(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\
29 Ayet - /Tevhit davasının şirk karşısında zaferi/
----- Hz. peygamber ile Mekke müşrikleri arasında hicretin altıncı yılı sonlarında yapılan Hudeybiye Antlaşması'ndan sonra vahyedilmiştir. Bu anlaşma ile müşrikler Hz.Peygamber'in tebliğ ettiği tevhidi resmen tanımış ve uzun bir barış dönemini kabullenmiş oluyorlardı. Bu durum, yıllardır müşriklerin baskı ve saldırılarına maruz kalan müminler için bir zafer anlamına gelmekteydi. Surede bu zafer ve zafer öncesinde gerek müminlerin gerek münafıkların takındıkları tavırdan bahsetmektedir.
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri)
Sûrenin iyi anlaşılabilmesi için önce Hudeybiye Barış Antlaşması’nın ansiklopedik düzeyde de olsa bilinmesi gerekir:
HUDEYBİYE BARIŞI ve RIDVAN BİATI
Rasûlullah ve Muhâcirlerin Mekke’den ayrılmasının üzerinden altı yıl geçmiş ve bu süre içerisinde kimse öz yurdu ve akrabaları ile temas kuramamıştı. Muhâcirlerde hasret ve gurbet duyguları kabarmış, Medîneli Ensâr’da da Ka‘be’ye karşı özlem oluşmuştu. Müslümanların hepsi, Mekke’yi ve Ka‘be’yi ziyaret etmek istiyorlardı.
Bu genel istek üzerine, Rasûlullah, Mekke’ye gitmek isteyenlerin hazırlanmasını istedi.
Hazırlıklar yapıldı ve Zilkâde’nin ilk Pazartesi günü [13 Mart 628] 1.400 kişi ile birlikte Mekke’ye doğru hareket edildi. Amacın barış olduğunu göstermek için yanlarına, yolcu kılıcı denilen kılıçtan başka silah almadılar.
Mekkeli müşrikler bu durumu öğrenince toplandılar ve ne pahasına olursa olsun Rasûlullah’ı Mekke’ye sokmamaya karar aldılar. Rasûlullah’ın Mekke’ye daha fazla yaklaşmasına engel olmak üzere de Hâlid b. Velîd komutasında 200 atlıdan oluşan bir birlik gönderdiler.
Bu arada Rasûlullah ve beraberindeki mü’minler Mekke yakınlarındaki Hudeybiye mevkiine gelmişlerdi.
Rasûlullah, amaçlarını bildirmek, Mekke müşriklerinin durum ve tutumlarını öğrenmek için Mekke’ye, Hudâalılardan Hıraş b. Umeyye’yi elçi olarak gönderdi. Elçi Umeyye, müşriklere, savaşmak niyetinde olmayıp yalnızca Ka‘be’yi ziyaret için geldiklerini ve umre yapıp döneceklerini bildirdi. Buna rağmen müşrikler, devesine vurup onu yere düşürerek öldürmek istediler. Mekkeli olmayan çoğu Habeşli bazı kimseler araya girip Umeyye’yi kurtardılar. Umeyye geri dönerek durumu Rasûlullah’a anlattı.
Mekkeli müşrikler, Müslümanların Mekke’ye sokulmasını kendileri için büyük onursuzluk sayıyor ve bütün Arap dünyasının gözünden düşecekleri şeklinde yorumluyorlardı.
Bu gelişmeler üzerine Rasûlullah, Ömer’i göndermek için yanına çağırdı. Ömer, Mekkelilerin kendisine olan kinlerinden dolayı güvende olamayacağını, kimsenin de kendisine yardıma gelmeyeceğini ileri sürerek, Mekke’de hâlâ hatırı sayılan ve etkin birçok akrabası bulunan Osman b. Affân’ı göndermesini istedi.
Bunun üzerine Rasûlullah, Osman b. Affân’ı çağırıp, onu Kureyş’e gönderdi. Osman b. Affân Mekke-i Mükerreme’ye varınca, önce Rasûlullah’ın mesajını iletti ve, “Biz, Hudeybiye’ye muharebeye gelmedik, yalnızca ziyaret ve umre yapmak için geldik” dedi.
Bu arada Kureyşliler Osman’a, “İstersen sen Ka‘be’yi tavaf et; ancak hepinizin Mekke’ye girmesine ve Ka‘be’yi tavaf etmesine izin veremeyiz” dediler. Osman’ın bunu reddetmesi üzerine de onu Mekke’de alıkoyup göz hapsinde tuttular.
