31 Temmuz 2017 Pazartesi

KURAN -96- (60) MÜMTEHİNE SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
(Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir)

MÜMTEHİNE = İmtihan eden
13 Ayet - /Sonradan hicret edip Medine'ye gelen kadınların kabulünden önce alınan güvenlik önlemleri/

Medine döneminde Ahzab suresinden sonra vahyedilmiştir. Rivayetlere göre Hatıb b. Ebu Beltea adlı bir sahabi, Hz.Muhammed'in Mekke'nin fethi ile ilgili hazırlıklar yaptığını, akrabası olan müşriklerin zarar görmemeleri düşüncesiyle Mekke'deki akrabalarına haber veren bir mektup yazıp Mekke'den gelen bir kadınla müşriklere göndermişti.(1) İlk bölümde bu ve benzeri faaliyetler eleştirilmektedir. 
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri)

DÜŞMANA BİLGİ SIZDIRAN MÜMİNLERE UYARILAR

1-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehızû aduvvî ve aduvvekum evliyâe, tulkûne ileyhim bil meveddeti ve kad keferû bi mâ câekum minel hakkı, yuhricûner resûle ve iyyâkum en tu’minû billâhi rabbikum, in kuntum haractum cihâden fî sebîlî vebtigâe merdâtî tusirrûne ileyhim bil meveddeti ve ene a’lemu bi mâ ahfeytum ve mâ a’lentum, ve men yef’alhu minkum fe kad dalle sevâes sebîl
*Yâ eyyuhâ* ellezîne âmenû* 
-eyyy* amenü olanlar 
(elçimiz Muhammed'e iman edip ona sadakat sözü verenler)
*lâ tettehızû* aduvvî* ve aduvve-kum* evliyâe, 
-edinmeyin* düşmanlarımızı* ve sizin düşmanlarınızı* dost
(Kur'an'a inanmayan, sırf peygambere inandığınız için vaktiyle size olmadık eziyetler yapan ve sizi hicret etmeye zorlayan Mekke müşrikleri ile dostluk kurmayın)
*tulkûne* ileyhim* bi el meveddeti* ve kad* keferû* bi mâ câe-kum* min el hakkı, 
-muhabbet besliyorsunuz*onlara*sevgi ile*ve olmuştu*inkâr ettiler*size geleni* haktan
(Hakk’tan size geleni inkâr etmiş oldukları halde onlara sevgi ile muhabbet besliyorsunuz)
(Mekke'deki yakınlarınızı düşünerek müşriklere elçimizin Mekke'ye gidiş hazırlıkları hakkında bilgi sızdırmayın)
*yuhricûne* er resûle* ve iyyâ-kum* en tu’minû* bi allâhi* rabbikum, 
-çıkardılar* resulü* ve sizleri* inanmanızdan dolayı* Allah'a* rabbiniz olan
(Rabbiniz olan Allah’a inanmanızdan dolayı resûlü ve sizi yurdunuzdan çıkardılar)
*in kuntum* haractum* cihâden* fî sebîlî* ve ibtigâe* merdâtî* tusirrûne* ileyhim* bi el meveddeti 
-şayet siz* çıktı iseniz* cihada* benim yolumda* aramak için* benim rızamı*nasıl sır verirsiniz* onlara* sevgi ve muhabbet ile  
(Sizler müşriklerin baskıları karşısında sırf Allah rızasını kazanmak amacıyla yurdunuzu terkedip hicret etmiş müminler olarak (bkz.Taberi) şimdi o müşriklere sevgi ve muhabbet duyup nasıl bilgi sızdırırsınız)
*ve ene* a’lemu* bi mâ ahfeytum* ve mâ a’lentum, 
-ve ben* bilirim* gizlediklerinizi de* açığa vurduklarınız da 
(Unutmayınız ki yaptığınız gizli ve açık her şey Allah tarafından bilinir)
*ve men* yef’al-hu* min-kum* fe* kad dalle* sevâes sebîl
-ve kimler* böyle davranışlarda bulunursa* sizden* o takdirde* sapmış olur* doğru yoldan
(Ayrıca böyle davranışlarda bulunanlar doğru yoldan tamamen sapmış, elçimize ihanet etmiş olurlar)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
1-Ey elçimiz Muhammed'e iman edip ona sadakat sözü verenler! Elçinizin peygamberliğini kabul etmeyen, ona vahyettiğimiz Kur'an'a inanmayan, sırf peygambere inandığınız için vaktiyle size olmadık eziyetler yapan ve sizi hicret etmeye zorlayan Mekke müşrikleri ile dostluk kurmayın! Hakk’tan size geleni inkâr etmiş oldukları halde onlara sevgi ile muhabbet besliyorsunuz. Mekke'deki yakınlarınızı düşünerek müşriklere elçimizin Mekke'ye gidiş hazırlıkları hakkında bilgi sızdırmayın! Rabbiniz olan Allah’a inanmanızdan dolayı resûlü ve sizi yurdunuzdan çıkardılar. Sizler müşriklerin baskıları karşısında sırf Allah rızasını kazanmak amacıyla yurdunuzu terkedip hicret etmiş müminler olarak (*) (bkz.Taberi) şimdi o müşriklere nasıl bilgi sızdırırsınız! Unutmayınız ki yaptığınız gizli ve açık her şey Allah tarafından bilinir. Ayrıca böyle davranışlarda bulunanlar doğru yoldan tamamen sapmış, elçimize ihanet etmiş olurlar.

2-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KELİME KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
İn yeskafûkum yekûnû lekum a’dâen ve yebsutû ileykum eydiyehum ve elsinetehum bis sûi ve veddû lev tekfurûn
*İn* yeskafû-kum* yekûnû* lekum* a’dâen* 
-şayet* sizi yenecek* olurlarsa* size* düşmanlık ederler*
(Bilin ki müşrikler size karşı zafer kazanacak olsalar her türlü düşmanlığı reva görürler) 
 *ve yebsutû* ileykum* eydiye-hum* ve elsinete-hum* bi es sûi* 
-ve uzatırlar* size* ellerini* ve dillerini* kötülük ile* 
(sözlü ve fiili olarak her türlü kötülüğü yaparlar)
*ve veddû* lev tekfurûn
-ve isterler* inkâr etmenizi
(ve tevhidi inkâr etmenizi isterler)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
2-Ey Mekke'deki akrabalarının selametini düşünüp müşriklerin gözünde iyi intiba bırakmak için onlara bilgi sızdıran müminler! Bilin ki müşrikler size karşı zafer kazanacak olsalar (*) (bkz.Zemahşeri) bu yaptıklarınıza minnettar olup size dostça davranmayacak, bilakis sözlü ve fiili olarak her türlü kötülüğü yapıp düşmanlığı reva görecek, sizi tevhitten vazgeçirmek için ellerinden geleni yapacaklardır.

3-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KELİME KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Len tenfeakum erhâmukum ve lâ evlâdukum, yevmel kıyâmeti yefsılu beynekum, vallâhu bi mâ ta’melûne basîr
*Len tenfea-kum* erhâmu-kum* ve lâ* evlâdu-kum,* yevmel kıyâmeti*  *yefsılu* beyne-kum,* 
-size fayda sağlamaz* akrabalarınız* ve dahi* evlâtlarınız* kıyamet günü* ayırırken* iyilerle kötüleri
(akrabalarınız ve evlâtlarınız dahi kıyamet gününde bu davranışınızın hesabını vereceğiniz zaman siz hiçbir fayda sağlayamayacaklardır)
*ve allâhu* bi mâ* ta’melûne* basîr
-ve allah* yaptıklarınızı* en iyi görendir
(Unutmayın ki Allah yaptıklarınızın hepsini görmektedir)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
3-Kaldı ki kendilerini korumak için elçimize ve müminlere ihanet etmeyi dahi göze aldığınız akrabalarınız ve evlâtlarınız dahi kıyamet gününde bu davranışınızın hesabını vereceğiniz zaman siz hiçbir fayda sağlayamayacaklardır. Unutmayın ki Allah yaptıklarınızın hepsini görmektedir.

