15 Temmuz 2017 Cumartesi

KURAN -91- (2) BAKARA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\

BAKARA = Sığır
286 Ayet - /Sarı inek/

----- Bakara suresi Medine döneminde on yıl gibi uzun bir zamanda vahyedilmiş olup Kur'an'ın en uzun suresidir. Sure hakkında bilgi vermeden önce Medine ortamını kısaca hatırlatmakta yarar vardır. Bilindiği gibi onüç yıllık Mekke döneminde Kur'an'ın muhatapları genel olarak Kureyş, yani Arap müşrikleri idi. Medine'de ise muhatap kitle ağırlıklı olarak yahudilerdir. Hz.Musa'ya vahyedilen Tevrat'a inandıklarını iddia eden Medine yahudileri, aynı temel ilkeleri içeren Kur'an'a ve onu tebliğ eden Hz.Muhammed'e karşı çıkıyorlardı. Aslında onlar, böyle yapmakla Tevrat'ın hükümlerine de muhalefet etmekte ve onun mesajlarını çarpıtmaktaydılar. Onlar, Hz.Musa'nın tebliğ ettiği dine (İslam) bidat ve hurafe katarak ondan uzaklaşmış, "müslüman" adını değiştirerek kendilerini yahudi olarak tanımlamışlardı. Buna rağmen kendilerinin Hak dine, diğer insanların ise batıl dinlere mensup olduklarını iddia ediyorlardı. Bu yüzden kendilerine gerçeği anlatan Hz.Muhammed'e amansız düşman olmuşlardı. Hz.Muhammed, hicret ettiği Medine'de işte böyle bir toplumla karşılaşmıştı. 


Ayrıca, hicretten sonra Medine'de iki grup münafık ortaya çıkmıştı; birinci grup, İslam'ı içinden yıkmak üzere görünüşte müslüman olmuş münafıklar; ikinci grup ise müslümanların gücünden istifade edip dünyevi menfaat elde etmek için müslüman görünen münafıklardı.


Bir de Medine civarında hristiyanlar bulunmaktaydı. Onlar da Hz.İsa'nın tebliğ ettiği dini (İslam) bozarak teslisin hakim olduğu hristiyanlık adına Hz.Muhammed'in risaletini reddediyorlardı. İşte Medine denilince akla böyle bir ortam gelmelidir. Medeni sureleri bu vasatı dikkate alarak okumaya ve anlamaya çalışmak gerekir. 


Bakara suresi İslam'ın itikadi ve ameli öğretilerini ihtiva eder. Adem, İbrahim ve Musa kıssaları; mümin, müşrik ve münafıkların özellikleri; İsrailoğulları'nın tarihi süreçte yaşadıklarından çıkarılması gereken dersler; hac, oruç, zekat, namaz, ve daha birçok husus, bu surede yer almaktadır.


Medine'de vahyedilen sureler uzun olduğu için, bu surelerdeki ayetlerin her birinin tam olarak hangi şartlarda nazil olduğunu tespit etmek güçtür. Ancak ayetlerin muhtevaları bu konuda bize ışık tutar. İlk 157 ayetin tek seferde veya birçok yönden birbirine benzeyen şartlarda inzal edildiği görülür. Bu 157 ayette, Medine'de teşekkül etmeye başlayan müslüman topluluğun aleyhinde hareket eden müşrikler, münafıklar ve özellikle yahudilere yönelik bir tenkit söz konusudur. Burada anlatılan çeşitli kıssalar (Musa-İbrahim kıssaları) bu bağlamdadır.


158. ayetten itibaren durum değişmektedir. Zira burada savaş ahkamından, kadın ve aile ile ilgili hususlardan ve hac ibadetinin ayrıntılarından bahsedilmektedir. Müslümanlara hacla ilgili bilgilerin anlatılmış olması, bu ayetlerin, onların artık Mekke'ye gidip orada bu ibadeti yapma kudretine sahip oldukları dönemlerde vahyedilmiş olduğunu göstermektedir. -----

(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri)

KUR'AN'IN İLAHİ VAHİY OLUŞU

1-Elif lam mim (Huruf-ı mukattaa)

2-Elçimiz Muhammed'e vahyetmekte olduğumuz bu Kur'an, müşriklerin veya Medine yahudilerinin iddia ettikleri gibi (*) Muhammed'in kendi sözleri değil, ona tarafımızdan vahyedilen mesajlardır ve bu hususta en ufak bir şüphe yoktur. (bkz.Taberi) Bu ilahi vahiy, elçimiz Muhammed'in peygamberliğine inanan, ilahi emirlere uygun yaşayan ve şirkten uzak duran (bkz.Mukatil) müminlerin; dosdoğru tevhit yolunda muvaffak olmasını sağlayacak bir rehberdir.
(*) Bakara suresinde ana muhatap Medine yahudileridir. Kur'an'ın ilahi vahiy olduğuna inanmayan ve bu konuda Medine halkının zihninde şüpheler uyandırmaya çalışanlar da onlardır. 

MÜMİNLERİN ÖZELLİKLERİ

3-Kur'an'ın hidayet ışığından nasiplenecek kimseler, daha önce hiçbir peygambere ve kitaba muhatap olmamışken, elçimiz Muhammed'e ve ona vahyettiğimiz Kur'an'a iman eden, tevhit sembolü namazı hiçbir şirk unsuru karıştırmadan kılan ve kendilerine lütfettiğimiz mali imkanlarla yoksulları koruyup gözeten, zekat veren, tevhit inancına karşı gelişen saldırıları bertaraf etmek / cihad için destekte bulunan (bkz.Taberi, Razi
4-Öldükten sonra diriltilip Allah'ın huzurunda hesap verileceğine kesin olarak inanan Mekkeli muhacir ve Medineli ensar müminlerle kendilerine vahyedilen Tevrat ve İncil'e inanan, Kur'an nazil olunca onu da tasdik eden Ehl-i kitap müminlerdir.  

5-İşte onlar, ilahi vahyin rehberliğinde dosdoğru yolda yürüyen ve ahirette cennete girerek ebedi kurtuluşa erecek bahtiyar kimselerdir. Önceki peygamberlere inandıklarını söyleyerek, elçimiz Muhammed'i yalanlayıp kendilerinin doğru yolda olduklarını ve cennete yalnızca kendilerinin gireceklerini iddia eden yahudi ve hristiyanlar değil! (bkz.İbn Abbas, İbn Mes'ud, Taberi

İNKÂRDA İNAT EDEN MÜŞRİKLER

6-Ey elçimiz Muhammed! Senin peygamberliğini kabul etmeyen ve bu konudaki inatlarını sürdüren müşriklerin tavırları seni üzmesin! (bkz.Razi) İman etmemelerinin sorumlusu sen değilsin, çünkü onlar öylesine inatçı bir tavır takınmışlardır ki artık senin kendilerini uyarıp uyarmaman bir şeyi değiştirmeyecektir.
7-Bu inatları sebebiyle kalpleri duyarsızlaşmış, tevhit çağrısına karşı kulakları sağırlaşmış ve basiretleri bağlanmıştır. (bkz.Zemahşeri, Razi) Bu yüzden onlar ahirette büyük bir azaba maruz kalacaklardır. 

İSLÂM'IN GÜCÜNDEN İSTİFADE ETMEK İSTEYEN MÜNAFIKLAR

8-Medine'de birtakım münafık kimseler de vardır ki bunlar, elçimiz Muhammed'in ve ona inananların Medine'de günden güne güç kazandıklarını gördükleri için (bkz.Taberi) aslında inanmadıkları halde elçimiz Muhammed'e ve ahirete iman ettiklerini söylerler.
9-Böyle yapmakla güya elçimiz Muhammed'i ve müminleri (bkz.Maturidi) kandırdıklarını, böylece müslümanların güçlerinden istifade ettiklerini düşünürler. Oysa Allah, onların içlerindeki niyeti bilmektedir ve aslında onlar sadece kendilerini kandırmaktadırlar. Yaptıklarının zararı kendilerine olacaktır (bkz.Zemahşeri) Ne yazık ki bu gerçeğin farkında değildirler.  

10-Aslında elçimiz Muhammed'in ve ona inananların her geçen gün güçlenip düşmanlarına karşı zafer kazanmaları, bu münafıkları içten içe yiyip bitirmektedir. (bkz.Maverdi) Madem ki öyle, o halde beter olsunlar! (bkz.Maverdi) Şunu da bilsinler ki bu inkarcı tutumları sebebiyle, ahirette onları bekleyen çok acı bir azap vardır. 

11-Hem müminlere karşı ikiyüzlülük yapıp gizliden gizliye düşmanı desteklerler, hem de kendilerine böyle yapmamaları söylendiği zaman (bkz.Maverdi) pişkinlikle, "Ne münasebet! Biz öyle yanlış şeyler yapmayız" derler. 
12-Ey müminler! Sakın onların bu sözlerine kanmayınız! Biliniz ki onlar sizden değildirler ve düşmanınızı desteklemektedirler. Üstelik yaptıkları şeyi doğru zannetmektedirler.

13-Onlara, "Bu ikiyüzlü tavırları bırakın ve samimi müminler gibi dosdoğru iman edin" denilince, "Muhammed'in peşine düşüp yurtlarını terkeden  (bkz.Tefsirü'l-menar) şu zavallılar gibi mi?" diye söylenirler. Oysa farkında olmasalar da, asıl zavallı olan kendileridir. 

14-Elçimiz Muhammed'e samimiyetle inananların yanında iken onlar gibi inandıklarını söylerler, müslüman gibi konuşurlar, ama asıl dostları olan müşriklerin ve yahudilerin yanına vardıkları zaman gerçek yüzlerini ortaya çıkarıp, "Aslında biz sizin tarafınızdayız, bakmayın onlarla olan yakınlığımıza! Alay ediyoruz sadece!" derler. 
15-Allah, bu yaptıklarınızın cezasını elbette verecektir (bkz.Zeccac, Maverdi, Kurtubi) ancak bu iflah olmaz ikiyüzlülükleri içinde bocalarken kendilerine biraz süre tanınmaktadır. 

16-Elçimiz Muhammed'e samimiyetle iman etmek yerine ikiyüzlülüğü tercih edip (bkz.Zemahşeri) böylece birtakım kazançlar sağlamayı planlamışlardır. Ne var ki bu planları işe yaramayacak, tercihleri hiç de karlı sonuçlar getirmeyecektir.  

17-Durumları vahimdir; tevhit inancına karşı tutuşturdukları düşmanlık ve fitne ateşi Allah tarafından söndürülüvermiş (bkz.Zemahşeri) tıpkı gecenin karanlığında ilerleyebilmek için yaktığı meşalenin fırtınada sönmesi sonucu karanlıkta kalan kimsenin durumuna düşmüşlerdir. 
18-Gözü görmez, kulağı işitmez, dili dönmez kimseler gibi şaşkınlık içindedirler. (bkz.Teşbih-i beliğ) Evet, Allah onların her halinden haberdardır. 

19-Başka bir benzetme ile onlar, gök gürültüsü, kara bulutlar ve yıldırımlarla birlikte bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında zifiri karanlıkta ilerlemeye çalışan, neredeyse gözlerini kör edecek gibi şiddetle çakan şimşeklerin aydınlığında bir iki adım atıp o aydınlık geçince yerlerine çakılıp kalan, gök gürültüsünün sesinden ölesiye korkup kulaklarını tıkayan şaşkın ve çaresiz kimseler gibidirler.    
20-İşte tevhit mesajı onlara bu derece ağır ve korkutucu gelmektedir. Sonsuz kudret sahibi Allah, elbette onların nifak için kullandıkları gözlerini kör ve kulaklarını sağır etmeye kadirdir. Ancak tövbe etmeleri için onlara fırsat vermektedir. (bkz.Taberi)  

TEVHİDİN GEREKÇESİ

21-Ey Allah nezdinde bazı varlıkları şefaatçi kabul edip onları Allah'a ortak koşan müşrikler! Sizi de atalarınızı da yaratmış rabbinize kulluk edin ki kendinizi koruyasınız
22-İçerisinde yaşadığınız şu muazzam kainatı yaratıp istifadenize sunmuş, yeryüzünü yaşamanız için en uygun şekilde düzenlemiş, gökyüzünü adeta bir koruyucu gibi üzerinizde yükseltmiş, oradan yağdırdığı yağmurlar sayesinde sizlere rızık olarak türlü türlü meyvelerin, çeşit çeşit ürünlerin yetişmesini sağlamış, sayısız nimetler ihsan etmiş olan rabbinize ortak koşmayın. (bkz.Taberi) Zira Allah'tan başka hiçbir varlığın yaratıcı olmadığını, size herhangi bir nimet veremeyeceğini, bir fayda sağlayamayacağını gayet iyi biliyorsunuz.   

KUR'AN'IN İLAHİ VAHİY OLDUĞUNUN DELİLİ

23-Eğer bir beşer olduğu için Muhammed'in bizim elçimiz ve ona vahyedilen Kur'an'ın ilahi kelam olduğu konusunda şüphe ettiğiniz için inanmıyor ve şirke devam ediyorsanız, yani iddianızda samimi iseniz, o zaman siz de onun Kur'an'ın bir benzerini getirin! Hatta bunu şefaatçi kabul edip medet umduğunuz varlıklardan yardım alarak deneyin!
24-Yapamayacağınız açıkça ortada olduğuna göre, kulumuz Muhammed'in peygamber, Kur'an'ın ilahi kelam olduğuna iman etmeniz gerekir. Buna rağmen inkar etmekte ısrar ederseniz, şunu iyi bilin ki sizin gibi şirkte ısrar edenlerin de, tapındığınız o taştan tahtadan putların da (bkz.Zemahşeri) yakıt olarak kullanılacağı cehennem ateşi sizi beklemektedir. 

MÜMİNLERE MÜJDE

25-Ey elçimiz Muhammed! Senin peygamberliğine inanan ve ilahi emirlere uygun yaşayan müminlere, içlerinde ırmakların çağıldadığı cennetleri müjdele! Onların orada tadacakları nimetler öylesine muazzam olacaktır ki onları tattıkları zaman, "Dünyada tattığımız nimetler bunların sadece benzerleriymiş!" diyeceklerdir. Cennette Onların yanında tertemiz refakatçileri de olacak ve o huzur dolu hayat sonsuza kadar sürecektir. 

YAHUDİLERİN ve MÜNAFIKLARIN İFLAH OLMAZ TAVIRLARI

26-Doğrusu müşrikler, münafıklar ve yahudiler, kendilerini uyarmak ve tevhit inancına yönelmek için verdiğimiz bütün bu örneklerden ders almak yerine, elçimiz Muhammed'e karşı çıkmak ve onu yalanlamak maksadıyla, örneklerde söz edilen şeyleri dillerine dolarlar ve "Allah böyle basit şeyler anlatır mı? O böyle şeyler söylemekten münezzehtir" (bkz.Taberi) derler. Evet, tevhit gerçeğini anlatmak ve onların yanlışlarını ortaya koymak üzere basit veya zor her türlü örneği veriyoruz (bkz.Taberi) bunda şaşılacak ne var? Elçimiz Muhammed'e inanan samimi müminler, bunların Allah tarafından gelen vahiy olduğunu bilirler ve ders almaya bakarlar. Sonuçta, verdiğimiz örnekler müminlerin inancını güçlendirirken inkar edenlerin inkarını arttırır. (bkz.Taberi)  
27-Kaldı ki onlar kendi dinlerinde mevcut olan tevhit ilkesini bozmuşlar (bkz.Mukatil) Allah'ın elçisi Muhammed'e iman etmemişler ve ikiyüzlülük yaparak ona karşı düşmanları ile işbirliği yapmışlardır. Bu sebeple de hüsrana uğrayacaklardır. 

28-Ey müşrikler! Sizleri ana rahminde bir damla sıvıdan yaratıp mükemmel bir insan haline getiren, canınızı alacak ve tekrar diriltip hesaba çekecek olan kudretin Allah olduğunu bildiğiniz halde O'na nasıl ortak koşarsınız?
29-O ki; yerde ve gökte var olan her şeyi sizin için yaratmış, bütün kainatı muazzam bir şekilde sizin için düzenlemiştir. Allah'a ve ahiret gününe inandığınızı söyleseniz de samimi olmadığınızı (bkz.Taberi) bütün bu nimetlere nankörlük yaptığınızı bilmektedir. 

İNSANA BAHŞEDİLEN İLAHİ NİMET ve ONDAN BEKLENEN ŞÜKÜR

30-Ey elçimiz Muhammed'in tebliğ ettiği tevhit mesajı karşısında inkarcı tutum takınan münafıklar, müşrikler ve yahudiler! (bkz.Taberi) Allah atanız Adem'i ve onun nesli olan sizi, yeryüzü nimetlerinden istifade edip orada hakkı ikame etmeye, adaleti sağlamaya ehil ve layık görüp bu görevi emanet ettiğinde melekler, "Ey Rabbimiz! Her şeye rağmen sen yaptığını güzel yaparsın sana boyun eğmemiz bundandır. Senden dolayı onu değerli sayarız ama biz nimetlerine daima şükrediyor ve sadece sana kulluk ediyorken senin emirlerini ihlal edip birbirinin kanını dökebilecek insanoğluna bu görevi vermenin hikmeti nedir? " dediler. Allah, "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim!" dedi. 
31-Adem'e iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt edip hür iradesiyle hayra yönelik karar verebilme yeteneğini bahşettik (öğrettik). Sonra meleklere Adem ve nesliyle ilgili olarak; "Madem kendinizin daha üstün bir konumda olduğunu iddia ediyorsunuz, bunları siz biliyor musunuz?" diye sorduk.  
32-Melekler, "Rabbimiz, Sen yücesin, sınırsız ilim ve hikmet sahibisin. Bizler sadece senin öğrettiğin kadarını biliriz" deyince 
33-"Ey Adem! Onlara anlat sana öğrettiklerimizi!" diye buyurduk. Adem anlatınca, "Size dememiş miydim, ben kainattaki her şeyi, neyi açığa vurduğunuzu neyi içinizde sakladığınızı da bilenim" dedik.
-- 30, 31, 32, 33. ayetler, tefsir geleneğinde neredeyse üzerinde en çok yorum yapılan ve en çok kafa karıştıran ayetler olmasına rağmen en özgün yorumu Saygıdeğer hocalarımız Hasan Elik ve Muhammed Coşkun tarafından yapılmıştır. İlimlerine minnettarım -- 

34-Sonra meleklere Adem'e, yani insana saygı göstermelerini emrettik. İblis hariç hepsi bu emrimize uyup Adem'e saygılarını sundular. Fakat İblis kibirlendi ve emrimize rağmen ona saygı göstermedi.   

35-Şeytanın bu kibri ve isyankarlığı sebebiyle ilahi rahmetten uzaklaştırılmasının ardından Adem ve eşine, nimet dolu bir hayat alanında Allah'ın emirlerine ve yaratılıştan sahip oldukları temiz fıtrata uygun bir şekilde yaşamalarını, şeytanın aldatmacalarına kanmamalarını tembih ettik. Onlara "Eğer nefsinize yenilir ve ilahi yasaklara uymazsanız kendinize yazık edersiniz" diye uyarıda bulunduk.   
36-Ne var ki şeytan onları çeşitli vesveselerle kandırıp ilahi emre karşı gelmelerine sebep oldu. Dost gibi görünüp yeminler etti ve "Rabbinizin yasakladığı şeyler aslında sizin, O'nun gözünde melekler kadar değerli olmanızı (bkz.Araf 7/20-22) sağlayacak şeylerdir" dedi. Adem ve eşi şeytana aldanıp tamahkarlık ederek (bkz.Cabiri) Allah'ın kendilerine koymuş olduğu yasakları çiğnediler. 
37-Bunun üzerine her ikisi de kusurlarını farkedip derhal telafi etmeye koyuldular. Ardından rableri onlara, "Ben size ilahi emirden çıkmayın, şeytana uymayın, şeytan sizin apaçık düşmanınızdır dememiş miydim?" diye seslendi. Bu uyarı üzerine hatalarını anlayan Adem ve eşi derhal pişmanlık duyup tövbe ettiler ve "Ey rabbimiz! Doğrusu biz şeytana uyup senin yasağını ihlal etmekle çok büyük bir yanlışlık yaptık, kendimize yazık ettik. Eğer bizleri affedip bağışlamazsan çok büyük ziyandayız" dediler. Bunun ardından Adem ve eşinin bu samimi tövbelerini kabul ettik (bkz.Taha 16/22) ancak ilahi tavsiyeye uymayıp nefislerinin isteklerine yönelmiş oldukları için manevi yönden derece kaybettiklerini kendilerine bildirmek üzere şöyle seslendik: "İlahi emri çiğnemekle hata ettiniz, artık size verilen ömür süresince yeryüzünde, düşmanınız olan şeytanla mücadele edeceksiniz, yaşamınız orada geçecek, ölümünüz orada gerçekleşecek ve daha sonra diriltilip hesaba çekileceksiniz.  
38-Onlara şöyle dedik: "Hep birlikte değersizleştiniz. Gönderdiğimiz vahiylere uyarak yaşayanlar ahirette hiçbir korku ve tasa içinde olmayacak, cennet nimetine nail olacaklardır.   
39-Elçilerimizi yalanlayanlar ise cehenneme girecek ve ve sonsuza kadar orada kalacaklardır. 

Hz.MUHAMMED'E İNANMAYAN MEDİNE YAHUDİLERİNE ÖĞÜT ve UYARILAR

40-Ey Medine'nin yahudi alimleri! (bkz.Taberi) Elçimiz Muhammed'e karşı düşmanca tavır takınmayıp ona iman edin! Tarih boyunca size çok sayıda peygamber göndermiş ve sizi başta Firavun'un zulmü olmak üzere birçok sıkıntıdan kurtarmış olmamıza karşılık bugün elçimiz Muhammed'i inkar ederek nankörlük etmeyin! Size gönderilen peygamberlerin tebliğ ettikleri tevhit inancına bağlı kalın ve elçimize iman edin ki ben de size söz vermiş olduğum cennet vaadini gerçekleştireyim. Bu inanca bağlı kalmadığınız ve elçimiz Muhammed'i inkar ettiğiniz takdirde vereceğim cezaya maruz kalmaktan korkun!