Bu arada Hudeybiye’de bulunan Müslümanlar arasında, Osman’ın öldürüldüğü şayiası çıktı. Bu haber üzerine Rasûlullah, mü’minleri biata davet etti. Bütün mü’minler, Allah adına o’na biat ettiler; ölmek pahasına da olsa savaştan kaçmamak ve asla çekinmemek üzere söz verdiler. Bu sözleşme, semure ağacı altında olmuştu. Bu konu, sûrenin 10, 18 ve 19. âyetlerinde yer almaktadır. Bu âyetlerden ilham alınarak bu biata, “Biatu’r-Rıdvân” [razılık biatı] ve biatın alınışında altında durulan ağaca da “Şeceretu’r-Rıdvân” [razılık ağacı] adı verilmiştir.
Kısa bir aradan sonra, Osman ile ilgili ölüm haberinin asılsız olduğu anlaşılmıştır.
Bu arada karşılıklı elçiler gidip geliyor, bir uzlaşma yolu aranıyordu. Müşrikler, Müslümanları Mekke’ye sokmamaya kararlı gözüküyorlardı. Rasûlullah ise, “Biz, buraya kesinlikle savaşmak için gelmedik. Amacımız Ka‘be’yi ziyarettir, umre yapmaktır. Kureyşliler eski savaşlarda zayıf düşmüşlerdir. Dilerlerse onlarla bir anlaşma, bir süre için barış anlaşması yapmak isterim. Kabul ederlerse ne âlâ, aksi takdirde Allah’a yemin ederim ki, ölünceye kadar onlarla savaşırım” diyerek barış öneriyordu.
Mekkeli müşrikler, Allah Rasûlü’nün kararlılığı yüzünden savaşı göze alamadılar, Osman b. Affân ve bir kısım Mekke’deki Müslümanları serbest bıraktılar. Arkasından, Suheyl b. Amr’ın başkanlığında bir heyeti anlaşma yapmak üzere Rasûlullah’a gönderdiler. Burada meşhur “Hudeybiye Andlaşması” yapıldı.
Rasûlullah ile Süheyl uzun görüşmelerden sonra anlaşma şartlarını tesbit ettiler. Buna göre;
1) Müslümanlarla müşrikler 10 yıl süreyle savaşmayacaklar, birbirlerine saldırmayacaklardı.
2) Müslümanlar, bu yıl Ka‘be’yi ziyaretten vazgeçerek geri dönecekler, ancak gelecek yıl umre yapacaklar, müşriklerin boşaltacağı Mekke’de üç gün kalacaklar ve yanlarında yolcu kılıçlarından başka silah taşımayacaklardı.
3) Mekke’den birisi Müslüman olarak Medîne’ye sığındığı zaman iade edilecek; fakat Medîne’den Mekke’ye sığınanlar iade edilmeyecekti.
4) Arap kabileleri istedikleri tarafla anlaşma yapmakta serbest olacaklardı.
Bu antlaşmanın bütün şartları, görünüşte Müslümanların aleyhine idi. Bu nedenle Müslümanlar büyük bir hayal kırıklığına uğradılar. Bu antlaşmayı bir aşağılanma, bir küçük düşürülme olarak kabul ettiler. “Sen, Allah’ın Rasûlü değil misin? Davamız hakk dava değil mi? Bu zilleti neden kabul ediyoruz?” diye serzenişte bulundular.
Hudeybiye’de 19 gün kalındıktan sonra Medîne’ye doğru yola çıkıldı. Yolda, bu sûre indi.
(Hakkı YILMAZ)
Daha sonra; anlaşmanın Mekke'den kaçan müslümanların iade edilmesi hakkındaki maddesi nedeniyle, kaçtıktan sonra Medine'ye gidemeyen 300 civarında Mekke firarisi müslüman İs mevkii civarında üslenip Mekke müşriklerine karşı gerilla savaşı başlattı. Ellerine geçirdikleri müşrikleri öldürüp kervanlarına ve mallarına el koymaya başladılar. Müşrikler bu durum karşısında müslümanları zorla Mekke'de tutmanın zarardan başka bir şey getirmeyeceğini görüp ilgili maddenin iptalini istemek zorunda kaldılar. Dolayısıyla müslümanlar bu maddenin iptali sayesinde büyük bir avantaj kazandılar.