4-)  AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Kad kânet lekum usvetun hasenetun fî ibrâhîme vellezîne meahu, iz kâlû li kavmihim innâ buraâu minkum ve mimmâ ta’budûne min dûnillâhi kefernâ bikum, ve bedâ beynenâ ve beynekumul adâvetu vel bagdâu ebeden hattâ tu’minû billâhi vahdehû, illâ kavle ibrâhîme li ebîhi le estagfiranne leke ve mâ emliku leke minallâhi min şey’in, rabbenâ aleyke tevekkelnâ ve ileyke enebnâ ve ileykel masîr
*Kad* kânet* lekum* usvetun* hasenetun* fî ibrâhîme* ve ellezîne* mea*hu* iz* 
-olmuş* idi* sizin için* örnek* güzel bir* ibrahim'in yaptıkları* ve onlar* onunla beraber olanların*
(Benzer bir durumu yaşamış olan İbrahim peygamberin, ona iman edenlerin ve ondan sonra gelen peygamberlerin davranışlarından ders alın)
*kâlû* li kavmi-him* innâ* buraâu* min-kum* ve mimmâ* ta’budûne* min dûni allâhi*  
-onlar demişlerdi*kavmine*"muhakkak ki biz* uzağız* size* ve o şeylerden* sizin taptığınız* allah'tan başka
(İbrahim'e tabi olanlar ve ondan sonra gelen peygamberler de müşrik yakınlarıyla ilişkilerini kesmişler ve onlara karşı tavır takınıp kavimlerine şöyle demişlerdi: “Muhakkak ki biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptığınız şeylerden, şirk inancından uzağız)
*kefernâ* bikum,* ve bedâ* beyne-nâ* ve beyne-kum* el adâvetu* ve el bagdâu
biz sizinle tüm irtibatımızı koparıyoruz* sizi* ve başladı* bizim ile*ve sizin aranızda* düşmanlık* ve öfke
(Biz sizinle tüm irtibatımızı koparıyoruz ve sizinle bizim aramızda ebediyyen düşmanlık ve öfke başladı)
*ebeden* hattâ* tu’minû* bi allâhi* vahdehû*  illâ
-ebediyen* oluncaya kadar* siz iman edene kadar* allah'ın* tek oluşuna*hariç
(siz Allah'ın tek olduğuna iman edinceye kadar aramızdaki bu düşmanlık ve öfke sürecektir)
* kavle* ibrâhîme* li ebî-hi* 
-dedi* ibrahim* babasına
(Nitekim İbrahim, tevhide açıkça cephe almadan önce babasını hidayete ulaştırması için Allah'a dua etmiş, ancak babası şirket ısrar edince ona dedi ki,)
*le estagfiranne* leke
-mutlaka istiğfar eyleyeceğim* senin için
(Senin için yapabileceğim bir şey yok, sadece bağışlanmanı dileyebilirim
* ve mâ emliku* leke* min allâhi* min şey’in,
-ve önlemeye gücüm yetmez* sana* allah'tan* gelecek bir şeyi
(ve sana Allah'tan gelecek bir şeyi önlemeye gücüm yetmez)
* rabbe-nâ* aleyke* tevekkelnâ* ve ileyke* enebnâ* ve ileyke el masîr
-(ve devamla) rabbimiz* sana* biz tevekkül ettik* ve sana* yöneldik* ve sonunda dönüş mutlaka sanadır.
(Rabbimiz, biz sana tevekkül edip sana yöneldik, muhakkak sonunda dönüş sanadır)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
4-Benzer bir durumu yaşamış olan İbrahim peygamberin, ona iman edenlerin ve ondan sonra gelen peygamberlerin davranışlarından ders alın.
İbrahim'e tabi olanlar ve ondan sonra gelen peygamberler de müşrik yakınlarıyla ilişkilerini kesmişler ve onlara karşı tavır takınıp kavimlerine şöyle demişlerdi“Muhakkak ki biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptığınız şeylerden, şirk inancından uzağız, tevhide baskı yapan müşriklerin yanında yer aldığınız ve onlarla beraber olduğunuz sürece sizinle tüm irtibatımızı koparıyoruz ve siz Allah’ın tek oluşuna inanıp tevhidi kabul ederek baskıya son verinceye kadar sizinle bizim aramızdaki bu düşmanlık ve öfke sürecektir"
Nitekim İbrahim, tevhide açıkça cephe almadan önce babasını hidayete ulaştırması için Allah'a dua etmiş, ancak babası şirkte ısrar edince ona, "Senin için yapabileceğim bir şey yok, (*) (bkz.Zemahşeri) sadece bağışlanmanı dileyebilirim ve sana Allah'tan gelecek bir şeyi önlemeye gücüm yetmez" diyerek onunla ilişkisini tamamen kesmişti. 
Devamla; "Rabbimiz, biz sana tevekkül edip sana yöneldik, muhakkak sonunda dönüş sanadır

5-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Rabbenâ lâ tec’alnâ fitneten lillezîne keferû, vagfir lenâ rabbenâ, inneke entel azîzul hakîm
*Rabbe-nâ* lâ tec’al-nâ* fitneten* li ellezîne
-rabbimiz* bizi yapma* fitne konusu* onlara* inkarcılara* keferû
(rabbimiz, bizi o inkarcılara fitne konusu yapma)
* ve igfir* lenâ* rabbe-nâ,
-ve mağrifet et* bize* rabbimiz* 
(ve bize mağrifet et rabbimiz)
* inne-ke*  ente* el azîzu* el hakîm
- muhakkak sen* sen* aziz* ve hakimsin
(Doğrusu sen her şeyi en hikmetle yapan sonsuz kudret sahibisin)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
5-Rabbimiz! Bu zalim müşriklere karşı bize yardım et! Bizler senin peygamberine iman ettik, sana güvendik. Huzurunda hesaba çıkacağımız zaman bizi mahçup etme! Bizi bu müşriklerin karşısında güçsüz bırakıp ellerine düşürme! Hatalarımızı bağışla! Doğrusu sen her şeyi en hikmetle yapan sonsuz kudret sahibisin!" demişti.

6-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Lekad kâne lekum fîhim usvetun hasenetun li men kâne yercûllâhe vel yevmel âhira ve men yetevelle fe innallâhe huvel ganiyyul hamîd
*Lekad* kâne* lekum* fî-him* usvetun* hasenetun
-andolsun* ki* sizin için* onlarda vardır* örnekler* güzel
 (andolsunki onlarda güzel örnekler vardır
*li* men* kâne* yercû allâhe* ve el yevme el âhira
-için* kimseler* olan* allah'a ulaşmayı dile(yen)* ve ahiret gününe 
(Allah'a ve ahiret gününe ulaşmayı dileyen kimseler için)
* ve men* yetevelle* fe* inne allâhe* huve* el ganiyyu* el hamîd
-ve kim* müşriklere yüz verirse* o takdirde* muhakkak ki allah* o* muhtaç değildir* ve övülmeye lâyık olandır
(bilsinler ki kim müşriklere yüz verirse Allah onların kulluğuna da, peygambere ve müminlere verecekleri desteğe de muhtaç değildir)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
6-İşte İbrahim ve beraberindeki müminlerin bu tavırları, Allah'a ve hesap gününe inanan siz müminler için ideal bir örnektir. Buna rağmen halâ müşriklerle dostluk kurmaya ve onlara bilgi sızdırmaya devam edenler bilsinler ki Allah onların kulluğuna da, peygambere ve müminlere verecekleri desteğe de muhtaç değildir. 

7-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Asâllâhu en yec’ale beynekum ve beynellezîne âdeytum minhum meveddeten, vallâhu kadîrun, vallâhu gafûrun rahîm
*Asâ allâhu* en yec’ale* beyne-kum* ve beyne* ellezîne âdeytum* minhum* meveddeten,
-umulur ki allah* yaratır* sizinle* arasında* düşmanlarınızın* onlarla* dostluk 
(Umulur ki Allah sizinle ve onlardan düşman olduğunuz kimseler arasında dostluk yaratır)
*  ve allâhu* kadîrun,* ve allâhu* gafûrun* rahîm
-ve allah* kadirdir* ve allah gaffurdur* rahimdir 
(Unutmayın, Allah kadirdir ve allah gafurdur, rahimdir
TÜRKÇE ÖZÜ
7-Ey elçimiz Muhammed'e inanıp ona sadakat sözü veren müminler! İlahi emirlere uyun ve sizlere düşmanlık eden müşriklere bilgi sızdırmayın. Mekke'de yaşayan ve düşman saflarında yer alan akrabalarınız konusuna gelince; onlardan ümidinizi kesmeyin, çünkü belki bir gün onların da kalpleri tevhide ısınır ve aranızda yeniden bir bağ oluşur. Allah her şeye kadirdir. Şirkten tövbe edip elçisine iman edenlere karşı da çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

8-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Lâ yenhâkumullâhu anillezîne lem yukâtilûkum fîd dîni ve lem yuhricûkum min diyârikum en teberrûhum ve tuksitû ileyhim, innallâhe yuhıbbul muksitîn
*Lâ yenhâ-kum* allâhu* an ellezîne* lem yukâtilû-kum* fî ed dîni
-size yasaklamaz* allah* o kimselerle* sizinle savaşmayan* din konusunda
(Allah yasaklamaz din konusunda sizinle savaşmayanlarla)
* ve lem yuhricû-kum* min diyâri-kum* en teberrû-hum* ve tuksitû* ileyhim,
-ve sizi çıkarmayan* yurtlarınızdan* onlara iyilik yapmak* ve adaletli davranmaktan*onlara 
(sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve adaletli davranmanızı)
* inne* allâhe* yuhıbbu* el muksitîn
-muhakkak ki* Allah* sever* adil olanları
(muhakkak ki Allah adil davrananları sever
TÜRKÇE ÖZÜ: 
8-Başka bir inanca mensup olup da size din konusunda baskı yapmayan, sizi inancınızdan dolayı yurdunuzdan çıkmak zorunda bırakmayan ve sizinle savaşmayan kimselere iyilik etmeniz, onlarla güzel ilişkiler kurmanız elbette Allah tarafından yasaklanmış değildir. Kaldı ki Allah, insanlara adil ve iyi davranan kullarını sever.