41-Elçimiz Muhammed'e vahyettiğimiz ve vaktiyle size gönderilmiş olan Tevrat'ı tasdik eden Kur'an'a iman edin! Onun Allah tarafından vahyedildiğine (bkz.Taberi) ilk inanması gereken sizler iken (bkz.Zemahşeri) sakın halkınızın onun ilahi vahiy olduğunu inkar etmesine öncülük etmeyin! Medine yahudileri üzerindeki otoritenizi kaybetme derdine düşüp de gayet iyi bildiğiniz bu tevhit mesajını ve Muhammed'in peygamberliğini reddetmeyin! (bkz.Zemahşeri, Taberi) Böyle yaptığınız takdirde ilahi cezaya maruz kalmaktan korkun!

42-Elçimiz Muhammed'in Allah'ın peygamberi olduğunu çok iyi bildiğiniz halde, bu tür menfaatler uğruna gerçeği gizlemeye çalışmayın. 
43-Muhammed'e iman edin ve tevhit ilkesinin sembolü olan namazı şirkten uzak bir şekilde eda edin, her türlü şirk kalıntısından arının, sadece Allah'a ibadet eden müminler gibi kulluk ederek İslam'a girin! (bkz.Taberi)

44-Ey Medine'deki yahudi alimleri! Siz insanlara Allah'ın kitabına ve peygamberine iman etmeyi tavsiye ederken, kendiniz Muhammed'i inkar ediyorsunuz (bkz.Taberi) üstelik Tevrat gibi bir ilahi kitabı okuduğunuz halde bunu yapıyorsunuz! Bilerek böyle bir yanlışı yapmanızın ne kadar kötü olduğunu hiç düşünmez misiniz?

İSRAİLOĞULLARI TARİHİNDEN MEDİNE YAHUDİLERİNE DERSLER

45-Ey Medine yahudileri! (bkz.Razi) Vaktiyle atalarınıza emredilmiş olan ilahi talimatlara uymak ve bunun gereği olarak elçimiz Muhammed'e iman etmek size zor geliyor olabilir. Ancak Medine'de sahip olduğunuz otoriteyi kaybetme pahasına da olsa, elçimize iman edin, namaz ve oruç (bkz.Razi) gibi ibadetlerle inancınızı güçlendirip bu tür dünyevi kaygılara karşı direnç kazanın (bkz.Taberi, Razi)  
46-Doğrusu sizin konumunuzda olup da elçimiz Muhammed'e iman etmek, ancak samimiyetle Allah'a bağlanan, ahirete inanan ve hesap vereceğini düşünen kimselerin yapabileceği bir şeydir. (bkz.Ebu Bekir el-Esam) Böyle olmayan kimselerin sahip oldukları otoriteyi bırakıp elçimize iman etmeleri zordur. (bkz.Maverdi)

47-Düşünün bir defa! Vaktiyle atalarınızı, peygamberlere iman ve emirlerimize itaat etmiş oldukları için , düşmanlarına karşı muzaffer kılmış (bkz.Maturidi) dönemlerinin (bkz.Taberi) en saygın toplumu haline getirip onlara türlü nimetler ihsan etmiştik.  
48-Ancak şimdi elçimize iman etmediğiniz halde aynı saygınlığa sahip olduğunuzu, Allah tarafından cezalandırılmayacağınızı düşünmeniz yanlıştır. Gerçek şu ki, eğer elçimiz Muhammed'e iman etmezseniz, ahiret gününde bunun hesabını verirken, şefaat ve yardımlarınızı umduğunuz atalarınız ve diğerleri sizleri kurtaramayacaktır, zira orada dünyada olduğu gibi bir ayrıcalık söz konusu değildir. (bkz.Taberi)  

49-Vaktiyle atalarınızı, elçimiz Musa sayesinde, Firavun ve erkanının zulmünden kurtarmış olduğumuzu biliyorsunuz. Nitekim Firavun atalarınıza bir tür soykırım uyguluyor, bütün erkek çocuklarını öldürüyor, kız çocuklarını ise esir edip türlü işlerde çalıştırıyordu. Neticede Allah atalarınıza büyük bir nimet lütfetti (bkz.Taberi) Musa peygamberi göndererek onları o çetin zulümden kurtardı. Siz ise şimdi çeşitli dünyevi kaygılar peşine düşüp elçimiz Muhammed'i inkar ediyorsunuz! 

50-Evet, atalarınızı Firavun'un zulmünden kurtarmış, onları deniz kıyısında kıstırdığı sırada denizi yarıp geçmelerini sağlamış ve peşlerinden gelen Firavun ve erkanını onların gözlerinin önünde boğuvermiştik.  
51-Ardından Musa'yı Tur dağında ilahi vahiy alması için çağırmıştık da, o, yanlarından ayrılınca atalarınız hemen tevhit inancından sapmış ve buzağıya tapınmaya başlamışlardı.  
52-Bunun üzerine biz de onları hemen cezalandırmamış (bkz.Taberi
53-Musa'ya tevhit inancını dosdoğru bir şekilde ortaya koyan ilahi kitabı vermiş 
54-Ve atalarınıza bu yaptıklarından dolayı tövbe edip pişmanlık duymalarını, kendilerini bu tür şirk alışkanlıklarına sürükleyen eski adetleri ve nefislerinin arzularını yok etmelerini emretmiştik.
-- Tevrat'ta (Mısır'dan çıkış 32/26-29) buzağıya tapınanların bir kısmının Musa'nın emri ile öldürüldüğü şeklinde anlatılan olaya hamledir. Kur'an bu olayda tevhit inancını terk edip buzağıya tapınanların öldürülmeyip tövbe ettiklerini ve affedildiklerini yazar --

55-Ne var ki atalarınız bundan sonra da tövbelerine sadık kalmamış ve Musa'ya, "Madem ki sen Allah ile konuşuyorsun (bkz.Taberi) o halde biz de O'nu açıkça görmek istiyoruz, aksi takdirde sana inanmayız!" demişlerdi.   
56-Bunun üzerine müthiş bir depremle sarsılmış ve oracıkta baygın düşüp (bkz.Ragıp el-İsfahani) yere serilmişlerdi. Ardından yaptıklarından pişman olup bir daha elçimize karşı böyle tavır takınmamaları için onları tekrar kendilerine getirmiştik.  
57-Onları çölün sıcağında bulutlarla gölgelemiş, kendilerine bıldırcın eti ve kudret helvası gibi nimetler ihsan etmiş ve verdiğimiz bu temiz rızıklardan yemelerini, buna karşılık elçimiz Musa'ya itaat etmelerini emretmiştik. Ancak onlar emrimize muhalefet ettiler ve elçimiz Musa'ya karşı çıktılar. (bkz.Taberi) Aslında bu yaptıkları ile sadece kendilerine zarar vermekteydiler.  

58-Mısır'dan çıkıp özgürlüklerine kavuşmalarının ardından, Allah tarafından kendilerine vaat edilen ata yurtlarına doğru yola çıkmış, bu yolculuk süresince çölde uzun yıllar geçirmişlerdi. Onlara, kendilerine vaat ettiğimiz bu ata yurtlarına kavuştukları zaman şükretmelerini emretmiş, böyle yaptıkları takdirde hatalarını bağışlayacağımızı, nimetlerini artıracağımızı bildirmiştik.
-- Yahudi tarih anlatımına göre; İsrailoğulları Hz.Yusuf zamanında "Kenan diyarı" denen Şam-Kudüs bölgesinden Mısır'a göç etmişler, eziyet görmeye başladıktan sonra Hz.Musa ile bu ayette sözü edilen Kudüs'e geri dönmüşlerdir. Taberi de bu ayet özelinde bu konudaki yahudi tarih anlatımını doğrulamaktadır. --  
59-Ancak içlerinden bir kısmı bu emrimizi ihlal etti (bkz.Ebu Müslim) Biz de o zalimleri bu yaptıklarına karşı cezalandırdık.

60-İsrailoğulları kendi aralarında anlaşamayan bir topluluk oldukları için (bkz.Zemahşeri) oniki değişik gruba ayrılmıştı. Bu on iki grup Mısır'dan çıktıktan sonra Sina yarımadasının kızgın çöllerini geçerlerken, su bulmak için Musa'dan yardım istemişlerdi. Biz de Musa'ya, halkını su kaynağı bulunan bir kayaya doğru götürmesini emretmiştik. Böylece rahmetimizin bir eseri olarak onlara kayadan on iki pınar fışkırdı. Her grup bir pınarı seçti ve oradan su ihtiyacını karşıladı. Biz de onlardan, verdiğimiz bu nimetlerden faydalanmalarını ve Allah'a şükretmelerini istemiştik. 
61-Ancak onlar Mısır'daki kölelik günlerinden kurtulmuş olmaya şükretmek yerine sürekli olarak elçimiz Musa ile çekiştiler, her fırsatta ona isyan ettiler. Ona, "Bizi peşine takıp çöllere sürükledin! Burada soğan, sarımsak, sebze ve meyvelere hasret kaldık. Seninle bu yolculuğu yapmaktan usandık" dediler. Bunun üzerine Musa, "Mademki beğenmiyorsunuz, o halde dönün ve Mısır'a gidin! Köle olarak yaşamaya devam edin. Hem orada istediğiniz soğan ve sarımsak gibi şeyleri de bulursunuz!" diyerek onlara çıkıştı. 
Ey elçimiz Muhammed'e iman etmeyen Medine yahudileri! İşte sizin atalarınız, kendilerini doğru yola çağıran, kurtuluşları için çaba gösteren (bkz.Zemahşeri) peygamberleri inkar etmek, onlara karşı bu tür tavırlar takınmak ve hatta yer yer peygamberleri öldürmek gibi sebeplerden dolayı zillet içinde yaşamış ve Allah'ın rahmetinden mahrum olmuşlardır. İşte bu durumdan ders alıp elçimiz Muhammed'e iman etmelisiniz.    

62-Şunu iyi bilin ki İsrailoğulları'ndan olmanız sebebiyle Allah'ın seçkin kulları olduğunuz, dolayısı ile her halükarda cennete gireceğiniz, diğer insanların ise cehenneme gireceği şeklindeki iddialarınız mesnetsizdir. (bkz.Mevdudi) Cennet sizin tekelinizde değildir. İster sizden ister müminlerden ister hristiyanlardan isterse Sabiilerden olsun, elçimiz Muhammed'e düşmanlık etmeyip içi ısınarak sıcak bakan, ahirette Allah'a ve ahiret gününde hesap vereceğine inanıp ona göre hareket eden, ilahi emirlere ve yasaklara uygun yaşayanlar Allah katında karşılığını bulacak ve ödülünü alacaktır. 
(Sâbiîler, Yahya aleyhisselama inen Ginza adı verilen kitaba inanırlar)

63-Bildiğiniz gibi atalarınız vaktiyle, içlerinden bazılarının buzağıyı tanrılaştırmış olmasından dolayı Allah'tan af dilemek üzere Tur dağına çıkmış, orada dağın eteğinde bir sarsıntı yaşamış ve dağın adeta üzerlerine yıkılacağını hissetmişlerdi. O sırada Musa onlara uyarıda bulunmuş ve kendilerine bahşedilmiş olan ilahi vahye iman edip sadık kalmalarını, ondaki hükümlere sıkıca sarılmalarını söylemiş, onlar da her zaman Allah'ın kitabına sadakatle bağlı kalacaklarını söz vermişlerdi.   
64-Buna rağmen daha sonrakiler bu sözü ihlal ettiler ve ilahi hükümleri dünyevi menfaat karşılığında değiştirdiler. Eğer Allah'ın merhameti olmasaydı, bu kimseler helak edilirlerdi.

65-Ayrıca cumartesi yasağını ihlal eden atalarınızın başlarına neler geldiğini biliyorsunuz. Onlara "Sefil maymunlara benzeyin" demiştik
66-Uyarılara aldırmayan ve Allah'ın emirlerini ihlal etmekte ısrar eden kimselerin zillet içinde yaşamaya mahkum olduklarını, tarihte yaşadıkları zilletin cümle aleme ibret olduğunu gayet iyi biliyorsunuz. 

67-Atalarınız kölelik yılları boyunca Mısırlılar'ın buzağıya tapınma adetinden etkilenmişler, (bkz.Tevrat, I.Krallar 12/28-29)  Mısır'dan çıktıktan sonra da bu şirk adetinden bir türlü kurtulamamışlardı. İşte bu şirk kalıntısını temizlemek üzere Musa onlara, "Allah sizden bir sığır kurban etmenizi istiyor" demişti. Fakat buna şaşırmış ve "Bizimle alay mı ediyorsun?" diye çıkışmışlardı. Musa ise "Ne münasebet! Bu size Allah'ın emridir" demişti. 
(bkz.Tevrat, I. Krallar: 12: 28-29)
“Kral danışmanlarına danıştıktan sonra, iki altın buzağı yaptırıp halkına, tapınmak için artık Yeruşalim’e gitmenize gerek yok, dedi, ey İsrail halkı işte sizi Mısır’dan çıkaran ilahlarınız. Altın buzağılardan birini Beytel, ötekini Dan kentine yerleştirdi” 

68-Ne var ki atalarınız, içlerinden bir türlü söküp atamadıkları şirk alışkanlığı sebebiyle Musa'nın bu isteğini yerine getirmemek için türlü bahanelere öne sürerek; "Bizim için rabbine sor, nasıl bir şey olsun" dediler. Musa dedi ki "Ne yaşlı, ne körpe, ikisinin ortası bir sığır. Hadi rabbinizin emrini yerine getirin!"
69-"Bizim için rabbine sor, bize ne renk olduğunu da açıklasın" dediler. Musa dedi ki "Sarı bir sığır olsun, sapsarı renkte, görenler zevk duysun, buyuruyor" 
70-Bizim için rabbine bir daha sor, onun nasıl bir şey olduğunu tam olarak açıklasın. Bize göre bu özellikler birçok sığırda var. Allah bulmamızı isterse biz onu buluruz" dediler. 
71-Musa dedi ki "Ne koşulup toprağı sürmüş ne de ekin sulamış bir inek. Ortaya salınmıştır, alacası yoktur."
(Tevrat Çölde Sayım 19/1-10'da bu hayvan "Kızıl inek" olarak geçiyor. Kur'an'da hayvanın inek olduğu müennes "safrau"dan (sarı) anlaşılıyor. Kısacası ilk bakışta Kur'an "Sarı inek" olarak anlatıyor gibi ama bence sarı sıfatının arkasına ard arda dizilen süslü kelimelerle Arap dil ve edebiyatının oyunları kullanılarak alımlı bir renge varmaya çalışılmış. Çünkü, sözü edilen inek yahudilerin kesmeye ve işe koşmaya kıyamadığı, serbestçe dolaşabilen çok özel bir hayvan ve muhtemelen ondan bir tane var.)
"Şimdi oldu!" dediler. 
Israrla sordukları her soru cevaplandırılıp bütün bahaneleri tükenince, zoraki de olsa ineği kesmekten başka çareleri kalmamıştı.

72-Hani siz kim tarafından öldürüldüğü belli olmayan birini bulduğunuzda, cinayeti önemsemeyip başınızdan savuşturmaya ve katilin gizli kalmasını sağlamaya kalkmıştınız ya, Allah bütün gizlediklerinizi ortaya çıkartmıştı.
(bkz.Tesniye 21/1-8)
-«Tanrınız RABbin mülk edinmek için size vereceği ülkede, kırda yere düşmüş, kimin öldürdüğü bilinmeyen birini görürseniz,
-ileri gelenleriniz ve yargıçlarınız gidip ölünün çevredeki kentlere olan uzaklığını ölçsünler.
-Ölüye en yakın kentin ileri gelenleri işe koşulmamış, boyunduruk takmamış bir düve alacaklar.
-Düveyi toprağı sürülmemiş, ekilmemiş ve içinde sürekli akan bir dere olan bir vadiye getirecekler. Orada, derede düvenin boynunu vuracaklar.
-Levili kâhinler de oraya gidecek. Çünkü Tanrınız RAB, onları kendisine hizmet etsinler, Onun adıyla kutsasınlar diye seçti. Kavga, saldırı davalarına da onlar bakacak.
-Ölüye en yakın kentin ileri gelenleri, derede boynu kırılan düvenin üzerinde ellerini yıkayacaklar.
-Sonra şöyle bir açıklama yapacaklar: ‹Bu kanı ellerimiz dökmedi, kimin yaptığını gözlerimiz de görmedi.
-Ya RAB, kurtardığın halkın İsraillileri bağışla. Halkını dökülen suçsuz kanından sorumlu tutma.› Böylece kan dökme günahından bağışlanacaklar.
73-O zaman biz, cinayeti savuşturmak için boynunu kestiğiniz ineğin bir parçasını ölüye sürtün diyerek ölüyü diriltmiştik. İşte Allah ölüleri böyle diriltir ve size ayetlerini böyle gösterir. Umarız gerekli dersi almışsınızdır! 

74-Ne var ki onlar bütün bu ilahi yardımları görmelerine rağmen yine de elçimiz Musa'ya gereği gibi itaat etmediler. Kalpleri taş kesilmiş gibiydi. Hatta taştan bile beter olmuştu. Zira taşlar, çatlaklarından sızıp içlerine nüfuz eden suyun etkisiyle yumuşar, yarılıp içlerinden su çıkarır, rüzgar ve şimşeklerin etkisiyle Allah korkusuyla yuvarlanırken onların kalpleri Allah'ın gösterdiği onca mucizeye ve nimetine rağmen yine de yumuşamamıştı. (bkz.Tefsirü'l-menar) Ey Medine yahudileri! Eğer siz de atalarınızın bu taş kalpliliğini sürdürür ve elçimiz Muhammed'e iman etmezseniz bilin ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır ve müstehak olduğunuz cezayı dünyada da ahirette de verecektir. (bkz.Taberi)

75-Ey elçimiz Muhammed'e inananlar! Tıpkı ataları gibi kalpleri taş kesilmiş olan şu Medine yahudilerinin sizler gibi iman edeceklerini, tevhit inancına müşriklerden daha yakın oldukları için akın akın sizin dininize gireceklerini mi sanıyorsunuz? (bkz.Tefsirü'l-menar) Unutmayınız ki bunların atalarından bir grup da, elçimiz Musa'ya vahyettiğimiz ilahi kelamı dinleyip anladıktan ve iman ettikten sonra onu bile çarpıtmışlardı. 
76-İşte bunun gibi Medine yahudilerinden bir grup da aynı münafıklığı yapmakta, elçimizin ve müminlerin yanındayken iman ettiklerini söylemekte, fakat kendi aralarında konuştuklarında, "Allah'ın bize Tevrat'da son peygamberle ilgili bildirdiği şeyleri müslümanlara söyleyip de onların eline koz vereyim demeyin sakın! Çünkü bu düpedüz akılsızlık olur!" (bkz.Taberi) şeklinde konuşmaktadırlar. Böyle yaparken kendilerini kimsenin duymadığını zannetmektedirler.
77-Oysa bilmezler mi ki Allah onların gizli açık bütün konuşmalarını işitmektedir. 

78-Doğrusu elçimiz Muhammed'e iman etmeyen Medine yahudilerinden bir kısmı kendi inandıkları Tevratı bilmeyen, sadece kendi din adamlarından duydukları ile yetinen kimselerdir. (bkz.İbn Atıyye) Bunlar Muhammed'e vahyedilen kitaba inanmak yerine yahudi din adamlarının anlattığı aslı astarı olmayan şeylere inanırlar; Allah'ın kendilerine azap etmeyeceğini, geçmişte İsrailoğulları'na gönderilen peygamberlerin kendilerine şefaat edeceklerini düşünürler. (bkz.Zemahşeri) Oysa vahyettiğimiz kitap onlara bunu değil, tevhit inancını tebliğ eden peygambere iman etmelerini söylemektedir.  
79-Ne var ki yahudi din adamları ilahi kitabı çarpıtarak anlatmakta, Muhammed'in peygamberliğini itiraf ettikleri takdirde dünyevi konumlarını kaybedeceklerini düşündükleri için Tevrat'taki bir çok şeyi gizlemekte ve yalan yanlış şeyleri Allah'ın dini diye halka anlatmaktadır. Kendi yazdıkları kitapların dinin gerçeğini ortaya koyduğunu iddia etmektedirler. Yazıp uydurdukları ve ilahi din diye halka inandırdıkları bilgiler ve bu şekilde muhafaza ettikleri konumları sebebiyle yazıklar olsun onlara! Bu yaptıklarından dolayı varacakları yer cehennemdir. 