(Ahmet Attila GÜVEN)
----------------------
TEVHİDİN ZAFERİ
1-Ey elçimiz Muhammed! Mekke müşrikleri ile yaptığın Hudeybiye Anlaşması neticesinde, muhakkak ki biz, sana Mekke'nin fethinin yolunu açtık.
2-Böylece Allah, müşriklerin yıllardır size karşı uyguladığı baskı ve saldırı döneminin sonlanmasını nasip etmiş, müşriklerin sana geçmişte atfettiği ve gelecekte de atfedeceği haksız suçlamalardan ari tutmak için lütfetmiş, sana vaat ettiği nimetini tahakkuk ettirmiş ve tevhit yolunda sebat etmeni sağlamıştır.
3-Yakında bu vaadini fiilen gerçekleştirecek ve bütün düşmanlarına karşı sana muhteşem bir zafer nasip edecektir.
4-Nitekim Hudeybiye'de müşriklerle yapılan barış anlaşması sonucunda güvenli bir ortam oluşmasıyla (bkz.Zemahşeri) Allah müminlerin yüreklerine güven ve kararlılık duygusu ihsan etmiş (bkz.İbnü'l-Cevzi) ve bu sayede onlar ne pahasına olursa olsun senin yanından ayrılmayacaklarına dair söz vermek suretiyle imanlarını daha da perçinlemişlerdir. Evet, Allah kâinattaki bütün güçlerin yegâne hakimidir, müşrikleri derhal helak edecek güce sahiptir, bununla beraber onları müminlerin eliyle hezimete uğratmayı murat etmiştir. (bkz.İbnü'l-Cevzi) O sonsuz ilim sahibidir ve bütün emirleri sizin hayrınızadır.
5-Emirlerine itaat eden ve elçisi Muhammed'e sadakat gösteren kadın ve erkek bütün müminleri bağışlayacak, onları içlerinde ırmakların çağıldadığı ve sonsuza kadar kalacakları muhteşem cennetlerle ödüllendirecektir. İşte asıl kurtuluş budur!
6-Diğer taraftan bu zafer sayesinde Allah, elçisi Muhammed'e ve müminlere karşı sürekli düşmanlık eden, tevhidin güçleneceğine ve müminlerin ilâhi yardımla zafere ulaşacaklarına ihtimal vermeyen (bkz.Zemahşeri) müşriklerin ve onlara destek veren münafıkların umutlarını boşa çıkarmış, onları müminler karşısında perişan etmiştir. (bkz.Taberi) Müminler için düşündükleri hezimet kendi başlarına gelmiş bulunmaktadır. Doğrusu Allah müşrik ve münafıkların bu davranışlarının ilâhi cezaya müstehak olduğuna hükmetmiş, onları rahmetinden uzaklaştırmış ve kendilerine dehşetli bir ceza olarak cehennemi hazırlamıştır.
7-Gökte ve yerde Allah'ın orduları vardır. Allah kâinattaki bütün güçlerin yegâne hakimidir, müşrikleri derhal helâk edecek güce sahiptir, bununla beraber onları müminlerin eliyle hezimete uğratmayı murat etmiştir. (bkz.İbnü'l-Cevzi) O, sonsuz kudret sahibidir ve bütün fiilleri sizin hayrınızadır.
PEYGAMBER'İN GÖREVİ ve ÖNEMİ
8-Ey Muhammed! Biz seni peygamber olarak seçip görevlendirmekle insanlara tevhidi tebliğ etmeni, sana iman edenleri cennetle müjdelemeni ve inkârcıları da cehennemle uyarmanı sağlamış bulunuyoruz.
9-Bu durumda onların yapmaları gereken şey tevhide ve senin peygamberliğine iman etmek, sana destek vermek ve hürmet etmek, tevhidi titizlikle muhafaza edip sadece ve sadece Allah'a kulluk etmektir.
HUDEYBİYE'DE PEYGAMBERE BAĞLILIK YEMİNİ EDEN MÜMİNLERE ÖVGÜ
10-Ey elçimiz Muhammed! Hudeybiye'de ne pahasına olursa olsun senin yanından ayrılmayacaklarına dair söz veren müminler aslında Allah'a söz vermiş (bkz.Ebusuûd) O'na olan iman ve bağlılıklarını ortaya koymuşlardır. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Artık kim vermiş olduğu bu sözden dönerse kendisi zararlı çıkar ve kim sözüne sadık kalır ve peygambere sonuna kadar destek verirse Allah tarafından muazzam bir şekilde ödüllendirilir.
