosdoğru tevhide iman eden, (bkz.Taberi, Zemahşeri) verdiği nimetlere şükredip sadece Allah'a kulluk eden, elçisinin emrine uyup sefere çıkan, (bkz.Ebu Müslim, Razi) bütün ibadetlerini tevhit esasına göre yerine getiren, insanlara bu tevhit inancını tebliğ eden (bkz.Maverdi) ve ilâhi emirlere titizlikle uyan müminler! Müjdeler olsun size, çünkü Allah size cennet ödülü vaat etmiştir.

MÜŞRİK AKRABALARINIZI TEVHİDE ÇAĞIRIN

113-Ey elçimize iman edenler! İbrahim peygamberin vaktiyle, müşrik babası için dua etmiş olmasından yola çıkarak, en yakınları bile olsa cehennem ahalisi oldukları iyice belli olmuş olan müşriklerin bağışlanmalarını istemek ne Nebiye düşer ne de müminlere. Böyle yapacağınıza, onların şirki bırakıp tevhide dönmeleri için gayret ediniz.
114-Unutmayınız ki İbrahim'in babası için ettiği duanın sebebi, vaktiyle ona böyle bir söz vermiş olmasıydı. Kaldı ki o, babasının şirkte ısrar ettiğini görünce dua etmekten vazgeçmiş, çok yufka yürekli ve merhametli olmasına rağmen yine de ondan uzaklaşmıştı. Şu halde peygamberin ya da müminlerin yapacakları şey, müşrikler için dua etmek değil, onları tevhide yönlendirmeye çalışmaktadır. 

115-Ey elçimize iman edenler! Gerçek şu ki Allah hiç kimseyi, gerekli açıklamaları ve mesajları iletmeden, yasakları bildirmeden önce sorumlu tutmaz. Dolayısıyla size bu yasaklar bildirilmeden önce yaptıklarınızdan dolayı endişe etmeyiniz. (bkz.Taberi) Unutmayınız ki Allah her şeyden haberdardır. 
116-Kâinattaki her şeyin yaratıcısı ve sahibi O'dur. Hayatı bahşeden de, canları alan da O'dur. Sizin Allah’a tercih edeceğiniz ne bir dostunuz ne de yardımcınız yoktur. Eğer ilâhi emirlere muhalefet ederseniz sizi O'nun azabından hiçbir gücün koruyamayacağını biliniz. (bkz.Taberi

ZOR ZAMANDA Hz. PEYGAMBER'E UYAN SAMİMİ MÜMİNLER

117-Şunu iyi biliniz ki Allah, birçok kimsenin katılmayı göze alamadığı (bkz.Zemahşeri) zorlu Tebük Seferi'ne katılan ve elçisi Muhammed'i o zor şartlarda destekleyen muhacir ve ensarın bu fedakârca davranışlarını karşılıksız bırakmayacak, onların derecelerini yükseltecek (bkz.Teysir) ve cennetle ödüllendirecektir. Zira O, elçisine ve müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.

TEBÜK SEFERİ'NE KATILMADIKLARI İÇİN PİŞMANLIKLA TÖVBE EDEN ÜÇ KİŞİ

118-Diğer taraftan elçimizin emrine uyup savaşa katılmak yerine münafıklar gibi davranıp geri kalan ve bu yaptığına sonradan pişman olduğu halde gelip pişmanlığını bildirmeyen kimseleri  de Allah affetmiştir. Çünkü bunlar yaptıkları hatadan öylesine pişman olmuşlardır ki adeta dünya onlara dar gelmiştir. Nihayet Allah'tan başka sığınacak ve af dileyecek merci olmadığını anlamış ve samimiyetle O'na yönelip tövbe etmişlerdir. Allah da onların tövbelerini kabul etmiştir. Zira Allah, böylesine tövbe edenlere karşı çok merhametli ve bağışlayıcıdır. 

119-Ey seferden geri kalan ve sonradan tövbe eden kimseler! Bundan böyle gerekli dersi alınız ve elçimiz tarafından bildirilen il'ahi emirlere uyunuz ki sonunda onun vaat ettiği cennet ödülüne nail olan sadakat sahibi müminlerle birlikte olasınız. 