80-Onlar ilahi kitabı bilmeyen yahudi halkını kandırmak ve elçimiz Muhammed'e iman etmekten alıkoymak için, "biz sayılı birkaç gün dışında cehennem azabı görmeyeceğiz, çünkü biz Allah'ın değerli kullarıyız" diye yalanlar uydururlar.
Ey elçimiz Muhammed! Yahudi halkının sana iman etmemeleri için böyle yalanlar uyduran yahudi din adamlarına şöyle de: "Bana inanmasanız dahi cehennem ateşinde çok az bir süre kalacağınıza dair Allah'tan bir söz mü aldınız? Doğrusu Allah verdiği sözden dönmez ama eğer ondan aldığınız bir söz varsa kanıtlayın! Hayır! Sizin bu hususta Allah'tan aldığınız bir söz ya da bilgi yoktur.  
81-Doğrusu şudur ki Allah'a şirk koşan ve O'nun peygamberini yalanlayan kimseler cehenneme gidecek ve sonsuza kadar orada kalacaklardır. 
82-Allah'ın birliğine ve gönderdiği peygamberlere iman edenler ve ilahi emirlere uygun olarak yaşayanlar ise cennete girecek ve sonsuza kadar orada huzur içinde yaşayacaklardır. İşte Allah'ın sözü budur ve O, asla sözünden dönmez. O halde eğer cehennem azabından korunmak istiyorsanız benim peygamberliğime iman edin"

83-Aslında biz, Medine yahudilerinin ataları olan İsrailoğulları'ndan vaktiyle, Allah'tan başka hiçbir varlığa kulluk etmemeleri, ana babaya iyi davranmaları, akrabalara, yetim ve yoksul kimselere yardımcı olmaları ve Allah tarafından gönderilen peygamberlerle ilgili verilen ilahi bilgiyi insanlara dosdoğru anlatmaları konusunda söz almış; onlara namaz kılmalarını, zekat vermelerini emretmiştik. Ne var ki içlerinden birçoğu kısa bir süre sonra bu tevhit çizgisinden uzaklaşmıştı. İşte şimdi Medine'deki yahudiler de tıpkı önceden tevhit inancından yüz çeviren ataları gibi davranmakta ve elçimiz Muhammed'e iman etmemektedirler. 

84-Ey Medine yahudileri! Atalarınızdan vaktiyle birbirleriyle savaşmamaları, kan dökmemeleri, birbirlerini yurtlarından çıkmaya zorlamamaları hususunda söz almıştık
85-Bunu çok iyi bildiğiniz halde müşrik Araplar'la ittifak yapmakta (Yahudilerin bir kısmı Medine'deki Evs kabilesi, diğer bir kısmı Hazreç kabilesi ile ittifak yapmıştı) onların savaşları sebebiyle birbirinize düşmekte, düşmanca ve günahkarca tavırlar almaktasınız. Açıkça haram olduğunu bilmenize rağmen kendi halkınızdan olan kimseleri bu tür sebepler yüzünden sürgün etmekte, savaş esiri olarak elinize geçirdiğiniz dindaşlarınızı ancak fidye karşılığında serbest bırakmaktasınız. Tevrat'ın, esirleri fidye karşılığında serbest bırakmaya yönelik hükümlerini uygularken kendi dindaşlarınızı yurtlarından sürgün etmemeye yönelik emirlerini inkar mı etmektesiniz? Şunu iyi bilin ki içinizden bu tür davranış sergileyenlerin cezası hem dünyada rezil olmak hem de ahirette azabın en çetinine maruz kalmak olacaktır. Unutmayın ki Allah bütün bu yaptıklarınızı bilmektedir.   
86-Onlar basit dünya menfaati uğruna ilahi emirlere muhalefet etmişlerdir. Bu yüzden de, ahiretteki çetin azapları hafifletilmeyecek, iddia ettikleri gibi herhangi bir şefaat ve yardım da göremeyeceklerdir.  

87-Vaktiyle Musa'yı peygamber olarak seçip ona ilahi kitabı verdiğimiz gibi ondan sonra da nice peygamberleri seçip görevlendirdik. Benzer şekilde Meryem oğlu İsa'yı da peygamber olarak seçtik ve onu Rûhul Kudüs ile güçlendirmiştik. İşte elçimiz Muhammed de bütün bu peygamberler gibi, tarafımızdan seçilmiş ve kendisine vahiy verilmiş bir peygamberdir. Ey Medine yahudileri! Şimdi siz de kendilerine bir peygamber hoşlarına gitmeyen ilahi emir getirdiğinde derhal karşı çıkan, peygamberleri yalanlamayı ve hatta öldürmeyi yol edinmiş atalarınız gibi davranıp elçimiz Muhammed'e karşı kibir mi taslayacaksınız?    
88-Muhammed'e iman etmek yerine ona karşı küstahlık ediyor ve "Senin söylediklerini pek anlamıyoruz, kalbimiz kapalı herhalde!" şeklinde alaycı sözler söylüyorsunuz. Şunu bilin ki bu inkarcılığınız sebebiyle Allah'ın rahmetinden mahrum kalmış olmaktasınız. Zira Muhammed'i inkar ettikten sonra diğer inandıklarınız yeterli değildir. 

89-Elçimiz Muhammed'e iman etmemekte ısrar eden Medine yahudileri daha düne kadar müşrik Araplar'a karşı Allah'ın kendilerine göndereceği peygamber sayesinde zafer kazanma umudu içinde dua ederler, Araplar'a, "Yakında gelecek olan peygambere inanacak ve sizleri yeneceğiz" diye meydan okurlardı. Oysa şimdi Muhammed, ellerindeki Tevrat'ı tasdik eden Kur'an'ı getirdiği ve onun peygamber olduğunu gayet iyi bildikleri halde bile bile inkar etmektedirler. Bu davranışları sebebiyle Allah'ın rahmetinden ve affından mahrum kalacaklardır.  

90-Bekledikleri peygamber kendi soylarından gelmedi diye onu inkar etmeleri, Allah'ın peygamberine iman etmek yerine dünyevi makamlarını muhafaza etmek maksadıyla inkarcılığı tercih etmeleri çok çirkin bir davranıştır ve bu tutumları sebebiyle, tıpkı geçmişte buzağıya tapınan ve İsa'yı inkar eden ataları gibi onlar da Allah'ın rahmetinden mahrum kalıp dünya hayatında rezillik üstüne rezillik yaşayacak, ahirette de feci bir azaba maruz kalacaklardır.   

91-Elçimiz Muhammed onlara, "Gelin benim peygamberliğime ve Allah'ın gönderdiği bu vahye iman edin" dediği zaman, "Hayır, biz sadece bize vahyedilen Tevrat'a iman ederiz, ondan başkasına inanmayız" der ve ellerindeki Tevrat'ı doğrulayan Kur'an' inkar ederler. Aslında onların Tevrat'a inandıklarını söylemeleri de samimi değildir. Ey elçimiz Muhammed! Onların bu samimiyetsizliklerini yüzlerine vurmak üzere şöyle de: "Madem gerçekten Tevrat'a iman ediyorsunuz, o halde atalarınızın Allah'ın gönderdiği bazı peygamberleri niçin öldürdüğünü açıklayın!
92-İnandığınızı söylediğiniz Musa peygamber atalarınıza apaçık deliller getirmiş olduğu halde onlar yine de şirke dönüp buzağıyı tanrılaştırmamışlar mıydı? İşte siz böylesine inkarcı kimselersiniz.
93-Musa peygamber atalarınıza Allah'ın ayetlerini getirmiş ve "Bu ilahi mesajlara sıkıca sarılın, ilahi emirleri can kulağıyla dinleyin ve gereğini yapın" demişti ve Tur dağında yaşadıkları o dehşetli sarsıntının ardından onlardan bu konularda sağlam sözler almıştı. Ama bu nasihatler, onların bir kulağından girip diğerinden çıkmış (bkz.Ebu Müslim) ve verdikleri sözü kısa süre sonra unutarak Mısır'dan beri gönüllerinden söküp atamadıkları şirk inancına geri dönmüş, buzağıya tapınmaya başlamışlardı. Bütün bunları bildiğiniz halde şimdi kalkıp Tevrat'a iman ettiğinizi mi söylüyorsunuz? Bu nasıl bir imandır ki bütün bu çirkin işleri yapmaktan sizleri alıkoymuyor?"

94-Ey elçimiz Muhammed! Kendilerini Allah'ın sevgili kulları olarak gören ve ahirette sadece kendilerinin ilahi ödüle mazhar olacaklarını iddia eden yahudilere şöyle seslen: "Eğer bu iddianızda samimi iseniz o zaman bir an önce ölmeyi temenni edin de görelim!"  
95-Göreceksin ki bu meydan okuma karşısında çaresiz kalacaklardır; çünkü yaptıkları çirkin işleri kendileri gayet iyi bilmektedir. Kaldı ki Allah onların nasıl kimseler olduklarını çok iyi biliyor!
96-Bırak ölümü temenni etmeyi, dünya hayatına düşkünlük konusunda müşriklerden bile ilerdedirler. İçlerinden her biri bin yıl ömrü olsun ister. Heyhat! Allah'ın peygamberine iman etmedikten sonra bin yıl yaşamaları onları ilahi azaptan kurtaracak değildir. Çünkü Allah yapıp ettiklerini gayet iyi görmektedir. 

97-Ey elçimiz Muhammed'in peygamberliğini reddetme konusunda hiçbir bahaneleri kalmadığı için, ona vahiy getiren Cebrail'i düşman ilan eden, "Cebrail sürekli savaşla ilgili vahiy getirir, eğer sana vahiy getiren Mikail olsaydı inanırdık" diyen Medine yahudileri! Doğrusu elçimiz Muhammed'in kalbine bu vahyi Allah'ın izni ve emri ile getiren Cebrail'dir ve onun getirdiği vahiy, daha önce sizin atalarınıza gönderilmiş olan Musa peygambere vahyedilen ve sizin de inandığınız Tevrat'ı tasdik etmektedir. Bahşettiğimiz bu vahiy, iman edenler için bir rehber ver müjdedir.   
98-Şunu unutmayın ki Cebrail'e ve elçimiz Muhammed'e düşmanlık etmekle aslında Allah'a, meleklerine ve peygamberlerine düşmanlık etmiş olmaktasınız (bkz.Taberi) Bu durumda Allah, sizin bu düşmanlığınızı cezasız bırakacak değildir.  
99-Cebrail'i düşman belleyip Mikail'i tercih ettiğinizi söylemeniz ya da Musa'ya inandığınızı söyleyip Muhammed'i inkar etmeniz sahtekarlıktır. Zira elçimiz Muhammed'in gerçekten de Allah'ın peygamberi olduğunu gösteren birçok işaret bulunmaktadır ve siz de bu durumu pekala bilmektesiniz. Bütün bunlara rağmen onun peygamberliğini inkar edenler büsbütün yoldan çıkmış kimselerdir. 

100-Ey elçimiz Muhammed! Senin peygamberliğini inkar eden Medine yahudileri, peygambere verdikleri iman ve bağlılık sözünü sık sık bozan ataları gibi davranmaktadırlar.  
101-Ellerindeki Tevrat'ı tasdik eden Kur'an'ı getirmiş olduğun halde seni inkar etmekte, senin peygamberliğini anlamamış gibi davranarak Kur'an'ı gözardı edip böylece tam da atalarının yaptığı yanlış şeyleri takip etmektedirler. 

102-Medine yahudileri, Allah tarafından vahyedilen Tevrat'a uyup onun gereği olarak elçimiz Muhammed'e iman edeceklerine; vaktiyle Süleyman peygamberin yönetimi aleyhinde faaliyet gösteren, onu sihirbazlıkla suçlayan ve insanlara çeşitli aldatmacaları öğreten şeytan tabiatlı kimselerin izinden gitmektedirler. Oysa Süleyman, onların iddia ettiği gibi birisi değildi, asla Allah'ın emirlerinden çıkmazdı. (*) Tam aksine, ona muhalefet eden şeytan tabiatlı kimseler ilahi mesajı inkar etmekteydiler. Yine Medineli yahudiler vaktiyle Babil'de sihir ve büyü gibi aldatmacalarla insanları tevhitten saptırarak, karı-koca arasını bozmak gibi çeşitli yollarla onları çaresiz duruma düşürerek kendilerine tabi kılmaya çalışan sihirbazların halk üzerindeki hükümranlığını sona erdirmek üzere, Allah tarafından kendilerine ilim lütfedilmiş Harut ve Marut adlı iki bilge insanın, bu sihirbazların gerçek yüzlerini ortaya çıkaran bilgilerini sihirmiş gibi göstermekte ve kendi yaptıkları aldatmacaları bu iki bilge insana, dolayısıyla Allah'a atfederek meşrulaştırmak istemekteydiler, şimdi bu tür yollarla elçimiz Muhammed'e karşı mücadele etmektedirler. Böyle asılsız sihir ve fesatçılık peşinde koşanların ahirette perişan olacaklarını gayet iyi bildikleri halde kendi davranışlarının ne derece çirkin olduğunu bir türlü farkedememektedirler. (*)Tevrat'da, Süleyman peygamber'in kadın düşkünü olduğu ve ömrünün son zamanlarına doğru tevhitten sapıp şirke döndüğü anlatılır.

103-Oysa böyle yapacaklarına, elçimiz Muhammed'e iman edip ilahi emirlere uysalardı kendileri için çok daha iyi olurdu. Kendileri için daha hayırlı olanın bu olduğunu bir farkedebilselerdi! 

104-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Sakın siz de, elçimize görünüşte saygı gösterir gibi yapan ama söyledikleri kinayeli sözlerle ona hakaret etmeye, onu insanlar içerisinde küçük düşürmeye çalışan yahudiler gibi davranmayınız. Elçimiz Muhammed'e gönderdiğimiz ilahi vahyi imanınızın gereği olarak can kulağı ile dinleyiniz ve gereğini yapınız. Unutmayınız ki elçimizi kendilerince alaya alan o inkarcı yahudileri ahirette acı bir azap beklemektedir.  

105-Doğrusu bu inkarcı Medine yahudileri ve müşrikler, Allah tarafından elçimiz Muhammed'e vahiy gönderilmesinden hoşnut olmamışlardır. Oysa Allah, peygamberlik görevi için dilediğini seçer. O'nun içinizden birini seçip peygamber olarak görevlendirmiş olması sizler için büyük bir ihsandır. Ne var ki yahudiler elçimizin peygamberliğine iman etmemekte, atalarının Musa'dan istedikleri gibi, elçimizden olur olmaz mucizeler istemektedirler. 
106-Halbuki biz her peygamberi farklı delillerle teyit ederiz. Muhammed'e bahşettiğimiz tevhit delilleri de, en az Musa'ya bahşettiklerimiz kadar güçlü delillerdir. 
107-Sen de, o yahudiler de pekala bilirsiniz ki Allah her şeye kadirdir, bütün kainatın yaratıcısı ve hükümranıdır. O'ndan başka ilah yoktur ve O'nun peygamberlerine iman etmeyenlerin ahirette hiçbir kurtarıcısı veya yardımcısı olmayacaktır. 

108-Ey Medine yahudileri! Geçmişte atalarınızın sürekli olarak elçimiz Musa'ya karşı çıkmaları, her fırsatta ondan olur olmaz şeyler istemeleri gibi şimdi de sizler aynı şeyi elçimiz Muhammed'e karşı mı yapacaksınız? Şunu iyi biliniz ki gönderdiğimiz elçiye iman etmek yerine bu tür bahanelerle ona karşı çıkanlar dosdoğru tevhit yolundan sapmış kimselerdir.

109-Ey elçimiz Muhammed'e inananlar! Medineli yahudiler aslında elçimiz Muhammed'in peygamber olduğunu gayet iyi anlamış oldukları halde onun kendi soylarından olmaması sebebiyle sizi çekememekte, bu sebeple sizleri inancınızdan döndürmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Fakat siz onların bu tavırları karşısında yılmayınız, bildiğiniz yolda, tevhit inancında sebat ediniz. Onların hakaret ve alay dolu tavırları karşısında biraz daha sabrediniz! Çok yakında Allah sizi onlara karşı muzaffer kılacaktır. Elbette ki Allah her şeye kadirdir.  

110-Namazınızı tevhit inancına uygun olarak kılınız, mallarınızdan yoksullara zekat olarak verip nefsinizi arındırınız. Unutmayınız ki elçimiz Muhammed'e iman ederek Allah'ın emirlerine uygun bir şekilde yaptığınız bütün davranışların ödülünü alacaksınız. Zira Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.  

111-Medine'deki yahudi ve hristiyan grupları kendi inançlarına mensup olmayan kimselerin cennete giremeyeceğini iddia etmekte, böylece elçimiz Muhammed'e iman edenlerin yanlış yolda olduklarını öne sürmektedirler. Hatta onlar birbirlerini de dışlamaktadırlar. Madem bu konuda iddia sahibiler, o halde onlara, ellerindeki kutsal kitaplardan (bkz.Mukatil) bu iddialarını destekleyecek kanıtlar getirmelerini söyle. 
112-Şu muhakkak ki tevhit inancına ve elçimiz Muhammed'in peygamberliğine bütün benliği ile iman eden herkes Allah katında hak ettiği ödülü alacak, kıyamet günü korku ve hüzün yaşamayacaktır.  
113-Nitekim yahudiler hristiyanların inançlarını temelsiz ve asılsız görürken hristiyanlar da yahudilerin inançlarını asılsız görmektedir. Tıpkı geçmişteki cahil ataları gibi konuşmaktadırlar. Doğrusu bütün bu iddialar, tamamen onların kuruntularından ibarettir. Gerçek şu ki ellerindeki Tevrat ve İncil'e hakkıyla iman edip onun gereği olarak elçimiz Muhammed'in peygamberliğini kabul etmedikçe, ne yahudiler doğru yoldadır ne de hristiyanlar. 

114-Medine'de elçimiz Muhammed'e ve ona inananlara karşı çeşitli tuzaklar kuran, tevhit inancı doğrultusunda Allah'a kulluk edilmesini benimsemeyip müslümanlara baskılar yapan şu Medine yahudilerinden daha zalim kim olabilir? (bkz.Razi) Onlar dünyada yenilgiye, ahirette ise büyük bir azaba maruz kalacaklardır.  

115-Medine yahudileri, elçimiz Muhammed'i ve müslümanları kınamak ve onlarla alay etmek için, "Muhammed hem bizi eleştiriyor hem de bizim kıblemiz Kudüs'e yönelip ibadet ediyor! Bu nasıl bir çelişkidir?" gibi sözler sarfetmekte, böylece güya müslümanların aklını karıştırmak istemektedirler. Oysa kıblenin hangi tarafta olduğu değil, ibadetin kime ve niçin yapıldığı önemlidir, zira doğu da batı da Allah'ındır, nereye dönülerek ibadet edilirse edilsin, önemli olan Allah'a ibadet etmektir. Dolayısıyla yahudilerin söyledikleri bu sözlerin haklı bir tarafı yoktur.  
116-Çünkü elçimiz Muhammed onları Kudüs'e yönelerek ibadet ettikleri için değil, Allah'a şirk koştukları, "Üzeyir Allah'ın oğludur" dedikleri için eleştirmektedir. (bkz.Razi) Gerçekten de onların bu tür düşünceleri düpedüz şirktir. Allah, evlat edinmekten münezzehtir, her şeyi yaratan O'dur, bütün varlıklar onun hükmüne ram olmuşlardır. O'nun bir evlat edindiğini nasıl düşünebilirler?
117-Bilmezler mi ki Allah'ın evladı olduğunu iddia ettikleri kişileri de yaratan, yeri-göğü kusursuz bir şekilde var eden Allah'tır. Her şey O'nun emri ile varolmuştur. 

118-Elçimiz Muhammed'in peygamberliğine inanmayan kendini bilmez Medine yahudileri, ondan kendilerine gökten bir kitap indirmesini (bkz.Nisa 4/153) yahut kendilerini doğrudan Allah ile konuşturmasını istemekte, böylece ona inanmamış olmalarını haklı göstermeye çalışmaktadırlar. Oysa daha önce ataları da Musa peygamberden benzer, hatta daha aşırı isteklerde bulunmuşlardı. Şimdi bunların yaptığı şey de tıpkı vaktiyle inkarcı israiloğulları'nın yaptıkları gibi değil midir? Nasıl da aynı yolda yürümektedirler 

119-Ey elçimiz Muhammed! Sen onların bu bahanelerine aldırma! Doğrusu biz seni insanlara tevhit inancını anlatasın, iman edenleri müjdeleyesin ve inkarcıları uyarasın diye peygamber olarak gönderdik. Senin görevin sadece tebliğ etmektir. Onların inkarından sen sorumlu değilsin. (bkz.Taberi)  

120-Kaldı ki sen peygamberlik görevinden taviz verip onların kendi uydurdukları şeylere inanmadıkça onları memnun edemezsin! Bu sebeple onlara sadece tevhit inancını açıklamak ve kendilerini senin peygamberliğine iman etmeye çağırmakla yetin, "Doğru yol Allah'ın bildiği yoldur" de! Şunu bil ki eğer sana gelen vahye uyup bu vahyi onlara tebliğ etmek yerine, onların arzu ve isteklerine uyacak olursan, o zaman seni Allah'ın vereceği cezadan hiçbir güç koruyamaz.  

121-Doğrusu Medine yahudileri içerisinde gerçekten inançlarında samimi olanlar, senin peygamber olduğuna inanır ve Kur'an'a iman edip Allah'ın emirlerini gereği gibi yerine getirirler. (bkz.Taberi) Fakat onların içerisinde senin peygamber olduğunu gayet iyi anlamış oldukları halde sana iman etmeyenler de vardır ki onlar dünyada da ahirette de kaybedeceklerdir. 

122-Düşünün bir defa! Vaktiyle atalarınızı, peygamberlere iman ve emirlerimize itaat etmiş oldukları için , düşmanlarına karşı muzaffer kılmış (bkz.Maturidi) dönemlerinin (bkz.Taberi) en saygın toplumu haline getirip onlara türlü nimetler ihsan etmiştik. 
123-Ancak şimdi elçimize iman etmediğiniz halde aynı saygınlığa sahip olduğunuzu, Allah tarafından cezalandırılmayacağınızı düşünmeniz yanlıştır. Gerçek şu ki eğer elçimiz Muhammed'e iman etmezseniz, ahiret gününde bunun hesabını verirken atalarınızın sahip olduğu faziletler hiçbir işinize yaramayacak, orada en ufak bir kayırma ya da ayrıcalık göremeyeceksiniz.   