9-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
İnnemâ yenhâkumullâhu anillezîne kâtelûkum fîd dîni ve ahracûkum min diyârikum ve zâherû alâ ıhrâcikum en tevellevhum, ve men yetevellehum fe ulâike humuz zâlimûn
*İnnemâ* yenhâkumu allâhu* ani ellezîne* kâtelû-kum* fî ed dîni
-sadece* allah size yasaklar* o kimselerden* sizinle savaşanları* din hakkında
(Allah sadece yasaklar size o kimselerden din için sizlerle savaşanlarla
* ve ahracû-kum* min diyâri-kum* ve zâherû* alâ ıhrâci-kum* en tevellev-hum,
-sizi çıkaranları* yurdunuzdan* ve arka çıkanlarla* sizin çıkarılmanıza* dost olmanızı
(ve sizi yurdunuzdan çıkartan veya çıkaranlara destek olanlarla dost olmanızı)
* ve men* yetevelle-hum* fe* ulâike* humu* ez zâlimûn
ve kim* onlardan dost edinirse* o takdirde* işte onlar* onlar* zalimlerdendir
(Kim o düşmanlardan dost edinirse işte onlar tevhidin düşmanı olan zalimlerdir)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
9-O'nun size yasakladığı şey; size din konusunda baskı yapan, sizinle savaşan, sizi inancınızdan dolayı yurdunuzdan çıkmak zorunda bırakan ya da böyle yapanlara destek verenlerle dostluk kurmanızdır. Şunu bilin ki böyle düşmanları dost edinen ve müminlere ihanet edenler, tevhidin düşmanı olan zalimlerdir. 

MEKKE'YE HİCRET EDEN KADINLARIN GERÇEK NİYETLERİNİN ARAŞTIRILMASI

10-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ câekumul mu’minâtu muhâcirâtin emtehınûhunn(femtehınûhunne), allâhu a’lemu bi îmânihinn(îmânihinne), fe in alimtimûhunne mu’minâtin fe lâ terciûhunne ilâl kuffâr(kuffâri), lâ hunne hıllun lehum ve lâ hum yehıllûne lehunn(lehunne), ve âtûhum mâ enfekû, ve lâ cunâha aleykum en tenkıhûhunne izâ âteytumûhunne ucûrahunn(ucûrahunne), ve lâ tumsikû bi isamil kevâfiri ves’elû mâ enfaktum velyes’elû mâ enfekû, zâlikum hukmullâh(hukmullâhi), yahkumu beynekum, vallâhu alîmun hakîm
*Yâ eyyuhâ* ellezîne âmenû
-eyy* amenü olanlar* 
(Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler!)
* izâ* câe-kumu* el mu’minâtu* muhâcirâtin* emtehınûhunn
-...ği zaman* geldi(ği zaman)* mümin* muhacir kadınlar* imtihan edin* 
(Hicret etmiş olan mü’min kadınlar size geldikleri zaman onları imtihan edin
* allâhu* a’lemu* bi îmânihinn,
 -allah*bilir*onların imanlarını
(Allah onların imanlarını çok iyi biliyor
* fe* in alimtim* hunne* mu’minâtin
-bundan sonra* eğer anlarsanız* onların* mümin kadınlardan olduğunu
(bundan sonra onların mümin kadınlardan olduğunu anlarsanız
* fe* lâ terciû* hunne* ilâ el kuffâr,
-artık* geri yollamayınız* onları* kâfirlere
(artık onları kafir(müşrik) erkeklere geri yollamayınız
* lâ* hunne* hıllun* lehum* ve lâ* hum* yehıllûne* lehunn,
-değildir* onlar* helal* onlara(müşrik erkeklere)* ve değildir* onlar(mümin kadınlar)* helal* onlara(müşrik erkeklere)  
(Zira mümin kadınlar artık müşrik kocalarına helal olmadıkları gibi müşrik kocaları da bu mümin kadınlara layık değildirler)
* ve âtû-hum* mâ* enfekû,
-ve onlara verin* şeyi* infak ettikleri* 
(ve onlara verin infak ettikleri şeyi /müşrik kocalarına, evlenirken eşlerine verdikleri mehir bedelini iade edin/)
* ve lâ* cunâha* aleykum* en tenkıhû hunne* izâ* âteytumûhunne* ucûrahunne, 
-ve yoktur* günah* sizin üzerinize* onları nikahlamanızda* takdirde* onlara vermeniz* mehirlerini
(Bundan sonra, mehir bedellerini ödemek kaydıyla o kadınları mümin erkeklerin nikahlamasında artık bir sakınca yoktur)
*ve lâ tumsikû* bi isami* el kevâfiri
-ve tutmayın* nikahınızın altında* kafir(müşrik) kadınları
(Diğer taraftan halâ müşrik olan ve sizinle birlikte hicret etmemiş olan eşlerinizi nikah altında tutmayın)
* ve is’elû* mâ* enfaktum
-ve geri isyteyin* ne* infak ettiyseniz
(ve mehir olarak ne verdiyseniz geri isteyin)
* ve li yes’elû* mâ* enfekû,
-ve onlar da istesinler* ne* infak ettiyseler
(Buna karşılık müşrikler de Medine'ye gelen ve mümin erkeklerle evlenen eski hanımlarına verdikleri mehir bedelini, o hanımların yeni eşlerinden talep etme hakkına sahiptirler)
* zâlikum* hukmu allâh,* yahkumu* beyne-kum,* 
-işte bu* allah'n hükmü* allah hükmeder* aranızda
(işte aranızdaki hukuk hakkında Allah'ın hükmü budur)
*ve allâhu* alîmun* hakîm
-ve allah* alimdir* hakimdir
(Kuşkusuz Allah, sınırsız ilim sahibidir ve sizler için en isabetli hükümleri vermektedir)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
10-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Mekkeliler'e elçimizin planlarını göndermek isteyen kişinin haberci olarak kullandığı kadının durumundan ders alın ve Mekke'den hicret edip Medine'ye gelen kadınların gerçek niyetlerini öğrenmek için onları test edin. Gerçi onların gerçekten iman edip etmediklerini ve ne maksatla geldiklerini en doğru bir şekilde ancak Allah bilir ama siz yine de tedbirinizi alın ve onları sınayın. Eğer gerçekten mümin olduklarına kanaat getirirseniz artık onları müşriklere geri göndermeyin. Zira mümin kadınlar artık müşrik kocalarına helal olmadıkları gibi müşrik kocaları da bu mümin kadınlara layık değildirler. Dolayısıyla onlar boşanmış sayılırlar. Böyle olduğu için de, müşrik kocalarına, evlenirken eşlerine verdikleri mehir bedelini iade edin. Bundan sonra, mehir bedellerini ödemek kaydıyla o kadınları mümin erkeklerin nikahlamasında artık bir sakınca yoktur. Diğer taraftan halâ müşrik olan ve sizinle birlikte hicret etmemiş olan eşlerinizi nikah altında tutmayın. Onları boşayın ve kendilerine vermiş olduğunuz mehir bedelini, evlenecekleri müşriklerden isteyin. Buna karşılık müşrikler de, Medine'ye gelen ve mümin erkeklerle evlenen eski hanımlarına verdikleri mehir bedelini, o hanımların yeni eşlerinden talep etme hakkına sahiptirler. İşte Allah'ın bu tür durumlar için belirlediği hüküm budur. Kuşkusuz Allah, sınırsız ilim sahibidir ve sizler için en isabetli hükümleri vermektedir. 