SEFERDEN GERİ KALAN ve MAZERETLER UYDURAN MÜNAFIKLAR
11-Ey elçimiz Muhammed! Sen müminleri hac yolculuğu için Mekke'ye doğru hareket etmeye çağırdığında, Mekkeliler'le savaş ihtimalini göz önünde bulundurdukları için (bkz.İbnü'l-Cevzi, İbn Atıyye) çekinen ve size katılmayan Medine çevresindeki kabilelerden bazı kimseler (bkz.Taberi) siz Medine'ye döndüğünüzde sana gelecek ve "Bir takım maddi ve ailevi sıkıntılar sebebiyle size katılamadık, dua et de Allah bizi affetsin!" şeklinde konuşarak mazeretler uyduracaklardır. Sakın onlara inanma ve kendilerine şöyle cevap ver: "Mazeret uydurmayın! Allah'ın elçisinin emrine muhalefet edip sefere katılmayarak mallarınızı ve ailenizi muhafaza edebileceğinizi düşündünüz ama Allah sizin mallarınızı da, ailenizi de helâk etmeye kadirdir ve bunu murat ettiğinde yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla onları korumak için yapmanız gereken şey seferden geri kalmak değil, peygambere itaat etmektir. Kaldı ki Allah sizin gerçek niyetlerinizi çok iyi bilmektedir.
12-Nitekim seferden geri kalmanızın asıl sebebi bu anlattıklarınız değil; bizim, düşmanla karşılaşıp yenileceğimizi ve Medine'ye sağ salim dönemeyeceğimizi düşünmüş olmanızdı. Üstelik böyle bir şeyin olmasını da pek arzuluyordunuz. Bu tavrınızdan dolayı gerçekten ilâhi cezaya müstehak bir hale düşmüş (bkz.Ebusuûd) durumdasınız."
13-Evet, işte bunlar gibi tevhide ve elçimiz Muhammed'e iman etmeyenler iyi bilsinler ki biz böyleleri için alev alev yanan cehennem ateşini hazırlamış bulunmaktayız.
14-Eğer tövbe ederlerse Allah onları affedecektir, çünkü O, tövbe edenlere karşı çok merhametli ve bağışlayıcıdır. Ama bu tavırlarını sürdürürlerse bilsinler ki Allah bütün kâinatın yegane hakimidir ve böylesi münafıkları cehennemle cezalandıracaktır.
15-Diğer taraftan Hudeybiye seferine katılmayan münafıklar, zafer ümidinin yüksek olduğu ve sonunda büyük bir ganimet kazancının göründüğü Hayber seferine çıkacağınız esnada (bkz.Taberi) hemen gelecek ve "Biz de sizinle sefere katılalım" diyeceklerdir. Aslında onlar Allah'ın Hudeybiye seferine katılan fedakâr müminlere vaat ettiği zaferden pay almak istemekte, zorlu Hudeybiye seferine katılmadıkları halde Hayber ganimetlerinden pay alarak bu ilâhi vaadi boşa çıkarabileceklerini sanmaktadırlar. (bkz.Taberi) Ey elçimiz Muhammed! Onlara asla sizinle bu sefere çıkamayacaklarını, Allah'ın hükmünün böyle olduğunu bildir. (bkz.Taberi) Gerçi bu cevap üzerine, "Hayır, aslında Allah böyle buyurmuş olamaz, sizler bize ganimet payı vermemek için böyle söylüyorsunuz" diyeceklerdir, oysa asıl onlar doğru davranmamış ve bu yüzden bu duruma sebep olmuşlardır. (bkz.İbn Atıyye)
16-Ey elçimiz Muhammed! Sırf ganimet için Hayber seferine katılmak isteyen bu münafıklara şöyle de: "Yakında çok güçlü bir düşmana karşı sefere çıkacağız ve o zaman sizi de davet edeceğiz. Bu seferde düşmanla çetin bir savaşa girme ihtimali de, düşmanın savaşsız teslim olması ihtimali de söz konusudur. (bkz.Taberi) Eğer gelip bize katılır ve ilâhi emirlere itaat ederseniz Allah size en muazzam ödül olan cenneti bahşeder; yok eğer geçmişte olduğu gibi yine ihanet eder ve geri kalırsanız sizi şiddetli bir cezaya çarptıracaktır.