Hz.MUHAMMED'E İNANMAYAN MEDİNE YAHUDİLERİNE Hz.İBRAHİM KISSASINDAN DERSLER ve UYARILAR 

124-Doğrusu gerek Medine yahudileri, gerek Necran hrıstiyanları, gerekse Mekke müşrikleri, İbrahim peygamberin soyundan gelmiş oldukları için kendilerini doğru yolda görmekte, insanlar içerisinde önder konumda olduklarını iddia etmektedirler. Oysa İbrahim peygambere Allah tarafından bahşedilen önderlik vasfı, onun Allah'ın emirlerine hakkıyla riayet eden bir peygamber olmasından kaynaklanmaktaydı. Nitekim Allah onu çeşitli şekillerde imtihan etmiş, o da tevhit inancına ve ilahi emirlere bağlı kalarak bütün bu imtihanları başarıyla geçmişti. İşte bu sebeple Allah onu insanlar içerisinde önder olarak seçmişti. Bunun üzerine İbrahim, bu ilahi lutfun soyundan gelen kimseler için de bahşedilmesini niyaz etmiş, fakat Allah buna cevaben, "Senin soyundan da olsa, tevhit inancından yüz çeviren kimselere bu nimet ulaşmaz" buyurmuştu. Dolayısıyla gerek Medine yahudilerinin ve hristiyanlarının gerekse müşriklerin, İbrahim soyundan olmakla övünmeleri ve buna bağlı olarak kendilerini doğru yolda görmeleri yanlıştır, çünkü onlar İbrahim'in çizgisinden çıkmışlar, tevhit inancından sapmışlardır. (bkz.Mevdudi
125-Çok iyi bildikleri gibi, biz Kabe'yi insanlar için güvenli bir bölge ve tevhit inancının merkezi olarak tahsis etmiş; İbrahim'in bu makamının tevhit inancına uygun bir şekilde ibadet yeri olarak benimsenmesini emretmiş, bizzat İbrahim ve oğlu İsmail'den Kabe'yi her türlü şirkten muhafaza etmeleri ve orayı hac ve diğer ibadetler için gelen yerli yabancı herkese açık bir tevhit mekanı olarak korumaları doğrultusunda söz almıştık. 

126-İbrahim, "Rabbim! Şu Mekke'ye güvenli bir şehir olma lutfunu bahşet! Burada yaşayan müminlere çeşitli rızıklar ihsan et!" diye dua etmişti. Allah ise buna cevaben, "Tasalanma, ben mümin-kafir herkesin rızkını veririm, ama verdiğim rızka rağmen bana nankörlük eden, elçilerime inanmayan ve bana ortak koşan kimseleri ahirette cehennem azabına maruz kılarım ki bu çok kötü bir sondur" demişti. 

127-Vaktiyle İbrahim ve oğlu İsmail, Kabe'nin temellerini yükselttiklerinde şöyle dua etmişlerdi; "Rabbimiz! Tevhit inancının sembolü olarak senin emrinle bu Kabe'yi inşa ettik, sen yaptığımız işi makbul kıl! Şüphesiz sen, yaptıklarımız dahil her şeyi işitir ve bilirsin.
128-Bizlere de nesillerimize de, senin tevhit yolundan ayrılmayan müslüman kimseler olarak yaşamayı nasip et! Şirke bulaşmamamız için bize nasıl ibadet edeceğimizi öğret (bkz.Taberi) ve hatalarımızı bağışla! Zira sen bağışlayıcı ve çok merhametlisin.  
129-Bizden sonra yaşayacak olan nesillerimizin tevhitten ayrılmamaları için onlar arasından peygamberler seç, böylece bu peygamberler onlara tevhidi anlatsın, örnek olsun, (bkz.Taberi) ilahi kitabı öğretsin ve onları her türlü şirk tehlikesinden uzak tutsunlar. Sen sonsuz kudret ve izzet sahibisin, her yaptığını mükemmel bir doğrulukla yaparsın!" 

130-İşte İbrahim, böyle bir tevhit önderi idi. Rabbinin tevhit çağrısına bütün samimiyetiyle boyun eğmiş, bu mesajı evlatlarına da öğretmişti. Bu yüzden hem dünyada seçkin kılıp peygamberlik verdiğimiz hem de ahirette salih kimselerle birlikte cennete dahil edeceğimiz kullarımızdandı.  
131-O halde onun bu tevhit mesajından sapan ve kendilerini sırf onun soyundan gelmiş olmakla üstün gören Medine yahudileri kendini bilmezlik etmektedir.
132-Kaldı ki İbrahim de onun torunu Yakub da evlatlarına, "Allah sizleri tevhit inancı ile şereflendirmiştir, sakın benden sonra sapkınlık edip şirke dönmeyiniz. Hayatınız boyunca bu inanca bağlı kalınız!" diye vasiyet etmişti.

133-Ey İbrahim soyundan gelmekle övünen ve kendilerini elçimiz Muhammed'den ve ona inananlardan üstün gören Medine yahudileri! Atanız Yakub / İsrail peygamberin son nefesinde evlatlarına ne dediğini biliyor musunuz? O ölüm döşeğinde iken evlatlarını toplamış ve "Evlatlarım! Ben öldükten sonra tevhit inancını sürdüreceksiniz değil mi?" diye sormuştu. Onlar da, "Gözün arkada kalmasın babacığım! Senden sonra ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ve senin tebliğ ettiğin tevhit inancına bağlı kalacağız, ilahi emirlerden asla çıkmayacağız." demişlerdi.
134-Ey ataları ile övünen, fakat onların tevhit çizgisinden uzaklaşan Medine yahudileri! İşte bunlar geçmişte tevhit inancına bağlı olan mümin kimselerdi. Onların erdemleri kendilerine ait olup size bir şey kazandırmaz. Size ancak kendi erdemleriniz bir şey kazandırır. Nasıl ki onların hatalarından sorumlu değilseniz onların faziletlerini de üstlenemezsiniz!

135-İşte  Medine yahudileri bu gerçeği gözardı etmekte ve "Bizim dinimize girmedikçe hidayet yolunu bulamazsınız" demektedirler. Hristiyanlar da benzer sözler söylemektedirler. Oysa onlar İbrahim'in tevhit çizgisinden sapmışlardır. Elçimiz Muhammed ve ona inananlar ise İbrahim peygamberin tebliğ ettiği dosdoğru tevhit inancını sürdürmektedirler. Nitekim İbrahim de, elçimiz Muhammed gibi kesinlikle şirke bulaşmamış bir inanca sahipti.  

136-Ey elçimiz Muhammed! Kendilerini dosdoğru yolda gören ve "Bize uymadıkça hidayete eremezsiniz" diyen Medine yahudilerine ve hristiyanlara şu mesajı açıkça ilet: "Bizler Allah'ın birliğine ve O'nun vahyettiği Kur'an'a inandığımız gibi geçmişteki peygamberlere yani İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve onun soyundan gelen diğer peygamberlere de iman ederiz. Ayrıca Musa ve İsa'ya vahyedilen Tevrat ve İncil'e de iman ederiz. Peygamberler arasında ayırım yapmaz, sizler gibi kimilerine inanıp kimilerini inkar etmeyiz. Allah'ın gönderdiği her peygambere ve kitaba iman eder, onun emirlerine teslim oluruz. İşte bizim inancımız budur!"   

137-Eğer bu mesaja kulak verir ve sizler gibi, Allah'ın gönderdiği bütün peygamberlere iman ederlerse, işte o zaman doğru yola girmiş, hidayete ermiş olurlar. Aksi takdirde sırf atalarının yaptıkları ile hidayete eremezler. Eğer senin peygamberliğine iman etmez ve düşmanlık etmeye devam ederlerse bilsinler ki Allah seni onlara karşı muzaffer kılacak ve onlara gerekli cezayı verecektir. Zira Allah onların yaptıklarını bilmekte ve söylediklerini işitmektedir.   

138-İşte İbrahim peygamberden beri birçok peygamberin sürdürdüğü ve şimdi de elçimiz Muhammed'in tebliğ ettiği bu tevhit dini, Allah'ın dosdoğru dinidir. Hiçbir inanç bundan daha doğru ve güzel olamaz. (bkz.Taberi
139-Ey elçimiz Muhammed'e inananlar! Size karşı üstünlük taslayan yahudilere bunu ilan edip şöyle deyiniz: "Bizler Allah'ın dosdoğru dini olan tevhide uyarız. Hepimiz Allah'a iman ettiğimiz halde sizler hem O'nun peygamberini inkar ediyor, hem de bizimle çekişiyorsunuz öyle mi? O halde bildiğiniz gibi yapmaya devam edin bakalım! Elbette ahiret günü geldiğinde kimin doğru yolda olduğunu göreceksiniz!
140-Üstelik sizler İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve sonraki peygamberlerin sizin dininizden olduğunu mu iman ediyorsunuz? Bu konuda Allah'tan daha m bilgilisiniz? Hayır, gerçek şu ki o peygamberlerin tamamı tevhidi benimsemiş ve tebliğ etmişlerdi. Aslında sizler bu gerçeği gayet iyi bildiğiniz halde insanlardan saklıyorsunuz. Bu durumda sizden daha zalim kimse var mıdır? Şunu unutmayınız ki Allah bu yaptıklarınızdan habersiz değildir ve müstehak olduğunuz cezayı verecektir."

141-Ey ataları ile övünen, fakat onların tevhit çizgisinden uzaklaşmış olan Medine yahudileri! İşte bunlar geçmişte tevhide bağlı olan mümin kimselerdi. Onların erdemleri kendilerine ait olup size bir şey kazandırmaz. Size ancak kendi erdemleriniz bir şey kazandırır. Nasıl ki onların hatalarından sorumlu değilseniz onların faziletlerini de üstlenemezsiniz!   

KIBLE KONUSUNDA MÜMİNLERİ ELEŞTİREN MEDİNE YAHUDİLERİNE CEVAPLAR 

142-Medine yahudileri elçimiz Muhammed'i ve ona inananları her fırsatta eleştirmekte, onlara karşı türlü tuzaklar kurmaktadırlar. Nitekim müminler namazlarında Kudüs'e doğru dönerlerken onları, "Hem bizim kıblemize yöneliyor hem de bizi eleştiriyorlar!" diye alaya aldıklarına bakılırsa, Kabe'ye doğru dönmeye başlayınca da, "Ne oldu da eski kıblenizi terkettiniz?" diyeceklerdir. Ey elçimiz Muhammed! Onların bu samimiyetsiz tavırlarına cevap olarak şunu söyle: "Kıblenin hangi yön olduğu önemli değildir, çünkü bütün yönler Allah'a aittir, önemli olan Allah'ın vahyine uymaktır. Allah, gönderdiği peygambere uyan müminleri elbette ödüllendirecektir.      

143-Ey elçimiz Muhammed'in peygamberliğine iman edenler! Sakın yahudilerin bu tür sözlerine kulak asmayınız. Şunu iyi biliniz ki sizler, Allah'ın gönderdiği bütün peygamberlere ve kitaplara inanmakla, Allah'ın bütün peygamberlere bildirdiği ortak din olan tevhit yolunu tutmuş bulunmaktasınız. Elçimiz Muhammed'in rehberliğinde benimseyip yaşadığınız bu tevhit inancını diğer insanlara da tebliğ edecek ve onlara rehberlik edeceksiniz. Buna karşılık sizi eleştiren yahudiler ve hristiyanlar ise bu dosdoğru tevhit çizgisinden sapmışlardır. Kıblenin değiştirilmesi ise elçimiz Muhammed'e samimiyetle iman edenleri, yahudilerin propagandalarından etkilenip kuşkuya düşenlerden ayırmak için bir imtihan vesilesi olmuştur. Doğrusu önceleri Kudüs'e yönelirken daha sonra kıblenin Kabe'ye doğru çevrilmesi, gerçek anlamda elçimize inanmamış kimselere zor gelecek ve onlar için bir sınama olacaktır. Diğer taraftan vefat eden kardeşlerinizin (bkz.Ebu Müslim, Zemahşeri, Razi) eski kıbleye doğru kıldıkları namazlar için tasalanmayınız, çünkü kıble hangi yöne doğru olursa olsun, Allah yaptığınız ibadetleri kabul eder. O size karşı çok merhametli ve şefkatlidir.  

144-Ey elçimiz Muhammed! Namazlarda kıble olarak Kudüs'e doğru yöneliyor olmandan dolayı yahudilerin yaptığı eleştiri ve alayların seni üzdüğünü (bkz.Taberi) müminlerin aklını karıştırdığını ve bundan dolayı kıblenin değiştirilmesi doğrultusunda bir vahiy beklercesine gözünü semaya diktiğini biliyoruz. Elbette seni bu sıkıntıdan kurtaracak ve artık yahudilerin yersiz eleştirilerine meydan bırakmayacak bir kıbleye yönelteceğiz. Bundan böyle namaz kılarken yüzünü Mescid-i Haram'a (Kabe'ye) doğru çevir. Her nerede namaz kılarsanız kılın, artık kıbleniz Kabe'dir, yüzünüzü oraya doğru dönün! İşin aslı şu ki Medine yahudileri Kabe'nin İbrahim peygamberden beri tevhit inancının kıblesi olduğu gerçeğini (bkz.İbn Abbas, Firuzabadi) gayet iyi bilmektedirler, ancak hasetlerinden ve sahip oldukları mevkiyi kaybetme endişelerinden dolayı iman etmeye yanaşmamaktadırlar. Unutmasınlar ki Allah onların bu yaptıklarından habersiz değildir.      

145-Ey elçimiz Muhammed! Medine yahudileri içerisinde inatçı bir grubun senin peygamberliğini kabul etmemeleri ve inkarcılıkta ısrar etmeleri seni üzmesin. Çünkü bu, senin suçun değildir. Kaldı ki senden peygamberliğini kanıtlamanı isteyen bu kimselere her türlü mucizeyi gösterecek olsan da, sana iman edip kıblene tabi olmaya gönüllü değildirler. İstekleri bahaneden ibarettir. O halde sen de onların isteklerine uyma! Üstelik yahudilerle hristiyanlar kendi aralarında bile bu konuda anlaşamamaktadırlar. Buna rağmen ilahi vahyi bırakır da onların isteklerine meyledecek olursan sen de onlar gibi doğru yoldan sapmış, tevhitten uzaklaşmış olursun.  

146-Doğrusu Tevrat ve İncil gibi ilahi kitaplara sahip olan bu insanlar aslında Kabe'nin İbrahim peygamberden beri tevhit inancının kıblesi olduğunu (bkz.Taberi) bilmektedirler. Bununla beraber içlerinden büyük bir kısmı bu gerçeği bile bile gizlemektedirler. 

147-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Medine yahudilerinin söylediklerine sakın kulak asmayınız! Rabbinizden Muhammed'e gelen vahiy sayesinde sizler dosdoğru yoldasınız, sakın bu konuda en ufak bir tereddüt içinde olmayınız!
148-Sizlere yahudi ve hristiyanların tahrif ettikleri tevhit inancını açık ve dosdoğru bir şekilde anlatmış bulunuyoruz. Artık size düşen, bu sapkın inançların peşine düşmek değil, tevhide bağlı kalarak ilahi emirleri yerine getirmek, sizlere bu hidayeti bahşeden rabbinize şükretmek, sadece O'na kulluk etmektir. Unutmayınız ki nerede yaşarsanız yaşayınız, sonuçta hepiniz ölüp Allah'ın huzuruna çıkarılacaksınız. Siz de, size muhalefet edenler de Allah'ın huzurunda hesaba çekileceksiniz. 

149-Ey elçimiz Muhammed ve ona iman edenler! Artık nerede olursanız olunuz, yüzünüzü Mescid-i Haram'a döndürerek namazınızı kılınız. Biliniz ki Allah yaptıklarınızdan haberdar olup karşılığını verecektir. 

150-Madem yahudiler sizleri Kudüs'e doğru yöneldiğiniz için eleştiriyorlar, "Hem bizim kıblemize yönelip hem bizi eleştiriyorsunuz!" diyorlar, o halde siz de nerede olursanız olunuz, yüzünüzü Mescid-i Haram'a dönerek namaz kılınız. Böylece yahudilerin size karşı bu tür yaygara koparmak için bahaneleri kalmayacaktır. Belki bu durumda müşrikler sizi eleştirebilir ve "İşte bizim kıblemize döndüler, yakında bizim dinimize de dönecekler!" şeklinde konuşabilirler (bkz.Taberi, Zemahşeri) ama onlara aldırmayınız, onlardan korkmayınız. Onların bu eleştirileri artık size zarar veremez.  
151-Sakınacağınız şey onların eleştirileri değil, ilahi emirlere uymamak olsun! Eğer ilahi emirlere bağlı kalmayı sürdürür, elçimiz Muhammed'e bağlı kalmaya devam ederseniz Allah size olan nimetini tamamlayacak, sizi zafere ulaştıracaktır. Tıpkı içinizden bir elçi olarak Muhammed aracılığı ile size ilahi mesajları gönderip uygulamalı olarak gösterdiği gibi sizi müşriklere karşı muzaffer de kılacaktır.  
152-O halde hiç sarsılmadan tevhitte sebat ediniz, Allah'ın sizlere bahşettiği bu kadar nimete nankörlük edip de şirke dönmeyiniz. Sizler böyle yapınız ki ben de size hem dünyada hem ahirette mükafatınızı vereyim.

153-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Tevhit inancını yaşamak ve tebliğ etmek hususunda karşılaştığınız sıkıntılara inançla, ibadetle, namazla donanarak sabrediniz. Unutmayınız ki Allah sabredenlerle beraberdir, onları zafere ulaştıracaktır. 

154-Bu tevhit davası uğruna can vermiş olan kardeşlerinizin ölüp gittiğini zannetmeyiniz, çünkü siz görmeseniz de onlar, Allah katında bu mücadelelerinin karşılığı olan mükafatı almaktadırlar.  

155-Tevhit davasını sürdürürken elbette çeşitli zorluklara maruz kalacak; düşman ve ölüm korkusu, geçim sıkıntısı, mal ve can kaybı yaşayacaksınız. Bütün bu durumlara karşı sabrediniz.  
156-"Canımız dahil, sahip olduğumuz her şeyi veren Allah'tır, alacak olan da O'dur" diyen müminlere müjdeler olsun!
157-Bunlar Allah'ın af ve mağrifetine mazhar olacak, onun rahmetinden nasipleneceklerdir. 

HAC İBADETİNİN SONRADAN ŞİRKE BULAŞTIRILMIŞ MEKANLARI : SAFÂ - MERVE 

158-Ey müminler! Kabe'nin yanında bulunan Safa ve Merve tepeleri, öteden beri tevhit inancına ait ibadetlerin yapıldığı mekanlardır. (bkz.Razi) Bu sebeple vaktiyle müşriklerin o tepelere İsaf ve Naile adında birer put dikip onları ziyaret etmiş olmalarına bakıp da hac veya umre ibadeti esnasında oraları ziyaret etmekten, sa'y yapmaktan çekinmeyiniz. Kim gönülden bu ibadeti yaparsa, elbetteki Allah onu karşılıksız bırakmayacaktır. Zira Allah, tevhit ehli müminlerin ibadetlerini bilmektedir ve onları ödüllendirecektir.   

159-Doğrusu Medine'de bulunan yahudi ve hristiyan alimleri (bkz.Taberi) ellerindeki kutsal kitapta mevcut olan ve elçimiz Muhammed'i teyit eden bilgileri insanlardan gizlemektedirler. Bu sebeple onlar, tövbe edip Muhammed'e iman etmedikçe ve bu zamana kadar örtbas ettikleri hakikatleri açıklamadıkça Allah'ın rahmetinden uzak kalacaklardır.  
160-Eğer tövbe eder ve Muhammed'e iman edip gizlemekte oldukları bilgileri açıklarlarsa o zaman Allah onları affeder. Çünkü Allah tövbe edenleri bağışlar.  

161-Ancak hayat boyu bu tavrı sürdüren ve elçimiz Muhammed'i inkar ederek ölen kimseler Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların nezdinde merhameti hak etmeyen kimselerdir
162-Ve sonsuza kadar bu hal üzere kalacaklardır. Ne çekecekleri azap hafifletilecek, ne de herhangi bir yardım göreceklerdir. 

MÜŞRİKLERİ TENKİT

163-Ey Allah nezdinde bazı varlıkları şefaatçi kabul edip O'na ortak koşan müşrikler! (bkz.Taberi) Doğrusu kulluk edilmeye layık yegane kudret Allah'tır. O, sonsuz rahmetiyle sizlere bütün nimetleri bahşetmiş, merhameti ile her şeyi kuşatmıştır. O'ndan başka ilah yoktur. 

164-İçinde yaşadığımız şu muazzam kainata hiç bakmaz mısınız? Göklerin ve yerin muazzam bir şekilde yaratılmış olması, gece ve gündüzün birbirini takip edişi (bkz.Taberi) ticaret yaptığınız ve daha başka şekillerde faydalandığınız devasa gemilerin su üzerinde yüzüp gitmesi, gökten yağmurun yağması ve kuruyup çoraklaşmış yağmur suyu ile yeniden hayat bulup canlanması, yeryüzünde türlü türlü canlıların yaşıyor olmaları, rüzgarların ve yer ile gök arasında ilahi emre ve yaratılış kanununa uygun hareket eden bulutlar ve gözünüzün önündeki daha birçok şey, akıl ve vicdan sahibi herkes için, Allah'tan başka hiçbir gücün kulluk edilmeye layık olmadığını, sadece bu kainatı yaratan Allah'ın buna layık olduğunu gösteren işaretlerdir. (bkz.Taberi)   

165-Bütün bu açık işaretlere rağmen müşrikler Allah'tan başka bazı varlıkları, kişileri Allah'ı tazim eder gibi yüceltirler, onlara kayıtsız şartsız itaat ederler (bkz.Zemahşeri) Oysa tevhit ehli gerçek müminlerin Allah'a olan sevgi ve bağlılıkları benzersizdir. Allah'a ortak koşanlar gün gelip de ahirette ilahi azabı gördüklerinde, şefaatçi kabul edip medet umdukları varlıkların sıradan birer varlık olduklarını, sonsuz kudretin sadece Allah'a ait olduğunu ve müşrikler için vaat edilen cezanın pek şiddetli olduğunu göreceklerdir. Fakat o zaman iş işten geçmiş, tövbe zamanı bitmiş olacaktır. 