11-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve in fâtekum şey’un min ezvâcikum ilâl kuffâri fe âkabtum fe âtûllezîne zehebet ezvâcuhum misle mâ enfekû, vettekûllâhellezî entum bihî mu’minûn
*Ve in* fâte-kum* şey’un* min ezvâci-kum* ilâ el kuffâri
-ve eğer* elinizden çıkıp giderse* bir şey(mehir)* eşlerinizden dolayı*  kafirlere(müşriklere) Ve eğer sizin zevcelerinizden dolayı bir şey (mehir) sizin elinizden çıkıp kâfirlere geçtiyse
(kâfirler, sizden kendilerine gelen kadınların mehirlerini, bıraktıkları eşlerine geri ödemezlerse)
* fe* âkabtum* fe* âtû* ellezîne zehebet* ezvâcu-hum* misle* mâ enfekû,
-sonra* ödeme sırası size gelince* o zaman* verin* gitmiş olanlara* eşleri* misli kadar* şey(mehir) verin
( sonra da (kâfirlerden size gelip îmân eden kadınların bıraktıkları eşlerine mehirlerini geri) ödeme sırası size gelince, o zaman eşleri (kâfir erkeklere) gitmiş olanlara, infâk ettikleri kadar (mehri) siz (elinize geçen ganimetten) verin)
* ve ittekû allâhe* ellezî* entum* bi-hî mu’minûn
-ve Allah'a karşı takva sahibi olun* ki o* siz* O'na iman edenlerdensiniz
(ve siz, kendisine îmân etmiş olduğunuz Allah’a karşı takva sahibi olun)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
11-Eğer şirke dönüp Mekke'ye kaçan ve müşriklerle evlenen eski eşlerin evlendikleri müşrik kocalarından vaktiyle verdikleri mehir bedelini geri alamayanlar olursa, savaşta müşriklere galip gelip onlardan ganimet elde ettiğinizde bu ganimetten, eşleri kaçıp gitmiş olanlara söz konusu bedeli ödeyin. Kendisine îmân etmiş olduğunuz Allah’a karşı takva sahibi olun ve ilahi emirlere uyma konusunda titiz davranın.

12-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yâ eyyuhân nebiyyu izâ câekel mu'minâtu yubâyi'neke alâ en lâ yuşrikne billâhi şey'en ve lâ yesrikne ve lâ yeznîne ve lâ yaktulne evlâdehunne ve lâ ye'tîne bi buhtânin yefterînehu beyne eydîhinne ve erculihinne ve lâ ya'sîneke fî ma'rûfin fe bâyı'hunne vestagfir lehunnallâhe, innallâhe gafûrun rahîm
*Yâ eyyuhâ* en nebiyyu
-eyyy* nebi(peygamber)* 
(Ey nebî (peygamber)
* izâ câe-ke* el mu'minâtu* yubâyi'ne-ke
-geldiği zaman* mümin kadınlar* sana tabi olmak için*
(mümin kadınlar sana tâbî olmak için geldikleri zaman)
* alâ* en lâ yuşrikne* bi allâhi* şey'en
-üzerinde* ortak koşmayacaklarına* Allah'a* hiçbir şeyi
(hiçbir şeyi Allah'ın üzerine ortak(şirk) koşmayacaklarına)
* ve lâ yesrikne* ve lâ yeznîne
-ve hırsızlık yapmayacaklarına* ve zinada bulunmayacaklarına* 
(hırsızlık yapmayacaklarına* zinada bulunmayacaklarına)
* ve lâ yaktulne* evlâdehunne
-öldürmeyeceklerine* evlâtlarını
(Cahiliye dönemindeki gibi kız çocuklarını öldürmeyeceklerine)
* ve lâ ye'tîne* bi buhtânin* yefterîne-hu* beyne* eydîhinne* ve erculihinne
-yapmayacaklarını* çirkin yalanla* iftira uydurmayı* arasında* elleri* ayakları
(elleri ve ayakları arasında çirkin yalanlarla bir iftira uydurmamak işini yapmayacaklarına - gayri meşru ilişki sonucu doğurdukları çocukları yalan dolan ile kocalarına maletmeyeceklerine)
* ve lâ ya'sîne-ke* fî ma'rûfin
-sana asi olmayacaklarını*maruf bir iş konusunda
(ilahi emirlere uyma hususunda sana asla karşı gelmeyeceklerine
* fe* bâyı'hunne* ve istagfir* lehunne
-artık* onların biatlerini kabul et* ve mağrifet dile* onlar için
(onların bu sözlerini kabul et ve daha önce işledikleri hatalarının affedileceğini bildir)
* allâhe,* inne allâhe* gafûrun* rahîm
-Allah* muhakkak ki Allah* gafurdur* rahimdir* 
(Zira Allah, şirkten tövbe edip iman edenler için çok merhametli ve affedicidir
TÜRKÇE ÖZÜ: 
12-Ey elçimiz Muhammed! Mekke'den hicret edip Medine'ye gelen ve artık Allah'a şirk koşmayacaklarına, hırsızlık yapmayacaklarına, zina etmeyeceklerine, Cahiliye dönemindeki gibi kız çocuklarını öldürmeyeceklerine, gayri meşru ilişki sonucu doğurdukları çocukları yalan dolan ile kocalarına maletmeyeceklerine (*) (bkz.Taberi) ilahi emirlere uyma hususunda sana asla karşı gelmeyeceklerine dair söz verip bağlılık yemini ederlerse onların bu sözlerini kabul et ve daha önce işledikleri hatalarının affedileceğini bildir! Zira Allah, şirkten tövbe edip iman edenler için çok merhametli ve affedicidir. 

13-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tetevellev kavmen gadıballâhu aleyhim kad yeisû minel âhirati kemâ yeisel kuffâru min ashâbil kubûr
*Yâ eyyuhâ* ellezîne âmenû
-eyyy* iman edenler
(Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler)
* lâ tetevellev* kavmen* gadıbe* allâhu
-yüz vermeyin* kavime* gadaplandığı* allah'ın
(Allah'ın gazap duyup rahmetinden terk ettiği bir kavim olan yahudilere yüz vermeyin
* aleyhim* kad* yeisû* min el âhirati
-onlar* olmuştur* ümidi* kesenler* ahiretten
(onlar ahiretlerinden ümidi kesenlerden oldu)
* yeise* el kuffâru* min ashâbil kubûr* kemâ
-gibi* ümidi kesmeleri* kafirlerin* kabire girdikten sonra hesap gününden 
(Kafirlerin(müşriklerin), yeniden dirilişe inanmayıp ahiretlerinden ümitsiz olmaları gibi)
13-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Sizinle savaşan müşrikleri dost edinmemeniz gerektiği gibi, size her fırsatta düşmanlık eden Allah'ın gazap duyup rahmetinden terk ettiği bir kavim olan Medine yahudilerine de yüz verip dost edinmeyiniz. Çünkü onlar kendilerini doğru yolda, sizleri ise sapkın olarak görmektedirler. Müşriklerin, kabire girdikten sonra hesap gününe ve yeniden dirilişe inanmayıp ahiretlerinden ümitsiz olmaları gibi o yahudiler de ahiretlerinden ümidi kesenlerden oldular. Sonları perişan ve ümitsizdir. 

(1) (bkz.İbnü'l-Cevzi)

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed Coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;

KURAN -95- (33) AHZAB SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\

AHZAP = Gruplar
73 Ayet - /Tevhit inancını yok etmek için ittifak yapan güçler/

----- Medine döneminin dördüncü yılında yani "Ahzab Savaşı" olarak adlandırılan "Hendek Savaşı"nın yapıldığı yılda vahyedilmiştir. Metin içi ve metin dışı işaretlerden yola çıkarak surenin tamamının birlikte vahyedilmediğini söylemek mümkündür (bkz.Derveze) Ahzab Savaşı'nın yanı sıra Kurayzaoğulları yahudileriyle yapılan savaştan ve Hz.Muhammed'in aile hayatı ile ilgili hususlardan söz edilmekte; münafıklar, yahudiler ve müşrikler eleştirilmektedir. -----

(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri)

HZ. MUHAMMED'E KARŞI YAHUDİ-MÜŞRİK İTTİFAKI

1-Ey yüce elçimiz Muhammed! Müşriklerin sana karşı yahudilerle ittifak yaparak sarfettikleri çabalar karşısında kararlılığını muhafaza et! Bu zaman kadar gösterdiğin sebatı bundan sonra da göster! (bkz.Zemahşeri) Onların isteklerine kulak asma! (bkz.Mukatil) Seninle görüşmek için Medineye gelen müşriklere zarar vermeyeceğine dair eman vermiştin, sakın tahriklerine kapılıp anlaşmayı bozma! (bkz.Zemahşeri

2-Rabbinden sana vahyedilmekte olan dosdoğru tevhide bağlılığını sürdür. Şunu bil ki Allah onların bu yaptıklarını da, senin tavrını da görmekte ve herkese hak ettiği karşılığı verecektir.  