17-Elbette ki bu durum sağlıklı olanlarınız için geçerlidir. Yoksa hasta veya engelli olanlar sefere katılmakla mükellef değildirler. Unutmayınız ki tevhide iman eden ve Allah'ın peygambere bildirdiği emirlere itaat edenler Allah tarafından içlerinde ırmakların çağıldadığı muhteşem cennetlerle ödüllendirilirler. Peygambere itaat etmeyen kimseler ise Allah tarafından şiddetli bir azaba maruz bırakılırlar."
ALLAH, PEYGAMBERE BAĞLILIK YEMİNİ EDEN MÜMİNLERDEN RAZIDIR
18-Ey elçimiz Muhammed! Doğrusu Hudeybiye'de düşmanla savaşma durumu ortaya çıktığında, o ağacın altına gelip sana bağlılık yemini eden müminlerden Allah razı olmuştur. Nitekim Allah onların hem müşrikler tarafından yollarının kesilmesi hem de anlaşma şartlarının görünüşte olumsuz olması gibi sebeplerle içlerinde beliren hoşnutsuzluk ve üzüntüyü gidermiş ve kalplerine huzur ve sukûnet lütfetmiştir. (bkz.İbn Atıyye) Ayrıca Mekke'nin fethine ilişkin müjdenin derhal gerçekleşmemesine rağmen onlara çok yakında bir başka zafer nasip edecek
19-Ve o zafer neticesinde birçok ganimet elde etmelerini sağlayacaktır. Evet, Allah tevhide düşman olanları cezalandıracak kudrete sahiptir ve müminlere işte böyle hikmetle nasihat etmektedir.
20-Ey elçimiz Muhammed'e Hudeybiye'de bağlılık sözü veren müminler! Allah size Mekke'nin fethi de dahil olmak üzere birçok zafer ve ganimet vaat etmiştir. Yaptığınız anlaşmanın bu fethi geciktirmesine üzülmeyiniz. Zira Allah size ondan daha önce kazanacağınız başka zaferler ve ganimetler de vaat etmektedir. Nitekim Allah sizi düşmanlarınıza üstün kılmış ve Hudeybiye barışı sayesinde düşmanın sizden uzak kalmasını sağlamıştır. Bütün bunlar, Allah'ın sizlere yardım etmekte olduğunun ve sizi her daim tevhit üzere sebat ettireceğinin delilidir.
21-Kaldı ki daha hesaplayamadığınız nice zafer ve kazançlar var, Allah onların tamamını bilmektedir. Allah sonsuz kudret sahibidir.
22-Nitekim eğer müşrikler Hudeybiye'de sizinle anlaşmaya yanaşmayıp savaşmaya kalkışsalardı hezimete uğrayacak ve güvendikleri putlarının hiçbir yardımını göremeden dönüp kaçacaklardı. Zira Allah öteden beri peygamberlerini ve tevhide iman edenleri desteklemekte ve onlara karşı savaşan müşrikleri perişan etmektedir.
23-Allah'ın daha öncekilere de uyguladığı kanun budur. Bu ilâhi kanun asla değişikliğe uğramaz.
24-Aslında Mekke vadisindeki Hudeybiye bölgesinde müşrikler sizin karşınızda güçsüz duruma düşmüş ve eğer saldıracak olsanız hezimete uğrayacak duruma gelmişlerken sizi onlara saldırmaktan alıkoyan, gönderdikleri öncü birliği esir ettiğiniz halde onları salıvermenizi emreden (bkz.Taberi) ve onların da sizden korkup çekinmelerini sağlayan Allah'tır. Doğrusu Allah bütün yaptıklarınızı bilmektedir.
MÜŞRİKLERİN CAHİLİYE İNATLARI
25-Aslında bu müşrikler tevhidi inkâr etmiş, sizleri Mescid-i Haram'a varıp hac yapmaktan alıkoymuş, gönderdiğiniz kurbanlara engel olmuş kimselerdir. Dolayısıyla hezimete uğrayıp perişan olmaya müstehaktırlar; ama Mekke'de henüz kendilerini tanımadığınız kadın ve erkek birçok mümin bulunmaktaydı ve eğer siz Mekke'ye saldıracak olsaydınız bu kimselerin de canlarına kıymış ve farkına varmadan büyük bir hata yapmış olacaktınız. İşte Allah sırf bu müminleri böyle bir tehlikeden muhafaza etmek için, sizin Mekke'ye saldırmanızı önledi. Eğer onlar orada müşriklerin arasında olmasalardı (bkz.Taberi, Razi) Mekke müşriklerinin hali perişan olacaktı.