166-Şirk inançlarını savunmak için atalarını ve önderlerini bahane eden müşrikler hesap günü geldiğinde, kendilerini şirke sevketmiş olan kimselerin onlara yardım etmek bir yana, tamamen sırt çevirdiklerini görecek 
167-Ve "Demek bunların bize söyledikleri şeyler yalanmış, keşke bir fırsatımız daha olsa da biz de bunların inançlarından yüz çevirsek" diye hayıflanacaklardır. İşte o gün Allah onlara, bazı varlıkları şefaatçi kabul edip şirk koşmanın, onlardan medet ummanın ne kadar beyhude olduğunu gösterecek ve hepsini cehenneme atacaktır. Üstelik onlar cehennemden bir daha çıkamayacaklardır.   

168-Ey Allah nezdinde bazı varlıkları şefaatçi kabul edip onları Allah'a ortak koşan müşrikler! Şeytana uyup da birtakım yiyecekleri ve hayvanları haram saymayın. Allah'ın helal kıldığı şeyleri insanlara haram etmeyin. Size rızık olarak verilen şeylerden yiyip için ve bunları size veren Allah'a şükür olarak kulluk edin. O'ndan başkasına kulluk etmeyin.  
169-Unutmayın ki şeytan sizin için amansız bir düşmandır. Müşrik atalarınızın izinden gitmenizi, onlar gibi Allah'a ortak koşmanızı, Allah'ın verdiği helal rızıkları sırf putlar için haram saymanızı ve benzeri çirkin şeyleri yapmanızı emreder. (bkz.İbnü'l-Cevzi)  

170-Müşrikler elçimiz Muhammed'in tebliğ ettiği tevhide çağrıldıklarında, "Biz atalarımızda tevarüs ettiğimiz dini sürdürürüz" şeklinde cevap vermektedirler. Böyle yaparken atalarının tevhitten sapmış, yanlış inançlara saplanmış kimseler olabileceğini hiç düşünmemektedirler 
171-Ayetlerimizi inkar edenleri hali, anlamadığı şeye öterek tepki veren karganın hali gibidir. Bu yüzden bağırtı çağırtıdan başka bir sesi işitemezler. Sahip oldukları aklı kullanmadan, kör, sağır, dilsiz gibi davranırlar. 

HELAL - HARAM

172-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Sizler müşrikler gibi davranmayınız, Allah'ın helal kıldığı şeyleri haram saymayınız. O'nun sizlere bahşettiği helal nimetlerden faydalanınız ve buna karşılık sadece ve sadece Allah'a kulluk ediniz.  

173-Allah'ın sizlere haram kıldığı yiyecekler şunlardan ibarettir; Leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başka varlıklara kulluk etmek üzere kesilen hayvanların etleri. Darda kaldığınızda, aşırı olmamak kaydıyla bunlardan yemeniz günah sayılmaz. Eğer Allah'ın emirlerine itaat eder, haram-helal konusunda onun çizgisini takip ederseniz, O, sizlere karşı çok merhametli ve affedici davranacaktır. (bkz.Taberi)  

TEVRAT'TAKİ HAKİKATLERİ GİZLEYENLERİN CEZASI

174-Gerçek şu ki ellerindeki kutsal kitapta elçimiz Muhammed ile ilgili gerçekleri insanlardan saklayan, sırf sahip oldukları konumu kaybetmemek için bunları örtbas eden Medine'deki yahudi alimleri (bkz.Taberi) bu şekilde elde etmiş oldukları dünyevi çıkar karşılığında aslında kendileri için cehennem ateşini hazırlamaktadırlar. Kıyamet günü Allah, onları memnun edecek şeyler söylemeyecek, aksine onları azarlayacak ve susturacak (bkz.Taberi) onları affetmeyecektir de! Böylece onlar o gün acı bir azaba maruz kalacaklardır, çünkü Muhammed'e iman etmek yerine geçici dünyevi menfaatlerini korumayı tercih etmişler, böylece ilahi af yerine azaba müstehak olmuşlardır.    
175-Doğrusu onlar, kendilerini cehennem ateşine sürükleyecek davranışları sergileme konusunda oldukça cürretkardırlar! (bkz.Taberi)  
176-Evet, onlar cehennem azabına müstehaktırlar, çünkü Allah'ın insanlara tevhit yolunu göstermek üzere vahyettiği Tevrat'taki hakikatleri gizlemişler, Muhammed'e vahyettiğimiz ilahi kitabı da inkar etmişlerdir. (bkz.Taberi) Ey elçimiz Muhammed! Doğrusu vahyettiğimiz Kur'an'a inanmayıp sana muhalefet eden bu kimseler hak yoldan uzak düşmüş durumdadırlar.    

ÖNEMLİ OLAN KIBLENİN YÖNÜ DEĞİL, İNANÇ ve DAVRANIŞTIR

177-Ey elçimiz Muhammed'in peygamberliğine inanmayan ve kıble konusunda onunla tartışan yahudi alimleri! Şunu bilin ki önemli olan kıblenin hangi taraf olduğu, ibadet esnasında yüzünüzü hangi yöne döndüğünüz değildir! Asıl önemli olan Allah'ın birliğine (bkz.Mukatil) iman etmek, ahiret gününe inanıp bu sorumlulukla yaşamak, meleklerin Allah'ın kızları değil Allah'ın yarattığı kulları olan ilahi varlıklar olduğuna inanmak, Allah'ın gönderdiği bütün peygamber ve kitaplara iman etmek, çok sevdiği dünya malını yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmış gariplere, yardım isteyenlere, çaresiz ve boyunduruk altındaki kölelere yardım etmek üzere harcamak, sadece ve sadece Allah'a kulluk etmek üzere namaz kılmak, zekat verip nefsi arındırmak, verilen sözde durmak, bollukta ve darlıkta, savaş ve barışta her durumda sabırlı olup tevhitte sebat etmek gibi hasletlerdir. İşte bu hasletlere sahip olan insanlar inançlarını fiileri ile tasdik etmiş ve samimiyetlerini ortaya koymuş insanlardır. İşte kurtuluşa erecek olanlar da, yüzünü şu ya da bu yöne çevirme tartışması yapanlar değil, bu hasletlere sahip olanlardır. 

KISAS

178-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Katl (öldürülme) konusunda Hüre hür, köleye köle, dişiye dişi kısas üzerinize yazıldı ama kim öldürülenin yakınları tarafından bir şey ile (bir diyet karşılığı) affolunursa (bağışlanırsa), o taktirde gereken, örfe tâbî olunması ve ona (affedene), (diyetin) ihsanla ödenmesidir.  Maktülün yakınları kısastan vazgeçip bağışlarlarsa, dava diyet yoluyla çözülmelidir. İşte bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim bundan sonra haddi aşarsa (saldırıya kalkarsa) o zaman onun için elîm bir azap vardır. Aranızda işlenen cinayet suçlarıyla ilgili olarak kısas cezasının uygulanmasında haddi aşmamanız, yani kan davası gütmemeniz de size farz kılınmıştır. (Kurtubi) Buna göre cinayeti kim işlediyse cezayı da o çekmelidir; Bu durumda maktülün yakınları duruma uygun düşecek bir diyet miktarı belirlemeli, katil taraf ise zorluk çıkarmadan bu diyeti ödemelidir. Allah, size olan rahmetinden ve lütfundan dolayı kısası şart koşmamış, diyet imkan vermiştir. Bununla beraber kim diyet almakla yetinmeyip kan davası güder ve kendi başına ceza vermeye kalkışırsa bilsin ki ahirette çok acı bir azap ile karşılaşacaktır. 

179-Ey müminler! Bu kısas hükmü, caydırıcı olması sebebiyle, aranızda cinayet suçlarını önleyecek, böylece hayatlarınızın korunmasını (bkz.Mukatil, Taberi) sağlayacak bir hükümdür. Ayrıca kısas hükmünü kinle intikamla ölümle değil hayatla çözerek uygulamaya koymaya çalışmanız hepiniz için en hayırlısıdır. Akıllıca düşünürseniz bunu anlarsınız.  

VASİYET

180-İçinizden biri ölüm döşeğine düştüğünde, eğer geride kayda değer bir mal bırakacaksa, malını ebeveynine ve yakınlarına adil bir şekilde (bkz.Kurtubi) taksim etmek üzere vasiyet bırakmalıdır. Bu müminler üzerine bir vazifedir. 

181-Diğer taraftan vasiyetten haberdar olduğu halde onu değiştiren kimseler bu yaptıklarının günahını vebalini üstlenirler. Böyle yapan kimseler unutmasınlar ki Allah yapılan vasiyeti işitmiştir ve onların yaptıklarını görmektedir. (bkz.Taberi)

182-Vasiyet eden kişinin mal dağıtımında kasten veya yanlışlıkla bir haksızlık yapmış olmasından endişe edip de varisler arasında adil bir dağıtım yapılması için arabuluculuk eden, bu çerçevede vasiyette birtakım değişiklikler yapan kimse, yukarıda söz edilen "vasiyeti değiştirme" suçunu işlemiş sayılmaz. Allah böyle yapan kimseler için merhametli ve bağışlayıcıdır. 

ORUÇ

183-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Oruç ibadeti, sizden önceki dönemlerde vahyedilen kitaplarda farz kılınmış olduğu gibi, ramazan ayında size de farz kılınmıştır.   
184-Bu ay içerisinde hasta veya yolcu olan ve bu durumu sebebiyle oruç tutamayanlar, bu özür hali bittikten ve ramazan ayı geçtikten sonra, tutamadığı günler kadar oruç tutsun. Ayrıca ramazan ayında hasta veya yolcu olduğu için oruç tutamayanlar içerisinde varlıklı olanlar, özürleri bittikten ve ramazan ayı geçtikten sonra hem tutamadıkları orucu tutmalı, hem de fidye vermelidirler. (bkz.Razi, Cabiri, Kurtubi) Bu fidyenin miktarı bir yoksulu doyuracak erzaktır. Kim gönülden gelerek daha fazlasını verirse, bu onun için daha hayırlı olur. Elbette ki hastalık ve yolculuk şartlarına rağmen ramazan orucunu tutmanız sizler için en iyi olanıdır. 

185-Ramazan ayı, içerisinde insanlara ilahi mesajları açıkça ortaya koyan, tevhitle şirki ayırt eden Kur'an'ın, elçimiz Muhammed'e vahyedilmeye başlandığı önemli bir aydır. Bu ay girdiğinde hepiniz oruç tutunuz. Yolcu veya hasta olanlar, tutamadıkları oruçları başka bir zaman da tutabilirler. Böylece oruç tutamadığınız günleri daha sonra tamamlamış, sizleri bu tevhide yönlendiren Allah'a şükretmiş, O'na olan kulluk görevinizin bir kısmını ifa etmiş olursunuz. Allah sizin için zorluk değil kolaylık murad eder. 

186-Ey elçimiz Muhammed! Allah nezdinde bazı varlıkları aracı kabul eden ve kendilerini Allah'a yakınlaştıracakları ümidiyle onlara dua eden müşriklere de ki: "Allah'a ulaşmak için o varlıkların aracılığına ihtiyacınız yoktur, zira Allah sizlere çok yakındır. Eğer benim peygamberliğime ve tevhide iman ederseniz sizlere hak ettiğiniz mükafatı verecektir. Bu nasihati dikkate alıp şirkten vazgeçerseniz doğru yola ermiş olursunuz. (bkz.Maturidi, İbn Abbas, Firuzabadi, Mevdudi)  

187-Ey müminler! Oruçlu olduğunuz günlerin gecelerinde eşlerinizle ilişkiye girebilirsiniz. Sizler eşlerinizle etle tırnak gibisiniz, birbirinizin en özel hallerini bilir, sırlarını muhafaza edersiniz. Allah oruçlu olduğunuz ramazan ayında geceleri dahi eşlerinizden uzak durmanın sizin için oldukça zor ve sıkıntılı olduğunu bildiği için size bu ruhsatı vermiştir. Buna göre gece boyunca, yani tan yerinin aydınlığı gece karanlığından iyice ayrılıncaya kadar yiyip içebilir ve eşlerinize yakınlaşabilirsiniz. Tan yeri ağardıktan sonra artık bu fiilleri kesmeli ve akşam vaktine kadar oruçlu kalmalısınız. Diğer taraftan mescitlerde itikafa girdiğiniz dönemlerde eşlerinizle ilişkiye girmeyiniz. Bunlar, Allah'ın bu hususla ilgili olarak sizlere bildirdiği hükümlerdir. Sakın bunları çiğnemeyiniz. Allah sizlere işte bu şekilde hükümlerini açıklamaktadır ki onun rızasına uygun ameller yapabilesiniz.   

188-Ey müminler! Çeşitli haksız kazanç yollarını devreye sokarak birbirinizi aldatmayınız, birbirinizin malına mülküne göz dikip de, yanlış olduğunu bildiğiniz rüşvet, yalancı şahitlik gibi yollara başvurmayınız. Bu konuda günahtan ve haksızlıktan uzak durunuz! 

ŞİRKTEN KALMA BATIL İNANÇLAR

189-Ey elçimiz Muhammed! Sana iman etmiş olanlar, bu zamana kadar yaşadıkları Cahiliye döneminin inançlarının etkisi sebebiyle, gök cisimlerinin insan ve kainat üzerinde tesir sahibi olduğu şeklindeki yaygın kanaatleri merak ediyorlar, ayın ve evrelerinin (hilaller) böyle bir etkisi olup olmadığını soruyorlar. Onlara, ayın hilallerinin insanlara hac ibadeti ve diğer işler için vekil tayin etme konusunda yardımcı olacağını, bunun ötesinde Cahiliye müşriklerinin ve yahudilerin uydurdukları şeylerin asılsız olduğunu bildir! Diğer taraftan müşriklerin Hums adını verdikleri bazı kabileleri daha dindar ve üstün görmeleri, onların dışında kalan kimseler için birçok şeyi, mesela hac ibadeti için ihrama girildiği vakitte evlerine kapıdan girmeyi uğursuzluk saymaları tamamen asılsız düşüncelerdir. Gerçek iyilik ve dindarlık bu tür şeylerde uğursuzluk arayıp onlardan sakınmakla değil (bkz.Razi) Allah'ın emir ve yasaklarına uymakla olur. O halde bu tür asılsız şeylerde uğur veya uğursuzluk aramayı bırakın, Allah'ın emir ve yasaklarına uygun yaşamaya bakın ki dünya ve ahiret saadetine ulaşasınız.    

MÜŞRİKLERİN SALDIRILARINA KARŞI SAVUNMA SAVAŞI 

190-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Sizler savaş çıkarmak değil, ibadet etmek amacıyla Mekke'ye yönelmişken müşrikler sizin yolunuzu kesmekte ve Araplar'ın öteden beri savaşmayı hoş görmedikleri haram aylarda sizlerle savaşmaktadırlar. (bkz.Mukatil) O halde, size karşı savaş açanlar karşısında eli kolu bağlı durmayınız, onlara karşı kendinizi müdafaa etmek üzere savaşınız. Fakat size karşı savaşmayan kimselere, kadınlara, çocuklara, din adamlarına saldırıda bulunmayınız. (bkz.Taberi) Çünkü Allah silahsız ve savunmasız kimselere saldıran zalimleri sevmez.  

191-Ey müminler! Müşriklerle girişeceğiniz savaşın Harem bölgesi olan Mekke'de cereyan edecek olması sizi onlara karşılık vermekten alıkoymasın, savaşmanıza engel olmasın. (bkz.Tefsirü'l-menar) Eğer size orada saldırırlarsa siz de onlara orada karşılık veriniz. Onlarla nerede çatışmaya girerseniz orada savaşınız. Vaktiyle onlar sizi Mekke'den sürgün edip çıkardıkları gibi siz de onları oradan çıkarın. Size, "Haram ayda savaşıyorsunuz" diyeceklerdir. Evet, haram ayda savaşmak kötüdür, ama tevhit inancına sahip olan müminlere her türlü baskıyı reva görmek, onlar aleyhinde olmadık düşmanlıklar yapmak daha da kötüdür. (bkz.İbn Atıyye) Bununla beraber, onlar size saldırmadıkları müddetçe Mescid-i Haram'ın çevresinde onlara saldırmayınız, ama eğer onlar size saldırırlarsa karşılık veriniz. Zira onlara yaraşan ceza budur.  
192-Bu müşrikler şunu iyi bilsinler ki eğer elçimiz Muhammed'e karşı düşmanlık etmeyi bırakır ve şirkten tövbe edip tevhit inancına dönerlerse Allah kendilerini bağışlayacaktır. Çünkü Allah'ın rahmeti ve affı sonsuzdur. 

193-Ama ısrarla bu tavırlarını sürdürecek olurlarsa, o zaman siz de onların güçlerini kırıp baskılarını sona erdirinceye, tevhit inancını hakim kılıncaya kadar onlarla savaşın, eğer düşmanlık yapmaya son verirlerse artık savaşı bırakın, çünkü savaş, sadece düşmanlık eden saldırgan zalimlere karşı yapılır. 

194-Elçimiz Muhammed'e ve ona iman edenlere haram aylarda saldıran ve onlar kendilerini savunmak üzere savaşa başlayınca da, "Haram aylarda nasıl savaşırsınız!" diyen müşrikler unutmasınlar ki haram aylarda söz konusu olan savaşmama geleneği tek taraflı değil, karşılıklıdır, yani buna müminler kadar müşrikler de uymalıdır. Kaldı ki müşrikler bu geleneği bozup saldırıda bulundukları için müminler de onlarla savaşmıştır. 
Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Siz müşriklerin bu tür karalamalarına aldırmayınız, haram ayda dahi olsanız uğradığınız saldırılara sessiz kalmayınız. Size saldıranlara siz de misliyle karşılık veriniz, ancak haddinizi aşıp da size saldırmayan kimselerle savaşmayınız. Bu gibi konularda Allah'ın emirlerine ve yasaklarına tam riayet ediniz, unutmayınız ki eğer böyle yaparsanız Allah sizi destekleyecek ve muzaffer kılacaktır.    

195-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Uzun süredir düşmanla mücadele ettiğiniz için bitkin düştüğünüzü ve artık ailenizle, bağ ve bahçenizle meşgul olup dinlenmek istediğinizi biliyoruz. Sakın bu durum sizi, elçimizin savaşa hazırlık için yaptığı infak çağrısından geri durmaya sevketmesin. Düşmanınıza karşı koyabilmek için yapacağınız maddi yardımları esirgeyip de kendinizi Allah'ın azabına maruz bırakmayın. Elçimiz Muhammed'in emirlerini bütün samimiyetinizle yerine getiriniz. Eğer böyle yaparsanız Allah'ın sevgisine ve rızasına ulaşırsınız. 

HAC İBADETİ

196-Hac ve umre ibadetinizi, hiçbir şirk unsuru karıştırmadan tamamlayınız. (bkz.Mukatil) Müşrikler yolunuzu kesip Mekke'ye girmenize izin vermedi diye (bkz.Taberi) üzülmeyiniz, imkanınız ölçüsünde bir kurbanın sizin adınıza kesilmesi için bedelini gönderiniz ve kurban kesilinceye kadar ihramdan çıkmayınız. Kurbanınız kesilince de temizlenip ihramdan çıkınız, böylece haccınızı ve umrenizi tamamlamış olursunuz. Bu süre zarfında hastalık veya başındaki bir rahatsızlık yüzünden kurbanı beklemeden ihramdan çıkmak durumunda olanlar tıraş olup ihramdan çıksınlar ve telafi olarak fidye versinler. Bu gibi kimselerin verecekleri fidye ya oruç tutmak, ya sadaka vermek, ya da kurban kesmektir. 
Şartlar düzeldiği, yani düşmanın engellemesinden kurtulduğunuz zaman (bkz.Mukatil) hac yapmak niyetiyle Mekke'ye gelir ve önce umre yapmaya niyet ederseniz, imkanınız ölçüsünde bir kurban kesiniz. Kurban kesme imkanı olmayanlar, üç günü hac esnasında, yedi günü de memleketine döndükten sonra olmak üzere toplam on gün oruç tutsunlar. Bu hüküm, Mekke'ye hac amacıyla dışarıdan gelen yabancılar için geçerlidir. Ey müminler! Allah'ın sizlere bildirdiği hükümlere riayet ediniz, onun emirlerinden çıkanlara vereceği cezanın çok çetin olduğunu unutmayınız.  