3-Medineli yahudilerin ve münafıkların müşriklerle ittifak yapmaları seni endişeye düşürmesin! Sen tevhitte kararlılıkla devam et ve Allah'a güven! Zira kendisine güvenilecek yegane kudret O'dur.

ZİHAR ADETİ ve EVLATLIK KONUSUNDA MÜNAFIKLARIN TUTUMU

4-Ey müminler! İnsanın eşine herhangi bir sebeple kızıp da ona, "Sen artık bana annem gibisin!" demesi son derece çirkindir ve bir Cahiliye dönemi alışkanlığıdır. Böyle bir sözün herhangi bir hükmü yoktur. Bu çirkin söz sebebiyle eşler arasında boşanma gerçekleşmez. Çünkü insanın kalbi, aynı kişiyi hem eş hem de anne olarak sevemez. Bunlar birbirinden farklı sevgilerdir. Benzer şekilde insan bir çocuğu evlatlık edindi diye o çocuk onun öz evladı olamaz. Dolayısıyla eşine, "Sen benim annem gibisin!" diyen kimsenin sözü de, evlatlık edindiği çocuğa "Sen benim çocuğumsun!" diyen kimsenin sözü de hükümsüzdür. Cahiliye'den kalma bu yanlış adetleri terkediniz ve eşlerinizi eş olarak, annelerinizi anne olarak biliniz.
5-Diğer taraftan elçimiz Muhammed'in vaktiyle Zeyd b. Harise'yi evlatlık edinmesi, şimdi ondan boşanan eşiyle evlenmesine mani değildir. Bu durumu dillerine dolayan ve "Muhammed, oğlunun eski eşiyle evleniyor!" diye fitne çıkaran münafıklara aldanmayınız. Evlatlıklarınız sizin değil, gerçek babalarının çocuklarıdır. Bu yüzden onları, "Benim çocuğum" şeklinde değil, gerçek babalarının ismine nispet ederek tanıtınız, onlara öyle hitap ediniz. gerçek babalarını bilmiyorsanız da, onlar dostlarınız ve kardeşleriniz olarak kabul ediniz. Allah nezdinde doğru olan davranış budur. Bu zamana kadar bu ifadeleri kullanmaya alışmanız sebebiyle yanlışlıkla söylemeniz mazur görülebilir ama bu ifadeleri artık bilerek kullanmayınız. Eğer bu ilahi emirlere uyarsanız Allah geçmişteki yanlışlarınızı bağışlar, çünkü O'nun affı ve mağrifeti sonsuzdur. 

6-Elçimiz Muhammed, kendisine inanan gerçek müminler için canlarından daha kıymetlidir, onun eşleri de müminlere anneleri gibi mahrem sayılırlar (bkz.Taberi) Bu yüzden, onlar Muhammed'in aile hayatı hakkında konuşurken dikkatli ve edepli davranırlar, münafıkların sözlerine itibar etmezler. Diğer taraftan aralarında kan bağı bulunan akrabalarınız, sizinle birlikte hicret etmemiş dahi olsalar (bkz.Mukatil) hicret eden fakat akrabanız olmayan müminlere göre miras konusunda daha önceliklidirler. Bununla beraber sizinle hicret etmiş mümin dostlarınıza makul ölçüde iyilik yapmanız, onlara malınızdan bağışta bulunmanız da mümkündür.

7-Ey elçimiz Muhammed! Münafıkların ve müşriklerin çabaları karşısında yılmadan tevhidi tebliğ etmeye devam et! Unutma ki biz, başta Nuh, İbrahim, Musa ve İsa olmak üzere senden önceki peygamberlerden de tevhidi tebliğ etme konusunda söz almıştık.
8-İşte bu yüzden Allah, bütün peygamberlere ahiret gününde, bu görevi hakkıyla yerine getirip getirmediklerini soracak, onları inkar edenlere ise (bkz.Mukatil) hazırlamış olduğu cehennem azabını tattıracaktır.

HENDEK SAVAŞI'NDA MÜNAFIKLARIN GERÇEK YÜZLERİNİN ORTAYA ÇIKMASI

9-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Münafıkların yaygaralarına kulak asmayınız, onların vesveselerine kapılmayınız! Doğu ve Batı yönlerinden gelen Gatafan ve Kureyş kabilelerine mensup müşriklerin yahudilerle ittifak halinde Medine'ye saldırdıkları Hendek Savaşı'nda Allah'ın sizlere nasıl yardım ettiğini hatırlayınız! Allah, geceyarısı ansızın bastıran bir fırtınayla ve sizin göremeyeceğiniz kuvvetlerle onları perişan etti. Allah sizin her yaptığınızı görüyordu. 
10-Onların sizi her yönden kuşatıp iyice sıkıştırdıkları, gözlerinizin yuvalarından fırlayıp  yüreklerinizin ağzınıza geldiği  ve ilahi yardım konusunda aklınıza binbir şüphe üşüştüğünde
11-Doğrusu o zaman hepiniz iyiden iyiye sarsılmış ve çetin bir imtihandan geçirilmiştiniz
12-İkiyüzlü ve kalplerinde hastalık olan münafıklar şöyle diyorlardı: "Muhammed bize zafer vaad ediyordu ama korkudan yerimizden kımıldayamıyoruz"
13-İçlerinden bir kısmı da: "Ey Yesripliler (Yesrip = Medine'nin eski adı)! Bu savaşın sonu kötü görünüyor. Vakit varken evlerimize dönelim" diye konuşmaya başladılar, "Evlerimiz korumasız kaldı" diye yalan söyleyerek peygamberden izin istiyorlardı. Oysa evleri korumasız değildi. Tek istekleri savaştan kaçmaktı.
14-Düşman Yesrip (Medine) çevresindeki hendekleri aşıp yanlarına kadar sızabilse ve fitne çıkartmalarını istese fazla gecikmez, kesinlikle fitne çıkarırlardı. 

15-Halbuki başta cesurca savaşacaklarına söz verdikleri halde işler kızışınca savaşmaktan vazgeçtikleri o zor anlarda Allah sizleri ilahi yardımıyla korumuştu. Gerçek şu ki Allah, peygamberlere verdikleri sözü bozan ve o zor anda onu desteklemeyen münafıklara, bu yaptıklarının hesabını elbette soracaktır. 

16-Ey elçimiz Muhammed! Hendek Savaşı'nda can korkusuna düşüp asılsız mazeretlerle senden izin isteyen ve kaçıp kurtulmaya çalışan münafıklara şöyle de: "Ölümden veya savaşta vurulmaktan kaçmaya çalışmanız boşunadır. Diyelim ki kaçtınız ve canınızı kurtardınız, peki ondan sonra şu dünyada süreceğiniz yaşam fani bir ömürden başka nedir ki? 
17-Sonunda ölüp Allah'ın huzuruna çıkacak ve yaptığınızın hesabını vereceksiniz! Bu davranışınıza karşılık Allah'ın vereceği cezadan sizi koruyabilecek bir güç var mıdır? Şunu da biliniz ki bu münafıkça tavrı terkedip samimi birer mümin olursanız, Allah sizi pekala affeder, yeter ki siz tövbe edin! (bkz.Ahmed Mekki "el-Muin")  
18-Unutmayın ki Allah, içinizden savaşa katılmak istemedikleri gibi arkadaşlarına, "Gelin sözümüzü dinleyin, Muhammed'e uyup canınızı tehlikeye atmayın. Onun sizi Ebu Süfyan'a karşı koruyacak gücü yoktur. Gelin yol yakınken vazgeçip canınızı kurtarın!" diye güya akıl verenleri gayet iyi bilmektedir. Kaldı ki onlar gibiler zaten savaşa katılacak olsalar da bir hayırları dokunacak değildir!