26-Diğer taraftan anlaşma yapılırken müşrikler, anlaşma metnine "Allah'ın peygamberi Muhammed" ifadesinin yazılmasına şiddetle karşı çıkmış, bu ifadenin çıkarılması için ısrar etmişlerdi. Müminler de onların bu tavrına kızmış ve anlaşmayı reddedecek duruma gelmişlerdi, ama o anda Allah, peygamberin ve müminlerin bu kızgınlıklarının yatışması ve tepkilerinin dinmesi için onların kalplerine bir sükunet ve dinginlik ilham etmiş ve böylece anlaşmanın planlandığı gibi yapılmasını sağlamıştı. Ayrıca müşriklerin bu tavırları müminlerin zaten son derece bağlı oldukları tevhide (bkz.Taberi) daha sıkı sarılmalarına vesile olmuştu. Evet, Allah her şeyi bilmektedir ve Mekke'deki müminleri muhafaza etmek için müminlerin oraya saldırmalarına işte böyle engel olmuştur. (bkz.Taberi)
PEYGAMBER'İN VERDİĞİ MÜJDEYİ ALAYA ALAN MÜNAFIKLARA CEVAP
27-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Hudeybiye Anlaşması'ndan sonra Medine'ye döndüğünüzde sizinle alay eden ve "Muhammed size Mekke'ye gidip umre yapma sözü vermişti ama siz oraya giremeden geri döndünüz" diyen münafıklara aldırmayınız! (bkz.Razi) Allah, elçisi Muhammed'in bu vaadini kesinlikle gerçekleştirecek, sizin müşriklerden yana hiçbir korku ve endişe hissetmeksizin Mescid-i Haram'a varıp hac yapmanızı, güven içinde ibadetinizi yapıp ihramdan çıkmanızı sağlayacaktır. Elbette Allah sizin oraya bu sene gitmeyi ne kadar çok istediğinizi biliyor ama sizin bilmediğiniz şeyleri de biliyor. Nitekim eğer siz bu sene savaşarak oraya girseydiniz, mümin olduğunu bilmediğiniz birçok kişiyi öldürmüş olacaktınız. (bkz.Taberi) Bu yüzden Allah, peygamberin müjdesinin bu sene değil, ileride gerçekleşmesini murat etmiş, fakat ondan daha önce size yakında gerçekleşecek zaferini vaat etmiştir.
28-Nitekim Allah, elçisi Muhammed'i sizlere tevhidi anlatsın ve şirki sona erdirsin diye göndermiştir ve şahit olarak Allah yeter.
29-Muhammed Allah'ın elçisidir. Dolayısıyla müşriklerin anlaşma metnine onun peygamber olduğunun yazılmasını kabul etmemeleri hiçbir şeyi değiştirmez. (bkz.Zeccac) Onun peygamberliğine iman eden tevhit ehli müminler ise birbirlerine karşı çok şefkatli ve merhametli, fakat tevhit ve peygamber düşmanlarına kararlı ve tavizsizdirler. Sadece Allah'a kulluk eder, O'na ibadet eder, sadece O'nun karşısında ve O'nun rızasını kazanmak için eğilir, rükû ve secde ederler. Onların gerçek müminler oldukları dünyada bu hallerinden, ahirette ise cennet müjdesi aldıklarında yüzlerindeki parlaklıktan anlaşılır. Nitekim daha önce gönderdiğimiz Tevrat'ta da tevhit ehli müminler böyle anlatılmıştır. Yine göndermiş olduğumuz bir diğer ilâhi kitap olan İncil'de ise tevhit ehli müminler küçücük bir tohumdan (bkz.İncil Markos 4) boy verip çiftçiyi sevindirecek şekilde serpilip çoğalan ekin misali ile anlatılmışlardır. Nitekim tevhit mesajı Mekke'de elçimiz Muhammed tarafından tebliğ edilmeye başlandığında tıpkı bir filiz gibi tek başına ve zayıf iken daha sonra insanların birer birer elçimize iman etmeleri ve hicretten sonra giderek güçlenmeleri sonucunda zafere ulaşmış ve müşrikleri adeta çileden çıkarmıştır. (bkz.Taberi) Evet, Allah elçisine iman eden ve ilâhi emirlere uygun yaşayan müminlere (bkz.Zeccac) hem mağrifetiyle muamele etmeyi hem de onları muazzam cennet ödülüyle ödüllendirmeyi müjdelemiştir.
(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)
Diğer sureler için link;