197-Bilinen aylarda yapılan hac ibadeti için bu aylarda ihrama girebilirsiniz. 
-- Zilhicce "Hac yapılan ay" demektir. Arapça'da çoğul en az üçtür. Bu aylar Zilkade, Zilhicce ve Muharrem adı verilen haram aylardır. Anlam genişliği içeren "üç ay" uzun yoldan hacca gelip dönecekleri uyarmaktadır. Bu üç aydan herhangi birinde hac yapılabileceği anlamına gelmez. Haccın zamanını ve detaylarını Hac suresi (bu konuyu özellikle 28. ayet) belirler. Sadece hac ayı olan Zilhicce'de ve belirlenen zamanda hac ibadeti yapılabilir. Hac da namaz gibi bir ibadettir, başlamadan önce  niyet ve dua beyanı gerektirir. Ayet, "Hacca gitmek ve bu esnada ticaret yapmak için (bkz.Bakara 198) yola çıkanlara ve tekrar evlerine dönenlere şakiler haydutlar ve soyguncular dokunmayacağı ve herkes saygı ve hürmet göstereceği için uzun yoldan gelecekler, yola çıkarken niyet edip ihrama girerse Mikat sınırlarına kadar güvenlik içinde gelir ama hacılara duyulan saygıyı suistimal edip tüm yıl boyunca ihramla gezip suistimal etmeyin" diyor. ---
Hac yapmak niyetiyle bu aylarda ihrama giren kimse ihramdan çıkıncaya kadar cinsel ilişkiye girmesin, kötü sözden, niza ve kavgadan her zamankinden daha fazla (bkz.Zemahşeri) uzak dursun. Şunu unutmayınız ki yaptığınız bütün ibadetler Allah tarafından bilinmektedir. 
Ey müminler! Hac ibadetini yapmaya gelirken rızık derdine düşmek olmaz diye düşünüp de yanınıza azık almayı ihmal ederek perişan duruma düşmeyiniz. (bkz.Taberi) Başkasına muhtaç duruma düşmemek için gerekli tedbirleri alınız, azığınızı hazırlayınız ama bu arada, sizler için en hayırlı azığın ilahi emir ve yasaklara uymak olduğunu da unutmayınız ve bu emirlere riayet ediniz.     

198-Ey müminler! Hac ibadeti esnasında ticaret yapmanızda bir sakınca yoktur. Zira bu tür yasaklar müşriklerin icad ettikleri asılsız şeylerdir. Arafat'tan akın akın inip Meş'ar-i Haram'a (Müzdelife bölgesine) (bkz.Mukatil) geldiğinizde orada ibadet ediniz, müşriklerin yaptığı gibi insanları Mekkeli ve yabancı diye ayırmayınız ve hepiniz aynı ibadeti yapınız. Vaktiyle içerisinde olduğunuz Cahiliye karanlığından sizleri kurtarmş olan Allah'a şükrediniz. 

199-Sonra insanlarla beraber yine akın akın geri döndükten sonra Allah'tan bağışlanma dileyin. Allah bağışlar, iyiliği boldur. 
200-Hac ibadetinizi bitirdikten sonra, müşriklerin yaptıkları gibi, Mina'da mescit ile dağ arasında durup atalarınızın meziyetlerini sayıp dökmekle uğraşmayınız. Doğrusu müşrikler Allah'tan sadece dünyevi isteklerde bulunmakla yetiniyor, ahiret konusunda duyarsız kalıyorlardı. Bu yüzden onların ahirette hiçbir nasipleri olmayacaktır.  
201-Tevhit ehli gerçek müminler ise hem dünyada hem ahirette en güzel olana ulaşmak için dua eder, bu amaçla elçimiz Muhammed'e iman eder ve onun bildirdiği ilahi emirlere uygun yaşarlar.
202-Dolaysıyla da onlar, yaptıkları bu amellerin karşılığını ahirette alacaklardır. Doğrusu Allah, ahirette herkesin amellerinin karşılığını eksiksiz olarak verecektir. 

203-Eyyam-ı teşrik olan kurban bayramı günlerinde (bkz.Taberi) Mina'da kalarak Allah'a ibadet ediniz. Bununla beraber Mina'da iki gün kalıp oradaki ibadetlerini tamamlayan ve daha sonra Mekke'ye inip tavaf yapan kişinin yaptığında bir beis bulunmadığı gibi Mina'da üç gün kalan ve daha sonra Mekke'ye inen kimselerin yaptığında da bir beis yoktur. Bunların her ikisi de ilahi emirlere uyma konusunda titiz oldukları ve hac ibadetini layıkıyla yerine getirdikleri için Allah'ın af ve mağrifetine nail olmuşlardır. (bkz.Taberi) Unutmayınız ki hepiniz öldükten sonra Allah'ın huzurunda toplanıp hesaba çekileceksiniz, bu sebeple her zaman ilahi emirlere hakkıyla riayet etmeye gayret ediniz!

MÜNAFIKLARIN GERÇEK YÜZLERİ

204-Ey elçimiz Muhammed! Medineli münafıklar içerisinde bazı kimseler içten içe sana ve İslam'a karşı amansız bir düşmanlık besledikleri halde, senin yanına gelip müslümanmış gibi konuşurlar. (Mukatil, elebaşılarının Ahnes b. Şerik olduğunu söylüyor) Allah adına yeminler ederek samimi olduklarını, kalplerinde iyi niyet taşıdıklarını söylerler.
205-Senin yanından ayrıldıktan sonra ise tevhit inancına ve Allah'ın emrine muhalif hareket etmeye, müslümanlara düşmanlık edip onların mallarına ve ekinlerine zarar vermeye koyulurlar. 
206-Kendilerine bu hususta bir uyarı yapılacak olsa, hemen gurura kapılır ve yaptıklarını savunmaya başlarlar. Böylece daha beter bir duruma düşerler. Oysa Allah bu tür davranışları hiç istemez. Böyle kimselerin hakkından cehennem gelir. Keşke bir bilebilseler cehhenemin ne fena bir yer olduğunu!

GERÇEK MÜMİNLER

207-Buna karşılık elçimiz Muhammed'e iman eden ensar ve muhacirler, tevhit inancını muzaffer kılmak üzere canlarını feda etmeye hazır bir şekilde mücadele ederler. İşte bu kullarına karşı Allah çok merhametle ve şefkatle muamele edecektir. 

MEDİNE YAHUDİLERİNE İSLAM'A GİRME ÇAĞRISI

208-Ey elçimiz Musa'nın peygamberliğine iman eden Medine yahudileri! Elçimiz Muhammed'in peygamberliğine de iman edip, hep birlikte İslam'a girip ilahi emirlere itaat edin. Şeytanın ayartmalarına kapılıp da dünyevi menfaatler uğruna Muhammed'i inkar etmeyin. Şeytanın sizin amansız düşmanınız olduğunu unutmayın. 
209-Muhammed'in peygamberliğini gösteren onca alamet varken inkar etmekte ısrar ederseniz şunu iyi bilin ki Allah sonsuz kudret sahibidir, elçisi Muhammed'i zafere ulaştıracak ve onu inkar edenleri hem dünyada hem ahirette perişan edecektir.

210-Vaktiyle atalarınızın elçimiz Musa'dan istedikleri gibi şimdi sizler de elçimiz Muhammed'den sizlere Allah'ı ve melekleri göstermesi gibi olmadık mucizeler istemeyin, böyle bahanelerle onu inkar etmeyin. (bkz.Razi) Şunu iyi bilin ki kıyamet günü geldiğinde sizin için iş işten geçmiş olacaktır. Hepiniz ölecek ve O'nun huzurunda hesaba çekileceksiniz.  

YAHUDİLERİN MUCİZE İSTEKLERİNE CEVAP

211-Ey elçimiz Muhammed! Sana iman etmemek için türlü bahaneler uyduran Medine yahudilerine, vaktiyle atalarına ne kadar mucizeler göstermiş olduğumuzu, buna rağmen içlerinden birçoğunun elçimiz Musa'ya gereği gibi itaat etmediklerini hatırlat! Şimdi ellerindeki Tevrat'da okudukları bilgilere göre açıkça peygamber olduğunu anlamış oldukları elçimiz Muhammed'i inkar ederlerse bilsinler ki Allah'ın böyle kimselere vereceği azap çok çetindir.

212-Medine yahudileri (bkz.Atâ, İbnü'l-Cevzi) kendilerini tamamen dünya hayatının geçici güzelliklerine kaptırmışlar, sahip oldukları konumu kaybetmemek için  (bkz.Taberi) elçimize iman etmemişler, bu da yetmezmiş gibi elçimize iman edenlerle alay etmeye, onları küçümsemeye çalışmışlardır. Şunu unutmamalıdırlar ki kıyamet günü bu durum aleyhlerine dönecek, müminler onlardan daha üstün bir konumda olacaklardır. Çünkü o gün elçimize inananlar cennete, onu inkar eden kibirli kimseler ise cehenneme gireceklerdir. Onlar son peygamberin kendi soylarından gelmemiş olmasından dolayı haset etmektedirler. Halbuki bu konuda karar Allah'ındır ve peygamberliği layık gördüğüne verir.  

213-Vaktiyle elçimiz Musa'nın getirdiği ilahi kitaba iman ederek tek bir topluluk haline gelen İsrailoğulları, (bkz.Razi) daha sonra ilahi vahyin çizgisinden ayrılarak ihtilafa düşmüşlerdir. Bunun üzerine Allah onlara tekrar tevhit mesajını anlatmak üzere çeşitli peygamberleri uyarıcı ve müjdeleyeci olarak göndermiştir. Şimdi gönderdiği Muhammed de bu peygamberlerden biridir. Ancak ilahi kitabın belirttiği tevhit çizgisine sahip olduktan sonra onların birçoğu Muhammed'e iman etmeyip ihtilafa düşmekte, peygamber kendi soylarından gelmedi diye haset etmekte, dünyevi çıkarlar sebebiyle (bkz.Razi) onu inkar etmektedirler. Oysa Allah, elçisi Muhammed'e iman edenleri bu ihtilaftan kurtarıp dosdoğru tevhit yoluna yöneltmektedir. Gerçek şu ki Allah, iman edenleri her zaman ödüllendirir. 

Hz.MUHAMMED'İ MİNNET ALTINDA BIRAKMAK İSTEYENLERE UYARI

214-Ey elçimiz Muhammed'le birlikte zorlu mücadelelere girişen müminler! Çektiğiniz sıkıntılardan dolayı sakın Muhammed'i minnet altında bırakmaya çalışmayınız. Böyle yapanlar geçmişte elçilerimize iman ettikleri için amansız zorluklarla karşılaşan müminlerin çektiklerini çekmeden cennete girebileceklerini mi sanıyorlar? Doğrusu o zamanlar elçilerimiz ve onlara iman edenler öylesine zorluk ve sıkıntı yaşamışlardı ki artık, "Allahım! Ne zaman yardım edeceksin!" diye feryat etmeye başlamışlardı. Öyle ise siz de sabırlı olunuz ve biliniz ki Allah'ın yardımı ve zafer yakındır.  

215-Ey elçimiz Muhammed! Medine'deki bazı varlıklı müminler sana gelip gönülsüzce, "Ne kadar yardımda bulunalım?" diye sorarlar. Onlara şöyle söyle: "Sizden istenen yardımların Allah'a veya peygambere bir faydası yoktur. Neticede bu yardımlarınızdan sizin ebeveynleriniz, yetimler, yoksullar ve yolda kalmış olanlar istifade ederler. Şunu bilin ki samimiyetle yaptığınız iyiliklerin tamamı Allah tarafından ödüllendirilecektir." Diğer taraftan sana, mallarından daha ne kadar yardım edeceklerini soranlara şöyle cevap ver: "Gönülsüzce yaptığınız yardımlara kimsenin ihtiyacı yoktur!" 

MÜDAFAA SAVAŞI

216-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Her ne kadar hoşunuza gitmese de düşmanla savaşmanız size farz kılınmıştır. Kaldı ki hoşlanmadığınız bazı şeyler sizin için hayırlı, hoşlandığınız bazı şeyler ise hayırsız olabilir. Nihayetinde neyin hayırlı olduğunu siz bilemezsiniz, Allah bilir. 

HARAM AYLARDA SAVAŞ

217-Ey elçimiz Muhammed! Müşrikleri gözetlemek ve haber toplamak üzere gönderdiğin grubun haram aylarda onlarla girdiği bir çatışma sonucu bir kişinin öldürülmesi sebebiyle müşriklerin sizi eleştirdiklerini, "Sizler haram ayların kutsallığını ihlal ediyorsunuz" dediklerini biliyoruz. (bkz.Mukatil, Taberi) Onlara şöyle cevap ver: "Evet, haram aylarda savaşmak kötüdür ama sizin yaptıklarınız yani şirk koşmak, tevhit ehlini Kabe'den alıkoymak, müslümanların Mekke'den hicret etmesine sebep olacak kadar baskı yapmak çok daha kötü şeylerdir. Evet, sizin yaptığınız bu davranışlar savaşmaktan çok daha kötüdür."
Ey müminler! Müşriklerin bu tür eleştirilerine kulak asmayınız. Unutmayınız ki onlar size karşı düşmanlıktan vazgeçmeyecek, sizleri inancınızdan döndürünceye kadar mücadeleye devam edeceklerdir. Fakat şunu da biliniz ki eğer onların bu yaygaralarından etkilenip inancınızdan vazgeçer, tekrar şirke döner ve o hal üzerine ölürseniz, bu kötü davranışınızın (bkz.Mukatil) cezasını dünyada da ahirette de çekersiniz. Bu durumda ahirette perişan olur, sonsuza kadar kalmak üzere cehenneme gidersiniz.  
218-Buna karşılık elçimize imanında sebat eden, onunla birlikte baskılara katlanıp hicret eden ve onun yanında savaşlara katılan kimseler Allah'ın rahmet ve merhametini ummaya layık kimselerdir. Doğrusu Allah, bu kimseler için çok merhametli ve şefkatlidir. 

SARHOŞ EDİCİ İÇECEKLER, HAKSIZ KAZANÇ ve KUMAR

219-Ey elçimiz Muhammed! Sarhoş edici içecekler ve kumar hakkında seninle tartışanlara şöyle söyle: "İçkide de kumarda da büyük kötülükler vardır. Her ne kadar bir takım geçici eğlence ve kazanç (bkz.Mukatil) sağlasalar da, zararları daha büyüktür." Allah işte  bu şekilde sizlere hükümlerini açıklıyor ki hem dünya hayatında zararlı şeylerden uzak durarak mesut olasınız hem de ilahi emirlere uymak suretiyle ahirette kazançlı çıkasınız.  

BAKIMA MUHTAÇ YETİMLER

220-Yetim malı yeme konusundaki ilahi uyarılardan dolayı harama düşme tehlikesinden korkup, bakmakla yükümlü oldukları yetimlerden uzaklaşan ve bu konuda içleri rahat olmayan müminlere de (bkz.Taberi) şunu söyle: "Yetimleri kendi hallerine bırakmaktansa onları koruyup kollamanız, mallarını muhafaza edip kendileri için en uygun şekilde değerlendirmeniz daha iyi olur. Eğer onları aileniz içine dahil ederseniz bu durumda artık kardeşiniz sayılırlar. Unutmayınız ki Allah iyi niyetle hareket edip yetimleri korumaya çalışanları da, aksi davrananları da gayet iyi bilmektedir ve hepsine de gereken karşılığı verecektir. Allah'ın yetimleri aile efradınız içerisine dahil etme hakkını size vermiş olması sizin için onlara bakma hususunda bir kolaylıktır. Ancak bu kolaylığı istismar ederek yetim malına göz dikmeyiniz. Şunu biliniz ki Allah onları aile efradınıza karıştırmanızı yasaklayabilir ve sizin için uygulaması daha zor hükümler de koyabilirdi. Fakat O, sonsuz kudret ve hikmet sahibidir, sizin için en hayırlı hükümleri koyar ve bu durumu kötüye kullananlara cezalarını verir. (bkz.Taberi)  

MÜŞRİKLERLE EVLENİP YUVA KURMANIN SAKINCALARI

221-Ey şirk inancını terkedip elçimiz Muhammed'e iman edenler! Şirk geleneği ile yetişmiş olmanızdan dolayı, geçmiş alışkanlıklarınıza tekrar dönmemeye özen gösteriniz. Evleneceğiniz kadını seçerken de bu hususa riayet ediniz. Allah'ın birliğine ve Muhammed'e iman etmedikleri sürece müşrik kadınlarla evlenmeyiniz. Belki size tam tersi daha hoş gelebilir ama evlenmek için mümin bir cariye, müşrik bir kadından daha uygundur. Çünkü müşrik bir kadınla kuracağınız aile yuvası sizi eski alışkanlıklarınıza döndürebilir. Yine aynı sebepten dolayı, mümin kadınları da, iman etmedikleri sürece müşrik erkeklerle evlendirmeyiniz. Tersi sizin hoşunuza gidecek olsa bile, köle bir mümin, evlenmek için hür bir müşrikten daha uygundur. Zira müşriklerle evlenip aile yuvası kuracak olursanız, onlar sizi zamanla saptırabilir ve şirke döndürebilirler. Allah ise size bu konularda gerekli uyarıları yapmakta ve sizleri tevhit inancında sebat edip cennete girmeye çağırmaktadır. Düşünüp ders alasınız ve tevhit inancınızı tehlikeye atmayasınız diye her önlemi size tek tek açıklamaktadır. (Maide 5/5 hristiyan ve yahudi hür kadınlarla evlenmeyi serbest bırakır

KADINLARIN ÖZEL HALLERİ KONUSUNDA CAHİLİYE İNANÇLARI

222-Ey peygamber! Bu zamana kadar, eşleri adet dönemine girince onlardan tamamen uzaklaşan, onlarla beraber yemek yemekten ve aynı evde bulunmaktan kaçınan ve şimdi bu durum hakkında senden bilgi isteyen müminlere şunu söyle: "Adet halindeki eşlerinizi kendinizden uzaklaştırmanın bir anlam yoktur. Yapmanız gereken, bu sıkıntılı günlerinde onlarla cinsel ilişkiye girmemekten ibarettir. (bkz.Taberi) Adet dönemi bitince artık onlarla meşru şekilde ilişki kurabilirsiniz. Allah hem kendisine itaat etmek suretiyle manevi kirlerden arınan hem de maddi olarak kendini temizleyen insanları sever."  

223-Eşleriniz evlatlarınızın anneleridir ve nesillerinizin kaynağıdır (bkz.Mukatil, Taberi) Karı-koca ilişkisi hususunda yahudilerin söylediklerine kulak asmayınız (*) meşru ölçüleri aşmamak kaydıyla yani evlat sahibi olmanıza vesile olacak şekilde eşlerinizle ilişki kurunuz ve hayırlı evlatlar edinmeyi amaçlayınız. (bkz.Mukatil) Allah'ın emirlerine itaat ediniz ve onun huzuruna çıkıp hesap vereceğinizi unutmayınız.
Ey elçimiz Muhammed! İşte bu ilahi emirlere itaat eden kullarıma cennet müjdesini ilet.  
(*) Tevrat'a göre adetli ve lohusa kadın kirlidir, kanaması bittikten sonra yedi gün geçmedikçe dokunduğu ve üstüne oturduğu her şey kirlenir. Ona veya onun dokunduğu şeylere dokunan da akşama kadar kirli kalır. O kadınla cinsel ilişki de haramdır. (bkz.Levililer 15/19-28, 18/19)

YEMİNİNİ BAHANE EDİP İYİLİKTEN UZAK DURANLAR

224-Ey müminler! Vaktiyle düşünmeden, müslüman olmamış yakınlarınıza bir daha yardım etmemek gibi konularda Allah adına yaptığınız yeminler sebebiyle kendinizi iyilik ve güzel işlerden uzak tutmayınız. (Mukatil, bu konuya örnek olarak, müslüman olmazsa oğlunun yüzüne bakmayacağı konusunda yemin etmiş Hz.Ebubekir'i örnek gösteriyor)
225-Allah, böylesine düşünülmeden ağız alışkanlığı ile edilmiş yeminler sebebiyle sizi sorumlu tutmaz. Dolayısıyla böyle yeminleri iyiliklere, insanların arasını düzeltici faaliyetlere engel saymayınız. Allah, sizin ne amaçla yemin ettiğinizi gayet iyi bilir, iyi niyetli müminlere karşı merhametlidir ve hatalarını bağışlayıcıdır. Hatalarınızı örter, derhal cezalandırmaz ve sizlere tövbe yolunu gösterir. (bkz.Taberi) Ancak Allah sizleri, bilinçli olarak ettiğiniz yalan yere yeminlerden sorumlu tutar, bunu da unutmayınız!

BOŞANMA

226-Mesela eşleriyle bir daha ilişkiye girmeyeceklerine dair yemin eden kimseler (bkz.Mukatil) bu yeminlerinin bedeli olarak dört ay beklemek durumundadırlar. Bu dört ay geçmeden eşleri ile boşanmış sayılmazlar, bu süre içinde kararlarını gözden geçirip vazgeçme imkanları vardır. Eğer vazgeçerlerse, aile yuvasını korumuş oldukları için, Allah onların bu gereksiz yeminlerini affeder.
227-Ama sürenin sonunda boşanmaya karar verirlerse artık boşanırlar. Bu süreç içerisinde eşlerinize nasıl davrandığınızı Allah gayet iyi bilmektedir ve ona göre karşılığını verecektir. 

228-Boşanmış olan eşler, hamile olup olmadıklarının kesinleşmesi için üç adet dönemi süresince beklemek, başkasıyla evlenmemek durumundadırlar. Onlar Allah'n birliğine (bkz.Mukatil) ve O'nun kendilerini hesaba çekeceğine iman ettiklerine göre, (bkz.İbn Atıyye) hamile olup olmadıklarını veya bu süre içinde kaç defa adet dönemi yaşadıklarını gizlememelidirler. Eğer bu süre içerisinde kocaları onlarla iyi geçinme niyetinde olduğunu ortaya koyarsa, onlarla tekrar evlenme hakkına sahiptir. Böyle bir durumda eşlerin birbirleri üzerindeki hakları eşittir. Ancak erkekler kadınları koruyup kollama hususunda titiz olmalı, güçlü olmaları sebebiyle gerektiğinde çeşitli haklarından feragat etmelidirler. (bkz.İbn Abbas, İbn Atıyye) Unutmayınız ki Allah sizler için en uygun hükümleri bildirmektedir ve emirlerine riayet etmeyenlere vereceği azap çok çetindir. 