19-Bu münafıklar savaş hazırlıkları yapılırken en ufak bir maddi katkıda bulunmadıkları gibi, düşmanla karşılaşıldığında korkudan gözleri baygınlaşıp sersemlemiş gibi bakakaldılar. Ama düşman korkusu geçtikten sonra ucuz kahramanlık taslayıp, zaferin kendileri sayesinde kazanıldığını iddia ederek ganimetten pay almaya çalışırlar. Doğrusu bunlar, gerçek manada iman etmemiş münafık kimselerdir, fakat bu yaptıkları yanlarına kar kalmayacaktır. Münafıkça yaptıkları iyilikler ve göz boyamaya yönelik sözleri onlara ne Allah katında sevap kazandıracak (bkz.Kurtubi) ne de dünya hayatında hayır getirecektir. Çünkü bu davranışları Allah nezdinde pek değersiz ve bayağı davranışlardır. (bkz.İbn Atıyye

20-Münafıklar düşmanın hezimete uğrayıp geri çekilmesinden sonra bile içlerindeki korkuyu atamamışlardı; müşrik ordusu geri dönecek olursa Medine'de değil, çölde bedevilerin arasında bulunup olup biteni uzaktan öğrenmek istiyorlardı. Kaldı ki onlar bu korkuyla Medine'de kalıp müminlerle birlikte savaşa katılacak olsalar dahi hiçbir hayırları dokunmazdı.

21-Ey elçimiz Muhammed'e inanan, fakat çeşitli gerekçelerle savaşta onun yanında yer almayan müminler! Şunu bilin ki savaşta yaralanmasına, arkadaşlarını ve yakınlarını kaybetmesine rağmen kararlılığından hiç taviz vermeyen elçimiz Muhammed, sizler için mükemmel bir örnektir. Dolayısıyla iman eden ve ahirette ilahi ödül uman müminlere düşen görev, onu her yerde adım adım izlemek ve ona itaat etmektir. 

22-Nitekim elçimize samimi bir şekilde inanan gerçek müminler, düşmanı karşılarında gördüklerinde münafıklar gibi yalpalamayıp, "İşte peygamberin bize vaat ettiği zaferin gerçekleşeceği gün budur (bkz.Zemahşeri) elbette Allah'ın elçisi Muhammed bizlere doğruyu söylemiştir" demişlerdir. Bu durum onların inanç ve bağlılıklarını pekiştirmiştir. 

23-Müminler içinde sözünün eri öyle kimseler vardır ki bunlar peygambere verdikleri bağlılık sözünü yerine getirmek üzere canlarını feda edecek kadar sadakat sahibidirler. Bir kısmı canlarını seve seve feda etmişken, diğerleri de şehit olmak için beklemektedir.
24-Allah işte bu sadakat sahibi müminleri hak ettikleri şekilde ödüllendirecek, münafıklık yapanları ise, tövbe edip sadık müminler gibi olmadıkları takdirde cezalandıracaktır. (bkz.Taberi) Ancak eğer tövbe ederlerse Allah onları bağışlar, çünkü O, sonsuz af ve merhamet sahibidir. 

25-Evet Allah, Medine'yi muhasara altına alan müşrik ittifakının hevesini kursağında bıraktığı gibi onlara içeriden destek veren Kurayzaoğulları yahudilerinin (bkz.Taberi) de emellerini boşa çıkarmış, savaşta müminlerin onları püskürtmesini sağlamıştır.  
26-Nitekim müşrikler hezimete uğrayıp geri çekildikten sonra, elçimiz Muhammed'e sadakatle bağlı olan müminler peygamberin emri ile Kurayzaoğulları'nın kalelerini kuşatmış ve nihayetinde onları oradan çıkarıp savaşçılarını (bkz.İbnü'l-Cevzi) öldürmüş, geri kalanlarını ise esir etmişlerdir.
27-Böylece onların yerlerine yurtlarına ve mallarına sahip olmuşlar, Allah'ın yardımıyla daha nice topraklara sahip olacak güce kavuşmuşlardır.

HZ. MUHAMMED'İN AİLE HAYATI

28-Ey elçimiz Muhammed! Maddi beklentilerle seni sıkıntıya sokan, ganimetlerden pay almak için ısrar eden eşlerine şöyle de: "Eğer istediğiniz dünya malı ise gelin sizlere istediğiniz malı vereyim 
29-Yok, eğer maddi sıkıntıya rağmen Allah'ın peygamberinin eşi olarak kalmak ve ahiret mükafatını kazanmak istiyorsanız şunu iyi biliniz ki Allah'a ve peygambere karşı sadakat sahibi olanlarınız için Allah çok muazzam bir mükafat hazırlamıştır."

30-Ey peygamber hanımları! Sizden kim ispatlanabilir bir fuhuş suçu işlerse onun ahirette maruz kalacağı ceza, diğer kadınlara göre iki kat fazla olur. Bu Allah için çok kolaydır. 
31-Buna karşılık peygambere itaat eden ve ilahi emirlere uygun bir şekilde yaşayanlarınız (bkz.Taberi) için ise mükemmel bir ödül olarak iki kat mükafat vardır.

32-Unutmayınız ki sizler peygamber eşi olarak diğer kadınlardan farklısınız. Bu sebeple peygamber eşi olmaya yaraşır bir şekilde hareket ediniz. Yabancı erkeklerle konuşurken ses tonunuza varıncaya kadar dikkat ediniz! Art niyetli kimselerin hakkınızda kötü düşüncelere kapılmasına fırsat vermeyiniz. 
33-Cahiliye dönemindeki kadınların alımlı bir şekilde dışarı çıkıp insanlara kendini beğendirmeye çalışmaları gibi davranışlarda bulunmaktan sakınınız. Zaruri bir ihtiyaç olmadıkça (bkz.İbn Kesir) vakarınızı koruyarak evinizde oturunuz. Münafıkların, sizler ve peygamber hakkında dedikodular çıkarmasına fırsat verecek davranışlardan uzak durunuz. Allah ve O'nun resulüne hakkıyla riayet ediniz, namazınızı kılıp nefsinizi arındırınız! Ey ehli beyt! Bakınız, Allah sizlere bu nasihatleri vererek sizi her türlü şaibeden, dedikodudan ve iftiradan korumak istemektedir. 
34-Bizzat sizin hanelerinize inzal edilen vahye kulak veriniz, emir ve yasaklara riayet ediniz! (bkz.Kurtubi) Onları herkesten daha iyi uygulamaya bakınız. Unutmayınız ki Allah her şeyden haberdardır. 

35-Allah'ın peygamberine iman eden, ilahi emirlere ve peygambere sadakatle itaat eden, peygambere verdikleri bağlılık sözünün arkasında duran, bollukta ve darlıkta, iyi günde ve kötü günde daima peygambere sadık kalan, ilahi emirlere yürekten itaat eden, mallarından zekat dahil her türlü fedakarlığı yapan, oruç dahil bütün ibadetlerini hakkıyla eda eden, iffetlerini ve namuslarını titizlikle muhafaza eden ve Allah'a hesap vereceğini hiç unutmadan yaşayan kadın ve erkek her müslüman şunu iyi bilsin ki böyle kimseleri, Allah bağışlayacak ve kendilerini ödüllendirecektir.

HZ. MUHAMMED'İN ZEYNEP ile EVLENMESİ, YAHUDİ ve MÜNAFIKLARIN DEDİKODULARI

36-Peygamber kendisinden, vaktiyle evlatlık edindiği Zeyd b. Harise ile evlenmesini istediği halde onun bu isteğine karşı çıkan Zeyneb bint Cahş ve kardeşi Abdullah (bkz.Mukatil, İbnü'l-Cevzi) başta olmak üzere bütün müminler bilmelidirler ki elçimiz Muhammed herhangi bir hususta karar verdiği zaman, hiçbir mümin erkeğin ya da kadının o konuda başka bir tercih ve görüşü olamaz. Şunu iyi biliniz ki peygamberin emrine karşı çıkanlar açıkça imandan çıkmış olurlar.

37-Ey elçimiz Muhammed! Allah'ın nimeti sayesinde müslüman olmakla müşerref olmuş ve senin tarafından, Hatice'nin satın aldığı bir köle iken başta kölelikten azad edilip evlatlık edinilmesi olmak üzere bir çok iyiliğe mazhar olan Zeyd'in, senin tavsiyen üzerine Zeyneb ile yaptığı evliliğin yürümediğini biliyordun ve Zeyd sık sık sana gelip Zeyneb'i şikayet ediyordu. Zeyd'i boşanmaktan vazgeçirmek için: "Eşini bırakma, Allah'tan kork" diyordun ama aslında insanlardan çekinerek Allah'ın açığa çıkaracağı hükmü içinde gizliyordun. Oysa Allah'tan çekinmen daha doğru olur. Zeyd eşiyle ilişiğini kesince onu seninle evlendirdik ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiğinde Cahiliye döneminde olduğu gibi onlarla evlenmek müminlerin üstünde bir sıkıntı oluşturmasın. Allah'ın buyruğu yerine gelsin diye. 