PEYGAMBERE BAĞLILIĞIN ÖDÜLÜ

120-Medine halkının ve çevrelerindeki çöl Araplarından müminlerin Allah’ın elçisinin emirlerine kayıtsız kalmaya hakları yoktur. Kendi nefslerini de  onun nefsinden üstün tutamazlar. Bunların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk ve bir açlık çekmeleri, kâfirleri öfkelendirecek bir adım atmaları ve düşmandan bir kötülük görmeleri mutlaka lehlerine sevap olarak yazılacaktır. Allah müminlerin yaptıkları bu tür samimi amelleri kesinlikle ödülsüz bırakmaz.
121-Yaptıkları küçük büyük bütün harcamalar, zor şartlarda yol kat ederek geçtikleri tüm vadiler, dolayısıyla attıkları her adım dahil olmak üzere yaptıkları her şey kendilerine sevap olarak yazılacak ve Allah tarafından en güzel şekilde ödüllendirilecektir.

122-Diğer taraftan, "Elçimizin çevresinden ayrılmayınız, onunla birlikte olunuz" gibi ilâhi emirler sebebiyle Medine çevresinde yaşayan müminlerin topluca Medine'ye akın etmelerine de gerek yoktur. (bkz.Mücahid, Taberi) Böyle yapmak yerine içlerinden belli bir grubu elçimizin yanına gönderebilirler. Böylece bunlar ilâhi emirleri öğrenir ve dönüp diğerlerine anlatabilirler.

123-Ey elçimize iman edenler! Medine'nin yakın çevresinde yaşayan ve sizler için tehdit oluşturan düşmanlarla (bkz.Derveze) savaşınız ve onlara kararlılığınızı gösteriniz. Unutmayınız ki Allah, emirlerine itaat eden müminlerin yardımcısıdır. 

MÜNAFIKLARIN ALAYCI ve USLANMAZ TAVIRLARI

124-Doğrusu elçimize ne zaman bir ilâhi vahiy gelecek olsa münafıklar hemen, "Bu ayetler sizin inancınızı arttırdı mı şimdi?" diye alaycı bir şekilde aralarında konuşurlar. evet, elçimize vahyettiğimiz ayetler gerçekten de müminlerin inançlarını pekiştirmekte ve gönüllerine huzur vermektedir. Bu yüzden hemen sureyi birbirlerine müjdelemektedirler.  
125-Kalplerinde hastalık olan münafıkların da derdine dert katar. Onlar da münafık olarak ölüp cehenneme gideceklerdir.

126-Nitekim onlar, her yıl bir veya bir kaç defa, gerçek yüzlerini ortaya çıkaran ve onları münafıklıklarından utandıran ibretlik olaylar yaşamakta, fakat yine de ibret alıp tövbe etmemektedirler. 
127-Gerçek yüzlerini ortaya çıkaran ayetler vahyedildiği zaman gizlice birbirlerine bakar ve kimseye sezdirmeden mescitten çıkıp gider, fakat bu durumdan ibret almak yerine aynı münafıkça tavırları sürdürmeye devam ederler. (bkz.Razi) Bu davranışları sebebiyle kalpleri katılaşmıştır. Zira onlar hiçbir zaman elçimize vahyedilen vahyi düşünüp ibret almak istememişlerdir.

İLÂHİ RAHMETİN İFADESİ : Hz. PEYGAMBER

128-Ey müminler! Sakın bu münafıklar gibi elçimize itaatsizlik etmeyiniz. Zira o, sizin için seçilmiş ve sizlere ilâhi vahyi tebliğ etmek üzere görevlendirilmiş bir peygamber olup kendisine inananlara çok düşkündür, onların ilâhi emirlere muhalefet edip de ilâhi cezaya maruz kalmalarından endişe eder. O sizin üstünüze titrer, müminlere karşı pek nazik ve merhametlidir. Bu yüzden de tevhide ve ilâhi emirlere uygun yaşamanız için elinden geleni yapar. (bkz.Taberi

129-Ey Muhammed! Sen bu özelliğine rağmen yine de o münafıklar aynı tavırları sürdürür ve sana muhalefet etmeye devam ederlerse sakın üzülme (bkz.Razi) ve onlara şöyle de: "Ben sizlere ilâhi vahyi anlattım ve görevimi yaptım. İnkâr etmeniz ve münafıklığınız bana değil, size zarar verir. Zira benim yardımcım, kendisinden başka ilâh olmayan Allah'tır. O, var olan her şeyin mutlak hükümranıdır!"

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;
TÜRKÇE ÖZLÜ KURAN ve DİĞER YAZILAR