229-Ey müminler! Cahiliye döneminde yaptığınız gibi eşlerinizi istediğiniz zaman boşayıp istediğiniz zaman onlarla tekrar evlenme hakkınız yoktur. (bkz.Taberi) En fazla iki defa boşanma kararınızdan vazgeçip boşamış olduğunuz eşinizle yeniden evlenebilirsiniz. Bir veya ikinci boşanmanızın ardından seçim yapmalısınız; ya kararınızdan vazgeçer ve evliliğinizi sürdürürsünüz ya da onları güzellikle boşarsınız. Cahiliye döneminde yaptığınız gibi boşadığınız eşlerinize evlenirken vermiş olduğunuz mehir ücretinin bir kısmını geri almanız helal olmaz. Ancak eşlerden biri veya her ikisi huzurlu bir aile yuvasını temin edecek ilahi emirlere uymaz ve bu sebeple boşanmaları kaçınılmaz olursa yani boşanma sadece erkeğin kararı değil de her iki tarafın ortak kararı olursa, o zaman kadının mehir bedelinden bir kısmını kocasına vererek boşanmayı gerçekleştirmelerinde bir sakınca yoktur. İşte bunlar, Allah tarafından sizlere bildirilen önemli kurallardır. Sakın bu kuralları çiğneyip de birbirinize haksızlık etmeyiniz. Kim bu ölçüleri ihlal ederse günahkar olmuş olur.  

230-Eşini üçüncü defa boşayan kimseye gelince, artık o kadınla tekrar evlenmesi söz konusu değildir. O eş artık, ancak bir başkası ile evlenebilir. Eğer ondan da boşanırsa, ilahi talimatlar doğrultusunda huzurlu bir yuva kuracaklarını düşünüyorlarsa, ilk eşiyle tekrar evlenmesi mümkün olur. İşte bunlar, Allah'ın boşanma ile ilgili olarak size bildirdiği hükümlerdir.  

231-Eşlerinizi boşadığınızda, beklemeleri gereken iddet süreleri bitmek üzere iken (bkz.Taberi) artık onları ya güzellikle boşamaya kesin olarak karar verin ve zorluk çıkarmayın ya da karşılıklı rızaya dayalı olarak evliliğinizi sürdürün! Böyle bir durumda sırf kadınları zor durumda bırakmak için işi sürüncemeye bırakmayınız. Unutmayınız ki böyle davranan kimseler, ilahi hükümleri çiğnemiş ve dolayısıyla kendilerine yazık etmiş olurlar. Sizlere bildirilen bu öğüt ve hikmet dolu tavsiyelerin kıymetini iyi biliniz. Allah'ın  emirlerine ve yasaklarına itaat ediniz. O'nun, yaptığınız her şeyi gayet iyi bildiğinden ve hak ettiğiniz ödülü veya müstehak olduğunuz cezayı vereceğinden emin olunuz! 

232-Boşandıktan sonra beklemeleri gereken idet süresi bekleyen ve daha sonra tekrar evlenmeye razı olan eşlerin evlenmelerine mani olmak üzere kadınlara (kızlarınıza ya da sizin velayetinizde olan kızkardeşlerinize) baskı yapmayınız. Bu, Allah'ın birliğine (bkz.Mukatil) ve hesap gününe iman edenlere bir öğüttür! Boşanmaktan veya şaibe altında bulunmaktansa böylesi çok daha hayırlıdır. (bkz.Mukatil) Kaldı ki boşanmış olan eşler birbirleriyle tekrar evlenmeyi istiyorlar mı, birbirlerini seviyorlar mı, bunu siz bilemezsiniz, Allah bilir! (bkz.Mukatil)  

233-Boşanmış kadınlar, kocaları istedikleri takdirde, emzirme çağındaki çocuklarını iki yıl doluncaya kadar emzirmelidirler. Bu boşanmış eşler için bir zorunluluk olmamakla beraber, vicdani bir görevdir. (bkz.Mukatil, Taberi) Emzirme süresi boyunca çocuğun ve annesinin giyecek ve yiyecek ihtiyaçlarını makul ölçülerde karşılamak babanın görevidir. Tabi bu durum imkanlara bağlıdır. (bkz.Taberi) Kimse, güç yetiremeyeceği şeylerden sorumlu değildir. Diğer taraftan böyle bir durumda yani çocuğun emzirilmesi sürecinde baba mali sorumluluklarını yerine getirmeyerek anneye, anne de çocuğunu emzirmeyerek babaya zorluk çıkarmamalıdır. Çocuğun babası bu sırada vefat edecek olursa, çocuğun velayetini üstlenen varisleri de bu hususlara dikkat edip aynı sorumluluğu taşımalıdırlar. İki yıllık emzirme süresi dolmadan önce anne ve baba karşılıklı olarak anlaşıp çocuğun sütten kesilmesini uygun görüp buna karar verirlerse, bunda bir sakınca olmaz. Ayrıca çocuğuna sütanne tutmak isteyen kimse de, şartlara uygun olarak belirlenmiş ücreti ödedikten sonra bunu yapabilir. Ey müminler! Allah'ın size bildirdiği bütün bu emir ve yasaklara uyunuz ve her yaptığınızın Allah tarafından görüldüğünü unutmayınız!

234-Kocası ölüp de dul kalan kadınlar tekrar evlenmeden önce dört ay on gün beklemelidirler. Bu süre bittikten sonra yeni bir evlilik yapma hususunda karar kendilerinindir. Bu konuda atacakları adımla ilgili olarak yakınlarının / velilerinin bir sorumluluğu yoktur. Bu hükümlere riayet edip etmediğiniz konusundaki tavrınızı Allah gayet iyi bilmektedir. 

235-Dul kalmış olan kadınlarla evlenmek istemeniz ya da bu isteğinizi onlara hissettirecek şekilde üstü kapalı sözler söylemeniz normaldir. Ama sakın böyle durumda olan kadınların o hallerinden faydalanıp onları nikahsız bir şekilde dost tutmayınız. Onlarla evlenmek istiyorsanız bunu meşru bir yolla ifade ediniz ama karşılıklı rızayı sağlasanız bile, dört ay on günlük iddet süresi dolmadan evlenmekte acele etmeyiniz. Allah içinizden geçenleri biliyor, bu yüzden sakın emirleri ihlal etmeye kalkışmayınız. O'nun sizlere ne kadar merhametli olduğunu, sizin iyiliğiniz için hükümler koyduğunu ve sizleri bağışladığını unutmayınız. 

236-Nikah akdi yapmış olmakla beraber henüz kendilerine mehir bedelini belirlemediğiniz ve karı-koca ilişkisi kurmamış olduğunuz kadınları boşadığınız durumda bir mali bedel ödemeniz gerekmez. Bununla beraber onlara yine de imkanlarınız ölçüsünde maddi yardımda bulununuz. Zengin olan zenginliğine yaraşır şekilde, fakir olan da durumu elverdiğince bu yardımı yapsın! Bu, samimi müminlerin görev belleyecekleri önemli bir husustur. 

237-Benzer şekilde nikah akdi yapmış olduğunuz, fakat kendileri ile karı-koca ilişkisine girmemiş bulunduğunuz halde mehir miktarını belirlemiş ve bu hususta anlaşmış olduğunuz eşlerinizi boşadığınız zaman ise belirlediğiniz mehir miktarının yarısını vermeniz gerekir. Tabii mehrin hepsini gönül rızasıyla vermek isterseniz ya da boşadığınız eşiniz kendi rızasıyla mehirden tamamen feragat ederse o başka! Şunu unutmayınız ki böylesi durumlarda ilahi emirlere titizlikle uyan bir mümine yaraşır davranış, maddi hesap yapmaktansa karşı tarafa lutufkâr davranmaktır. Kuşkusuz Allah yaptıklarınızı görmektedir.   

İLAHİ HÜKÜMLERE İTAATİN SEMBOLÜ : NAMAZ

238-Ey müminler! Birbirinizin haklarına saygılı olmanız için koyduğumuz hükümlere daha itaatkar olmanızı sağlayacak olan (bkz.Mevdudi) namazı muhafaza edip titizlikle eda ediniz, özellikle namazlarınızı Allah'a tam bir bağlılıkla yerine getirmeye özen gösteriniz. (bkz.Mevdudi) Namazlarınızı müşrikler gibi isyan eder gibi savruk kılmayınız (bkz.Mukatil) ilahi emirlere uygun bir şekilde, Allah'a karşı tam bir itaat ve huşû haliyle eda ediniz.
239-Bununla beraber güvenlik endişesi taşıdığınız durumlarda namazlarınızı bineklerinizin üzerinde veya yürürken kılabilirsiniz. Ama bu durum geçince elçimiz Muhammed'in getirdiği vahiyle öğrendiğiniz şekilde tevhit inancı üzere ibadetlerinizi yerine getirmeye devam ediniz!  

BOŞANMA

240-Siz öldükten sonra dul kalacak olan eşlerinizin mağdur olmamaları için bir vasiyet bırakarak onların sizden sonra bir yıl boyunca evinizde ikamet etmelerini ve bu süre boyunca gerekli olan nafakalarının mirasınızdan temin edilmesini sağlayınız. Fakat dul kalan eş bir yıl boyunca merhum kocasının evinde kalmak ve onun nafakasından yararlanmak istemeyip ayrılır ve yeni bir aile kurmak üzere meşru bir şekilde evlenmeye koyulursa, bu durumda ölen kişinin yakınlarının ona müdahale etme hakları yoktur, zira onun yaptıklarından onlar sorumlu değildir. Allah bütün bu hükümleri belirlemekle sizler için en uygun olanı yapmaktadır, hükümlerine uymayanları cezalandırma gücüne de sahiptir.  

241-Kocaları tarafından boşanmış kadınların, dört ay on günlük iddet süresi boyunca nafaka hakları vardır ve bu hakkın ödenmesi, ilahi emir ve yasaklara riayet eden gerçek müminler için bir görevdir. 
242-İşte Allah, Kendisine ve elçisi Muhammed'e iman eden kimselerin riayet etmeleri ve hem dünyada hem ahirette daha hayırlı bir sona ulaşmaları için hükümlerini bu şekilde açıklamaktadır. 

PEYGAMBERE İTAAT ETMEYEN İSRAİLOĞULLARI TARİHİNDEN DERSLER

243-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Size karşı düşmanlık gösterenler karşısında Muhammed ile birlikte mücadeleyi ve savaşmayı kararlılıkla sürdürünüz. (bkz.Taberi) Allah'ın elçisi Hezekiel peygamberin talimatına uymayan, (bkz.Tevrat, Hezekiel kitabı) onunla birlikte savaşamayan İsrailoğulları gibi davranmayınız! Vaktiyle onlar, sayıları onbinleri bulduğu halde, peygamberin cihat çağrısına uymamışlar, ölüm korkusuyla düşmandan kaçmışlardı. Bu sebeple de düşmanın önünde yem olmuşlar, esaret altında ölümden beter bir dönem yaşamışlardı. Daha sonra zamanla kendilerine gelmiş ve mücadele etmeye başlayarak yeniden dirilmişlerdi. İşte Allah, Muhammed'e vahiy gönderip bu şekilde sizlere doğru yolu göstermekte büyük bir ihsanda bulunmaktadır. Ne var ki Allah'tan başkasına kulluk edenler bu ihsanın önemini anlamamaktadır.  

244-Ey müminler! Bu anlatılanlardan ders alınız ve elçimiz Muhammed'le birlikte tevhit inancını ve müminleri müdafaa etmek üzere savaşınız. Unutmayınız ki Allah yaptıklarınızı görmekte ve bilmektedir.  
245-Kendi rızasıyla bu mücadele uğrunda canını ve malını ortaya koyan kimselere ödüllerini fazlasıyla verecektir. Bu mücadele içinde kah sıkıntılı kah müreffeh günler yaşayacaksınız ama sonunda Allah'ın huzuruna çıkacak ve verdiğiniz güzel mücadelenin karşılığını alacaksınız.  

246-Yine Musa'dan sonraki dönemlerde İsrailoğulları'nın ileri gelenlerinden bir grup, düşmanla savaşmak için bir kumandana ihtiyaç duyduklarını söylemişler ve peygamberlerinden kendilerine bir kumandan tayin etmesini istemişlerdi. Peygamberleri ise onlara savaşın ciddi bir konu olduğunu, bu yola koyulduktan sonra geri dönmenin söz konusu olamayacağını söylemiş, "Allah size savaşmanızı emrettikten sonra kararınızı değiştirebileceğinizi düşünmüyorsunuzdur umarım!" demişti. Onlar ise "Ne münasebet! Niçin kararımızı değiştirelim ki? Baksana halimize; yurdumuz işgal edilmiş, birçok kardeşimiz esarete düşmüş durumda! (bkz.Taberi) Elbette ki savaşacağız" demişlerdi. Ne var ki Allah kendilerine savaşmayı emredince çoğu bu kararlılığı sürdüremedi. Allah sözünden dönen bu kimseleri iyi bilmekte olup onlara gerekli cezayı verecektir. (bkz.Talut -Tevrat'taki adı "Saul"-

247-Nitekim peygamberleri onların bu ısrarı üzerine, "Pekala, Allah sizlere Talut'u (Saul) kumandan olarak tayin etmemi emretti" demişti, ama onlar bunu duyunca hemen itiraz ettiler, "Onun nesi var da bizim kumandanımız olmayı hak ediyor? Malı yok, mülkü yok! İçimizde bu işe ondan daha layık niceleri var!" dediler. Peygamber ise, "Yapmayın, ilahi emre itiraz etmeyin. Bakın Allah onu seçmiş, kendisine mal mülk değil ama bilgi ve kuvvet ihsan etmiştir. Allah bu göreve kimin layık olduğunu sizden çok daha iyi bilir, sınırsız ilim ve kudret sahibidir ve işte bu ilmi ve kudreti ile böyle bir tasarrufta bulunmuştur. 
248-Eğer gerçekten onu Allah'ın seçtiğine inanmıyorsanız, size bunu gösterecek bir alamet olarak şunu söyleyeyim; Talut sayesinde; vaktiyle elinizden alınmış olan ve içerisinde Musa ve Harun ailesine ait eşyaların muhafaza edildiği, Allah tarafından sizler için bir huzur ve güven kaynağı haline gelecek olan ve meleklerin taşıyıp muhafaza ettiğine inandığınız ahit sandığı tekrar elinize geçecektir. Eğer gerçekten delil istiyorsanız işte bu size açık ve net bir delildir" denmişti.

249-Neticede Talut kumandan olup beraberindeki ordusuyla yola koyulunca ordusuna şöyle dedi: "Askerlerim! İleride karşımıza çıkacak olan bir nehir var. Sizlere o nehrin suyundan içmemenizi emrediyorum. Bu emri yerine getirenler bana ve ilahi emirlere bağlı olduklarını gösterip sınavı geçmiş olacaklardır. Emri dinlemeyip suyu içenler ise itaatsizlik etmiş olup ordudan ayrılacaklardır. Bu arada zaruret sebebiyle bir avuç içmenizde bir sakınca yoktur."
Nehre vardıklarında askerlerden çoğu sudan kana kana içip böylece kumandana bağlı olmadıklarını, emirlere uymadıklarını göstermişlerdi. Derken hep birlikte (bkz.Taberi) nehri geçtiler, ama yaptıkları yolculuktan bitkin düşmüş, "Şu halimizle Calut (Golyat) ve ordusuna karşı koyamayız" demeye başlamışlardı. Buna karşılık gerçekten iman eden ve şehit olup Allah'ın huzuruna çıkmayı arzu eden askerler şöyle dediler: "Hayır, yanılıyorsunuz! Eğer sabırlı ve kararlı olursanız zafer sizin olur. Unutmayınız ki Allah'ın yardımıyla sabırlı ve kararlı davranan küçük bir ordu büyük bir orduyu alt edebilir, çünkü Allah sabredenlerin yardımcısıdır.     

250-Nihayet Calut ve ordusuyla karşılaştıklarında, "Rabbimiz! Bize sabır ve kararlılık lutfet! Şu inkarcılara karşı bize zafer nasip et!" diye dua ettiler.
251-Allah da onların bu dualarına icabet etti (bkz.Taberi) ve yapılan savaşta Allah'ın yardımıyla onları yendiler. Davut o savaşta Calut'u öldürmüştü, Allah da kendisine hükümranlık ve peygamberlik bahşetmiş (bkz.Mukatil, Taberi) gerekli şeyleri öğretmişti. İşte Allah yeryüzünde şirk koşan ve zulmeden kimseleri bu şekilde tevhit ehli müminler aracılığı ile engeller. Eğer böyle yapmasaydı şirk ve zulüm bütün yeryüzünü kaplardı. Dolayısıyla Allah'ın peygamberler göndermesi ve müminleri gerekli durumlarda savaşa teşvik etmesi, O'nun insanlara bir lutfudur.    

252-Ey elçimiz Muhammed! İşte bütün bunlar, sizlere öğüt ve rehberlik maksadıyla anlatılan mesajlardır. Allah bu mesajlarla sizleri de, tıpkı geçmişte olduğu gibi, düşmanlarınıza karşı muzaffer kılmak istemektedir. Çünkü sen de, burada anlatılan peygamberler gibi Allah'tan vahiy alan bir peygambersin. 

253-Allah senden önce nice peygamberler göndermiş, her birine çeşitli meziyetler bahşetmiştir. İçlerinden kimi ile aracısız konuşmuş, (bkz.Zemahşeri) kimine çok ulvi dereceler ihsan etmiş, Meryem oğlu İsa'yı da çeşitli mucizelerle ve Rûhul Kudüs ile desteklemiştir. Fakat bütün bu peygamberlerin ardından insanlar yine de tevhit yolundan saparak birbirlerine düşmüşlerdir. Allah elbette onları tevhit yolunda tutmaya ve sapmalarına engel olmaya kadirdi, fakat hikmetinin gereği olarak insanları kendi seçimleri ile baş başa bıraktı. Bunun sonucunda da insanlar ilahi vahyin rehberliğinden haberdar olduktan sonra tekrar saptılar, ihtilafa düştüler ve birbirleriyle savaşmaya koyuldular. 

254-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! İşte bütün bu anlatılanlardan ders alın ve tevhit mücadelesi uğrunda sabır ve kararlılıkla mücadele edin, mallarınızı bu uğurda harcayın ki hiçbir şekilde mal ve mülkün veya şefaatin işe yaramayacağı hesap gününde kazançlı çıkasınız. Unutmayın ki kendileri ile mücadele edeceğiniz müşrikler, tıpkı anlatılan peygamberlerin kıssalarında olduğu gibi zalim kimselerdir. 

AYETÜ'l-KÜRSİ : KULLUĞA LÂYIK YEGANE KUDRETİN ALLAH OLDUĞUNUN DELİLİ 

255-Allah, kulluk edilmeye layık yegane kudrettir. O'ndan başka hiçbir varlığın böyle özellikleri yoktur. Çünkü bütün varlıklar hayatlarını O'na borçludurlar. Kainatta var olan her mahluk O'nun tarafından yaratılmıştır, her şeyin sahibi O'dur, O hiçbir şeye muhtaç değildir, her şeyden her an haberdardır, bir an olsun gaflete ve yanılgıya düşmez. İnsanların yaptıkları her şeyi bilir. İşte kulluk, her şeyi bilen bu yüce kudrete yapılır, hiçbir şeyden haberi olmayan şeylere değil! O halde sizler de bütün varlığa hükümran olan, her şeyden haberdar olan Allah'a yönelin ve sadece O'na kulluk edin! (bkz.Taberi) Hükümranlığı yeri ve göğü, bütün kainatı kapsar ve bütün bunlara hükümran olmak O'nun için zor değildir. Sonsuz yücelik ve azamet sahibidir. O'ndan başka bu vasıflara sahip hiçbir varlık yoktur. Hakikat bu olduğu halde müşrikler yine de bazı varlıkları şefaatçi kabul edip Allah'a ortak koşmakta, sanki O'nun iradesi dışında herhangi bir şeyin sözü geçecekmiş gibi onlardan şefaat ummaktadırlar.  

256-Ey elçimiz Muhammed! İşte tevhit inancı bu şekilde apaçık ortadadır. Sana düşen bu mesajı herkese duyurmaktır. Bundan sonra dileyen iman eder, dileyen inkar eder. Kimse bu konuda zorlanamaz. Müminlere söyle, çocuklarını dahi müslüman olması için zorlamasınlar. (bkz.Taberi) Artık şirkten vazgeçip tevhit inancına iman eden herkes, dünyada ve ahirette kendisini huzura ulaştıracağı kesin olan bir yol tutmuş demektir. Zira Allah tevhit ehlinin de, müşriklerin de yaptıklarını bilmekte, söylediklerini işitmektedir ve her birine gerekli olan karşılığı verecektir. 

ALLAH, TEVHİT EHLİNİN YARDIMCISIDIR

257-Bu şekilde iman edenlerin yar ve yardımcısı bizzat Allah'tır, onları şirk karanlığından kurtarıp tevhidin aydınlığına ulaştırdığı gibi zafere ve cennete de ulaştıracaktır. Tevhit inancını inkar edenler ise, şeytanın yoldaşlarıdır ve şeytan onları şirk karanlığına ve onun sonucunda da cehenneme sürüklemektedir. Eğer bu tavırlarından vazgeçip tevhit inancına ve elçimiz Muhammed'e iman etmezlerse ahirette cehenneme girecek ve sonsuza kadar orada kalacaklardır. 