38-Ey elçimiz Muhammed! Allah'ın peygamberi için farz kıldıklarında sıkıntı doğuracak bir şey yoktur, çünkü senden önce gönderdiğimiz peygamberler gibi senin de görevin, Allah'ın mesajını insanlara aktarmaktır. Allah'ın emirleri tam olarak ölçülü biçilidir. 
39-Allah'ın emirlerini tebliğ edenler Allah'tan korkar, laf söz olacak diye başka hiç kimseden korkmaz. Hesap gören olarak Allah yeter.

40-Ey elçimiz Muhammed'in Zeyneb ile evlenmesi sebebiyle dedikodu çıkaran ve "Muhammed oğlunun eski eşiyle evleniyor" diyen yahudiler ve münafıklar! Gayet iyi biliyorsunuz ki Muhammed, Zeyd'in babası değildir. Kendi öz çocukları dışında kimsenin babası değildir, dolayısıyla çıkardığınız dedikodu anlamsızdır. Muhammed, Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusu (bkz.Ragıb el-İsfihani, "el-Müfredat") olarak müminlerin saygı ve hürmetine mazhardır (bkz.Zemahşeri) Unutmayınız ki Allah, bu yaptıklarınızı görmektedir ve müstehak olduğunuz cezayı verecektir.

41-Ey elçimize iman edenler! Elçimiz hakkında ortaya atılan bu dedikodulara itibar etmeyiniz. Bu konuda Allah'tan korkunuz ve O'nun huzurunda hesaba çekileceğinizin bilinciyle yaşayınız. 
42-Her zaman sadece O'na ibadet ediniz
43-Unutmayınız ki Allah, sizleri şirk karanlığından tevhidin aydınlığına çıkarmak için içinizden birini peygamber olarak seçmiş ve ona melekleri vasıtasıyla vahiy iletmiştir. Bu, Allah'ın size olan merhametinin bir sonucudur.
44-Eğer bu nimetin değerini bilir, tevhit üzere yaşar ve elçimiz Muhammed'e itaat ederseniz, sizlere her zaman dua eden melekler (bkz.Mukatil) öldüğünüz zaman sizleri en güzel esenlik dilekleriyle, "selam sizlere!" diyerek karşılayacaklar ve Allah tarafından sizler için hazırlanmış olan muhteşem cennetlerde ağırlayacaklardır.

45-Ey elçimiz Muhammed! Doğrusu biz seni, tevhit mesajını açıkça tebliğ edesin, şirkte ısrar edenleri ve senin peygamberliğini inkar edenleri cehennem azabıyla uyarıp inananlara müjde veresin diye göndermiş bulunuyoruz 
46-İlahi vahiy ve yardım ile insanları Allah'ın dosdoğru yolu olan tevhide çağıran bir davetçi, ışık saçan bir kandil gibisin 
47-Müminlere Allah katında çok muazzam bir ödüle ulaşacaklarını müjdele
48-Seni ve vahyi görmemezlikten gelenlere ve ikiyüzlülere boyun eğme; eziyetlerine de aldırma. Sen her şeyin sonucunu Allah'a bırak; çünkü vekil olarak Allah yeter. 

49-Ey müminler! Nikah akdi yapmış olmakla beraber henüz kendileri ile karı-koca ilişkisi kurmamış olduğunuz mümin eşlerinizi boşadığınız takdirde; onların başkalarıyla evlenmeden önce belirli bir süre beklemelerini isteme hakkınız yoktur. Böyle bir durumda yapmanız gereken şey, belirlemiş olduğunuz mehir miktarının yarısını vermek ya da mehir miktarı belirlememişseniz durumunuza göre bir miktar nafaka vermek (bkz.Taberi) ve onlara engel çıkarmamaktır. 

50-Ey elçimiz Muhammed! Şüphesiz biz, mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın ganimet olarak sana verdiklerinden, sözleşme ile malik olduğun savaş esirlerinden himayene verilmiş kadınları, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin kızlarından seninle birlikte hicret etmiş olanları ve kendisini Peygamber’e hibe eden Peygamber’in de nikâhlamak istediği Müslüman kadını –diğer mü’minlerin seviyesinden aşağı ve daha zor olmak üzere ve sadece sana özgü olarak– (bkz."min dûnil mu'minîn") sana helal kıldık. Biz kendi eşleri ve sözleşmelerinin malik oldukları şeyler konusunda senin dışındaki müminlere neyi farz kıldığımızı kesinlikle bilmekteyiz, daha önce açıkladık. Bu durum; sana özgü olarak getirilen çok eşlilik ve diğer özel maddeler, senin için bir güçlük olmasın diyedir. Ve Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.
(*) Bazı tefsir ve mealler, 50. âyetteki, "Ve kendini Peygamber‘e hibe eden Peygamber‘in de nikâhlamak istediği mü’min kadını ifadesini", “mehir istemeden Peygamber’le evlenmek isteyen mü’min kadın” olarak açıklamışlar ve âyetin devamında durum zarfı olarak geçen, Mü’minler için olmaksızın sadece sana özgü olarak ifadesini de bu kısma bağlayarak, sadece Peygamber‘in mehir ödemeden nikâh yapabileceğine, diğer Müslüman erkeklerin ise mehirsiz nikâh yapamayacaklarına kâil olmuşlardır. Hâlbuki Nisâ/24′teki,…miktarın tesbitinden sonra, karşılıklı rızalaştığınız bir şey konusunda üstünüze sorumluluk yoktur ifadesi ile Nisâ/4′teki, …eşler gönül rızalarıyla size mehirlerinden bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin ifadesi, açık olarak eşlerin birbirlerine bağışlarda bulunabileceğini bildirmektedir. Yani, her karı-koca mehir konusunda anlaşma yapabilir ve böyle bir anlaşma ile kadınlar mehirlerinin tamamını veya bir kısmını kocalarına bağışlayabilirler. 50. âyetteki, kendini hibe eden mü’min kadın ifadesiyle de, “bu işe baş koyan, malını-mülkünü ve ömrünü Peygamber uğrunda harcamaya karar veren mü’min kadın” kastedilmiştir. Nitekim, Peygamber’in eşleri arasında böylelerinin varlığı bir gerçektir.
50. âyetteki, "min dûnil mu'minîn" = "mü’minlerin seviyesinden aşağı sadece sana özgü olmak üzere" ifadesi, “durum zarfı” olarak kullanıldığından, yukarısında geçen tüm maddeleri kapsar. Yani âyet, “bu sayılanların nikâhlanması sûretiyle ortaya çıkacak çok eşlilik durumu sadece sana özgüdür, mü’minlere değil” manasındadır. (bkz.Hakkı Yılmaz)
(Bu ayet normal haller için geçerlidir. İslam'ın, savaş sonrası ortaya çıkan erkek kıtlığı, yetimlerin çoğalması, toplumsal düzen ve asayişin sağlanması vs vs vs gibi özel durumlarda diğer tüm toplumlar gibi çok eşliliğe cevaz vermeyeceği anlamına gelmez. Ayetin en önemli özelliği, çok eşliliği, normalden daha kalitesiz ve zor bir yaşam tarzı olarak tanımlamasıdır)  

51-Eşlerinle vakit geçirme hususunda, aralarında dilediğin gibi bir sıralama yapabilir, sonraya bıraktıklarını daha sonra öne alabilirsin. Böylece hepsinin gönlünü hoş tutmuş ve hiçbirini kırmamış olursun. Allah, kalbinden geçen duyguları gayet iyi bilmektedir. ve sana bu kolaylığı sağlamakla son derece hikmetli ve merhametli hüküm vermektedir. 

52-Ey peygamber! Senin eşin olarak kalmayı, hayatın bütün nimetlerine tercih eden vefakar hanımlarının üstüne veya onlardan birini boşayarak bir başka kadınla evlenmene çok hoşuna gidecek olsa bile Allah izin vermez. Unutma ki Allah, her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilendir.