258-Vaktiyle elçimiz İbrahim ile tevhit konusunda tartışan, ona ve tevhit ehline baskı yapan, tıpkı Mekke müşrikleri gibi Allah'ın kendisine bahşettiği gücü doğruluğun alameti sayan Nemrut ve onun karşısında tevhit inancını savunan elçimiz İbrahim arasında geçen şu tartışma, tam da tevhidi inkar edenlerin şeytanın yoldaşı zavallılar olduklarını göstermektedir. Nitekim o tartışmada İbrahim, Nemrut'u tevhit inancına davet etmiş; hayat verme ve can alma kudretinin ve bütün kainatın mülkünün yalnızca Allah'a ait olduğunu, dolayısıyla sadece O'na kulluk edilmesi gerektiğini ifade etmişti. Nemrut ise, "Ben de dilediğimi öldürür dilediğimi sağ bırakırım" diyerek İbrahim'in delilini çürütmeye çalışmıştı. Buna İbrahim, "Allah güneşi doğudan yükseltir, onu batıdan yükseltecek bir başka kudret var mıdır ki kulluk edilmeye layık olsun!" diye cevap verince, aslında her şeyi yaratanın Allah olduğunu bilen, fakat O'ndan başka varlıklara ilahi güç atfeden Nemrut'un dili tutulmuş, söyleyecek söz bulamamıştı. Evet, işte böylesine şirke ve küfre batmış olan kimseleri Allah asla emellerine ulaştırmaz.  

259-Bir diğer örnek de, yakılıp yıkılmış Kudüs şehrine dağın eteğinden bakıp (bkz.Taberi) "Bu harabe olmuş şehir nasıl ayağa kalkar, şu perişan olmuş İsrailoğulları nasıl yeniden güçlenir ki?" diye düşünen peygamberin yaşadığı ilahi müşahededir. (bkz.Tevrat, Hezekiel kitabı 37. bab) Orada İsrailoğulları'nın bu bitkin ve perişan hallerinden ümit kesen o peygambere Allah, yüzyıllık bir ölümün ardından ilahi kudretin eseri olarak nasıl dirileceklerini, dirilişten önce geçen yüzyılın onlara bir gün kadar, hatta daha kısa geleceğini, kuruyup kemik haline gelmiş bedenlerin nasıl etle kaplanıp canlanacağını göstermişti. Yine bu müşahede halinde Hezekiel peygambere İsrailoğulları'na önder olmasını ve onları Allah'ın izni ve yardımıyla yeniden toparlanacaklarına inandırmasını istedik. Kendisine yaşattığımız bu manevi müşahede sonucunda artık Hezekiel'in Allah'ın İsrailoğulları'na yardım edip onları tekrar ayağa kaldıracağı hususunda kuşkusu kalmamış oldu.

260-Vaktiyle elçimiz İbrahim, kıyamet günü insanların Allah tarafından diriltilecek olmasına akıl erdiremeyen bazı kimselerin kendisine sordukları sorular karşısında daha kendinden emin bir şekilde cevap vermek için Allah'a dua etmiş, yeniden diriliş konusunda kendisini daha fazla bilgi sahibi kılmasını istemişti. Allah da ona, "Yoksa sen de mi onların şüphelerine katılıyorsun?" diye sormuş, o ise, "Hayır! Ben sadece daha emin olmak istiyorum" demişti. Bunun üzerine Allah ona şöyle demişti; "Dört kuş al ve onları kendine alıştır, sonra da onların her birinden birer parçayı dört farklı dağın zirvesine koy ve nihayet onları kendine çağır! Hepsinin sana doğru geldiklerini göreceksin. Böylece Allah'ın her varlığın mutlak sahibi ve her şeyi yerli yerinde yapan kudret olduğunu anlayacaksın."   

Hz.MUHAMMED'İN ÇAĞRISINA UYUP MALLARINDAN FEDAKARLIK EDEN MÜMİNLER

261-Ey Muhammed'in peygamberliğine iman edenler! Elçimiz sizi düşmanla savaş konusunda maddi yardıma çağırdığında ona icabet ediniz! Şunu biliniz ki bu konuda elçimize icabet edip mallarından harcama yapanlar, tıpkı atılan bir tohumun yedi başak türemesi ve her bir başakta yüz tane bulunması gibi, harcadıkları malın kat kat fazlası mükafat alacaklardır. Allah elbette ki elçisine inanan ve yardım edenleri fazlasıyla mükafatlandırır, çünkü O, müminlerin bu davranışlarını bilmektedir ve çok lutufkardır. 

262-Bu şekilde elçimizin çağrısına icabet edip mallarını bu uğurda harcayan ve bunu minnet konusu yapmayan, yaptığı yardımı başa kakmayan samimi müminler, Allah tarafından ödüllendirilecekler, hesap gününde hiçbir korku ve endişe yaşamayacaklardır. Yaptıkları yardımları sürekli başa kakan, bu konuda elçimizi rahatsız eden kimseler ise şunu iyi bilsinler ki Allah ve peygamber; onların yardımlarına muhtaç değildir.
263-Peygambere iman eden ve bütün samimiyetleri ile gayret eden, ona ve müminlere karşı bu tür yakışıksız söz ve davranışlardan uzak duran müminler, Allah nezdinde, yaptığı yardımı başa kakan bu gibi kimselerden daha hayırlıdır. Bu tür şeyler yapanlar derhal pişman olmalı, bu davranışlarından vazgeçmelidirler. Bilmelidirler ki Allah tövbe edenlere karşı çok merhametli ve bağışlayıcıdır. 

GÖSTERİŞ İÇİN YARDIM YAPAN MÜNAFIKLAR

264-Ey elçimize iman edenler! Peygamber kendilerini düşmanla savaş için maddi yardıma çağırdığında mallarını sırf gösteriş olsun diye sarfeden, bu sebeple de yaptıkları yardımdan hiçbir sevap kazanamayacak olan münafıklar gibi olmayınız, başa kakarak yaptığınız iyilikleri heba etmeyiniz! Onlar Allah'ın birliğine inanmaz, ahireti umursamazlar. Yaptıkları yardım, kaya üzerinde bulunan ve bir yağmurda akıp giden toz toprak kalıntısı gibidir, gerçek ve kalıcı değildir, kendilerine hiçbir sevap kazandırmayacaktır. Üstelik Allah o münafıkları gizli emellerine de eriştirmeyecektir. 

265-Oysa elçimiz Muhammed'in çağrısına icabet edip sırf Allah rızası için ve bütün samimiyetleriyle yardımda bulunanların yaptıkları yardım, yüksek bir tepede bol yağmur alan ve her yağmur yağdıkça verimi artan, hafif bir çiselemede bile iyi ürün veren bir bahçe gibidir. Sahiplerine kat kat mükafat kazandıracaktır. Unutmayınız ki Allah kimin hangi niyetle hareket ettiğini bilmektedir. 

266-Bu münafıkların ne kadar vahim durumda olduğunu şu örnekle size anlatacağız: İçinizden birinin, gençliğinde uzun yıllar çalışarak oluşturduğu ve içinde dereler akan, üzümünden hurmasına her çeşit meyvenin yetiştiği muhteşem bir bahçesi olduğunu düşününüz. Şimdi böyle bir kişi, tam yaşlılık çağında bahçesinin keyfini çıkaracağı zaman, o bahçenin büyük bir afete maruz kalıp harap olmasını ister mi? Kendisi artık bahçeyi yeniden düzenleyemeyecek kadar yaşlanmış, çoluk çocuğu da henüz bu işleri yapamayacak kadar küçük ve güçsüzdür. İşte gösteriş için yardım yapan o münafıkların davranışları, tam da bu kimsenin durumuna benzemektedir. (bkz.Taberi) Çünkü yaptıkları yardımdan kazanacakları sevabı münafıklıkları yüzünden kaybetmekte, üstelik kendi yaptıklarını elleriyle kendileri yıkmaktadırlar. 

İNFAKTA SAMİMİYET 

267-Ey elçimize iman edenler! Peygamber sizleri mallarınızdan infak etmeye çağırdığında, ticaret veya tarım gelirlerinizin en gözde olan kısmından veriniz. Size verilecek olsa beğenmeyeceğiniz, dudak bükerek alacağınız değersiz malları özellikle ayırıp bağış için kullanmayınız. Yapacağınız yardımlara Allah'ın ve peygamberin muhtaç olmadığını ama samimiyetle bu yardımları yaparsanız size en güzel şekilde ödül vereceğini unutmayınız.  
268-Sizi kandırmaya çalışan şeytana karşı dikkatli olunuz, unutmayınız ki o sizi fakirlikle korkutur ve elçimizin emirlerine uymamaya sevk eder. Buna karşılık Allah sizin peygambere uyarak ilahi af ve mağrifete nail olmanızı, samimi bir şekilde fedakarlık etmek suretiyle O'nun nezdinde değerinizin artmasını ister. Allah sınırsız lutuf sahibidir ve hepinizin yaptığından haberdardır. 
269-Peygambere uyan samimi müminlere bu konularda isabetli karar verip doğru hareket etmeyi nasip eder. Böylece bu kimseler arasında paha biçilmez bir manevi servet sahibi olmuş olurlar. Tabii ki işin bu yönünü münafıklar değil, ancak peygambere iman eden ve ilahi emirlere hakkıyla uymaya çalışan aklıselim sahipleri kavrar. 

270-Ey müminler! Peygamberin emri ve isteği doğrultusunda yaptığınız her harcama ve taahhüt ettiğiniz her şey Allah tarafından bilinmektedir ve gerekli şekilde ödüllendirilecektir. Buna karşılık peygamberin çağrısını dikkate almayan münafıkları hesap gününde ilahi azaptan kurtarabilecek hiçbir güç yoktur. 

271-Şunu biliniz ki bu tür yardımları riyakarlıktan uzak, samimi bir şekilde açıktan açığa yapmanız gayet güzeldir ama muhtaç insanları tespit edip onlara gizliden gizliye yardım etmeniz, zekat ve sadaka vermeniz çok daha hayırlıdır. Eğer bu samimiyeti ortaya koyarsanız Allah da sizin günahlarınızı bağışlar. Çünkü O, hem yaptıklarınızı hem de niyetlerinizi gayet iyi bilmektedir. 

272-Ey elçimiz Muhammed! Bazı müminlerin henüz müşrik olan akrabalarına maddi yardımda bulunmalarına engel olma! Bütün müşriklerin bir an önce tevhit inancına girmelerini çok istediğini biliyoruz ama onları bu inanca getirmek senin sorumluluğun değildir. Senin görevin sadece tebliğ etmektir. Dolayısıyla onlara maddi yardımda bulunmayarak kendilerini zor durumda bırakıp böylece İslam'a girmelerini sağlama gibi bir şey düşünme! (bkz.Taberi) Müminler olarak sizler mallarınızı bu tür yardımlar için harcadığınızda aslında kendi iyiliğiniz için hareket etmiş olursunuz. Çünkü sizler bu yardımlarla Allah'ın rızasını kazanmak istemektesiniz. Dolayısıyla müşriklere de olsa, (bkz.İbnü'l-Cevzi) yaptığınız her yardım, sizlere sevap ve mükafat olarak dönecektir. O halde yaptığınız yardımları sakın başa kakmayınız. (bkz.Taberi

YARDIMI ÖNCELİKLE HAK EDENLER

273-Yaptığınız yardımları öncelikli olarak hak edenler, elçimiz Muhammed'e iman ettikleri için yurtlarından çıkarılan ve onunla birlikte düşmana karşı mücadele etmekten dolayı (bkz.Zemahşeri) ticaret yapmaya veya başka yollarla mal mülk edinmeye fırsat bulamamış olan (bkz.Taberi) Medine'deki muhacir müslümanlardır. Bunlar fakir olmakla beraber öylesine şahsiyetli kimselerdir ki kimseye el açıp dilenmezler hatta tanımayan onları varlıklı zanneder. Fakat dikkatle bakınca, hallerinden ne kadar yoksul ve muhtaç olduklarını anlarsınız. İşte bu müminlere ne yardım yaparsanız Allah onu bilir ve sizleri o yardım karşılığında ödüllendirir.

274-Gece-gündüz, gizli-açık demeden, gereken her anda mallarını yoksullara yardım olarak vermekten geri durmayan, her ihtiyaç sahibinin yardımına koşan (bkz.Zemahşeri) samimi müminler bu davranışlarının ödülünü Allah katında alacaklar, hesap gününde herhangi bir korku ya da hüzün yaşamayacaklardır.   

RİBA / TEFECİLİK

275-Mallarını muhtaç insanlara yardım için fedakarca kullanmak yerine servetlerine servet katmak için tefecilik yapan, muhtaç kişilere verdikleri mal karşılığında riba / fahiş faiz alanlar mahşer gününde perişan bir halde diriltileceklerdir. Çünkü onlar hem Allah'ın yasaklamış olduğu tefeciliği yapmış hem de pişkinlikle, "Ha alışveriş ha riba, ne fark var ki? İkisi de kazanç değil mi?" demişlerdir. Oysa Allah, alışverişi helal kılmış, tefeciliği ise yasaklamıştır. Artık bu emirden haberdar olduktan sonra tefecilikten vazgeçenlerin geçmişte yaptıkları affedilecektir. Ama bundan sonra tefeciliği tıpkı alışveriş gibi helal görmeye (bkz.Razi) devam edenler cehenneme girecekler ve sonsuza kadar orada kalacaklardır. 

276-Allah tefecilikle kazanılan malı bereketsiz kılar (bkz.Zemahşeri) buna karşılık zekat ve sadaka olarak yoksullara verilen yardımları mallarınızın bereketlenmesine vesile yapar. Allah tefeciliği helal sayanları ve emirlerini ihlal edenleri sevmez. (bkz.Taberi)  

277-Elçimiz Muhammed'e iman eden ve onun bildirdiği ilahi emir ve yasaklara uyan, bu çerçevede tefecilik ve diğer haramlardan uzak duran (bkz.Taberi) tevhit inancına uygun bir şekilde dosdoğru namaz kılıp zekat veren müminler, Allah katında layık oldukları ödülü alacaklar, geçmişte yaptıkları hatalar sebebiyle hesap günü herhangi bir korku ya da hüzün yaşamayacaklardır. (bkz.Taberi

278-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! (bkz.Taberi) İnancınızın gereği olarak ilahi emir ve yasaklara uyunuz! (bkz.Taberi) Tefeciliği ve ondan elde ettiğiniz gelirleri terkediniz! Allah'a gerçekten güveniyorsanız kalan faiz alacaklarınızdan vazgeçiniz.   
279-Bu ilahi emre uymadığınız, yani tefecilik yapmayı sürdürdüğünüz takdirde bunun düpedüz Allah'a ve peygambere düşmanlık etmek ve savaş açmak anlamına geleceğini biliniz. Bu uyarıyı dikkate alıp tövbe ederseniz, borç olarak verdiğinizin sadece size ait olan kısmını geri alınız. (bkz.Taberi) Böylece ne başkasına haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz. 
280-Borçlu kişinin eli darda ise ona süre tanımalısınız. Hatta borcunu ödeyemeyecek kadar zor durumda olan kardeşlerinize bir iyilik yapıp alacağınızdan vazgeçmeniz, sizin için Allah katında o kadar hayırlıdır ki bunu bilseniz muhakkak bu yolu tercih edersiniz.  

281-Hesaba çekilmek üzere Allah'ın huzuruna çıkarılacağınız günü  unutmayınız ve o güne hazır olmak için dünya hayatında ilahi emirlere uygun yaşayınız. Çünkü o gün herkes yaptığının karşılığını alacak, hiç kimsenin yaptığı yanına kar kalmayacaktır.  

MALIN KORUNMASI / BORÇLARIN KAYDA GEÇİRİLMESİ

282-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Aranızda vadeli olarak borçlandığınız durumlarda, içinizden yazıyı bilen biri doğru bir şekilde bunu kayda geçirsin. Allah'ın kendisine lutfettiği bu hususiyeti yani yazmayı biliyor olmayı tarafgirlik yapmakta kullanmasın (bkz.Taberi) yazarken adaletli olsun, hiçbir şeyi çarpıtmasın. Borçlu olan kişi, borcun yazılması esnasında Allah'tan korksun ve herhangi bir şeyi eksik bırakmadan borcunu tam olarak yazdırsın. Eğer borçlanan kişi yazmayı bilmiyorsa yahut yaşı küçükse veya başka bir sebeple kendisi bizzat yazdıramıyorsa (bkz.Taberi) onun adına velisi bu işi üstlensin ve yazdırsın. Borcu kayda geçerken aranızdan iki kişi de şahitlik etsinler. Şahitlik etmek üzere iki erkek bulamadığınız durumlarda, güveneceğiniz bir erkek ile iki kadın da şahitlik edebilir. Böylece kadın şahitlerden biri yanılacak olursa diğeri onu uyaracak ve şahitlik eksiksiz yapılmış olacaktır. Şahitler üzerlerine düşen görevi yerine getirmekten kaçınmasınlar. Borcun az ya da çok olmasına bakmaksızın her türlü borçlanma durumunda; miktarına, taraflarına ve vadesine varıncaya kadar borçla ilgili her şeyi kayda geçirmekten üşenmeyiniz. Çünkü böylesi durumlarda her şeyi kayda geçirmeniz hem Allah katında en adil yoldur,  hem şahitlerin yükünü hafiletir, hem de herhangi bir anlaşmazlık durumunda problemi çözer. Bu söylenenler vadeli alışverişler için geçerlidir. Peşin alışverişlerde bu şekilde kayıt tutmaya gerek yoktur ama ihtiyat olarak her tür alışverişte (bkz.Taberi) yine de şahit bulundurunuz. Bütün bu süreç içerisinde şahitlerin ya da işlemlerinizi kayıt altına alanların en ufak bir zarar görmesine sebep olmayınız. Eğer bunu yaparsanız ilahi emirlere karşı gelmiş, günaha girmiş olursunuz. (bkz.Taberi) İlahi emirlere itaatsizlikten sakınınız, unutmayınız ki Allah bütün yaptıklarınızı bilmektedir. 

283-Eğer yolculuk sırasında birbirinizden borç alır ve kayda geçirecek kimse bulamazsanız, o takdirde alacağa karşılık bir başka malı rehin olarak kullanabilirsiniz. Eğer alacaklı borçluya güvenir ve herhangi bir rehin istemezse (bkz.Taberi) bu durumda borçlu olan kişi bu güvene layık bir şekilde borcunu ödemelidir. Borcu inkar etmeye, miktarı azaltmaya ve benzeri şeylere tevessül etmemeli, bu hususta Allah'tan korkmalıdır. (bkz.Taberi) Bu tür muamelelerde şahitlik edenler kesinlikle hiçbir gerçeği gizlemesinler. Eğer gizlerlerse büyük günaha girmiş olurlar. Allah bütün yaptıklarınızı bilmektedir ve davranışlarınızın gerektiği karşılığı verecektir.  
284-Nitekim Allah kainattaki bütün varlıkların sahibidir, hiçbir şey O'ndan gizli kalmaz. Şahitlik ederken bildiğiniz hakikati dosdoğru söyleseniz de, gerçeği çarpıtıp hakikati gizleyerek yalancı şahitlik yapsanız da hesap gününde bunu Allah'tan gizleyemez, dolayısıyla cezasından kurtulamazsınız. Biliniz ki Allah, hatasından pişmanlık duyup tövbe edenleri bağışlar, ısrarla aynı günahları işlemeye devam edenleri ise cezalandırır (bkz.Zemahşeri) O'nun kudreti her şeyi kuşatır.    

İMAN ve İTAAT KONUSUNDA Hz.MUHAMMED ASHABININ İSRAİLOĞULLARI'NDAN FARKI (GERÇEK MÜMİNİN NİTELİKLERİ)

285-Doğrusu, elçimiz Muhammed ve ona iman edenler, vaktiyle Musa'nın dilinden ilahi emirleri dinledikleri halde onları umursamayan İsrailoğulları gibi yapmamış, emirlere itaat etmiş, Allah tarafından kendilerine bildirilen her şeye; O'ndan başka kulluk edilmeye layık hiçbir varlığın bulunmadığına iman edip şirki reddetmişler, meleklere ve ilahi kitaplara ve peygamberlere inanmışlardır. İsrailoğulları'nın yaptığı gibi bazı peygamberlere inanıp onlar arasında hiçbir ayrım yapmamışlardır. (bkz.Taberi) İlahi emirleri dinledikleri halde duymazdan gelen ve umursamayan İsrailoğulları'nın aksine onlar, "Rabbimiz! Peygamberlerin tebliğ ettikleri vahye iman ettik (bkz.Razi) ve elbette itaat edeceğiz. Verdiğin bu kadar nimete karşılık sana asla nankörlük etmeyeceğiz, sadece sana kulluk ederek, bundan sonra da işleyeceğimiz günahlarımızın af ve mağrifetini diliyoruz. Sonunda varacağımız yer senin huzurundur" demişlerdir. 

286-Allah, böylesine samimi bir şekilde iman eden kullarının hatalarını bağışlar, (bkz.Razi) onları güçlerini aşan şeylerle sorumlu tutmaz. O halde Allah'ın lütfedip kolay kıldığı mükellefiyetlerinizi yerine getiriniz ve biliniz ki yaptığınız iyiliklerin yararı da kötülüklerin zararı da sizedir. Bunların Allah'a ne yararı, ne de zararı olur. İşte bu hakikatin şuurunda olan müminler şöyle dua ederler: "Rabbimiz! Bir cahillik edip senin emrinden çıkar (bkz.Maturidi) ve günah işlersek bizi cezalandırma! İlahi buyruklara muhalefet ederek işledikleri günahlar sebebiyle azabına maruz kalan bizden önceki toplumların durumuna düşmekten bizi koru! (bkz.Zemahşeri) Emir ve yasaklarına riayet edememekten doğan (bkz.İbn Zeyd, Taberi) günahlarımızı affet! Bizleri bağışla! Biz biliyor ve inanıyoruz ki buyruklarını ifaya muvaffak olup kurtuluşa ermek, ancak senin lutuf ve merhametinle mümkündür. (bkz.İbn Zeyd, Taberi) Bizlerden merhametini esirgeme! Ey Rabbimiz! Sen bizim yar ve yardımcımızsın, senin birliğini inkar eden ve senden başka varlıkları şefaatçi kabul edip tazimde bulunmak suretiyle tevhide aykırı davranan müşriklere (bkz.Taberi) karşı bize yardım et, zafer nasip eyle!"   

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;