HZ. MUHAMMED'İN AİLE HAYATI KONUSUNDA MÜMİNLERE NASİHATLER

53-Ey müminler! Peygamber'in evine davetsiz bir şekilde, vakitli vakitsiz girip çıkmayınız! Bir yemek daveti üzerine oraya gideceğiniz zaman erken vakitte gidip yemekten önce uzun süre orayı meşgul etmeyiniz. Yemekten sonra da usulüne uygun bir şekilde ayrılınız. Uzun uzun sohbete dalıp hane halkına rahatsızlık vermeyiniz. Şunu iyi biliniz ki bu tür davranışlarınız peygamberi rahatsız etmektedir ama o, nezaketinden dolayı bunu size ifade etmekten çekinmektedir. İşte bu sebeple Allah, size bu hususta yapmanız gerekenleri açık ve net bir şekilde söylemektedir. 
Diğer taraftan, davet esnasında peygamberin eşlerinden bir istekte bulunacağınız zaman, bu isteğinizi onlara, odalarına girmeden, kapıdaki perdenin ardından söyleyerek bildiriniz. Böyle yapmanız hem sizin kalbinizde hem de onların kalplerinde herhangi bir vesvesenin oluşmaması için en güvenli yoldur. Şunu iyi biliniz ki ailesine karşı sergilediğiniz davranışlarla peygambere sıkıntı vermeniz, müminler olarak sizlere asla yakışmaz. Ayrıca peygamberin eşleri sizin anneleriniz sayılırlar, o öldükten sonra bile onlarla evlenmeniz söz konusu olamaz. Dolayısıyla onlara karşı davranışlarınızda bu durumu her zaman göz önünde bulundurunuz. 
54-Unutmayınız ki bu konuda aklınızdan geçenleri açıkça ifade etseniz de, gizleseniz de Allah bilmektedir ve burada belirtilen hükümlere aykırı davranmanız Allah nezdinde çok büyük bir günah olarak kabul edilecektir.  

55-Elbette ki burada belirtilen kurallar peygamber eşlerinin babaları, çocukları, kardeşleri, yeğenleri, hizmetçileri ve cariyeleri için geçerli değildir. Bunlar peygamberin eşleriyle baş başa görüşebilirler. Peygamberin eşlerinin de bu hususta son derece titiz olmaları, izin verilen kimseler dışındakilerle görüşecekleri zaman ilahi emirlere harfiyen uymaları icap etmektedir. (bkz.İbnü'l-Cevzi) Unutulmamalıdır ki Allah her şeyi görmektedir. 

56-Ey elçimize iman edenler! Görüyorsunuz ki Allah, peygamberine karşı son derece titizdir, onun herhangi bir şekilde sıkıntıya uğramasına razı değildir. Melekler de ona saygı ve tazimde bulunmakta, hayır dua etmektedirler. Şu halde sizin yapmanız gereken şey de, peygambere her zaman destek olmak, onu üzecek veya incitecek söz ve davranışlardan titizlikle uzak durmak ve emirlerine harfiyen riayet etmektir. 
57-İyi biliniz ki söz ve davranışları ile peygambere sıkıntı verenler, onu incitenler hem dünyada hem ahirette Allah'ın rahmetinden mahrum olur ve cehennem azabına maruz kalırlar. 

58-Kaldı ki kadın ve erkek herhangi bir mümine bile yapmadığı şeyi isnat ederek, iftira atarak onu inciten, üzen kimseler büyük bir günah işlemiş ve azaba müstehak olmuş olurlar. 

59-Ey elçimiz Muhammed! Eşlerine, kızlarına ve diğer mümin kadınlara; herhangi bir ihtiyaç sebebiyle evlerinden dışarı çıkacakları zaman ev giysileriyle değil, dış giysilerini giyinip örtünerek çıkmalarını söyle; çünkü böylesi onların dışarıda iffetli ve hür (bkz.İbnü'l-Cevzi) birer hanımefendi olarak tanınmalarını sağlamak ve herhangi bir tacize uğramalarına engel olmak için en ideal yoldur. İşte bu hükümleri ile Allah, müminlerin münafıklar tarafından rahatsız edilmelerini engellemek istemekte, onlara olan merhamet ve bağışlayıcılığını göstermektedir. 

60-Ahlak dışı davranışlarda bulunan hem de sürekli olarak müminlerin morallerini bozacak dedikodular yayan, müminlere güçlü düşman birliklerinin saldırmak üzere olduklarını söyleyerek (bkz.Taberi) onları rahatsız eden münafıklar, Medine'de dolaşıp böylesi dedikodular çıkarmaya son vermezlerse, sana onların üzerine gitme emri verip (bkz.İbnü'l-Cevzi) onları çok geçmeden şehirden kovmanı 
61-Görüldükleri yerde kıskıvrak yakalanıp öldürülmelerini sağlamamız yakındır
62-Şunu iyi bilsinler ki bu tür fesatlık yapanlar ve bir türlü uslanmak bilmeyen münafıklara karşı öteden beri uygulanan ilahi yasa böyledir ve bu yasa, onların hatırı için değişecek değildir.

ART NİYETLİ MÜŞRİK ve YAHUDİLERE CEVAP

63-Ey Muhammed! Senin peygamberliğine inanmayan ve kendilerine yaptığın ahiret uyarılarını alaya alıp, "Ne zamanmış bu kıyamet, gelsin de görelim!" diyen müşriklere ve kendilerince seni imtihan etmek üzere (bkz.Zemahşeri) kıyametin ne zaman kopacağını soran yahudilere, kıyametin zamanını ancak Allah'ın bileceğini söyle! 
64-Bilsinler ki alaya aldıkları kıyamet yakındır ve o zaman onlar cehennem azabını tadacaklardır
65-Allah onları senin peygamberliğine inanmamalarından ve alaycı tavırlarından dolayı dünyada ve ahirette rahmetinden uzak kılmış, kendilerine içerisinde sonsuza kadar kalacakları cehennem ateşini hazırlamıştır. Üstelik oraya girdiklerinde, şimdi pek güvendikleri ve şefaatlerini umdukları varlıkların hiçbir faydasını göremeyeceklerdir.

66-O gün yüzüstü sürüklenerek cehennem ateşine atıldıklarında, "Keşke dünyada peygambere iman edip ilahi emirlere itaat etseydik!" diye hayıflanacaklar
67-Ve "Rabbimiz! Bizler liderlerimize kandık ve onların yüzünden şirkte ısrar ettik! 
68-Bizi tevhitten saptırdıkları için onlara hiç merhamet etme, iki kat azap ver!" diye yakaracaklardır. 

PEYGAMBERİ İNCİTECEK SÖZ VE DAVRANIŞLAR KONUSUNDA UYARILAR

69-Ey elçimize iman edenler! Elçimiz Muhammed'in aile hayatı hakkında ileri geri konuşan münafıklara itibar edip de vaktiyle Musa peygambere olmadık sıkıntılar yaşatan İsrailoğulları gibi davranmayınız. Nitekim Allah, onların Musa'ya attıkları iftiraları bir bir ortaya dökmüş ve elçisinin alnının ak olduğunu göstermişti, çünkü Musa da tıpkı Muhammed gibi Allah'ın nezdinde çok değerli bir kul ve peygamberdi.  
70-İşte bu durumdan ders alınız ve peygamberi incitecek söz ve davranışlardan titizlikle uzak durunuz. Zeyneb'le evlenmesi konusunda münafıkların çıkardığı dedikodulara asla itibar etmeyiniz ki Allah da sizin amellerinizi kabul etsin ve günahlarınızı bağışlasın. 
71-Unutmayınız ki Allah'ın emirlerine yani O'nun peygamberine itaat eden gerçek müminler, dünyada ve ahirette tam manasıyla kurtuluşa ermiş olacaklardır. 

TEVHİDE ve PEYGAMBERE İMAN

72-Gerçek şu ki yerden göğe ve dağdan taşa varıncaya kadar yarattığımız her şey, bizim emrimiz ve hükümranlığımız altındadır. Bütün bu varlıklar, Allah'a mutlak bir itaat içerisindedirler. O'nun yarattığı nizam içerisinde hareket etmektedirler. Buna karşılık müşrikler ve münafıklar, kendilerini akıl ve irade sahibi olarak yarattığımız halde, kendilerine her türlü nimeti veren Allah'a itaat etmek ve sadece O'na kulluk etmek yerine, O'ndan başka varlıkları şefaatçi kabul edip şirk koşmak ve peygambere muhalefet etmek suretiyle O'na itaatsizlik etmektedirler. Doğrusu böyle kimseler gerçekten son derece zalimce ve nankörce davranmaktadırlar.
73-Bu davranışları yüzünden Allah o münafık ve müşriklerin kadın-erkek hepsini cezalandıracak, buna karşılık peygambere iman eden ve Allah'tan başka varlıkları şefaatçi kabul edip şirk koşmayan müminlerin de hatalarını bağışlayacak ve onları ödüllendirecektir. Doğrusu Allah, iman edenlere karşı çok merhametli ve bağışlayıcıdır. (Son iki sure için bkz.Zemahşeri & Zeccac

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;